Bir düş edindim Eylül’ün martavalında düşmektense düşünmeye sevk eden bir düş…
Bir masaldı redifi hüznün
Bir de seğiren gözleri yenilginin
Kanıksadığımdan da öteydi içim
Derli toplu bir ölü olmaya dair
Tutanaklara geçiremediğim tükenmiş sözcüklerim.
Yansıması neydi de ömrün arka bahçesinde
Homurdanan bir gül fidesi
Ve işte seyyah bülbülün de bıkkınlığı
Öyle ya, kaç kere sevilirdi o gülün tümsekte
Takılı kalmış dalı hele ki
Devasa dikenlerin de patlattığı düş balonları.
Şatafatlıydı belli ki hüzün ve yalnızlık
Kümelenen acıları açıölçerle kesip de
Yanıldığım mıydı tuttuğum tek şahit?
Özlemin kumpası
Sevgili Alice ile harika hüzünler diyarında
Göğün katları
Doluşman sabırlar en derinde yüreğin batağında
Hizaya gelmesi gereken insanlık
Nadir rastlanan güzel ruhlar sokağında.
Kavisli bir düştü b/ölündüğüm
Hırpani bulutlarla alıp veremediğim
Ne ki bir çatı katında rahvan sevdaların
Göl manzaralı bir şiirde tutuklu kaldığım
Sayacı ömrün sarkıtında hüzne duvarlar ördüğüm
Yalnızlığın katır inadı
Sehven yenik düştüğüm bir mimari belki de
Yarım yamalak aşk masallarından
Firar eden masum kız gibi
Göğe de attığım her yeni çentik
Ne de olsa işinin ehli bir sabır taşı.
Kümelenmiş yergi ve yengi ve yanılgı
Tam da tutuklu kalmışken aşka
Bir mimoza ferahlığında
Tohumların saçıldığı tabiat ananın kucağında
Verdiğim devre arası
Sefası mevsimin
Cefası koca ömrün
Hele ki caka sattığım öğrencilik günlerim…
Solmadan saçtığım savruk çiçekler
Kanatlarında ay dedenin
Ben ki deniz feneri yalnızlığın
Şimdi yanık teninde İstanbul semalarının
Hangi hırpani düştüm de
Felaketim olacaktı bunca karamsar hümayunu
Gölgeli ferinde özlemin?
Kaybolduğum saflarında gizli öznemin
Kocaman bir sayfa
Yaz, yaz, dolmaz işte yaprakları uçuşan
Bunca kelamın da sırtı yere geldi mi,
Yeniden pır pır eden bir kelebek
Yoksa yine mi firar etti kozasından
O çılgın ipek böceği?