17. Yy Divan Edebiyatı Şairleri

 

17.yy. Türk edebiyatının görkemin devam ettiği ama Osmanlı Devletinin ekonomi, sosyal ve askeri olarak kudretini yitirmeye başladığı bir dönemdir. Buna rağmen sanat ve edebiyatta geri kalınmaya başlanıldığının hissedilmediği bir asır olarak göze çarpar.

 

17.yy. Türk Edebiyatının Divan Şairleri 

Dönemin en meşhur yazar ve şairleri: Kaside alanında Nef’;   gazel ve diğer şiir çeşitleri alanlarında Şeyhülislam Yahya, Neşâti, Nâili, Nâbi, Bosnalı Sabit,   Fehim i Kadim, Ganizade Nadirî, Nev’izade Atayî, Sabrî,  Şeyhülislam Bahayî, Cevrî, Vecdî, Kazasker İsmetî ,Şehrî’,  Hâletî, Mezâkî, Sabit Simkeşzade Feyzî (1636-1691) bu devrin önemli şairleridir.

 

17.yy. Divan Edebiyatı Genel Nitelikleri 

Devrin en önemli niteliği Sebk-i Hindi şairleri ile süslü nesir yazarları ve örnekleridir. Özellikle Nedim, Nabi, Nefi, Neşati, Evliya Çelebi katip Çelebi devrin en öenli iismleri olmuşlardır. 

Devrin Sebki Hindi şairleri: Nef’i, Naili, Neşati'dir. 

Gazelde  Şeyhülislam Yahya, Neşâti, Nâili, Nâbi devrin ve genel olarak divan edebiyatının da en önemli şairleridir.  Kaside alanında ise Nefi ve Nedim dikkati çeker. Fehim-i Kadîm, Nâ’ilî-i Kadîm, Neşâtî ve Şehri bu asırdaki önemli  Sebk-i Hindi şairleridir. Bu asırda şehrengizler. Neşâtî’ Edirne, Tab’i ve Fehîm İstanbul, Gelibolulu Vecîhî’nin Gelibolu, Hacı Derviş’in Mostar şehrengîzlerni yazmışlardır. Bu asırda Varvarî’nin Sergüzeşt’i ve Güftî’nin Hasbihâl’i  sergüzeşt ve hasbihâl türünde yazılmış eserlerdir.

Riyâzî, Kaf-zâde Fâizî, Mehmed Rıza ve Âsım devrin tezkire yazarlarıdır.

Nesir alanında ise Evliya Çelebi, Naima, Kâtip Çelebi, Peçevi, Koçi Bey,  süslü nesirde Nergisî, Veysî,  tasavvufi edebiyatta Esrar Dede, Niyazi Mısri, gibi ünlü yazarlar ve şairler yetişmiştir

Bu asırda çok önemli halk şairleri de yetişmiştir:  Âşık Ömer –Karacaoğlan- Gevheri- Kayıkça Kul Mustafa-   bu devrin önemli halk ozanlarıdır.

 

NEF'Î (1572-1635),

 

Asıl adı Ömer [1]olan Nef'î  Erzurum, Hasankalelidir. Babası Sipahi Mehmet Bey ‘dir. İyi bir öğrenim görmüş, öğrenimine Hasankale'de başlamış, Erzurum' da devam ettirmiş,  Türk edebiyatının ünlü eserlerini Arapça ve Farsça öğrenmiştir. Nef'i Erzurum'da öğrenimini sürdürürken genç yaşında şiir yazmaya da başlamıştır. İlk mahlası Hicivlerinden dolayı  "Zari" "zararlı, faydası dokunmayan" anlamları taşır. [2] İlk mahlası Zarrî "zararlı"dır 1585 te Erzurum defterdarı olan Gelibolulu Müverrih Ali, şaire Nef'i "Nafi" yararlı" mahlasını verir. [3]

 

Müftü efendi bize kâfir demiş.
Tutalım ben O'na diyem Müselman.
Lâkin varıldıktan ruz-ı mahşere,
İkimiz de çıkarız orda yalan.   ( bkz NEFİ DİVANI VE SEÇİLMİŞ ŞİİRLERİ )

 

Uzunca bir süre IV. Murat tarafından korunmuş,  daha sonraları IV. Murat kendisinden hiciv yazmamasını rica Emretmiştir. Nef'î padişah IV. Murat'a söz verse de, Vezir Bayram Paşa hakkında bir hicviye kaleme almış ve bu hicviye sinden ötürü, 1635 yılında, sarayın odunluğunda kementle boğularak öldürülmüş ve cesedi  İstanbul Boğazı’na atılmıştır.

Nef'î, yazdığı kasideler ve  hicivleriyle tanınır.  Nef'î, divan edebiyatının en önemli kaside şairidir. Kasidelerin kendine özgü tasvirleri ve hayal gücünü ortaya koyar.

 

 Şiirleri dil  ağır, ama akıcıdır. Şiirlerinde iç ahenge önem veren şair, aşırı süslü, abartılı, musikili ve ihtişamlı bir şiir dili oluşturmuştur. Övgülerinde ve yergilerinde ölçüsüzdür; "Övdüklerini göklere çıkarır, yerdiklerini yerin dibine geçirir. Daha önce övdüğü birini, bir süre sonra hiç çekinmeden hicvetmiştir.

 

Nef'î'nin gazelleri de başarılıdır. Türkçe ve Farsça divanı vardır. Hiciv türündeki şiirlerini Siham-ı Kaza adlı bir kitapta toplamıştır.

 

Nefi'nin Eserleri

 

 SİHAM-I KAZA  (Hiciv şiirleri) Yar. Doç.  Metin Akkuş, Nef'i ve Siham-ı Kaza Akçağ Yayınları / Kaynak Eserler Dizisi

NEFİ DİVANI , ( Haluk İpekten) Nef'i Divanı, Metin Akkuş, Akçağ Yayınları / Türk Klasikleri / Divanlar Dizisi

Farsça Dîvan. ( Ali Nihat TARLAN)

 

NÂBÎ (1641-1712)

 

Urfa'da doğan Yusuf Nâbi yokluk ve sefalet içinde yaşayarak büyümüş, 24 yaşındayken de İstanbul'a gitmiştir.  Asıl adı Yusuf’tur. Yusuf Kalfa adındaki bir şeyhin müridi olduğu, Nâbî’nin babasının adının, Seyyid Mustafa olduğu ve  soyunun Şeyh Ahmed-i Nakşibendi’ye kadar uzandığı ifade edilmektedir. Nâbî’nin IV.Mehmet’in padişahlığı zamanında İstanbul’a  gelmiş, önemli paşalara şiirler yazmış, yardım taleplerinde bulunmuş ve Musahib Paşa’nın dikkatini çekerek onun yardımlarını kazanarak onun divan katipliğine girmiştir. Muhasip Paşaya kethüda olan şair yaptığı hac yolculuğunu anlattığı Tuhfet’ül Harameyn adlı ünlü eserini bu sıralarda yazmıştır. Muhasip Paşanın kaptan-ı deryalığa atanması üzerine onunla beraber Mora’ya gitmiştir. ( bkz  NABİ HAYATI HİKEMİ TARZI VE EDEBİ KİŞİLİĞİ )

 

Muhasip Paşa vefat edince Nâbî İstanbul’da duramaz ve Haleb’e gelerek, evlenip aile kurarak devletin yardımlarıyla rahat bir yaşam sürerken  bir müddet sonra maaşı kesilir ve devletin verdiği ev elinden alınır. Baltacı Mehmed Paşanın yardımıyla maaşını ve evini geri alır. Baltacı sayesinde 20 yıl uzak kaldığı İstanbul’a geri döner. Şair geri kalan ömrünü İstanbul’da geçirmiş, burada yaşlanmış ve dönem şairlerinin eserlerinde anlattıklarına göre 1712 yılında vefat etmiştir. ( bkz NABİ HAYATI HİKEMİ TARZI VE EDEBİ KİŞİLİĞİ )

 

Na ve bi kelimeleri Farsça ve Arapça'da 'yok' manasına gelir. Şiirlerinde düşünce ön plandadır. Toplum yaşamında aksayan yönleri eleştirmiş; din ve töreyle ilgili öğütler içeren didaktik şiirler yazmıştır. Şiirlerinde hikmetli sözlere yer vermiştir. ( bkz NABİ HAYATI HİKEMİ TARZI VE EDEBİ KİŞİLİĞİ )

 

Hikemi tarzın kurucusu olan Nâbî, güzellikten çok iyi, doğru ve faydanın peşindedir. Şiirlerinde rindane, âşıkane duygular, değil, düşünce esastır. Bu yüzden şiirlerinde lirizm bakımından kuruluk ve durgunluk vardır. Kendinden sonraki şairler üzerinde önemli bir tesiri olmuş, böylece edebiyatımızda "Nâbi Ekolü" diyebileceğimiz bir edebiyat çığırı meydana gelmiştir. ( bkz NABİ SEÇİLMİŞ ŞİİRLERİ )

 

Prof.Dr. Mine Mengi’ye göre; “Nâbî’nin ekol sahibi oluşu, onun düşünmeye ve düşündürmeye ağırlık veren sanat anlayışıyla ilgilidir.” Nâbî’nin bu hikemi tarz şiir anlayışının oluşmasında yaşadığı dönem koşullarının etkisi vardır.

 

Abdülkadir Karahan ise: “Denilebilir ki Nâbî, çağının huzursuzluk ve kararsızlıktan, hükümet yönetiminden başlayarak çeşitli meslek erbabı arasında yaygınlaşan zulüm, hile, yalan, rüşvet, mal ve menala aşırı rağbet, riyakârlık, her işe menfaate bağlılık gibi kötü huyların toplumu kemirmesi karşısında: fikir ve hikmetin gölgesinde rahat ve dağdağasız yaşamak iç arzusuyla dolu bir şahsiyettir.”   Demiştir. ( bkz NABİ HAYATI HİKEMİ TARZI VE EDEBİ KİŞİLİĞİ )

 

Şairin divanından başka "Hayriyye" ve "Hayrabad" adlı mesnevileri, mektuplarından oluşan "Tuhfetü'l-Harameyn" ve "Münşeat" adlı kitapları vardır.

Hayriye, oğluna dair yazılmış bir ahlak ve öğüt kitabıdır.

Hayrâbad, eserin asıl yazarı İranlı F. Attar'dır. Bir aşk ve macera öyküsüdür.

 

Manzum Eserleri:

* HAYRİYE Hayri-name (oğlu Hayri’ye yazdığı öğütler içeren eser)  ( bkz NABİ'NİN OĞLUNA ÖĞÜTLERİ HAYRİYE'DEN ALINTILAR )

* Tercüme-i Hadis-i Erbain (hadis tercümesi)

* HAYRABAD MESNEVİ

* Sûr-name (şehzade Mustafa ve Ahmed’in sünnetleri vesilesiyle yazılmış, onların sünnet törenini anlatır)

* Farsça Divan

* Türkçe Divan ( Prof. Dr. Ali Fuat Bilkan Nabi Hayatı Sanatı Eserleri, Akçağ Yayınları )

 

Mensur Eserleri:

* Fetih-name-i Kamaniçe (Kamaniçe’nin fethini anlatır)

* Tuhfet’ül Harameyn (Hac yolculuğunu anlatır)

* Zeyl-i Siyer-i Veysi (Veysi’nin yarım kalmış siyerini tamamlamak için yazmıştır) (siyer: Hz. Muhammed’in hayatını anlatan eser)

* Münşeat (Nâbî’nin mektuplarından oluşur)

 

Bana devranın âzarı kemâzar olduğumdandır
Sipihrin vaz’-i mahemvarı hemvar olduğumdandır

Gubar âsâ beni böyle lekedhâr ettiği çerhın
Nigâh-i itibar-i yârde hâr olduğumdandır

Reh-i kûyünden özke rah görmez çeşnı-i hunpaşım
Dücar olmak o mest-i naze naçar olduğumdandır

Edüp küstahlık ol pence-i hurşide el sunmak
Meta’-i arzuye germbazar olduğumdandır

Benim asudebal-i kayd-i pervaz olduğum Nabî
Sikenc-i zülf-i dildare griftar olduğumdandır.

 

 

NÂİLÎ

 

Asıl adı Mustafa olan  şair İstanbul doğumludur.   Naili,  Tanzimat ve çağdaş şairler tarafından 19. yüzyılda yaşamış olan  Manastırlı Nâilî’den) ayırabilmek için "kadîm" sıfatıyla anılmıştır.  Naili,  SEBK-İ HİNDİ akımının temsilcilerinden biridir. Nâilî,  kelimesi eski dilde zayıf, çelimsiz, hastalıklı, narin gibi  anlamlara gelmektedir. Bu yüzden kendisinin de ufak tefek ince yapılı biri olduğu sonucu çıkarılabilir.. ( bkz NAİLİ KADİM HAYATI VE EDEBİ KİŞİLİĞİ )

 

Tezkirelerde adı çok nadir geçmiş olmasına ve şiirlerine az yer verilmesine rağmen naili kadim önemli bir şairdir.  . Tezkirecilerin verdikleri bilgilere göre verdiği bilgiye göre İstanbul’un orta halli memur ailelerinden birinden gelmektedir. Babası maden kâtiplerinden Piri Halife adında bir kişidir. Bu yüzden bazı kaynaklarda Nâilî, Pirizade olarak geçer. Nâilî’nin doğum yılı belli değildir. Bununla birlikte divanınızdaki şiirlerinden yola çıkılarak 1600 lü yıllarda yaşamış olduğu sonucu çıkartılabilmektedir. 

 Nâilî bir kasidesinde 55 yaşına geldiğini söylemiştir ki  en az 56 yaşına kadar yaşamış olduğu  ortaya çıkmaktadır. [4]

 

Safayi’nin tezkiresinde geçen “evail i halinde tahsil-i maarif-i bi-hisabdab sonra….” cümlesinden, Nâilî’nin iyi bir eğitim aldığı ortaya çıkmaktadır.  Gençliğinde Nâilî, babasının  yanında kâtiplik yapmış, maden kalemine girmiş, burada baş halifeliğe kadar çıkmıştır. [5]

 

Nâilî, devlet büyüklerine kasideler, gazeller yazıp gelir kapısı elde etmeye çalışmış ama kendi  deyimiyle “fakr-u zaruret”  içinde bir hayat yaşamıştır. Safayi’nin tezkiresine göre, Nâilî’yi çekemeyenler ona bir iftira atmışlar şair, dönemin sadrazamı Köprülüzade Fazıl Ahmed Paşa’nın gazabına uğramış, memurluktan atılarak sürgün edilmiştir. Sürgün yıllarını Edirne’de geçirdiği de Nâilî’nin kasidelerinden anlamış bulunmaktayız. Şair bir şitaiyesinde Edirne’de kış mevsimini anlatmıştır. Nâilî’nin Köprülüzade’ye yazmış olduğu,  affını istediği şiirlerine dayanarak bu olayın doğruluğu kabul edilebilir. Nâilî’nin sonunda muradına erdiğini, İstanbul’a döndüğünü şiirlerinden anlıyoruz. Nâilî, 55-60 yaşları civarlarında, İstanbul’a  dönmüş ve orada ölmüştür. ( bkz NAİLİ KADİM HAYATI VE EDEBİ KİŞİLİĞİ )

 

Nâilî, şiirlerinde,  kendinden önce görülmeyen yeni bir üslup  oluşturan divan şiirinde çığır açan önemli bir şairdir. Sebk-i Hindi’nin kuramcılarından olan şair, aklın yerine hayali ön planda tutmuştur. Bu yüzden Nâilî’nin beyitlerinde hayal önemli bir unsurdur.   Sözden ziyade anlama ve hayale önem veren Nâilî’nin şiirlerinde  anlam son derece girift ve ince işlenmiştir. Istırap, Nâilî’nin şiirlerinde geniş yer tutar.  Yaşadığı fakir hayat, çektiği zorluklar, sürgün yılları şairin şiirlerine yansıyan ıstırabı arttıran unsurlar olmuştur. [6] ( bkz NAİLİ DİVANI VE ŞİİRLERİNDEN SEÇMELER )

SEBK-İ HİNDİ  her şeyden önce, anlam ve sözden oluşan iki temel üzerine oturmuştur.  Gerçekte bu iki unsur her şiir için geçerlidir.  “Söz güzelliği ve söz sanatı yerine, anlam ve hayâl derinliğine ağırlık verilmeye başlanmış, bu çerçevede şairler daha çok anlamı ön plana çıkartacak bir üslûba yönelmişlerdir. Bu yoğun ilgi sonunda, anlam derinleşmiş, karmaşık hale gelmiş ve ince zarif bir nitelik kazanmıştır.” [7]

Nâilî’nin şiirlerinde umutsuzluk, “hayret” üzerine kurulmuş olan  bir hayal derinliği, uzun tamlamalar, tezatlar iç dünya tasvirleri görülür.  Nâilî’nin şiirlerindeki  tasavvuf, Fuzuli’deki gibi geri plandadır. Nâilî tasavvufu konuları bir maça olarak değil bir araç olarak kullanmıştır. Önceliği tasavvufi düşünceyi vermek değil, sanatta incelik yaratmaktır. 

 Her kelimeyi yerli yerinde ve etkili kullanır. Soyut ifadeleri ile renkli, veciz ifadeleri ile  Nedim ve Şeyh Galip'i derinden etkilemiştir. ( bkz NAİLİ KADİM SEÇİLMİŞ ŞİİRLERİ )

Gazelde başarılıdır. Şiirlerinde anlam derinliğine önem vermiştir. Sebk-i Hindi temsilcisidir. Divanı vardır.

 

DİVANI

Divanı Haluk İpekten tarafından tenkitli olarak incelenmiş ve günümüz diline çevrilmiştir. Haluk İpekten, Naili Divanı, Akçağ Yayınları / Türk Klasikleri / Divanlar Dizisi

Naili’nin Divan’ında 4413 beyitlik 2 münacaat, biri Hz. Ali, diğeri Hz. Hüseyin, sekizi de Hz Muhammed’le ilgili 10 na’at, 29 medhiye, terci-i bend şeklinde bir mersiye, 4 müseddes, 1 terkib-bend, 1 tahmis, 390 gazel, 1 müstezad, 18 kıt’a, 8 rubai, 5 beyit, 11 şarkı ve 6 tarih vardır.  ( bkz NAİLİ DİVANI VE ŞİİRLERİNDEN SEÇMELER )

 

NEŞATİ  (1623 Edirne - 1674)

 

Asıl adının Süleyman veya Ahmed olduğu sanılmaktadır. [8][9] Şairin önce "Semendî" mahlasını kullandığı daha sonra ise, devrin şeyhülislâmı tarafından kendisine "Neşâtî" mahlası verildiği nakledilir. [10]( bkz NEŞATİ HAYATI EDEBİ KİŞİLİĞİ ESERLERİ )

Mevlevi olan şair, Gelibolu Mevlevihanesi'nde Şeyhi Ağazâde Mehmet Efendi'nin dervişi olmuş, şeyhinin ölümünden sonra bir süre Konya'da bulunmuştur. 1670'te Edirne Mevlevihanesi'nde Osman Dede'den boşalan şeyhliğe getirilmiş, bu görevde dört yıl kalmıştır. Neşati, büyük ölçüde Nef'î ve Urfî'nin etkisinde kalmış bir şairdir. Sultan IV. Murat, Sultan İbrahim, IV. Mehmed gibi padişahlarla; Köprülü Mehmed Paşa, Köprülüzâde Fâzıl Ahmet Paşa gibi devlet büyükleri zamanında yaşamış olan Neşati bu kişiler için kasideler yazmıştır. ( NEŞATİ DİVANI VE ŞİİRLERİ )

Neşati bir Sebk-i Hindi şairdiir. Sözün güzelliği yanında, anlamda derinlik ve hayallerde genişlik aranması; mübalâğa, tezat ve telmih gibi edebî sanatların çok kullanılması, Neşatinin şiirlerinin ve devrinin özelliklerindendir.  Neşati diğer Sebk-i Hindi şairleri gibi “ söylemek istediklerini öz ve manaca zengin sözlerle anlatmaya özen göstermiş” bir şairdir. Neşâtî, Arapça ve Farsça kelimelerden oluşan uzun, zincirleme  terkipler kullanmış, mana inceliği, hayallerin genişliği, sözün kolay anlaşılır olmaktan uzaklaşması için, çeşitli terkiplere başvurmuştur.

20 sayfalık Şerh-î Müşkilât-ı Urfî adlı eseri hem Farsça'ya olan hâkimiyetini hem de Urfî'ye hayranlığını gösterir.

Sultan IV. Murat, Sultan İbrahim, IV. Mehmed gibi padişahlarla; Köprülü Mehmed Paşa, Köprülüzâde Fâzıl Ahmet Paşa gibi devlet büyüklerine kasideler yazmış, kasidelerine rağmen, esas ününü gazelleriyle kazanmıştır. Kasidelerinde Nef'î'nin etkisi görülür. [11] Tasavvuf şiirlerinde bir çeşit çeşnidir.  Şiirleri daha çok âşıkane bir tarzdadır. Neşâtî divanında yer alan şiirlerin çoğu başkalarınınkine nazire olmakla birlikte bunlar sıradan nazireler olmayıp Neşâtî'ye özgü şiirler görünümündedir. Nâ'ilî ve Fehîm'le birlikte Kâmî ve Nâzım gibi kendisinden sonra gelen bazı şairleri etkilemiştir. ( bkz  NEŞATİ SEÇİLMİŞ ŞİİRLERİ )

 

ESERLERİ

 

Dîvân, Hilye, Edirne Şehr-engîzi, Şerh-i Müşkilât-ı Urfî.

Divanı 1933'te Nüzhet Ergun tarafından yayınlanmıştır. ( bkz NEŞATİ DİVANI VE ŞİİRLERİ  )

 

GAZEL


Gitdin ammâ ki kodun hasret ile cânı bile
İstemem sensiz olan sohbet-i yârânı bile

Devr-i meclis bana girdâb-ı belâdır sensiz
Mey-i zehrâb-ı sitem sâgâr-ı gerdânı bile

Bağa sensiz bakamam çeşmîme âteş görünür
Gül-i handânı değil serv-i hırâmânı bile

Sineden derd ile bir âh edeyin kim dönsün
Aksine çarh-ı felek mihr-i dırahşanı bile

Hâr-i firkatinle Neşâtî-i hazînin vâ-hayf
Dâmen-i ülfeti çâk oldu giribânı bile

 

ŞEYHÜLİSLAM YAHYA (1553-1644)

 

Zekeriyazade Yahya Efendi, 16. yüzyılın son yarısında ve 17. yüzyılın ilk yarısında çok uzun yaşamış Sultan I. Mustafa, Sultan IV. Murat ve Sultan I. İbrahim devirlerinde üç defa Şeyhülislamlık yapmış olan bir şairimizdir. ( BKZ ŞEYHÜLİSLAM YAHYA HAYATI VE EDEBİ KİŞİLİĞİ )

 

Babası III. Murat devrinde şeyhülislamlık yapmış olan Bayramzade Zekeriya Efendi’dir. [12] Mükemmel bir medrese eğitiminden sonra, Hicri 994 yılında babası ile  hacca gitmiş, döndükten sonra Hicri 995'de Atik Ali Paşa Medresesi, Hicri 998de Haseki Sultan medresesinde müderrisliğe atanmıştır. İstanbul'da  diğer medreselerde de müderrislik yaptıktan sonra  Hicri 1004de Halep Kadısı tayin edilerek İstanbul'dan ayrılmış,  sırasıyla Şam, Bursa ve Edirne kadılığı görevlerinde de bulunmuştur.  Bu kadılık görevlerinden sonra Kasım 1603'de İstanbul Kadılığına atanmıştır. Bu görevinde bir yıl kaldıktan sonra  İstanbul kadılığından azledilen şair; 1605’de Anadolu Kazaskeri  olarak görevlendirilir. Nisan 1606-1607'da bu defa da  Rumeli Kazaskerliği  görevine atanmıştır. . Rumeli Kazaskeri görevini Ocak 1610-Subat 1611 döneminde ikinci kez ve 1617-1619 döneminde üçüncü kez yeniden yapacaktır. (  BKZ : ŞEYHÜLİSLAM YAHYA HAYATI VE EDEBİ KİŞİLİĞİ

 

Sultan I. Mustafa’nın saltanatının son yılı olan  1622'de ilk defa şeyhülislam olur. Mere Hüseyin Paşa’nın azledilip edilmeme meselesine karışmış, bir yıl sonra yeni Sadrazam olan Kemankeş Ali Paşa ile geçinmediği için bu makamdan azledilmiştir. 1624'de Sultan IV. Murad'in velayet altında olduğu yıllarda ikinci defa şeyhülislamlık makamına atanmış ve 7 yıl bu makamda  kalmıştır. 1632de Sadrazam Hafız Ahmed Paşa’nın katliyle son bulan isyan sonrasında görevinden çekilmek zorunda kalır. 1633'de IV. Murad yeni bir ayaklanmayı ve eski ayaklanma elebaşlarını ortadan kaldırıp idareyi eline aldıktan sonra Yahya Efendi üçüncü defa şeyhülislamlık makamına atanmış ve ölümüne kadar bu makamda kalmıştır. [13]

Uğur getirir inancı ile IV. Murad'ın Revan Seferi ve Irak Seferi (ve Bağdat'in Fethine) iştirak ettirilmiştir. ( BKZ

Şeyhülislamlığının son yılında Cinci Hoca’nın ortaya çıkması, Cinci Hoca’nın  I. İbrahim üzerinde tesirli olması Yahya Efendi'nin  bir kenara atılmasına neden olmuş ve makamı ve kişiliği rencide edilmiştir.  1644 te ölen şairin cenazesi eller üzerinde tasınmış babasının mezarı yanına gömülmüştür.

Hoş sobhet, nüktedan, mütevazı, kerim bir zat olarak tanınan şair Özellikle Sultan IV. Murad zamanında sevgi ve saygı görülmüş; hatta padişah Şeyhülislam Yahya Efendi'nin elini bile öpmüştür. Dönemin şairleri Nef'î, Atâyi ve Nâ'ilî, Şeyhülislâm Yahya'ya gösterdikleri saygıyı ona yazdıkları şiirlerde dile getirmişlerdir. Yahya, IV. Murad'a yazdığı bir methiye dışında kaside yazmamış ancak, kendisine bir devlet büyüğü olarak kasideler sunulmuştur.

 Baki'nin ölümünden sonra gazelde üstat sayılmıştır. Dili temiz, hayalleri ince lirizmde derindir. Yahya, edebiyatımızda gazelleriyle ün kazanmıştır.  Gazellerinde zevk, eğlence ve rindane konulara yer vermiş,  bu konuları sade ve temiz Türkçe ile dile getirmiştir. 

Gazellerinde ve şiirlerinde çoğunlukla aşk, doğa ve rintlik konularını işlemiş olmasından, Şeyhülislâm olmasına  rağmen şaraptan ve meyhaneden sıkça söz açması hoş karşılanmamış, hatta küfürle suçlanmıştır. ( bkz ŞEYHÜLİSLAM YAHYA DİVANI EDEBİ KİŞİLİĞİ )

Şiirlerinde İstanbul Türkçesini başarıyla kullanmıştır. İçten, külfetsiz , samimi rahat söyleyişi ile divan edebiyatının en büyük gzael ustalarından sayılmış, döneminde ve döneminden sonra büyük bir ün sağlamış ve divan şiirinin gazel ustaları arasında yer almıştır. Onun bu yönleri nedeniyle bazı kaynaklar onu Bakî ile Nedîm arasında "köprü"  olarak görmektedir.  Yer yer tasavvufî  konulara da değinmiş olsa bile şiirlerini dindışı konularda yazmıştır. [14]

Yahya çağdaşı Nef'î'yi beğenmiş onunla dostluk da kurmuştur.

 

Eserleri:

Dîvân: Şairin divanı Hasan Kavruk tarafından analiz edilmiş ve günümüz dilinde basılmıştı. Dr. Hasan Kavruk, Şeyhülsilam Yahya Divanı,  Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, 1991 ( bkz  ŞEYHÜLİSLAM YAHYA DİVANI EDEBİ KİŞİLİĞİ )

Sâkî-nâme :

İbn-i Kemâl'in  Nigâristâ'ının tercümesini de yapmıştır.

Muhsin-i Kayserî'nin Ferâiz adlı eserinde şerhi bulunur. 

----------

NEV'Î ZÂDE ATÂYİ (1583 - 1635)

 

Asıl ismi Atâullah olan Nev'îzâde Atâyî, Nev'î Yahyâ Efendi'nin oğlu olduğu ve şiirlerinde Atâyî mahlâsını kullandığı için böyle anılmıştır.

Önce babasından daha sonra da devrin öne3mli âlimlerinden ders aldı.. Eğitimi sonunda müderris oldu. Müderrislikte derece derece yükselen Nev‘î Efendi Daha sonraları çeşitli beldelerde kadılık yaptı.   1590’da Bağdat kadılığına, III. Murat zamanında şehzade hocalığına tayin edilmiş ve Mustafa, Bâyezid, Osman, Abdullah gibi şehzadelere hocalık etmiştir.

1610 senesinden sonra Babaeski, Varna, Rusçuk, Silistre, Tekfur Dağı, Hezargrand, Tırnova, Tırhala, Manastır ve Üsküp kadılıklarında bulundu. 1620 Tekirdağ daha sonra da Hazargad kadılığına tayin edildi. Hazargad kadılığından azledildii. 1624 Tırhala kadılığına gönderildi. Manastır Tırhala kadılıklarından sonra 1632 de Üsküp kadılığı da yaptı. 1634 senesinde kadılıktan alınınca İstanbul'a döndü. 1635 (H. 1044) senesinde yeni bir kadılık görevi beklerken İstanbul'da vefat etti. Şeyh Vefa Tekkesi bahçesinde, babasının yanına defnedildi.

En önemli manzum eseri Hamse-i Atâyî'dir. Bu eser beş uzun manzumeden oluşmuştur. Birçok önemli divan şairinden övgü almıştır.  ( Geniş Bilgi için Bkz : NEV'İZADE ATAİ - ATAYİ - HAYATI VE ESERLERİ )

 

1) Alemnüma (Saki-name), En sevilen mesnevisidir. Nizami'nin Mahzen'ül Esrar adlı mesnevisine nazire olarak yazılmıştır.3200 beyitten oluşur.

2) Nefhatü'l Ezhar, Dini ahlaki öğretici bir eserdir.

3) Sohbet-ül-Ebkar, 3450 beyittir. Kırk sohbet halinde düzenlenmiştir.

4) Heft Han, 2784 beyitlik bir eserdir. Hamsenin en tanınmış eseridi.. ( Haluk İpekten, Atai Nevizade, İslam Ansk. TDV. Yay.,1991,C.4, Shf. 40-42)

5) Hilyet-ül-Efkar. ( Geniş Bilgi için Bkz NEV'İZADE ATAYİ'NİN HAMSESİ VE HEZLİYAT )

 

Bunun dışında Heft-hân ve Nefhatü'l-Ezhâr isimli iki manzumesi vardır.

 

FEHÎM-İ KADÎM (1627- 1648)

 

Asıl adı Mustafa Fehim 'dir. Fehim'e 19. yüzyıl başlarında yaşayan diğer divan şairi Fehim dolayısıyla Fehim-i Kadim unvanı sonradan verilmiştir. 1648 yılında vefat etmiştir. Babası Mısırdan gelen bir uncudur. Bu yüzden de Fehim’e  "Uncuzâde" denilmiştir. Evliya Çelebi onun on yedi on sekiz yaşlarında divan tertip ettiğini Fehim ile dost olduklarını belirtir. Onun bir süre kâtiplik yaptığı, daha sonra Kudüs, Mekke, Medine, Edirne ve son olarak da Mısır'da bulunduğu bilinmektedir. 

Kudüs, Mekke ve Medine’de bulunduğu anlaşılan Fehim'in 1644’te Mısır valisi olan Eyyüp Paşanın maiyetinde Mısır’a gittiği bildirilmektedir.  Eyyüp Paşa’nın Fehim’in hamisi olduğu ve Fehim’e sahip çıktığı, onu himaye ettiği, görev yerlerine onu da taşıdığı hayatı hakkında edindiğimiz bilgiler arasındadır. ( BKZ FEHİM-İ KADİM HAYATI VE ESERLERİ )

Mısır, Kudüs, Mekke ve Medine’de bulunan Fehim-i Kadim  21 yaşında henüz çok genç yaşta vefat etmesine karşın Türkçe Divân’ı  oluşturabilmiş bir şairdir. ( BKZ FEHİM-İ KADİM DİVANI )

İran edebiyatını yakından izlemiştir. Lirik bir söyleyişi olan şairin karamsar bir yapısı vardır. Leskofçalı Galib, Namık Kemal, Hersekli Arif Hikmet, Kazım Paşa, Avni Bey, Üsküdarlı Hakkı Bey, Fehim-i Kadim'in takipçileri olmuşlardır. ( BKZ FEHİM KADİM ŞEHRENGİZİ VE DİĞER ESERLERİ ) 

 

NİYAZİ MISRÎ (17. Yüzyıl)

1618'de Malatya'nın şimdiki adı Soğanlı köyü olan İşpozi ( Aspuzu bu günki adıyla Yeşilyurt )kasabasında dünyaya gelmiştir.   Babası, yöresinin önde gelenlerinden Nakşbendiyye tarikatı mensubu Soğancızâde Ali Çelebi'dir. Niyâzî ve Mısrî ise mahlaslarıdır.

 Bağdat’tan başlayarak bütün Arap yarımadasını dolaşmış,  Mısır’a gidip Ezher Camii civarında kadiri bir şeyhe biat etmiş, Mısır'dan ayrılarak Anadolu ya İstanbul'dan Bursa'ya gelen Nıyazi Mısrı Ümmi Sinan 'ın halifelerinden Şeyh Mehmet’e intisab etmiştir.

Aruz ve hece ölçüsü ile yazdığı şiirlerini Divân-ı İlâhiyat isimli eserinde toplamıştır. Tasavvuf konulu eserlerinin yanında tefsir kitapları da kaleme almıştır. Yunus Emre'ye hayranlık duyan şair, Yunus tarzı tasavvuf şiirinin bu yüzyıldaki en önemli temsilcisidir. ( bkz NİYAZİ MISRÎ HAYATI EDEBİ KİŞİLİĞİ)

 

KAYNAKÇA

 

[1] Nef'i. Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi. ss. 8581-8582.

[2] Nef'i. Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi. ss. 8581-8582.

[3] https://tr.wikipedia.org/wiki/Nef'i

[4] Gazanfer TUFAN, Nâilî Kimdir? Hayatı, Sanatı, Eserleri, https://www.bilgiustam.com/naili-kimdir

[5] Gazanfer TUFAN, Nâilî Kimdir? Hayatı, Sanatı, Eserleri, https://www.bilgiustam.com/naili-kimdir

[6] Haluk İpekten, Naili Divanı, Akçağ Yayınları / Türk Klasikleri / Divanlar Dizisi

[7] NAİLİ KADİM HAYATI VE EDEBİ KİŞİLİĞİ- https://www.edebiyatvesanatakademisi.com/

[8] https://www.edebiyatvesanatakademisi.com/Icerik.aspx?a=/e/ARAMA/D%C4%B0VAN-%C5%9E%C4%B0%C4%B0R%C4%B0-VE-%C5%9EA%C4%B0RLER/NE%C5%9EAT%C4%B0-HAYATI-EDEB%C4%B0-K%C4%B0%C5%9E%C4%B0L%C4%B0%C4%9E%C4%B0-ESERLER%C4%B0/%C5%9EAHAMETT%C4%B0N-KUZUCULAR/d63

[9] Ömer SAVRAN, NEŞÂTÎ DİVANI'NDA SÖZ KALIPLARI .turkishstudies.net/dergi/cilt1/sayi6/sayi6pdf/

[10] Ömer SAVRAN, NEŞÂTÎ DİVANI'NDA SÖZ KALIPLARI .turkishstudies.net/dergi/cilt1/sayi6/sayi6pdf/

[11] Mengi, Mine, Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ Basımevi, Ankara 2002.

[12] Cengiz, Halil Erdogan (1983) Divan Siiri Antolojisi, Ankara: Bilgi Yayinevi say.490

[13] Cengiz, Halil Erdogan (1983) Divan Siiri Antolojisi, Ankara: Bilgi Yayinevi say.490

[14] Mengi, Mine, Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ Basımevi, Ankara 2002.



KAYNAKÇA / İLGİLİ LİNKLER
1 Nefi Seçkin Şiirleri Gazel ve Kasideleri
2 Nefi’yi idama götürmesi muhtemel şiiri
3 Nefi Divanı ve Seçilmiş Şiirleri
4 Nefi Siham-ı Kaza
5 Nabi'nin Oğluna Öğütleri Hayriye'den Alıntılar
6 Nabi Seçilmiş Şiirleri
7 Nabi Hayatı Hikemi Tarzı ve Edebi Kişiliği
8 Neşati Seçilmiş Şiirleri
9 Neşati Hayatı Edebi Kişiliği Eserleri
10 Naili Kadim Seçilmiş Şiirleri
11 Naili Kadim Hayatı ve Edebi Kişiliği
12 Şeyhülislam Yahya Divanı Edebi Kişiliği
13 Şeyhülislam Yahya Hayatı ve Edebi Kişiliği





Şahamettin KuzucularAdmin / Erkek / 1/20/2016