HATAY
GENEL ÖZELLİKLERİ
Hatay, Türkiye'nin en güneydeki ilidir. Hatay'ın doğusunda
ve güneyinde Suriye, batısında Akdeniz, kuzeybatısında Adana, kuzeyinde
Osmaniye ve kuzeydoğusunda Gaziantep bulunur. Toplam nüfusu 1.483.674'tür.[1]
Yüzölçümü 5.827 km² olup, İlimiz topraklarının %
46’sını dağlar, % 33’ünü ovalar ve % 20’sini platolar oluşturur. [2] İl
topraklarının en önemli yükseltisini kuzey-güney hattında uzanan Nur Dağları
(Gavur Dağları ve Amanos Dağları olarak da bilinir) oluşturur. Bu sıradağların
en yüksek noktası ise Mığırtepe'dir (2.240 metre). İlin doğal bitki örtüsü
ormanlardan oluşsa da günümüzde birçok bölgede ormanlar tahrip edilmiş,
yerlerini maki türleri almıştır. Bunlar mersin, defne, keçiboynuzu, zakkum,
delice ve katırtırnağı gibi bodur bitki türlerinden oluşur. Makilerin de
tahribata uğradığı alanlarda ise odunsu bitkilerden oluşan garig toplulukları
ortaya çıkmıştır. Buğday, endüstri bitkileri, sebzeler, zeytinlikler, yağlı
tohumlar, narenciye, meyve, tarla sebzeciliği, yem bitkileri üretimi yapılır. Bu
ürünlerin başında narenciye, zeytin, erik, havuç, kavun, Trabzon hurması,
maydanoz, taze soğan, sarımsak, pazı ve marul gelmektedir.[3]
Hatay'ın en önemli akarsuyu olan Asi Nehri, Lübnan Dağları
ve Anti-Lübnan Dağları arasındaki Bekaa Vadisi'nde kaynayan akarsuların
birleşmesiyle oluşur, Suriye topraklarından geçerek ilin güneydoğu
sınırlarından girer. Afrin ve Karasu çaylarının birleşmesiyle Tümü kurutulmuş
olan Amik Gölünün ayağı Küçük Asi ile birleştikten sonra güneydoğu doğrultusuna
yönelir ve yaklaşık 40km. Sonra Samandağ’ın güneyinde bir delta oluşturarak
Akdeniz’e kavuşur. Asi’nin Antakya içinden geçen ve bir kanal haline getirilmiş
olan yatağı, yaklaşık 2 km. uzunluğunda ve 30;35 m. genişliğindedir.[4] Asi Nehri’nin toplam uzunluğu 380 km. olup,
nehrin büyük bölümü Suriye toprakları içinde bulunmaktadır.[5]
Yapmadan Dönme
Arkeoloji Müzesi, St. Pierre Kilisesi, Habib-i Neccar Camii,
Antakya Kalesi, Çevlik Ören yeri, Titus Tüneli, St. Simen Manastırı, Eski
Antakya evleri Harbiye Mesire yeri, Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi, Arsuz Sahil
şeridi, Bakras Kalesi, Koz Kalesi'ni gezmeden,
İçli Köfte, Aşur, Ekşi Aşı, Humus, Cevizli Biber, Kaytaz
Böreği, Katıklı Ekmek; Tatlı olarak: Künefe, Taş Kadayıf, Kabak Tatlısı,
Kereviç yemeden,
Defne sabunu, İpek dokumacılık, Biber Salçası, Nar Ekşisi
almadan ...Dönmeyin[6]
HATAY’IN İLGİNÇ
YÖNLERİ
Amanos Dağları, Avrupa’nın biyolojik çeşitlilik bakımından
en değerli ve acil korunması gereken 100 ormanı arasındadır ve Akbez Geyik
Böceği, dünyada sadece Amanos Dağları’nda yaşamaktadır. İskenderun güvercini
saf bir ırk olması sebebiyle Bağdat ırkları içinde benzersiz ırklardan biridir.
Türkiye genelinde yaşayan yaklaşık 400 kelebek türünden yaklaşık üçte birinden
fazlası Hatay sınırları içerisinde yaşamaktadır. [7]
Dünyanın en lezzetli deniz ürünü arasında gösterilen “jumbo”
karidesi Akdeniz’de en fazla İskenderun kıyılarında avlanmaktadır.
Dünyanın en iyi ney kamışları Samandağ’da yetişir.
Dünyada Olimpiyat niteliğindeki ilk festival M.Ö. 195
yılında Daphneia’da (Defne-bugünkü Harbiye) yapılmıştır.
14 km uzunluğu ile Samandağ sahilinin dünyanın en uzun
sahillerinden biridir.
1380m uzunluğunda, ortalama 7metre yükseklik ve 6 metre
genişliğindeki Titus Tüneli sadece insan gücüyle açılan dünyanın en uzun
tünellerden biridir.
Türkiye’de demir-çelik üretiminde kapasite açısından I.
Sırada, üretim açısından 2 inci sırada yer alır. İleriki yıllarda Türkiye’nin
toplam yassı çelik ihtiyacının % 87,5’ini üretecektir.[8]
Hatay mutfağı yemek, meze ve tatlı çeşitleri olarak
ülkemizde ve Doğu Akdeniz’de en geniş çeşide ve lezzet bakımından en tercih
edilen mutfaklarından biridir.
İlk mağara Kilise ve Hıristiyanların Hac Mekânı olan St.
Pierre Kilisesi Antakya’dadır. Kudüs Kilisesinden sonra kurulan Antakya
Kilisesi, “Ana Kilise“ olarak adlandırılan ve dünyadaki 4 patriklik merkezinden
biridir.
Antakya Arkeoloji Müzesi dünyanın ikinci büyük mozaik
müzesidir. Roma İmparatorluğu zamanında, Roma ve İskenderiye’den sonra dünyanın
üçüncü büyük kenti Antakya’dır.
Günümüzde ayakta olmayan surları İstanbul’dan sonra ülkemizde ikinci,
dünya da ise uzunluk açısından Çin Seddi ve İstanbul surlarından sonra
yeryüzünün sayılı uzun surlarından biridir.
İLÇELERİ
- Antakya
- Altınözü
- Belen
- Dörtyol
- Erzin
- Hassa
- İskenderun
- Kırıkhan
- Kumlu
- Reyhanlı
- Samandağ
- Yayladağı
SANAYİ EDÜSTRİ VE
TARIMSAL ÜRETİM
Hatay demir-çelik sektöründe kapasite açısından Türkiye’de
birinci sırayı almaktadır. Sektör, ülkemizin 35 milyon tonluk üretim
kapasitesinin yarısına sahiptir. Ülkemizde üretilen otomotiv ve yan sanayi
filtrelerinin %63’ ü 15 adet firma tarafından Hatay da üretilmektedir. Türkiye’nin
erkek ayakkabı ihtiyacının %40’ı Hatay’dan karşılanmaktadır.
``Rüzgar Enerjisi``nin cazibe merkezi olacağı
belirtilmektedir. Mevcut kurulu güç 75 MW’ dır. EPDK’dan lisans almış ve
çalışmaları devam eden 172 MW/saat üretim kapasitesine sahip RES yatırımı
vardır.
Antakya’da ağaç işleri sektöründe üretim yapan yaklaşık 1500
firma bulunmaktadır. Bu firmalar, büyük ölçüde, el emeğinin ağırlıkta olduğu ve
ustalık gerektiren işler yapmaktadırlar.
Türkiye’de uluslararası yük taşımacılığı yapan taşıtların
yaklaşık % 11’ini bünyesinde barındırır ve kayıtlı 9.978 adet araçla
İstanbul’dan sonra 2. büyük nakliye filosuna sahiptir.
Turunçgiller üretiminde 559.559 tonluk üretim miktarı ile 3.
sırada yer almaktadır. Bu miktarın Türkiye üretimine oranı % 18,49’dur. Mandalina
(satsuma) üretiminde 1.Sıradadır, Üretim
miktarı 204.983 tondur. Portakal (Washington) üretiminde Türkiye’de 2. sırada
yer almaktadır. Hatay, portakal (Washington) üretiminin, Türkiye üretimine
oranı % 18,19’dur.Bu üretim miktarının Türkiye üretimine oranı % 40,54’dür. Zeytin
üretimi bakımından 3. sırada yer almakla birlikte ilerleyen yıllarda daha üst
sıralarda yer alabilecek potansiyele sahiptir. Sanayi Sicil Belgeli
55 adet Zeytinyağı prese tesisi faaliyette bulunmakta ve bu
tesislerde 40.862. ton zeytinyağı çıkarılmaktadır.
Geleneksel küçük sanayi olarak dericilik, ayakkabıcılık ve
mobilyacılık önemli bir potansiyele sahiptir. Ağırlıklı sanayiler orman
ürünleri, dokuma, giyim, deri sanayii, metal eşya, makina teçhizat, ulaşım
araçları ve ilmi ve mesleki ölçüm aletleri sanayileridir.[9]

Resim, Kaynak Sayfası: https://www.tahtakurusu.org/galeri/hatay-resimleri/
Tarihçe
Hatay Türkiye'nin en önemli eski yerleşim yerlerinden
biridir. Yapılan arkeolojik araştırmalarda milattan önce 100.000 ile 40.000
yılları arasına tarihlenen bulgulara ulaşılmıştır. Kazılar, İssos Ovası ve
civarındaki ilk yerleşmenin Demir ve Tunç çağlarında başladığı Neolitik,
Kalkolitik, dönemde de sürdüğünü ortaya koyar. İÖ 3200–2000tarihlerinde (Tunç
Çağı) yerleşmenin süregeldiğini, Hatay yöresinde 46 değişik yerde yapılan
kazılarda anlaşılmıştır.[10] Hatay
yöresinde 46 değişik yerde yapılan kazılarda anlaşılmıştır. Bu kazı
alanlarından bazıları Amik ovasındaki: Çatalhöyük, Tell Cüdeyde, Tell Tayinat;
Kadirli yakınlarındaki Karatepe, Aslanlıbel ve İslâhiye yakınlarındaki
Zincirli, Dörtyol yakınlarındaki Kinet kazılarıdır.
İl toprakları ilk Tunç Çağından itibaren Akat Beyliği ve
M.Ö. 1800-1600 yıları arasında Yamhad Krallığına bağlı bir beyliğin sınırları
içerisinde yer almıştır. Kimmerlerin baskısı yüzünden Kuzey ve orta Anadolu’dan
çekilerek Güney'e yerleşen geç dönem Hitit devletinin; Çukurova, Binboğa,
Kırıkhan, Reyhanlı, Bahçe ve Antep sınırları yakınlarına kadar indiği, Kinet
civarı ve Çukurova'nın Hititler için önemli yerleşkeler haline geldiğini ortaya
koymaktadır. [11] Daha
sonra MÖ 17. yüzyıl sonlarında Hititlerin ve MÖ 1490 yıllarında Mısır'ın
egemenliğine girmiştir. Ardından Urartular, Asurlular ve Persler'in
egemenliğine girdi.
Hatay, sırasıyla Geç Hitit
(MÖ. 2000), Kue Krallığı', MÖ 16,
MÖ 9. yy sonlarına doğru Asur, MÖ 6. yy.da Persler, MÖ 333 Makedonyalılar ve
İskender, İskender sonrasında Selaukos, MÖ 66'da Roma imparatorluğunun
idaresine girmiştir. Roma’nın bölgeden bir müddet için çekilmiş olması esnasında
MÖ 64-MÖ 12 yılları arasında bölgenin korsanlar tarafından ele geçirildiği
görülür. MÖ 12.yy.da bölge yeniden ve kesin olarak Roma’nın idaresi altında
olacaktır
İssos, Amik ovası ve civarı ile Antakya M.Ö. 333'te Büyük
İskender'in egemenliğine girdi. İskender'in ölümünde (MÖ. 323) sonra Büyük
İskender'in komutanlarından Seleucus Nicator, önce Samandağı’nda Seleuceiea ve Piera ‘yı kurdu. Başkent olarak
kurulan bu kentin güvenli olmadığı anlaşılınca Babası Antiochus'un isminden Antiocheia
adını verdiği Antakya'yı inşa ederek ve Selaukos devletini kurarak bölgeye
hâkim oldu.[12] MÖ 300
yılında Antakya kurulmuş ve kent hızla gelişmiştir. . Selaukosların bölge
üzerindeki hükümranlığı M.Ö. 66'da Romalı konsül Pompeius'un hâkimiyeti ele
geçirmesine kadar devam etmiştir.
Selaukosların zayıfladığı esnalarda bölgenin bir müddet
korsanlık ve karmaşa sürecine girdiği anlaşılmaktadır. Fakat bölgenin Roma
idaresine girmesiyle düzen yeniden sağlandı.
Kent MÖ 64 yılında Roma İmparatorluğu'na katıldı ve Roma
döneminde Antakya Dünya'nın en önemli şehirlerinden biri oldu. Roma'nın
doğudaki başkenti haline dönüşen Antakya, tarihinin en parlak dönemini
yaşamıştır. Romalılar kendileri için Roma ve İstanbul’dan sonra en önemli kent
olan Antakya'yı, Çin Seddi’nden sonraki en uzun surlarla çevirmişlerdi. Sasani Kralı Ardaşir I'in oğlu Şapur I Roma üzerinde birçok
seferler düzenleyerek M.S.256 –260 yıllarında Antakya ve civarını işgal edip
Antakya'yı yağmalattı. I. Şapur'un bu işgal ve talan hareketinden sonra bölge
iki kere daha kısa süreli olarak İranlıların saldırısına uğramış ve talan
edilmiştir. MS. 540 ve 611–628
Roma İmparatorluğu, Kavimler Göçü'yle başlayan
karışıklıklardan sonra MS 395 tarihinde doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrıldı.
Hatay, Doğu Roma hissesine düşmüştü. Bölge Bizans idaresinde iken İran Kralı
II. Hüsrev, zamanında 622'de Ayas'ta yapılan savaşta İranlıların Bizanslıları
yenmesi sonucu yeniden İranlıların eline geçmişse de Emevi ordularının İran'ı
işgale başlaması sonucu yavaş yavaş İslam devletlerinin kontrolüne girmeye
başlayacaktır.
Antakya, Hz Muhammet’in ölümünden on yıl bile geçmeden,
İslam ordularının akınlarına maruz kalmaya başladı.
636 yılında olan Yermuk savaşında Hz. Ömer’in ordusu,
Bizanslıları ağır bir yenilgiye uğratınca, Antakya toprakları, İslam
ordularının önünde diz çökmeye başladı. Antakya’nın fethi ile Anadolu’nun
kapıları İslam ordularının önüne açılmış oldu. Bizans dilinde Antiocheia olan
adı İslam ordularının şehri savaşmadan zapt etmesi ile Antakiye şekline
dönüşmüştü. Muaviye zamanında Antakya’dan, Misis’e kadar olan bölgede yıkılmış
kalelerin onarıldığı, Misis’in ileri üs olarak kullanıldığı, kalenin içine bir
cami yapıldığı ulaşılan bilgiler arasındadır.[13]
BÖLGEYE TÜRKLERİN YERLEŞMESİ
Emevi idaresi zayıfladıkça bölgede Bizans baskısı artıyordu.
Bunun üzerine Abbasi devletinin ordularında Türklerden oluşan hassa birlikleri
kurulmaya başlanmıştı. Abbasilerin, bu hassa birliklerini iskân etmek için
Irak’taki Samarra şehrini kurduğu bilinmektedir. Hatay ve Çukurova’yı Müslümanların üssü
haline getirmek için kararlı davranan Abbasi devleti orduları içinde bu sebeple
Türk askerleri ve komutanları da bulunmaktaydı. Böylece Hatay ve Dörtyol'a ayak
basan ilk Türkler, Abbasi ordusunda görev yapan Türk asıllı askerler ve
komutanları olmuştur. Halife Harun Reşit
(786-809), zamanında Tarsus ve Anavaza'ya kadar olan bölgelerde kaleler
iyice tahkim edilerek buralara Türk askerleri ve komutanları yerleştirildi. Bu
Türk komutanlar arasında en dikkati çeken Faraç Beydir. Harun Reşit in uçbeyi
olan Faraç Bey bölgedeki kaleleri tahkim ettirmiş ve yerleşim birimleri
kurmuştur.[14]
Abbasile zayıflayınca 877'de Tolunoğulları'nın fethettiği bu topraklar sırayla Ihşitler ve Selçuklular
tarafından yıkılan Halep merkezli Hamdanoğulları (Beni Hamdan/Hamdânîler)
egemenliğine girdi. Bölge 969 yılında yeniden
Bizans İmparatorluğunun topraklarına katildı. Bizans idaresi yeniden başladı ve
yüz yıl kadar sürdü. Bölgeyi yeniden ellerine geçiren Bizanslılar, Doğudaki
Ermenileri 963 tarihinden sonra Çukurova’ya getirerek iskân etmeye, kalelere
Ermeni muhafızlar ve komutanlar yerleştirmeye başladı. Anavarza, Yılan kalesi,
Sis kalesi Toprakkale gibi kalelere Ermeni askerleri yerleştiren Bizanslılar,
bölgenin emniyetini Ermeni muhafızlara bıraktılar. 1069 da başlayan Türk akınlarıyla
Bizans Devleti gittikçe güç kaybetmeye başlayacak, Bizanslılar İznik’e kadar
çekilmek zorunda kalacak, işte bu boşluk içerisinde Ermeniler, Filaretos
Barçamyos komutasında sınırları Kilikya’dan Güneydoğu Anadolu’ya kadar uzanan
bölgede bir Ermeni Krallığının temelini atmış olacaklardı.Bölge 1071 yılından
osnra Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ ile birlikte İslam ve Selçuklu egemenliğine girdi.
Süleyman Şah Çukurova’yı tamamen Selçuklu hâkimiyeti altına aldığı gibi,
Antakya’ya kadar ilerledi. ( 1083, 1084 )
Bölge Büyük Selçuklu Devleti idaresinde iken I. Haçlı
Seferinin başlaması ile bölgedeki Selçuklu hâkimiyeti ancak on altı yıl
sürebildi. I. Kılıçaslan, insanüstü gayretlerine rağmen Haçlıları Anadolu’da
durduramamış, Haçlıların, Anadolu’yu batıdan güneye kat ederek; Çukurova,
Antakya, hatta Kudüs’ü işgal etmelerine engel olmamıştı.
11-12.yüzyıllarda Haçlı Seferleri sonrasında Antakya Memlûk
Devleti tarafından Haçlıların elinden alınmıştır (18 Mayıs 1268).
1516'da Yavuz Sultan Selim bu toprakları ele geçirmiş ve
Osmanlı İmparatorluğu dönemi başlamıştır. Memlûk Devletinden zapt edilen
Antakya, Osmanlı İmparatorluğu'nda önce Halep'e bağlı bir sancak ve daha sonra
kaza olarak yönetilmiştir. Bu dönemde Antakya, Asi Nehri ile Habib Neccar Dağı
arasındaki dar ve meyilli alanda, 1,5-2 km²'lik bir alan üzerine yerleşmiş orta
büyüklükte bir şehirdi. Osmanlı İmparatorluğu'nun Hatay'daki hâkimiyeti 1918
yılına kadar devam etti.
Cumhuriyeti dönemi
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 23 Haziran 1939'da iltihak
kararının alınmasının ardından Hatay'da
Mondros Mütarekesinden sonra Fransız işgaline uğrayan ve
1921 yılında Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında kalan Antakya, İskenderun ve
havalisinde İskenderun Sancağı adıyla bir yönetim kuruldu. 2 Eylül 1938'de bu
sancakta kurulan "Hatay Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen,
başbakanı Abdurrahman Melek, meclis başkanı Abdülgani Türkmen, milli marşı
İstiklâl Marşı olmuştur.
Hatay Devlet Meclisi 23 Temmuz 1939 tarihinde Türkiye'ye iltihak
kararı almıştır. 23 Temmuz 1939'da "Hatay" adıyla bir vilâyet olarak
Türkiye'ye katılmıştır.
Antakya, bölgeler arası ticarette önemli rol oynamış, hacı
kervanları için konaklama yeri, bir kültür alışverişi merkezi olmuştur.
İskenderun ise tarihi boyunca Mezopotamya' nın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun
ithal ve ihraç limanı olarak hizmet vermiştir. Antakya Helenistik Dönem ve Roma
İmparatorluğu dönemlerinde dünyanın sayılı uygarlık merkezlerinden biri olarak
ün yapmıştır. 20. yüzyıl başlarında önem kazanan İskenderun ise 1950' li
yıllardan sonra hızlı bir gelişme göstererek Türkiye' nin sayılı ticaret,
sanayi ve ihracat merkezlerinden biri haline gelmiştir.
HATAYDAKİ TARİHİ MEKANLAR
ANTAKYA KALESİ
Antakya Kalesi ve surları, Seleucus I.
Nicator tarafından MÖ.300 yıllarında Antakya
şehri ile beraber inşa edilmiştir. İç kale Silpius (Habib-i Neccar Dağı)'un en
yüksek ve sarp tepesi üzerindeydi.
Antakya Kalesi, Roma ve Bizans dönemlerinde yapılan
ilavelerle genişletilmiş, Uzunluğu 23.600 ye
kadar ulaşmıştı. Yine surlar üzerinde, çok katlı ve kare biçiminde 360 nöbetçi
kulesi bulunuyordu. Bugün surların sadece Hacıkürüş deresine bakan
yamaçlarındaki bölümü ile dere üzerinde aynı zamanda baraj ve köprü görevi de yapan
Demirkapı bölümü sağlam kalmış diğer burçlar ve sur duvarları tarihteki büyük
depremlerde yıkılmıştır. Günümüzde
Habib-i Neccar Dağı'nın tepesindeki yıkılmış durumda bulunan sur ve burç iç
kale kalıntılarını görmek mümkündür. Yıkılmadan önceki dönemlerde bu surlar
üzerinde çeşitli yönlere (İskenderun, Halep, Defne, Kuseyr gibi) açılan kapılar
vardı. Bunların en önemlisi, şehre kuzeyden gelen yolların tek giriş yeri olan
ve Asi ırmağı üzerinde bulunan Köprü Kapısıydı. Kapı 19. yüzyılın sonlarında
kaldırılmış, taş köprü ise 1972 yılında yıkılarak yerine yenisi yapılmıştır.
Koz Kalesi (Kürşat Kalesi)
Altınözü ilçesinde, aynı adla anılan köyün yakınlarındadır.
Eski çağlarda kullanılan ve Altınözü tarafından gelip Harbiye' den geçerek
Antakya'ya giren Kuseyr yolu üzerindedir. Bu kalenin Antakya'nın güney
bölgesini emniyet altına almak amacıyla Antakya Prensliği döneminde yapıldığı
sanılmaktadır. Antakya Latin Patriği' nin de ikamet ettiği yer olan kale 1268
yılında Baybars tarafından kuşatma sonucunda teslim alındı. Bir tepeyi içine
alacak şekilde yapılan kalenin sadece büyük blok taşlarla inşa edilmiş olan
yarım daire şeklindeki iki burcu ayakta olup, diğer kısımları harap ve belirsiz
durumdadır.
Payas Kalesi
Kale, Payas' ta, Sokullu Külliyesi' nin batısındadır. Külliyeden önce burada
eskiden harap bir kale vardı. Sahilde inşa edilen Payas Limanı ile tersanesinin
güvenliği için 1567 yılında kale ve hendeği tamamen sökülerek yeniden yapıldı,
yapımı 1571 yılında tamamlandı.
Sokullu Mehmet Paşa, her türlü sosyal tesisi de
birlikte yarattırmaktan geri durmamış Kalenin yeni baştan yapılışından sonra
eklenen inşaatın Mimar Sinan tarafından gerçekleştirilmesi de yöreye ayrı bir
kıymet kazandırmıştır. Sokullu Külliyesi, kervansaray, bedesten, han, hamamlar, kale, cami, medrese ve köprüden oluşmaktadır. Sokullu Külliyes, Hatay'daki en görkemli Osmanlı yapısıdır.
Mancınık Kalesi
Payas - Dörtyol arasında, Amanos Dağları eteklerinde 700
metre kadar yüksekte, sarp bir tepe üzerindedir. . Rabat Köyü' nden
Gürlevik Yaylası' na giden yolun 12. km' sinden ayrılan bir patika ile
ulaşılabilen kalenin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Üzerindeki kitabeden 1290 yılında Ermeniler tarafından tahkim edildiği yazılmaktadır. Muntazam durumda kalan Kale kalıntıları, sık ağaçlar
arasında kaybolmuş haldedir.
Cin Kulesi
Kale ile liman arasında, hemen aşağıdaki limanı korumak için
1577 yılında inşa edilmiştir. Eskiden "İskele kalesi" adıyla anılan
bu yapı 360 derecelik görüş alanına sahip bir karakol kulesidir.
Darbısak Kalesi ve Beyazıt Bestami
Kırıkhan'ın kuzeyinde Alaybeyli Köyü'nün hemen önünde bir
tepe üzerindedir. Bu kale Antakya Prensliği döneminde yörenin önemli
kalelerinden biriydi. hem İskenderun Körfezi'nden gelen dağ yolunun doğu
girişinin, hem de Belen Geçidi' nin kuzey girişinin güvenliğini sağlıyordu.
1268 yılında Baybars tarafından alındıktan sonra önemini yitiren kale uzun süre
terk edilmiş halde kalmış, 19. yüzyıl sonlarında burada Karamürselzade Mustafa
Şevki Paşa tarafından İslam evliyası Bayezid-i Bistami adına bir cami ve
ziyaret yeri yaptırılmıştır. Kalenin bazı bölümleri kısmen ayaktadır. Cami ve
Bayezid-i Bistami' nin makamı her yıl binlerce ziyaretçi tarafından ziyaret
edilir.

Sarıseki Kalesi
İskenderun-Payas arasında eski anayol güzergahı üzerindedir.
Helenistik dönemde veya Haçlılar döneminde yapıldığı sanılmaktadır. Harap
haldeki kalenin Yavuz Sultan Selim döneminde yeniden yapımına başlandı, ancak
inşaat Kanuni Sultan Süleyman döneminde tamamlanabildi. Kısmen ayakta olan kale
halen askeri bölge içindedir.
Şalan Kale
Amanos Dağları üzerinden aşarak İskenderun Körfezi ile
Kırıkhan Ovası' nı ve Hassa'daki antik Sochi kalesini birbirine bağlayan antik dağ yolu üzerinde, Değirmendere
yakınında sarp bir tepe üzerindedir. Harap halde ve sadece birkaç duvarı ayakta
olan kalenin Haçlılar dönemine ait olduğu ve yolun güvenliğini sağlamak
amacıyla yapıldığı sanılmaktadır. Kale Şuğlan, Çıvlan, Şıvlan gibi adlarla da
anılmaktadır.
BAKRAS KALESİ
Antakya-İskenderun
yolu 27. km.si üzerinde bulunan Bakras Köyü’nün üst tarafındadır. Kale
köy yolunun batısında, dağların arasında sarp bir tepe üzerinde
yapılmıştır. Strabon’un bu kaleden bahsettiğine bakılırsa, tarihi çok
eski olmalıdır. Kale önceleri Belen geçidinin girişini, Antakya
kurulduktan sonra ise Seleukos başkentini koruma gayesine hizmet etmiştir.
Haçlılar
döneminde de Antakya Prensliği’nin kuzeyde en önemli savunma
noktasıydı. Birkaç defa el değiştirdikten sonra Templier Şövalyeleri’nin
eline geçen kale 1268 yılında Baybars tarafından kuşatılarak
zaptedildi. Birkaç katlı ve bir alay askeri barındıracak büyüklükte olan
kale genel olarak harap olmaya yüz tutmuş olmakla birlikte bir çok
mekanı sağlam durmaktadır.
HATAY’ DAKİ ANTİK KENTLER

Epiphaneia
Antik Kenti Erzin Hatay
Erzin ilçesinin 7 km batısında bulunan Hatay
İli’nin, Erzin İlçesi, Gözeneler mevkiindedir. Erzin su kemerlerinin ulaştığı
bu kentin adı İSSOS KENTİ olarak bilinmektedir. Hâlbuki bu kent İssos kenti
değil, İskender’den sonra yöreye hâkim olan Selevkos Nıcator’un kurduğu,
Romalılar döneminde de Meşhur Romalı Hatip Çiçero’nun da bu şehirde kaldığı ve
yörenin valisi olduğu Epiphaneia Kentidir. [1]
Halk arasında LEÇELİK denilen bölgeye yayılan bu kentin adı
İssos değil -Oeniandos-Epiphaneia’dır. İskender ile Dara’nın yaptığı savaşa da
adını veren İsos kenti ise Kinet Höyüğü olarak bilinen höyüğün ta kendisidir.[2]
İssos adının çok meşhur olması ve Epiphaneia’nın turistik
açıdan göze daha çok hitap eden kalıntılar sunması ve bu iki kentin bir
birlerine çok yakın olması sebebiyle Epiphaneia’ya İssos denmiştir. Gerçek
İssos kenti, ise, Hatay’ın Dörtyol İlçesi Yeşilköy kasabası Delta Dolum
Tesisleri bitişiğinde ve Epiphaneia antik kentinin yaklaşık 13 km güneyinde
İskenderun tarafındaki Kinet Höyük olarak bilinen yerdir. Dolayısı ile İssos
kenti Erzin’de değil, şimdiki Yeşilköy beldesinin sınırları içinde ve Delta gaz
dolum şirketine ait tesislerin bulunduğu Kinet Höyüğü ve çevresindeki arazi
üzerindedir.[3]…. [15]Yazının
devamı için tıklatın Epiphaneia Antik Kenti Erzin Hatay

SELEUCIA
PİERİA - SAMANDAĞ
İskenderin Komutanlarında Selevkos Nicator, tarafından e
İ.Ö. 300 yılı nisan ayında Seleucia Pieria (bugün Antakyanın kazası olan Samandağ,
daha eski ismi ile Süveydiye) başkent olarak kuruldu. Krallığın yönetimi Tigris
(Dicle) kenarındaki Selaucia'dan, deniz kenarındaki Seleucia'ya taşındı.
Seleucia Pieria başkent olur. Al-Mina ve Sabuni'nin
sakinleri buraya taşınır. Fakat çok geçmeden buranın çok güvenli olmadığı
anlaşılır. Çünkü Seleucia Pieria deniz kenarında kurulmuştu ve gelebilecek
deniz saldırılarına karşı açıktı. Ayrıca Seleucos'un kendine ait bir donanması
yoktu. Seleucos Nicator kısa bir süre sonra babasının ismini taşıyan Antiochia
(Antakya)'yı kurar. Yönetim merkezi yeni kurulan bu şehre taşınır.
Yukarı şehir ve aşağı şehir olarak adlandırılan bu bölümler
şehrin kurulduğu bölgedeki arazi yapısı bunu mecburi kılıyordu. Yukarı şehir
dağın üst yamacında yer alıyordu. (Bugün Kapısuyu köyünün bulunduğu bölge)
Denizden yaklaşık 30 metre yüksekliğinde imalathaneler, mabetler ve resmi
binalar burada kurulmuştu. Dağın güney-batı tarafında dik kayalıklar şehri
aşağıdaki bölümden ayırıyordu. Aşağı şehirle buradaki bağlantıyı dik kayalıklara
oyulmuş ve 7-8 kişinin yanyana yürüyebileceği muazzam merdivenler sağlıyordu[16]….. YAZININ
DEVAMI İÇİN TIKLAYIN SELEUCIA PİERİA - SAMANDAĞ

İSSOS HÖYÜK
Kinet, (İssos )
Höyüğü, Dörtyol –Hatay ve Çukurova’nın M.Ö zamanlarına ait en önemli bulguları
ortaya koyan bir höyük ve kazı alanıdır. Bu günkü coğrafik konumu Adana-
İskenderun karayolu üzerinde, Erzin- Dörtyol sahil şeridinde ve Botaş
tesislerinin hemen bitişiğindedir.
Kinet Höyük’ünde (İssos) ciddi bir kazı yapılmış İsa’dan
öncesine uzanan süreç üzerinde önemli buluntulara ulaşılmıştır. Bu kazılar,
Kinet kenti'nin (İssos) Geç Neolitik’ten İ.Ö. 3000 Helenistik dönemin sonuna
kadar İ.Ö. ilk yüzyılın ortaları bir liman kenti olarak kullanıldığını
göstermektedir. Kentin ve limanın Ortaçağ’da Haçlı limanı olarak yeniden
kullanıldığı bu kazılarda elde edilen bulgular arasındadır. (İ.S. 12.–14. yüzyıllar) (7 Marie -Henriette GATES, Kinet Höyük 2002, ANMED Sayı: 2003- 1). Bu
kazı çalışmalarının sonucunda İssos ovası ve civarının Kizzuvatna Devleti,
Hitit, Fenike, Kilikya Krallığı, Asur ve Pers, uygarlıkları esnasında önemli
bir yerleşim bölgesi olduğu kanıtlanmış olmaktadır.
Kinet Höyük’ünün (İssos şehri) en üst katmanlarındaki
buluntular, Kinet’in; (İssos Şehri’nin)
Makedonyalılar, Selaukoslar, Helenistik, Roma, Bizans hatta Haçlı seferleri
esansında önemini korumaya devam ettiğini; binlerce yıl boyunca varlığını
sürdüren bir şehir hüviyetini muhafaza ettiğini göstermektedir. [17]

ARSUZ
Yörede yapılan kazılarda bu döneme ait heykeller, kolonlar,
lahitler, mezar taşları, parfüm şişeleri ile seramik parçaları bulunmuştur.
Arsuz'un 10 kilometre kadar güneyinde Konacık köyü sahilinde Helenistik
dönemden kalma antik liman kentinin kalıntıları bulunmaktadır.
HATAYDA ÖREN YERLERİ
Kinet Höyüğü, İssos kenti harabeleri, Mığır Tepesi
yakınlarında bulunan Domuzdamı mevki,
Rabat Köyü güney zirvesinde bulunan Mancınık Kalesi, Erzin su kemerleri,
Erzin’deki Epiphaneia kenti, Burnaz bölgesindeki Antik liman ve kent
kalıntıları, , Sokullu Külliyesi, Cin
Kule, Kinet Höyüğü Roma yolu ve köprü
yıkıntısı, İskenderun, Sarıseki Kalesi, Sarı
seki’deki Yunus Sütunu ( Septimus Severius’un yaptırdığı Zafer Takı) ,
İskenderun Karaağaçtaki Telli köy höyüğün kazılart, ( Mc Ewan- 1930 ), Arsuz’da bulunan tarihi kalıntılar, Amanoslardaki
kaya ve lahit mezar tipleri, kilise ve manastır yıkıntıları, Erzin, Başlamış
köyü yakınlarındaki kale ve kent harabeleri, Antakya ovasındaki Tel Açanna, Tel
Dahap Hiti şehir kalıntıları, Darbısak Kalesi, Antakya Kalesi, Schi, Hassa’daki
kale kalıntıları ve üzerindeki Beyazıt Bestami yatırı, Harbiye, Titus Tüneli(
Samandağ) Seleucea Piera , Dor Mabedi, Sen Piyer Kilisesi bölgenin kalıntılarından
bazılarıdır. Bölgede 200 den fazla höyük tespit edilmiştir.
Harbiye (Defne):
Antalya il merkezine 7 km. mesafede olup her tarafı yeşillik olan güzel bir
piknik yeridir. Antik çağın ünlü Daphne kentidir. Efsaneye göre Zeus'un oğlu
ışık tanrısı Apollon, ırmak kenarında gördüğü genç ve güzel bir kız olan
Daphne'ye aşık olur ve onunla konuşmak ister. Daphne'yi kovalar. Daphne
kurtulamayacağını anlar. "Ey toprak ana beni ört, beni sakla, beni koru" diye
yalvarır. Daphne ağaca dönüşür. Apollon şaşırır. Bu olaydan sonra şiir ve silah
zaferi defne ağacının dalıyla mükafatlandırılır ve Defne'nin gözyaşlarının
Harbiye'deki şelaleleri meydana getirdiğine inanılır. Seleukos Döneminde
çağlayanlarıyla tanınan ve dünyaca ünlü bir sayfiye yeri olan Defne, çok sayıda
köşkler, tapınaklar, eğlence yerleri ile ünlüydü. Stadyumunda düzenlenen olimpiyatların
ihtişamı dillere destandı. Ancak şiddetli depremler bu şehri yerle bir etmiş,
günümüze gözle görülür herhangi bir eser kalmamıştır.
Harbiye, şimdilerde çok ilgi gören mesire yeri, yayla olup
aynı zamanda heykeller, turistik eşya yönünden önemli bir beldedir. Yöredeki
tezgâhlarda dokunan doğal ipekler ise gerek yurt içinde gerekse yurt dışında
çok aranan kumaşlardandır.[18]

Titus Kaya Tüneli:(Çevlik)
Samandağ ın 5 Km. kuzeyinde denize hakim yamaçlarda M.Ö. 300 yıllarında
Seleuykos Nikator tarafından kurulan ve kurucusunun adı ile anılan antik
kenttir. Kentin, dağın hemen bitiminde, dağdan gelen derelerin ağzında bir iç
limanı vardı. Sellerin bu limanı doldurması tehlikesi ortaya çıkınca imparator
Vespasianus zamanında dağ delinerek bir tünel açılması kararlaştırıldı. Tünel
Titus zamanında tamamlandı ve derenin önü bir duvarla kapatılarak sel suları ,
yüksekliği 7 mt. genişliği 6 mt olan bu tünel vasıtası ile uzaklara akıtıldı ,
böylece limanın dolması engellenmiş oldu. 130 mt si tünel , kalanı açık kanal halinde
olan tünelin uzunluğu girişten Çevliğe kadar 1380 mt. dir.
Tünelin deniz tarafındaki girişine göre sağ tarafta , 100
Mt. kadar uzaklıkta kaya mezarları vardır burada kayalara oyulmuş mağaraların
içinde bulunan çok sayıda mezarın en çok ilgi çekeni , çukurun tabanındaki
geniş mağaradır. içinde çok sayıda mezar bulunan bu mağara diğerlerinden farklı
yapılmış yüksek ve gösterişli bir mezar yüzünden halk arasından ''Beşikli
Mağara'' olarak anılmaktadır.[19]
Tel Aççana: Antakya Reyhanlı karayolu üzerindedir.
M.Ö. 5. yy.a ait iki saray kalıntısı vardır. 17 yerleşim tabakası teşekkül
etmiştir. Burada bulunan çoğu eserler Hatay Arkeoloji Müzesi'nde
sergilenmektedir.
Nekropoller: Kuzuculu'da M.S. 2.-3. yüzyıla, Karakese
de M.S. 4.-5. yüzyıla ait kaya ve toprak mezarlar tespit edilmiş, kazılarda
lahit, cam şişe ve kaplar, pişmiş toprak kaplar, kandil ve mühürler
bulunmuştur.
Tainat: Yapılan kazılarda bir Hitit sarayı ile
tapınağın ortaya çıkarıldığı Tainat'ta bulunan eserler Hatay Arkeoloji
Müzesi'nde sergilenmektedir.
Dor Mabedi: Kapısuyu yöresinde, Çevlik bölgesine
hakim bir tepede, sütun kalıntıları görülebilir.
Su Kanalları: Seleukos Döneminde, Harbiye (Defne)
çağlayanlarından Antakya'ya su getirmek için yapılan 10 km uzunluğundaki
kanalların ve köprülerin kalıntılarını günümüzde de görmek mümkündür. Antakya
içinde kalan tek bölümü Memekli Köprü olarak anılmaktadır.
Cami ve Kiliseler
Önemli bir inanç turizmi merkezi olan Hatay'da, dünyanın ilk
Katolik Kilisesi olan Saint Pierre Kilisesi bulunmaktadır. Hıristiyanlık
tarihinde önemli bir yere sahip olan Hatay, aynı zamanda dört büyük patriklik
merkezinden biridir
St. Simon Stylite Manastırı , Yayladağı Barleam Manastırı ve
Keldağı Barleam Manastırı önemli manastırlarıdır.
Habib Neccar Cami, Şeyh Ahmet Kuseyri Cami ve Türbesi,
Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi, Payas Sokullu Külliyesi ve Ulu Cami görülmeye
değerdir.
SOKULLU KÜLLİYESİ
İskenderun’dan 22 km uzaklıkta İskenderun-Adana karayolu üzerinde Payas
bölgesindedir. Kervansaray, hamam, medrese, cami ve bedesten gibi
yapıları ihtiva eden külliye, 16 yy.da Sokullu Mehmet Paşa’nın emri
üzerine Mimar Sinan tarafından yapılmıştır.
Kınık, İskenderun ovası Sokulluya Zaamet olarak veriilince Sokullu Payas’a görkemli bir
külliye yaptırmıştır. Payas kalesi muntazam bir şekilde yeniden yapılmış, limanlar
elden geçirilmiş, Belen’e küçük bir imaret yapılmış, yollar ve köprüler inşa
edilip, eskileri de elden geçirilmiştir. Adana’dan, Halep’e kadar her 40 km de kurulmuş olan
kervansaray, han ve menzil durakları imarlı ve bakımlı bir hale sokulmuştur.
Külliyenin genişce bir avlusu vardır.
Avlunun etrafında ise yolcuların ve kervanların barınması için kubbeli
odalar mevcuttur.
Evliya Çelebi yol üstündeki
kervansaraylardan en lüzumlusu olarak Payas Kervansaray’ını göstermiştir. Bu da
Payas’ın 17.yy. önemini göstermek açısından dikkate değerdir."Deniz
kenarında dört köşe, kayalık, güzel bir yapıdır. Sekiz adedi sağlam kulesi, her
kulede küçük ve büyük on adet topu vardır. Büyük bir burcunda balyemez toplar
olup limanı korurlar. Burası Halep’in iskelesi olduğundan hudut gibidir.
Kalenin çevre uzunluğu 8 yüz adımdır. Kalenin duvarı iki kattır. Doğuya bakan
ikişer kat demir kapısı, hendek üzerinde ağaç köprüsü vardır. Ve demir kapılı,
kale gibi büyük bir hanı vardır ki 1571 tarihinde yapılmıştır. Han kapısı, kale
kapısına bakar. Gayet düzenli, harem odalı, ahır ve develiği olan geniş avlusu,
imarethaneli eşsiz bir handır. Bu hanın yanında güzel ve garip bir cami vardır
ki İstanbul’da Silivri kapısı’nın iç kısmındaki İbrahim Paşa Camii'ne benzer.
Kısacası kale, han, imaret, mescit, medrese, çarşı, pazar ve hamam hepsi kâgir
binalar olup, mavi kurşunla kaplıdır. Hayır, ve yardımların hepsi şehit gazi
Sokullu Mehmet Paşa'nın yapılarıdır. "
Evliya Çelebi, Payas’taki külliye ve kale hakkında çok detaylı
açıklamalarda bulunmuştur. Külliyenin 300 kişi ile idare edildiğini, Kale
içinde toprak ve kireç ile örtülü üç yüz kadar ev olduğunu, Yeniçeri serdarı,
sipahi kethüdası, şehir, naibi, şehir subaşımı, muhtesip, gümrük amiri,
olduğunun müftü ve naibinin bulunmadığını, Kale dizdarı ve 70 neferin
bulunduğunu belirtmiştir. Payas'ın o günlerde 850 hane evden oluştuğunu,
ahalisinin vergiden bağışlanmış 8000 kişiden oluştuğunu, bu ahalinin on altı
kethüdalıkla yönetildiğini yazar.

Belen Derbendi
Belen'in staratejik konumu Yavuz tarafından
anlaşılmış, oğlu Kanuni'nide Irak seferine gelip giderken Belen'e bir
derbend ve külliye yapılmasını emretmiştir.
Belen cami salnamelerdeki ifadesiyle Kanuni Sultan Süleyman
Han hazretleri tarafından 959 tarihinde yapılma emri verilmiştir. Belen merkez
cami konumunda olan bu mabed halen ayaktadır ve ibadete açıktır. Kalın
duvarlarla ve iki bölüm halinde inşa edilmiş olan bu cami Belen’de yukarı çarşı
olarak tabir edilen eski şose yol üzerinde ve çarşı merkezinde yer almaktadır.
Yapı, güneyinde
merkezi bir ana kubbenin üç yanını çevreleyen eyvanlarla kuşatılan harim;
kuzeye sonradan eklendiği tahmin edilen iki bölümlü kısım, bu iki kısım arasına
yerleştirilen minare ve doğudaki yeni eklenen bölüm ve güneydeki hazireden
oluşur. Giriş kuzey
bölme duvarının eksenine açılan bir taçkapıyla sağlandığı harim, merkezde kırık
köşe üçgenleriyle geçilen kubbelerle
örtülü kare bir mekanın, kuzey hariç üç yönden beşik tonoz
örtülü eyvanlar şeklinde düzenlenmesinden oluşmuştur.
MÜZELER
Arkeolojı Müzesi Hatay
HATAY
MOZAİK ARKEOLOJİ MÜZESİ
Türkiye’nin ve dünyanın en önemli mozaik müzelerinden biri
olan Hatay (Antakya) Müzesi’nde Roma çağının en ünlü mozaikleri yer almaktadır. 932 yılında başlanmış ve çalışmalar üç ayrı
grup tarafından sürdürülmüştür. Birinci grup 1933-1938 tarihleri arasında
Chicago Oriental İnstitue tarafından Tel El Cudeyde, Tel Delep, Çatal Höyük ve
Tel Tainat’ta yapılan kazılardır. İkinci grup çalışmalarını British Museum
adına Sir Leonard Wolley’in El Minâ (1936) bölgesinde ve Tel Aççana’da
(1937-1948) yapmıştır. Üçüncü grup çalışmalar Antakya yakınlarında Princeton
Üniversitesi’nce devam edilmektedir.
Hatay Mozaik müzesinde
bu kazlardan çıkartılan tarihi eserlerle Harbiye kazılarından elde
edilen buluntular sergilenmektedir.
Antakya yakınlarında yaptığı kazılarda ortaya çıkan eserler,
Harbiye yolu üzerindeki Roma villalarında ortaya çıkan taban mozaikleri müzeye
taşınmıştır. Bu durum karşısında müze binası yetersiz kalmış ve müze 1970
yılından sonra yapılan eklerle daha genişletilmiş bu da yetersiz kalınca,
müzeye 1975 yılında yeni bir ek bina daha eklenmiştir.
Hatay Arkeoloji Müzesi'nde daha çok M.S 2. ve 5. yüzyıllar
arasında yapılmış Roma ve Bizans yapılarından çıkarılan mozaikler sergileniyor.
Müzenin geniş salonlarında sergilen mozaikler daha çok Roma sanatının klasik
dönemi olarak bilinen 2. ve 3. yüzyıllar arasında, Antoninus ve Severius dönemlerinde
yapılmış figürlü mozaiklerdir…..[20]
İSKENDERUN DENİZ
MÜZESİ
İstanbul ve
Çanakkale’den sonra Türkiye’nin üçüncü Deniz Müzesi İskenderun’dadır. 2008 yılında hazır hale getirilen Müze Türk
Denizciliği ile Hatay’ın tarihi geçmişine dair eserler sergilemektedir.
İskenderun Deniz Müzesinde sergilene eserler, bölgeden temin edilen ve özellikle milli
mücadele ile Hatay devleti dönemine ait eserlere ilave olarak İstanbul ve
Çanakkale Deniz Müzelerinden tahsis edilen eserlerden oluşmaktadır.

HATAY MUTFAĞI
Hatay, tarihi ile
olduğu gibi, yemekleri ile de ün sahibi olmuştur. Kentin köklü geçmişi, çeşitli
kültürlerin birbirleriyle kaynaşmasıyla ortaya son derece zengin bir mutfak
çıkarmıştır.
Kağıt kebabı, oruk,
dövme (aşşur), semirsek, tepsi kebabı, humus, zahter salatası, künefe, peynirli
irmik helvası, kabak tatlısı, cevizli biber, küflü çökelek salatası, turplu
tarator, humus, patlıcanlı yoğurtlama, sarmaiçi, yumurta öccesi Hatay adıyla özdeşleşmiş
yemeklerden bazılarıdır. Hatay Mutfağı’nın çoğu yiyecekler yönünden sadece
komşu illerle değil, Halep’ten İç Anadolu’ya kadar genişleyen bir bölge ile de
ortak yönleri vardır.[21] Hatay
mutfağında fakir mutfağı, zengin mutfağı ayrımı mevcut olup bu iç içe yaşayan
mutfaklarda aynı yemek reçeteleri farklı şekillerde uygulanabilmektedir.
Hatay Mutfağında kategorize edilmiş 513 adet
yemek türü bulunmaktadır. Humus , Abugannuş (Antakya Patlıcan Salatası),
Oruk (İçli Köfte),Küflü Çökelek (Sürk),Firikli Kuru Dolma, Baklalı Bulgur Aşı, Kummusiye, Maklube,
Ispanak Borani, Biberli Ekmek, Sac Oruğu, Ekşi
Aşı, Arap Kebabı, Hatay’a özgü yemek türlerinen bazılarıdır.
HATAYDA EL SANATLARI
Halen taş işçiliği, tarihi ve mitolojik konulu eserlerin ve
heykellerin taklitlerinin üretimi, ipek dokumacılığı, ağaç oymacılığı,
camcılık, sikkecilik, sap ve hasırdan tepsi ve tabak vb. malzeme üretimi ve
defne yağı kullanılarak yapılan defne (gar) sabunu yapımı yaşayan başlıca el
sanatlarındandır.[22]
İpekçilik-Dokuma
Samandağı ve Harbiye’ye bağlı köylerinde üretilen ve
beslenen ipek böcekçiliği bugün artık yok olmak üzeredir. Hatay’da ipek böceği
kozası ile ipek üretimi tarihe karışırken baba mesleği diye devam etmeye
çalışan bazı aileler tarafında yaşatılmaya çalışılmakta ve Türkiye’ye tanıtılmaktadır.
İpek kumaşı çok sağlam ve dayanıklıdır. Ses ötesi concorde uçaklarının
burnundaki kaplamada ve çelik yeleklerde kullanılmaktadır. Yakın döneme kadar
yalnızca giyim sanayi de kullanılan ipek böylece silah sanayine de girmiş oldu.
Dayanıklılığı 20 yıldır. Hatay’da dokumacılık ahşap tezgahlarda, çözgü ipleri
uçlarına, tahta çubuklar ve çakıl taşları bağlanıp gerilerek yapılır. Bu tezgâhlarda
genellikle çarşaf, pike cibinlik dokunur.[23]
Hasırcılık
Örmek, İp örmek değil ama hasır örmek bambaşka bir şey… bir
de buğday ve çavdar saplarıyla olursa.. yerli ve yabancı turistlerin en çok
rağbet gösterdiği hasır örme ürünleri; çanta, tabak, cirem, pano, yarım tabak,
ve kayıktır
Defne Sabunu
Ana maddesi bitkisel ve hayvansal yağların yağ asitlerinin
alkalilerle reaksiyon sonucunda elde edilen genellikle temizleyici olarak
kullanılan bir mamuldür. Defne ağacının
meyve (Fructus Lauri) ve
yapraklarında elde edilen defne yağı (Oleum Lauri) sabun imalinde ve hekimlikte kullanılır.
Meyvesi Fiorivente Alkolatının bileşimine girdiği için mideydi terletici ve idrar sökücü olarak, ayrıca romatizmal ve
cilt hastalıklarının tedavisinde kullanılan defne yağı veyaprakları son yıllarda dış ülkelere ihraç
edilmektedir.
Normal iklim koşullarında yıllık defne yağı rezervi Hatay
Bölgesinde yapılan son araştırmalar göre 150-250 ton arasındadır. Defne yağını
çıkaran herhangi bir sanayi kuruluşu yoktur.Bu yağ köylüler tarafından basit
usuller ile 8-12 saat haşlanarak
çıkarılır. Bu yağlarla ve katkı maddeleri ile sabun üretimi yapılamaktadır.[24]
Camcılık
Dünya üzerinde, camın ilk elde edildiği yerleşim
bölgelerinden birisi, Antakya-Suriye – Filistin
civarıdır. Finike-Kilikya-Roma döneminde çok sayıda cam eser ve ziynet
eşyası üretilmiştir. Antakya ve civarında bu yöreye özgü yeşil cam üfleme
sanatı çok gelişmiş ve eski camlardan eritilip tekrar kazanım yönetimiyle
üretim yapılmıştır. Antakya’da çok sayıda cam ustası vardır. Bazı ustalar
birleşerek atölye ve işletmeler
açmışlardır.[25]
Arkeolojı Müzesi Hatay
KAYNAKÇA
- "Türkiye
İstatistik Kurumu 2012 genel nüfus sayımı verileri". 13 Şubat 2013 tarihinde erişildi.
- https://www.hatay.gov.tr/IcerikDetay.aspx?IcerikId=312
- https://www.hatay.gov.tr/IcerikDetay.aspx?IcerikId=312
- https://www.antakya.bel.tr/tr/index.php?okod=760
- https://www.antakya.bel.tr/tr/index.php?okod=760
- https://www.hataykulturturizm.gov.tr/belge/1-33604/yapmadan-donme.html
- https://www.hatay.gov.tr/IcerikDetay.aspx?IcerikId=261
- https://www.hatay.gov.tr/IcerikDetay.aspx?IcerikId=261
- https://tr.wikipedia.org/wiki/Hatay_%28il%29
-
Şahamettin
Kuzucular,“Dörtyol
Hatay Çukurova Tarihi ve Türkmenleri , Color Ofst, 2012, shf , 17
- Şahamettin
Kuzucular,“Dörtyol
Hatay Çukurova Tarihi ve Türkmenleri , Color Ofst, 2012, shf , 24
- Şahamettin
Kuzucular,“Dörtyol
Hatay Çukurova Tarihi ve Türkmenleri , Color Ofst, 2012, shf , 24
- Şahamettin
Kuzucular,“Dörtyol
Hatay Çukurova Tarihi ve Türkmenleri , Color Ofst, 2012, shf , 29
- Şahamettin
Kuzucular,“Dörtyol
Hatay Çukurova Tarihi ve Türkmenleri , Color Ofst, 2012, shf , 30
- Şahamettin
Kuzucular,Epiphaneia
Antik Kenti Erzin Hatay , edebiyadvesanatakademisi.com/forumkategori/9
- Şahamettin
Kuzucular,SELEUCIA
PİERİA - SAMANDAĞ, edebiyadvesanatakademisi.com/forumkategori/92
- Şahamettin
Kuzucular,“Dörtyol
Hatay Çukurova Tarihi ve Türkmenleri , Color Ofst, 2012, shf , 20
- https://www.hataykulturturizm.gov.tr/belge/1-33598/muze-ve-orenyerleri.html
- https://www.hataykulturturizm.gov.tr/belge/1-33598/muze-ve-orenyerleri.html
- Şahamettin
Kuzucular,HATAY
MOZAİK ARKEOLOJİ MÜZESİ TANITIMI, .edebiyadvesanatakademisi.com/forumkategori/107
- https://www.gurmerehberi.com/yemek-kulturu/yoresel-mutfaklar/hatay-yemekleri/
- https://tr.wikipedia.org/wiki/Hatay_%28il%29
- https://www.hatay.gov.tr/IcerikDetay.aspx?IcerikId=261
- https://www.hatay.gov.tr/IcerikDetay.aspx?IcerikId=261
- https://www.hatay.gov.tr/IcerikDetay.aspx?IcerikId=261

Arkeolojı Müzesi Hatay

İLGİLİ SAYFALAR
- ADANA'NIN TARİHİ VE TURİSTİK YERLERİ
- ADIYAMAN, TARİHİ VE TURİZMİ
- AFYON'UN TARİHİ VE TURİSTİK YERLERİ
- AĞRI'NINTARİHİ TURİZMİ VE TURİSTİK
YERLERİ
- Aksaray'ın Tarihi ve Turistik Yerleri
- Amasya'nın Tarihi ve Turistik Yerleri
- Ankara'nın Tarihi ve Turistik Yerleri
- Antalya'nın Tarihi, Turizmi ve Antik
Yerleri
- Artvin'in Tarihi, Turizmi, Yayla ve
Vadileri
- Aydın'ın Tarihi, Turizmi , Antik ve
Doğal Güzellikleri
- Balıkesir:Tarih, Turizm ve Gezilecek
Yerler
- Bartın'ın Tarihı Turizmi , Görülecek
Yerleri
- BATMAN'IN TURİZM, TARİH VE DOĞASI
- Bayburt'u Gezelim mi?
- Bilecik'i Gezelim mi?
- Bingöl ve Güzellikleri
- BİTLİS'İ GEZİP GÖRELİ,M
- BOLU'YU GEZİP GÖRELİM
- BURDUR'UN TARİH DOĞA VE KÜLTÜRÜ
- Bursa'yı Gezip Görelim
- Çanakkale: Tarihi, Turizmi ve Doğası
- Çankırı'nın Tarihi Turistik ve Doğal
Güzellikleri
- Çorum , Tarihi, Turizmi ve Doğal
Güzellikleri
- DENİZLİ , TARİH TURİZM VE DOĞAL
GÜZELLİKLERİ
- Elâzığ Tarih Turizim Doğal ve Diğer
Özellikleri
- Erzurum'un
Tarihi Turizmi ve Doğal Güzellikleri
- Eskişehir
İli Tarihi Turizmi Doğal Güzellikleri
İliniz, ilçeniz hatta köylerinizin,
doğal güzellikleri hakkında yazılar yazabilir, Turistik, tarihi ve doğal
güzellikleri fotoğraflarınız ile paylaşabilirsiniz.