‘’Vasiyetimdir:
Dalgınlığınıza gelmek istiyorum
Ve kaybolmak o dalgınlıkta…’’(Didem Madak)
Düşlerimi topladım her düştüğümde yere.
Düşüncelerimden kâğıt kayıklar yapıp saldım denize.
Bir martı kadardım:
Akça pakça.
Bir de martavallar duyardım:
Meğerse rengim siyahmış benim.
Aynaya her baktığımda sallardım da içimdeki beşiği
Ah, sevemedim boy aynalarını.
Ama en sevdiğim;
İçime tutulan ayna
Makyajsız yüzüm ve duygularımla
Salındığım dünya ki dünya çoktan kırdı tekerini
Kalbimin defalarca kırılması ne ki?
Ada yollarını özledim ve denizi
Lakin içimde saklı deryayı gizleyemedim insanların gözünde
Hep sevdim de bol keseden
Ceplerimde kalan bozukluk kadar bozuktur kafam.
Sancılı bir miladım var benim: yemin ederim.
Hatta birden fazladır miladım
Hicretine yüreğin kim bilir daha kaç fırın hüzün gerek?
Sözümden akan yaşı ve yası topladım bir Nisan tasında.
Martavallar okuyan iblisin de canı cehenneme
İçimdeki cennetten hem size ne?
Bir renksem boca ettiğim
Bir duygu değil sadece terk edildiğim.
Bir devinimse mizacım
Ayrık otu diyenlerden bana ne?
Bir ritüel elbet şakıyan göğün şaşkın renkleri.
Şeşi beş görüp sevdiğim ne çok şey:
İfa edemediğim bir nüans
İçimde kaykılan bir mevsim
Şiarım olsa da sevgi ve hüzün
Yangınım sönmedi gitti.
Yaktığım gemiler ne ki?
Kurduğum gönül bağında evrenle
Kimse koparamaz benden hayallerimi.
Ah, mizacım…
Hiç olmadığım kadar sakarım.
Sekerim de gün ve gece
Bir kuş olup da hala sonsuzluğa uçamadığım.
İşte bu yüzden yazarım.
Yanıp da sönmediğim.
Sevip de söyleyemediğim.
Can pazarıymış meğer evren
Canana sıra gelmezken.