AN 4

Sıcak bir kış günüydü. Çok sıcaktı...

Onu izlemek bana hep acı vermişti.. Koltuktan ağır adımlarla kalktı. Yumurtadan yeni çıkmış bir kaplumbağanın, başını kabuğundan ilk çıkarışı gibi hissetti. Ayakları insanların toprak dediği bir şeye değişmişti. Ne olduğunu bilmese de bu his hoşuna gitmişti. Bir süre sağ ayağını yerdeki uzun zamandır yıkanmadığı her halinden belli olan halıya sürttü. Her sürtüşte toz kalkıyordu insanların toprak dediği şeyle kaplı olan halıdan. Yavaşça eğildi; bir elini koltuğun bir kenarına diğer elini beline koyarak.. Kırışmış, lekeli elleri 80'lerden kalma oldukça yıpranmış yer yer küflenmiş ceketinin yırtık manşetinden dışarı titreyerek çıktı.. Yaşlılığının ilerlemesiyle tırnaklarını kesemeyecek derecede titrer gibi.. Halıyla ilk tanışmasında gözlerine söz geçiremedi.. Bir damla yaş, çatlak kuru nehir kalıntılarını yalayarak çenesinden, insanların toprak dediği şeyle kaplı halıya düştü. Düştüğü yerde kendine göre bir toz dumanı oluşturdu. Toz, havaya hasret küflenmiş bu odaya isyan edercesine uzun süre yaşam buldu kendine. Bir anlık mutluluktan sonra hüzünlenip yok oldu.. Güneş'in batmadan önceki son sıcaklığı gibi.. İhtiyar, ellerini halıda gezdirmeye, halıyı okşamaya başladı.. Kendini kaybetmişti.. Ayin yapar gibi ileri geri sallanıyor başı titriyor, sadece kendisinin anlayabileceği birşeyler mırıldanıyordu.. Toprak denen şeyle kaplı halı, tuzlu suya doymuştu artık. Bir anıyı anar gibi;

80'lerde sıcak bir kış günüydü.. Genç adam elindeki karı yuvarlayıp, ellerinde sıkıştırdı. Ufak kar topunu montunun cebine koydu. Beklemeye devam etti. Karlı kış gününde rüzgar sert esiyor, insanların yüzleri mor ve kırmızıya merhaba diyordu. Dalga geçilmesi beklenen yüzlere kimse ses etmiyordu. Hepsi bir aynaya bakar gibiydi. Dalga geçmek, ama kiminle. Kendinle yüzleşmek, hep aynı yoldaki aynı çukura düşmek gibi hissetiriyordu... Ahşap evin kapısı gıcırdayarak açıldı. Genç adam üstünü başını düzeltip kapıya yöneldi. Ne yapması gerektiğine hemen karar verdi. Elini sıkarak mı öpmeliydi? Elini beline mi koymalıydı? Yanaktan mı öpmeliydi yoksa dudaktanmı? Kararsızlık terazisinin dengesini camdaki anne belirlemişti. Sadece elini sıktı... Koluna giren genç kadınla, rüzgarlı sert kış gününde, yüzleri aynı yolun çukurunda, aceleyle ilerlediler.. Gözüne gelen saçlarını engellemek isteyen kızın elleri genç adamın gözlerinde titremişti...

Toz dumanları, benimle göz göze gelince nokta vurdu hayatına. Uzunca bakıştık. Toprak denen şeyle kaplanmış sağ elini bana doğru uzattı. Eli iyice yaklaşmıştı. Titriyordu.. Olmayan parmağıma baktı. O an elimi tutmaması için yalvardım içimden. Ağlamak istemiyordum. Yaptı. Önce içim burkuldu.. Bir an o güne gittim. Parmağımın bir kurt tarafından alındığı güne. Gözlerime genç kızın kırmızı karla kaplı bedeni geldi.. Elinden kardeşim tutuyordu. Parçalanmıştı. Sonu kızla aynıydı. Oysaki ne umutla çıkmıştık evden. Kışa inat halı bakmaya, yeni evimize eşya almaya, kışa inat evlenmeye.. Katmıştık halıyı aramıza. İlk eşyamız olmuştu. Diğer dostlarmızı seçmeye gidiyorduk ki.. "Dur! gitme" dedi yol, yolun sahibi.. Bu yoldan biriniz geçer dedi.. Zayıfı seçti. Ona yol vermedi..

O günden döndüğümde hıçkırarak ağladığımı fark ettim.. Bir yandan öpülüyor okşanıyordu elim. Sarılmak için neyi bekliyoruz dercesine sarıldık.. Kalktık koltuğa oturduk. Koltuktaki gazeteydi bize bunları yaşatan. Aldı eline gazeteyi ihtiyar. Onu alınca beni bıraktı. Daldı gitti gazetedeki resmi okşarken.. Başını bana sonra da halıya doğru çevirdi. Ayağa kalktı.. Kıyafetlerini çıkarmaya başladı. Çırıl çıplaktı. Dışarı çıktık ben o ve gazete.. Kırışmış vücudu sert esen karlı havada hemen kızarmaya morarmaya başladı. Zayıftı bedeni.. Titreme selam vermişti bile. Burnu kendinden geçercesine akıyordu. Gözleri hiç durmamıştı ki... Hepsini örten şey ise.. Dudaklarından çıkan hıçkırık sesiydi..
 
Rüzgar insanların kar dediği şeyi daha sert dövmeye başlamıştı. Kar rüzgara inat yerden kalkıp saldırıyor ama her defasında kaybediyordu.. Durdu ihtiyar. Kaldırıma uzandı. Gazetedeki resme baktı tekrar. Anlamıştım.. Bu o bahsedilen en coşkulu andı.. Dudaklarında bir gülümseme belirdi. Sımsıkı sarıldı gazeteye resmi öptükten sonra.. Soğuk iliklerine işlemişti, gözlerini bi an açtı. Bedeni neredeyse tamamen morarmıştı. Kımıldatamıyordu artık.. Uyuşmuştu yaşlı bedeni. Tir tir titriyordu. Nefes almak gittikçe zorlaşıyordu. Gülümsemesi heyecanla bir ivme kazandı. Kendi kendine gülmeye başladı.. Gazeteye son bir kez baktı. Gözünün ucuyla.. Tebessümle gözünü kapadı. Kar hızla bedenini örttü gazeteyle beraber. Rüyasında o'nu görmek istiyordu.. Son gördüğü kişinin o olmasını istemişti.. Artık karın altındaydık tamamen. Dışarısı görünmüyordu.. Ölmüştü. Zevkini çıkarırcasına hem de. Mutlu bir gülümsemeyle ve rüyasında onla.. Bedenindeki değişimi fark ederek. Diğer taraftakilere anlatacak birşeyleri vardı. Doğumunu hatırlamasa da..
 
Çırıl çıplak bedeninde o gün olduğu gibi gene ben vardım.. Gene sol elini ısıtıyordum.. Sıcak bir kış gününde, insanların kar dediği şeyin altında..
 
Aklımızda sadece, aklımızı bizden alan kişinin olduğu bir AN'da...

Saçlarına gelen ellerini görünce gözlerim, vermiştim ya sana eldivenimin tekini. Benim sol elimde, senin sağ elindeydi.. Diğer ellerimiz boştu.. Çıplaktı birbirini tutuyordu. İşte o an o soğuk kış günü, artık sıcak bir kış günüydü bizim için. Soğuktan hiç etkilenmemişti o çıplak eller. Yüzlerimiz kızarmış donarken yanıyordu ellerim... Fark etmemişiz.. Birisi arkamızdan resmimizi çekmiş gizlice. Yıllar sonra gazeteye gelmiş.. Yüzyılın en romantik resmi seçilmiş.. Ne olur birdaha tut elimi bir daha bak gözlerime.. Tekrar 80'lere döneyim.. o en sıcak kışa...

SON

yazar: Abdurrahman ESENDEMİR





Abdurrahman EsendemirÜye / Erkek / 10/19/2018