Düşler biriktirdim atlas yorganında mevsimin beyitlere serildim aşkın rakkasında recim edilen bir gölgenin uzağında.
Mavidendi sedirim:
Ah, ben esefle kendime yüklendiğim…
Bir meddücezir ki
Kafilesi yüreğin
Tehdit dolu kâbuslardan
Feragat ettiğim
Tövbeler olsun,
Bozduğum yeminlerim.
Bir düş’tüm belki de
İçine düşülesi aşkın sesinde
Titreyen bir yıldız kadar uzak ve parlak
Adak adadığım yıllardan
Ayrı kalamadığım kadar
Mazimde saklı kendime serzenişlerim.
Sözcükler en delişmen yüreğin mabedi.
Kıyıma uğradığım zamanlardan
Taşkınlara sebebiyet veren aşkın rahmeti.
Teyakkuzdaydım bir ömür
Sefasını süremediğim ne ki?
Nazenin mizacımda yokuş yukarı sevdiğim
Bazen devasa bir okyanusun
Dev dalgalarına teslimiyetim…
Ufkumda sancağım
Bata çıka yürüdüğüm batağın,
Hala masum kalabilmenin imkân dâhilinde olduğu.
Olup olacağım neydi de?
Sevdalı semazene uzattığım meşaleyi
Elbet taşıdığım kadar inancı ve sevgiyi
Taşkınlara sebebiyet veren hüznün mü?
İlla ki kölesi…
Elbet bağdaş kurduğum sağanak
Tüm varlığımla sadık olmak Mevla’ma
Gözümden sakındığım nice insan
Rengimle solup açan bir düzen
Elbet kalp gözünden firar eden
Gaipten gelen bir coşku ki
Tevazu yüklü yüreğin kırılmışken küreği.
Bense hala umut dolu
Bazen mütereddit mizacımla
Kanat açtığım nice hayal ve renge
Kavuşmanın ta kendisi en çok da
Masumiyetin zümresi.
O sarkaç devinen anbean
O devasa sarnıçta saklandığım kimi zaman
Sessizliğime rağmen yürekten gelen
Kilitli tutulası ömrün bekası iken
Aşkın da özlemin de kir tutmadığı
Elbet diri ve içten bir sağanakken kılavuzum
Künyemde saklı bitimsiz coşkum
Yüzüm illa ki dönük aşka ve rahmete…