Montaıgne Denemeler Hakkında Bilgiler Konusu Özeti

 

 

Yazıda “Montaıgne Denemeler    hakkında bilgiler, konusu, ana fikri, ,  “Montaıgne Denemeler ” hakkında bilgiler, ölçüsü, vezni, kitapta yer alan şiirleri, eserin bölümleri,   diğer eserleri , “Montaıgne Denemeler    adlı eserden alıntılar yer alır.  Eser hakkında yorumlar,  eserin dili, yazarın bakış açısı, tekniği,  türü, eserin basım yılı, basım hikâyesi, yazar ve eseri arasındaki, eserle yazarın biyografisi arasındaki alakalar incelenmiştir.
 
Herkes dünyayı değiştirmeyi düşünür, ama kimse kendini değiştirmeyi düşünmez” (Tolstoy)
 
“ Bu kitapta yalan dolan yok. Sana baştan söyleyeyim ki, ben burada yakınlarım ve kendim dışında hiçbir amaç gütmedim… Bu kitabı yakınlarım için bir kolaylık olsun diye yazdım… Okuyucu, kitabımın özü benim: Boş zamanlarını bu kadar sudan ve anlamsız bir konuya harcaman akıl karı olmaz…” (Denemeler, s.26)
 
ESER HAKKINDA 
 
Denemeler, 16. Yüzyılda yaşamış olan  Fransız yazar Michel de Montaigne’nin ilk kez 1580 tarihinde yayımlanan eseridir.  Eserin özgün adı Fransızca   “ Les Essais dir”  ve Türkçedeki anlamıyla örtüşmektedir.[1]
Bu eser 107 denemeden oluşur. Montaıgne bu esrini 1570 yılından sonra yazmaya koyulmuş, ölümüne kadar da yazmayı sürdürmüştür. Montaigne bu öğretici eserini  farklı farklı  zamanlarda tekrar tekrar gözden geçirmiş ve eserine eklemeler yapmıştır. Yazar üç ayrı dönemde yaptığı bu gözden geçirmeleri  üç özgün baskı ile yayımlamıştır.
A: 1571-1580 yılları arasında yazılan pasajlar – 1580 de yayımlandı
B: 1580-1588 yılları arasında yazılan pasajlar – 1588 de yayımlandı
C: 1588-1592 yılları arasında yazılan pasajlar – 1595 de yazarın ölümünden sonra yayımlandı.[2]
 
Montaigne, deneme türünü ortaya çıkaran  ilk ve en büyük ustası olarak kalmayı başarmıştır. Eser dünya edebiyatında deneme türünün ilk örneğini teşkil eder. Yani Montaıgne dünya edebiyatında ilk deneme yazarı olmuş, üstelik bu ilk eser bu türün en önemli eseri olarak kalmaya da devam etmiştir.  Yazar, bu eserinde “ birey ve toplumla ilgili her konunun üzerinde durmuş, gelenek ve görenekleri, inançları sorgulamıştır. Fransızcayı yabancı etkilerden kurtararak, yazı dili durumuna getiren sanatçı, özgür düşünce­nin öncüsü olmuştur.”
 
“Denemeler” , daha çok eğitim ve felsefe konularına değinen bir kitaptır. Denemeler de insanla ilgili hemen her konu yer almaktadır. İnsana özgü tutumlar davaranışlar, tavırlar, duygular, tutarsızlıklar, hırs, kin, öfke, merhamet, mutluluk, okuma, yazma, düşünme vb yazarın ben dili ile bize aktarılır.  Eser de Antik Yuna ve Roma dönemlerinden  yapılan alıntılar, olaylar, küçük kıssalar, anekdotlar ve kısa anlatılara da yer vermiştir.  Eser  Hümanistler için önemli bir kaynak olmuş,   yazar ise ortaçağın inanç kalıplarının dışına çıkmayı başaran biri olarak görülmüştür. Eserin  yazıldığı tarihten bu güne kadar dört yüz yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen, eser hala da önemini yitirmemiştir. Sokrates’ten sonra insan üzerine eğilen en önemli kişi olarak kabul edilen Montaigne,   “ bu kitabıyla Avrupa insanına özgür düşünmesini öğretmiştir.”
Eser 1603 te ilk kez İngilizce ’ye tercüme edilmiş daha sonra hemen bütün dünya dillerine de çevrilerek dünya klasikleri arasına girmiştir.  Eser  Türkçe ’ye de 1940 lı yıllarda Sabahattin Eyüboğlu tarafından tercüme edilmiş, daha sonra ise defalarca yeni baskıları yapılmıştır.


MONTAIGNE ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
-  Denemeler’de gördüğüm her şeyi Montaigne’de değil kendimde buluyorum. (Pascal)
- Bir kitap buldum burada. Montaigne’in kitabı; yanıma almadım sanıyordum. Aman ne hoş adam. Ne zevk onunla birlikte olmak. (Mme. de Sevigne)
- Montaigne, o hoşsohbet insan,  Bazen derin, bazen sudan  Kuşku duymasını bilmiş Burnu bile kanamadan.  Kerli ferli softalarla  Alay etmiş sakınmadan. (Voltaire)
ÖLÜM ÜSTÜNE
Mademki ölümün önüne geçilemez, ne zaman gelirse gelsin. Sokrates’e; “Otuz zalimler seni ölüme mahkûm ettiler,” denildiği zaman: “Tabiat da onları!” demiş.
Bütün dertlerin bittiği yere gideceğiz diye dertlenmek ne budalalık!
Nasıl doğuşumuz bizim için her şeyin doğuşu olduysa, ölümümüz de her şeyin ölümü olacaktır. Öyle ise, yüz sene daha yaşamayacağız diye ağlamak, yüz sene evvel yaşamadığımıza ağlamak kadar deliliktir. Ölüm başka bir hayatın kaynağıdır. Bu hayata gelirken de ağladık, eziyet çektik, bu hayata da eski şeklimizden soyunarak girdik.
Başımıza bir defa gelen şey, büyük bir dert sayılmaz. Bir anda olup biten bir şey için bu kadar zaman korku çekmek akıl karı mıdır? Ölüm, uzun ömürle kısa ömür arasındaki farkı kaldırır, çünkü yaşamayanlar için zamanın uzunu kısası yoktur. Aristo, Hypanis ırmağının suları üstünde bir tek gün yaşayan küçük hayvanlar bulunduğunu söyler. Bu hayvanlardan, sabahın saat sekizinde ölen genç, akşamın saat beşinde ölen ihtiyar sayılır. Bu kadarcık bir ömrün bahtlısını, bahtsızını hesaplamak hangimizi gülünç etmez? Ama ebediyetin yanında, dağların, şehirlerin, yıldızların, ağaçların, hatta bazı hayvanların ömrü yanında bizim hayatımızın uzunu, kısası da o kadar gülünçtür.
Tabiat bunu böyle istiyor. Bize diyor ki: “Bu dünyaya nasıl geldiyseniz, öylece çıkıp gidin. Ölümden hayata geçerken duymadığımız kaygıyı ve korkuyu, hayattan ölüme geçerken de duymayın. Ölümünüz varlık düzeninin, dünya hayatının, şartlarının biridir. (İnsanlar birbirini yaşatarak yaşarlar ve hayat meşalesini, koşucular gibi, birbirlerine devrederler – Lucretius).
Yaşadığınız her an, hayattan eksilmiş, harcanmış bir andır. Ömrünüzün her günkü işi, ölüm binasını kurmaktır. Hayatın içinde iken ölümün de içindesiniz, çünkü hayattan çıkınca ölümden de çıkmış oluyorsunuz. Yahut şöyle diyelim isterseniz; hayattan sonra ölümdesiniz, ama hayatta iken ölmektesiniz. Ölümün, ölmekte olana ettiği ise, ölmüş olana ettiğinden daha acı, daha derin, daha can yakıcıdır.
Hayattan edeceğiniz kârı ettiyseniz, doya doya yaşadıysanız, güle güle gidin.
“Niçin hayat sofrasından, karnı doymuş bir davetli gibi kalkıp gidemiyorsun? Niçin günlerine, yine sefalet içinde yaşanacak, yine boşuna geçip gidecek daha başka günler katmak istiyorsun? Lucretius.”
Hayat kendiliğinden ne iyi ne fenadır, ona iyiliği ve fenalığı katan sizsiniz.
Bir gün yaşadıysanız her şeyi görmüş sayılırsınız. Bir gün bütün günlerin eşidir. Başka bir gündüz, başka bir gece yoktur. Atalarınızın gördüğü, torunlarınızın göreceği hep bu güneş, bu ay, bu yıldızlar, bu düzendir.
 
Okuyucuya
Okuyucu, bu kitap iyi niyetlerle yazılmıştır. Sana baştan söyleyeyim ki, ben burada yakınlarım ve kendim dışında hiçbir amaç gütmedim. Sana hizmet etmek yahut kendime ün sağlamak hiç aklımdan geçmedi; böyle bir amaç peşinde koşmaya gücüm yetmez. Bu kitabı yakınlarım ve arkadaşlarım için bir kolaylık olsun diye yazdım. İstedim ki beni kaybettikleri zaman (ki pek yakındır) huyumu ve mizacımı daha iyi hatırlayabilsinler, böylece hakkımda bildikleri, daha ayrıntılı ve canlı olsun. (…)
Yalnızlık Hakkında [3]
Yalnız yaşamanın bir tek amacı vardır sanıyorum; o da daha başıboş, daha rahat yaşamak. Fakat buna hangi yoldan varacağımızı her zaman pek bilmiyoruz. Çoğu kez insan dünya işlerini bıraktığını sanır; oysa ki bu işlerin yolunu değiştirmekten başka bir şey yapmamıştır. Bir aileyi yönetmek bir devleti yönetmekten hiç de kolay değildir; akıl nerde bunalırsa bunalsın, hep aynı akıldır; ev işlerinin önemlinin az olması, daha az yorucu olmalarını gerektirmez. Ayrıca saraydan ve pazardan el çekmekle hayatımızın baş kaygılarından kurtulmuş olmayız.
Dertlerimizi avutan akıl ve hikmettir,
O engin denizlerin ötesindeki yerler değil.
Horace
Ülke değiştirmekle kıskançlık, cimrilik, kararsızlık, korku, tutku bizi bırakmaz.
Keder, atımızın terkisine binip gelir.
Horace
Onlar manastırlarda ve okullarda bile peşimizi bırakmazlar. Bizi onlardan ne çöller kurtarabilir, ne mağaralar, ne bedenin kefareti için giyilen kıldan giysiler, ne de oruç.
Öldürücü yara bağrımızda kalır.
Virgilius
Sokrat’a birisi hakkında, “seyahat onu hiç değiştirmedi,” demişler. O da, “Çok doğal,” demiş “çünkü kendisini de beraber götürmüştür.” (…)
İnsanın, olanak varsa karısı, çocuğu, parası ve hele sağlığı olmalı ama mutluluğunu yalnız bunlara bağlamamalıyız. Kendimize dükkânın arkasında, yalnız bizim için bağımsız bir köşe ayırıp orada gerçek özgürlüğümüzü, kendi sığınağımızı kurmalıyız. Orada, yabancı hiçbir konuğa yer vermeksizin kendi kendimizle her gün baş başa verip dertleşmeliyiz; karımız, çocuğumuz, servetimiz, adamlarımız yokmuş gibi konuşup gülmeliyiz. Öyle ki, hepsini yitirmek felaketine uğrayınca onlarsız yaşamak bizim için yeni bir şey olmasın. Kendi içine çevrilebilen bir ruhumuz var; kendi kendine yoldaş olabilir; kendi kendisiyle alışveriş edebilir. Yalnız kalınca sıkılır, ne yapacağımızı bilmez oluruz diye korkmamalıyız. (…)
Yalnızlık bence, Thales gibi en faal ve verimli yıllarını dünyaya harcayanlar için daha uygun ve akla yatkın geliyor.
Diğerleri için yaşadığımız yeter; gelin hayatımızın geri kalan ufacık parçasını kendi gönlümüzce yaşayalım. Gelin bundan sonra kendimiz ve iyiliğimiz için düşünelim ve plan yapalım. Kaygısız bir emeklilik dönemi hazırlamak ufak bir mesele değildir; başka girişimler olmadan da bizi yeterince meşgul edebilir. Madem Tanrı bize taşınma hazırlıklarından keyif alma şansını bahşetmiş, biz de hazırlık yapalım; gelin çantalarımızı toplayalım; işimizi erken bırakalım; bizi başka şeylere bağlayan o zorlu mengenelerden kurtulalım ve uzaklara gidelim. Bu çok güçlü bağlardan kurtulmamız gerekir, ondan sonra şunu veya bunu sevebilir, sadece kendimize bağlı kalabiliriz. Yani bırakın diğer şeyler bizim olsun ama derimizi soyup etimizden de bir parça koparmadan bizden ayrılamayacakları kadar bağlanmayalım ve yapışmayalım onlara. Bu dünyadaki en büyük şey, kendi kendine ait olmayı bilmektir. (…)
Bazılarının mizacı bu talimatlara uymaya daha yatkındır. Alınganlığı zayıf ve gevşek olanlar; bağlılığı ve iradesi yüzünden titiz olanlar veya bu yüzden birinin hizmetine girmekte veya bir işe başlamakta yavaş kalanlar -ben de onlardan biriyimdir mesela, hem doğal mizacım hem de görüşüm böyledir-, her şeye sarılan ve bağlanan, her şeyi tutkuyla isteyen, kendilerini her durumda karşısındakilere sunan ve veren aktif ve yoğun ruhlara göre daha çabuk uyacaklardır bu tavsiyelere. (…) Talih benimleyken benden uzaklaşacağı zaman için hazırlanmak, halim vaktim yerindeyken gelmekte olan kötülükleri hayal gücümün izin verdiği oranda tahmin edebilmek yeter bana; aynı barış döneminde turnuvalarla ve yarışmalarla kendimizi alıştırıp savaş varmış gibi önlem almak gibi7. (…)
 
Denemeler’ den  alıntılar [4]
 
“Bütün insanları hemşerim sayıyorum. Bir Polonyalıyı tıpkı bir Fransız gibi kucaklıyorum. Dünya ile akrabalığımı kendi milletimle akrabalığımdan üstün tutuyorum.”
“Her insanda bütün insan halleri vardır.”
Plinius’un dediği gibi “Herkes kendisi için bir derstir; elverir ki insan kendini yakından görmesini bilsin. Benim yaptığım, bildiklerimi söylemek değil, kendimi öğrenmektir; başkasına değil kendime ders veriyorum.“
“Erdemli olmayı göze al; bu yola gir;İyi yaşamayı sonraya bırakan; yolunda bir ırmağa
Rastlayıp da geçmesini bekleyen köylüye benzer;Irmak hiç durmadan akıp gidecektir.”
“Benim mesleğim, sanatım yaşamaktır.”
“Kendini kuru sözle değil işle ve eserle anlat.”
“Doğanın sonsuz gücü karşısında daha saygılı olmamız bilgisizliğimizi, yetersizliğimizi bilmemiz gerekir. “
“Öfke kendi kendinden hoşlanan, kendi kendini şişiren bir hırstır.”
“Dünyada insanlılığını bilmekten, insanca yaşamaktan daha güzel, daha doğru bir iş yoktur.”
“Kanunlardan daha çok, daha ağır, daha geniş haksızlıklara yol açan ne vardır?”
“Korunmak saldırana hem istek veriyor hem de hak kazandırıyor. Her korunma savaşçı bir kılığa girer ister istemez. “
“Karı koca arasındaki sevginin, arada bir ayrılmakla gevşeyeceğini sanırlar.”
“Yalnız yaşamanın bir tek amacı vardır sanıyorum; o da daha başıboş daha rahat yaşamak.”
“İnsan önce içindeki sıkıntıyı dağıtmazsa yer değiştirmek daha fazla bunaltır onu.”
“İçimizdeki kalabalık hallerimizden kurtulmamız, kendimizi kendimizden koparmamamız gerek.”
 
 
[1] https://tr.wikipedia.org/wiki/Denemeler
[2] https://tr.wikipedia.org/wiki/Denemeler
[3] https://www.dusuncetarihi.com/makale/denemeler
[4]  https://dipnotkitap.net/DENEME/Denemeler.htm

 

 

 





Şahamettin KuzucularAdmin / Erkek / 1/20/2016