‘’Öyle büyük ki hicran
Cam çerçeve bırakmıyor
Kırdı kapıları döküldü sokağa
Havada yangın kokusu
İtfaiye sirenleri
Uzaktan uzağa
Öyle büyük ki hicran
Çığlıklar geçiyor karanlıktan…’’(Alıntı)
Düşlerime yenik düştüm, şair
Kuş kafesimde gözaltına alınmışken bir ömür
Belki de duvar saksısı
Yeşil dalımda saklı yaprağım
Hazan misali içine daldığım batağım.
Bir kuş olmanın hevesi ile geldim dünyaya
Kuş sütü eksikti soframda
Ya, özgürlük neydi şair?
Boş ver beni boş vermişken her şeye
Boş veremediğim bir hicran çökmüş yurdumun tepesine.
İçimdeki yangın ne ki, şair?
Ya, için için yanan onca orman ve şehir?
Bir kâbusa uyandık cümleten
Telefonlar yanıtsız
İnsanlar ve canlılar çaresiz
Kavurucu sıcağın yanında dinmek bilmedi yangın
Bir sürahi dolusu imgeyi vermeye razıyım tek tek
Dokunmaya dahi kıyamadığım menekşem
Ah, sevdalı köküyle ferahlık veren çamım, meşem
Yandı canımız derinden
Yağmur yağsın diye açmışken ellerimizi göğe
Aşkla ördüğümüz nice şehir, yöre canım ülkem…
Zanlar ne ki birbiri ardına
Yanık kokusu geldi ta buraya
Bir insan bir fidan
Sevgi ve birlik değil miydi, şair, söyle tek lisan?
Düştüm geceye kondum sayfaya
Konsam keşke ülkemin yaralarına
Taşına toprağınca canımız feda
Hem kolay mı geldik bu günlere?
Hicranın büyüğü, şair
Senin, benim yaşadığımız ne ki bir ömür?
Toprağımız tanımız ufkumuz semamız
Ülkemiz tek aşkımız
Allah’tan sonra en çok sevdiğimiz
Her karesinde şehit kanı atimle dolu hem mazi
Elemin türlüsü yağıyor biçim biçim.
Güneyi, kuzeyi, doğusu, batısı
Vatan aşkı başkadır Rabbimin yaratısı
Yanmak ne ki öldük bittik kaç zaman
Bir şehit bir şahit bir şehir yanan biziz
Kırılsın o hain eller haince uzanan
Şah damarımdan yakın Rabbim
Yardım etsin
Yâd edilesi ülkemin, insanımın mazisi
Kadın erkek çoluk çocuk el ele vermedik mi ezelden?