Mevsimin gülüşü müydü solan yoksa sonlanan bir şarkı mıydı nakaratı ömrüme eşlik eden nazenin bir geçit miydi de yüreğin köprüler kurduğu o azgın denizin üzerinde devasa bir lahza aşkın balçığı ve yalnızlığın inhisarı ve işte peyda olan bir kehanet aşkın laneti ile çürümüş bir düşün de kovuğunda saklı sırlar ve serler ve surlarında şehrin geçer zaman ve lenduha mimariler yüreğin kemeri ile sarılı…
Tekeri kırıksa varlığın bazen sönen düşlerin nefsine tapan ilahi bir gölge.
Semazen ve sevdalı telaşın da duvarları
Sancakta saklı alnın akı ve kanın kırmızısı
Kardığınsa yalnızlık
Kandığınsa asil bir rüzgâr
Düş tepelerine kurdum ben çadırımı
Boşluğa dokunan her sözcükte saklı alın teri.
Tenimde yangın
Tinimde uçuşan bulutlar
Titri olsa olsa yalnızlığın kaykıldığım eksende saklı
Tevazu yüklü bir gülüş
Bazen bağrımdaki huzur
Bazen solumdaki karartı
Sağ bildiğimse soldan esen
Sağ gösterip soldan eklenen bir nota
Sol anahtarı yalnızlığın
Yedi nokta dikili şehrin yedi tepesinde
Sekizinci olmaya hazır ve nazır
Belki de dünyanın son harikası.
Sözüm ona telaffuz ettiğim yakamozun çağrısı
Kulp takılan her bir hecem
Söyleyemediğim lehçem
Aşkın akan kanında saklı
Mürekkeple yıkadığım benliğim
Beden denen ne ki bunca acının
Ağırlığını taşıdığım bir günün sonunda?
Yıla hatta asra denk düşen bir dakikanın izafi varlığı
Aşksa bir ömürlük
Sevişmek bir dakika
Lakin izahı yok insan olmanın meali ile
Sadece yüreklerin çağladığı
Bazense duvarları çatlattığı
Bir rüzgârı
Nasıl ıslıklarım ben
Yazmanın mahiyetinde
Yazması aşkın
Yazının sözcüklere duası.
Bir anne gözü ve sesi
Başınızı okşayan yanık ellerin tini
Dokunduğu her yerde çiçekler açar
Hele ki sevgiyi öğreten ilk insanın size verdiği
Ömrü kim ölçebilir ki
Yalanların ve yabancıların ağırlığınca
Bir ganimet misali
Aşkın da rahmeti
İkazı evrenin
İddiası kefenin
İzah etmenin de çok çok ötesi
İç sesin lades dediği
Her anda saklı mevcudiyet
Hazan mahsulü olsa da ömür
Baharın sesi ve varlığı dokunur usul usul…