Bir Cumartesi yalnızlığı adeta: Pazar’ın peşrevinde sıra dışı bir şarkı.
Yalnızlığın yaldızlı yolunda ite kaka yürüyen bir zemherinin ıslaklığı en çok da gözlerimden dökülen yaş gibi yaş gibi içine düşülesi aşk gibi hala temiz ve masum kalmanın verdiği mahcubiyet ve s/özlendiğim kadar ömrün metruk hayallerinde başıma kakılası bir hasret.
Nemalandığım her duygu.
İnsanın yedisinde neyse yetmişinde de değişmez huyu.
Bir itirafsa her şiir
İma ettiğim değil de kibirli sesi rüzgârın.
İçime esen bilinmezde saklı gizemin ta kendisi
Rüştünü ispatlamış hüznün de sıra dışı bakiyesi.
Bir rubai mi kundaklanan?
Bir hurafe mi yoksa ıslıklanan?
Belki de bir rivayet aşkın kınandığı.
Belki de bitimsiz bir rehavet
Gölgelerken yalnızlığın tek muhatabı.
Yörüngesinden çıkan bir kuş gibi.
Belki de sevgi ve uçmak izafi.
Yazarken uçtuğuma kani
Severken çoğaldığımsa Rabbimin rahmeti.
Her gün doğumuna sadık
Her gün bitiminde varla yok arası bir sızı
Acının izini sürdüğümse gün gibi
Aşikâr olan ruhun sözcüklerle kefenlendiği
Elbet yazarak ölüp doğduğum
Yazmadığım kadar havasız kalıp boğulduğum.
Nemli bir rüzgâr
Üşüten ve büyüten
Acılarımla istiflendiğim,
Mezar
Büyüklüğünde bir hicran.
Sevmelerin meali ki henüz rast geldim kendime
Kinayesi, kibri bitimsiz ömrün
Kim bilir kaçıncı dönemecinde.
Uluyan madem aşk
Ünleyense o bitimsiz hasret
İçine düşülesi nasıl da şık
Ve cafcaflı bir mizaç
Kabuk
Değiştiren varlığın kırık
Kanatlarına yağan kar gibi beyaz
Hayat gibi yaşadığın haraç mezat
Kükreyen her sözcük
Yumuşayan yürek demlendikçe içten gelen niyaz.