Eskici Hikayeleri- Ondüla
-Merhaba abla
-Merhaba... Aaa hoş geldiniz. Çoktandır yoktunuz.
-Evet biraz öyle oldu... Nasılsınız görmeyeli?
-Sizi gördük daha iyi olduk. Kahve içer miyiz?
-Sizi gördük daha iyi olduk... Ahh abla yaa ne nahif bir ifadedir o...
-Ama doğru... Gerçekten... daha dün sizden bahsettik... "Nerde, nasıl acaba, şimdi n’apıyor, niye gelmiyor?" dedik... Hani Hanım yok mu?
-Abla hiç vaktim yok... Hanım’ın bir görüşmesi vardı, onu bıraktım. “Ben Eskiciye gidiyorum.” dedim. Sadece 10 dakikam var. Bir bakıp kaçacağım. Arada gelip bu eskilere dokunmadan, karıştırmadan içim rahat etmiyor. Tabii bir de sizi görmek var.
-Tabii ki... Her zaman bekleriz... 10 dakika da az ama...
-Ben hem karıştırayım hem konuşuruz. Döktüklerimi toplayamayacağım ama.
-Hiç sorun değil... Ben toplarım, bu bahaneyle düzeltmiş de oluruz.
(Birbiri içine girmiş, üst üste yığılmış küçük objelere bakmaya başladı.)
-Ablaa!.. Bu ne?
Gösterdiği yerde, maşa gibi açılıp kapanabilen, çatallı bir demir vardı. Görünce tanıdım.
-İşkence aleti... Ondan iki tane var.
-Aman Tanrım... Güzel benzettiniz abla... Gerçekten neye yaradığını biliyor musunuz? Hani ben, yaş olarak, sizden epey büyüğüm. Ondan biliyorum da... Sizin yaşınız bunu tanımaya yetiyor mu?
-Benden biraz büyük ablalar daha iyi tanır ama ben de gördüm.
-Nasıl kullanıldığını gördünüz mü?
-Evet... ama iyi korkmuştum.
-Korkulmaz mı?..
-Benim çocukluğuma dair en belirgin hatıralarımın olduğu mahallemizde bir abla vardı.
-Fahriye Abla gibi...
-Yok... daha olgunu... Anneannemden küçük, annemden büyük... Annem “abla” derdi biz de “abla” derdik. Ayşe Abla... Ondeleci Ayşe Abla...
-Hah... onu diyordum... ondüla’dır bu...
-Aman hocam kim diyebilir “On-dü-la” yı? Biz kolayına kaçar, bir çırpıda “Ondele” deriz. Ayşe Abla dikiş, nakış, örgü, dantel... her şeyden anlardı. Bütün mahallenin kadınlarına da öğretirdi. Sökükler, yırtıklar nasıl tamir edilir? Büyük kıyafetler nasıl küçültülür, küçük gelenler nasıl büyültülür?.. Yamalar, gizli dikişler... Ben küçüğüm o zamanlar... Mesela şimdi olsa... ben de severim örgü örmeyi... Telini kaçırsam, kaçtığı yere kadar sökerim. Ayşe Abla olsa ona götürürdüm o kaçan teli yakalardı örgümü sökmeden....Vay be... bir demir çubuk beni nerelere götürdü... Rahmetli oldular hepsi...
-Allah rahmet eylesin...
-Amin... Düşünün köyden yeni gelmiş onca genç kız... Şehir hayatını yeni öğreniyorlar. Düğün var... ne giyeceez... neyi neyle giyeceez... saçları nasıl yaptıracaaz... makyaj denen şey nedir?... O, hepsini bilirdi, yol gösterirdi. Bu demirleri közde ısıtıp saçları buna dolardı. Islak bir bezle tutar hop diye çekerdi. Saç, lüle lüle olurdu. İsteyene lüle lüle bırakırdı, isteyene lüleleri dağıtır, kabartırdı. Saçları tamamen yakmamak için işini çok hızlı yapardı. 1-2 saniye fazla kalsın o saçlar yanacak... Baktı ki dikkatle izliyorum, bana da “Senin saçını Allah yapmış... oysa bak seninki gibi olsun diye biz ateşle oynuyoruz.” demişti.
-Abla... bu aleti soran oldu mu benden başka?
-Oldu... O iri yarı Alman var ya... “Mami biliyor musun bu ne?” dedi. “İşkenceli saç dizaynırı” dedim. “Aynen öyle” dedi. Ablasının saçı yanmış böyle bir şeyle...
-Olabilir... onun yaşı tutuyor da siz nasıl hatırlıyorsunuz... beni bir kez daha şaşırttınız... İşkenceli saç dizaynırı... Hay Allah...
-Çocuktuk... ne gördüysek kalıyordu aklımızda. Şimdi “Akşam ne yediniz?” deseniz hatırlamam.
-Evet öyle oluyor... Aynen dediğiniz gibi... Böyle şeyler satılıyor mu?
-Köz ütüsü, kapı arkası için elbise askısı, soba maşası, halı döveceği gibi şeyleri tanıyanlar “Anı” diye alıyor. Ama “on..dü..la”yı soran olmadı. Belki anı diye ben alırım onu da... Telefonunuz mu çalıyor?
-Aaah benim ki evet... (Telefonunu açtı.) 10 dakikalığına Eskiciye geldim... Ablayla sohbet ediyorduk... Tamam canım... Selamı var.
-Ve aleykümselam. Siz de söyleyin. O da gelsin.
-(Telefonu kapattı.) Eskiciye gidince gelemezsin demişti. Ablayla konuşmaya dalarsın demişti. Çıkınca seni göremezsem beklemem, başımın çaresine bakarım demişti.
-Eee...? Şimdi nerde?
-Diğer görüşmeye gitmiş. O da en az iki saat sürermiş. Artık bir kahvenizi içerim. Vaktim var...
-İyi o zaman... Kahve bahane sohbet şahane... İnsan da şu gurbette en çok konuşmayı özlüyor yaa...