AKAN SULAR DURDU
-Merhaba, nasılsın? Dedi içeri girerken.
Kırmızı saçlı 50-60 yaşlarında bir kadındı. Aksanlı bir Türkçeyle konuşuyordu.
- Merhaba, hoş geldiniz. İyiyim teşekkürler, siz nasılsınız?
- Ben de iyiyim, teşekkür ederim. Ben termos kanne arıyorum. Var mı sende?
- Var göstereyim.
-Göster bana, acaba nerede ben bilmiyorum.
Mutfak eşyalarının olduğu yere geldik, çay termoslarını gösterdim.
- Bu küçükmüş. Hımm bu da çok büyükmüş. Yukardakilere bakabilmem için bir merdiven getirir misin?
Getirdim merdiveni.
- Ben çıkabilmem buraya, sen çıkar mısın? Dedi.
Gülümsedim.
-Aslında ben de çıkabilmem ama bir iki gündür kamyon tepelerinde eşya taşıyorum, biraz pratik yaptım.
- Çalışmak hep çalışmak... Başka bir şey yok, dedi.
Merdivene çıktım, elimle termosları göstere göstere sordum bu mu, bu mu, bu mu?..
-Mavi olanı lütfen... Tamam o... Bu çiçekli olanı da ben çok beğendim. Bunu da alayım.
İkisini de indirdim, eline verdim.
-Kaç para olur?
-Sorun değil. Bir İsviçreli, Türkçe konuşuyorsa akan sular durur zaten. Paranın ne önemi var?
- Benim koca, Türk... Ben öğrendim Türkçe, durdu sular... Sular durunca iyi bir şey... değil mi?
- Evet, iyi bir şey... O zaman her şey, sizin istediğiniz gibi oluyor.
- Sana, "bozuluyor para" vereyim mi?
- Tabii ki, verebilirsiniz.
- Hepsi beş kuruş veriyorum ama. Başka yerde soramıyorum. Sen de ben gibi Türkçesin sana sorabiliyorum, dedi.
Akan sular bir kez daha durdu. E sadece bana sorabiliyormuş, aynı dili konuştuğumuz için. Önce 10 frank uzattı.
- Bu on lira, dedi.
Sonra Almanca-Türkçe karışık sayarak bozuk paraları doldurdu avucuma.
- Çok teşekkür ediyorum sana, iyi günler diliyorum, dedi.
Tam çıkarken geri döndü:
-Güzel haftasonları diliyorum, dedi.
Ne diyeyim... İyi günler, güzel haftasonları... Akan suları durduran kadın...