‘’Yanar dağlıktan emekli olduktan sonra
Zamana emir verdim.
Ona dedim ki: Gel zaman!
Zamana emir verdim.
Ona dedim ki: Git zaman!
On emri bile olmayan bir yanardağ eskisini kim dinlerdi…’’(Alıntı)
Yüzüm yok zamana ne de olsa bana zamanında çok şey sundu ve de vaat etti zaman ve ben katiliyim ölen zamanın şimdilerde zambaklar ekiyorum kalan zamanda kalan takatimle zamansız bir yaşa ve dünyaya kanat açtım elbet zemherilerde uyuyup uyanan bir kuşun çığlığından fazlası saklı içimde.
Sürüsüne bereket hayallerim.
Ah, sürüngen ve art niyetli serzenişleri gölgelerin.
Aydınlık içim
Gerçi karanlık dünya
İyi de seviyor ve umut ediyorum için için.
Çil yavrusu gibi duygularım ve rüyalarım
Alt katında düşlerin
Şiirler derlediğim
Asla yatmadığım bir ranzanın da kabaresi adeta içimden
Geçenleri teyelliyorum maden masalıma
Masamda kocaman bir fincan kahve
İçine süt tozu yerine yaşımı döküyorum
Ve şekeri sevsem bile acı içtiğim
Ömrün son deminde
Havsalam almasa da olan biteni
Emirler yağdırıyorum ah, içimdeki emir erini.
Yaslandığım çınar ve ölü babam
Yaşadığım hayat ve zaman ve nabzını alamadığım
Sevdiklerim…
Demek ki daha da çok sevmeliyim insanları gitmesinler yeter ki.
Gidenleri çok sevdim, ne mi oldu?
Kendime düşman ettim kendime
Kifayetsiz kimliğimle yetemediğim kimse
Kimsesizliği zırh gibi kuşandım
Ama ihanet etmedim de pembe düşlerime.
Hayallerin ve aşkın hatırına
Kıramadığım iç sesim ve kırgın mizacımla
Tensiye ettiğimse güzel insanlarım
Hem güzel kalmak için güzel bakmasının da
Altını çizdim fosforlu yüreğimle.
Fosforlu Cevriye’yi bile çok sevdim
Gidenleri ayrı
Kalanları daha da çok
Oysaki kalan bendim benden başkası olmaya namzet miydi sahi…
Sevgini zaferi bazense yitimi
Gökteki katarakt
Yine de düş gücümle sevdim ben devasa evreni
İhmal etsem de içimdeki yetimi
Seven biri vardı vardı illa ki:
Rabbime şükrettiğim
Yansam da yan çizmediğim
Yakardığım ve yandığım tek makam
İşte beni bana sunan benle barıştıran…