İstirhamı var yeryüzünün…
Kepekli saçlarında göğün tanrıçası hüznün
Sessizliğe sirayet eden günde üç öğün
Acılardan nemalandığım
Kayrasında yalnızlığın
Nasıl ki bir musibetti bin nasihatten
Faydalı
Ve işte saymaya başladım sona doğru
Her çeyrekte aksırdığım
Her yarımda kaykıldığım
Tama erişecekken
Yuvarlandığımsa sıfıra
Huzura namzet bir düş müydü yoksa
Boğmacası geçmezken gecenin…
Başıbozuk düzende saklı nezaketi yüreğin
Neyin hatırına düşmüştük bu yola?
Neyin suskunluğu
Solu kırık bir anahtar
Feraha çıktık çıkacağız
Kusur addedilense hüznü bol güncesi
Varlığın her sekantında saklı
Mazinin suskun güftesi
Arakladığım bir rüzgârdı
Belki de içimde süpüren tozu
Toz dumana katmanın vebali boynuma
Sudan sebeplerle yakındığım nicesi.
İçimde açan bir çiçekten fazla
Güneşin kapalı perdeleri
Nasıl da imbat gecelerinde hıçkıran
Meleğin dokunulmazlığı saklı Allah katında
Bazen soytarı bir kuş
Bazen sönen ateş
İzdihama yol açan nice duygu
Sözcüklerse kırılgan ve hüzünbaz…
Göğe kat çıktığım bir alfabe
Şerit değiştiren arabanın sönük tekerinde saklı
Günden bozma gece ve her hece
Atılı mı yüreğin?
Yoksa nadasa aldığım aşkın mı hezimeti?
Tüten dumanı şehir vapurunun
Şehla gözlerinde aç bir martı
Gagalarken kalbimi
Bir avuç yem gibi
Serptiğim bir avuç hüzün
Karambole giden ömrün peçesinde saklı…
Dün ve gün
Öldüresiye severken içimdeki çocuğu
Boynu bükük kalmışlığı günbegün
Büyüyen bir acının
Satırlarda nüksettiği
Bir hışımla yere serdiğim iklim
Kayıp da düşmenin meali
Gözümü son kapadığımda
Ömrün geçiş yaptığı
Yüreğimde saklı dürbün
Hali hazırda nazı niyazı tükenmek bilmeyen
Sevdalı bir semazen olsam ne ki?
Aşkın kürediği şu minval
Göğün kükrediği
Ölmekse ne yitim ne son
Olur olmaz üzüldüğüm yetmedi mi?
Hayaller coğrafyasında düşe kalka yürüdüğüm
Gerçeğin düş pembesi
Sahi yaşadığım kadar sürüldüğüm
En nazenin gölge olsam ne ki?
Sevilmedikten sonra sevginin teninde
Beyazdan siyaha döndüğüm olsa olsa
Aşkın laneti…