Düş tarlam…
Yanık kokulu delik bohçam
Ve hüzün perdesi çekili
Aksinde ömrün elbet aşktır
Huda’nın eseri
Neşreden ne yalan ne sonsuz hüsran
Azık ettim madem aşkı ve rahmeti
Göğün komplimanlarında serili bulutlar
Uçuşan ruhun sandukası
Bazen melun gece iken sırdaş
Bazen o mahzun gölgem yoldaş.
Bir akasya ağacı cennet bahçesinde saklı
Maruzatları öteleyip dikişlerini diktiğim
Şu izafi yorgan
Ne yorgunluğun tecellisi
Ne de teselli bulduğum dünyanın işleri
Arz edilen ömür
Abadı belki de yüreğin
Gonca güller bir açıp bir solan
Sefası huzurun elbet içte saklı olan.
Ermekse nihayete
Ne malum hani: bu gün veya yarın
Hidayet öncesi nefsin terbiyesi ile vuku bulan
Bir asalet
Yokluğun inhisarında kanat çırpan ufuk
Serili yüreğin muhtevası
Kolaysa dünde kalanı unut.
Sonsuzluk bir akis
Aşk ve inanç yüklü nice hadis
Severek çoğalan varlık elbet insan
İhsan eyleyen Rabbin sunumunda
İhlas yüklü şecerenin asla da tutulmaz nutku.
Bir harabe kimi zaman dünya
Bir hitabe şiirle dolup taşan.
İnancın şerefesi
Aşkın bestesi
Umudun sarkıtı iken ufkun sonsuzluk tescili
Bir göğün bir yerin
Yaşayıp ölürken günbegün
Yitip gitmek dediğin ne ki?
Bir hatıranın sürerken izini
Faslı bitmedi gitti hem matemin mabedi
Kadar saklı iken sonsuzluğun rahmeti
Uğurladığımız bir gün bir mevsim bir insan
Başımız kadar da bahtımızda saklı gizem
Yaratan İlahi Varlığın hükmettiği şu evrenden
Dolup taşan bitimsiz insan nesli
Oysaki bir gıdım yakın ölüm
Özlem dolu ömrün Rabbine vardığı
Her günün de vardır hikmeti.
Öznesi aşksa insanın
Dinecektir özlemi
Sonsuzluğa kucak açmak illa ki
Noksan fıtratın sürdüğü saltanat ne ki?
Nazenin bir yüreğin de dinmez ç/ağrısı
Kim bilir neyin nesidir bunca insanın bitmez isteği?
Oysaki tek gerçek illa ki vuku bulan
Olmaz mı gün ve gecenin o asil gerçeği?