"Hallo madamm" diye girdi içeri. 50'li yaşlarında bir bey... Lise öğretmeni olduğunu biliyordum. Daha önce de gelmişti. Bez mendil sormuştu bana. Bir zamanlar babalarımızın kullandığı büyük mendillerden... "Kâğıt mendil sevmiyorum." demişti. "Nasentuch değil, taschentuch" diye devam etmişti. Burun mendili değil cep mendili... Mendillerin destesini bulup göstermiş, kadın için olanları da sormuştum ister mi diye. Aradığını bulduğu için çok sevinmişti.
Bu defa durdu, düşündü. Sağ elinin parmaklarını yumdu baş parmağını pırt diye yukarı kaldırdı. "Glaskugel" dedi. Anlayıp anlamayacağımdan emin değildi, Almancama fazla güvenemediğinden. Oysa benim içimde oyuncak bebeklerle, renkli toplarla, cam misketlerle oynayan, büyümeyen bir kız var hâlâ. O cam misketlerden ne zaman gelse, büro masamdaki kavanozun içine atarım. Satmadım şimdiye kadar. Eski bir dost gibi, rengârenk, yanımda parlar dururlar.
Kavanozu elime aldım, uzattım.
-Yaa... Glaskugeln... Bitte şön, dedim.
Adam çok sevindi. Eli, misketlerle oynayacak gibi sıkılmış, havada duruyordu hâlâ. Gözleri ışıl ışıl parladı.
-Nasıl anladınız, siz de oynar mıydınız?
-Tabii ki... Biz sokakta oynayan çocuklardık, şimdiki çocukların bilemeyeceği türden.
-Evet... Ben de torunlarımla oynayacağım. Onların da anılarında olsun bu oyun...
Kavanozu aldı, bir torba istedi, torbanın içine "Glasskugel"ları koydu, kavanozu bana geri uzattı.
-Hepsini mi alıyorsunuz?
-Evet...
-Bana bir tane bırakır mısınız, dedim.
Bu defa torbayı uzattı. İçinden bir tane aldım. Rengini seçmedim, şansıma bıraktım. Baktım, sarı gelmiş... Bir tane de Herr Zerka aldı torbadan, bana verdi. O da maviydi. Cam misketlerden konu açıldığında, her zaman söylediğim şeyi tekrar ettim:
-Sarıda güneşler parlar, maviyle de uçarız.
-Ben de renklerine göre hayal kurardım. Ama oynarken de iyiydim, dedi.
Cüzdanını çıkardı, fiyatını sordu.
-Ben satmıyordum bunları... Önemli değil, öyle alabilirsiniz, dedim.
-Danke şön madam, başka bir ülkenin çocuklarıyla da ortak hayalimiz varmış, bunu öğrenmek iyi oldu, çok sevindim, dedi.
Büyükçe bir madeni para bıraktı masanın üstüne "Schöne Abend" dedi ve çıktı.
Avucumun içinde parlayan misketleri tekrar kavanozun içine attım. Belki yine birikir...