
Aba
Yıkanmış, taranmış yün yapağıdan dokunup dövülüp, preslenerek keçe yapım tekniği ile elde edilen kalın bir kumaştır. Keçe ise : Yapağı veya keçi kılının dokunmadan, yalnızca dövülmesiyle elde edilen bir tür kaba kumaştır. Bu kalın kumaş türünden hırka, cübbe, üstlük, terlik ve aba adı verilen cübbe benzeri uzun elbise ve çoban giysileri yapılmıştır. Doğu Anadolu’da bazı çobanların üşümemek için giydiği önü açık ve düğmesiz kalın üstlüğe de Aba denir. Bunların daha kalınlarına ise Kepenek denir. Kepenek ise sırtta taşınan, başlıklı, kalın, paltoya benzeyen keçeden yapılmış kolsuz bir giyecektir.
Aba türü kumaşlar keçe yapım tekniğine benzer yapılan kumaşlardır. Abala yünden dokunan, sonra yapılan bu dokumanın ıslatılıp, dövülerek veya tepilerek yapılan, kalın ve kaba bir kumaş türüdür. Abanın yapımı ile keçenin yapımı arasında benzerlikler vardır. Keçe yapımı ise şu şekilde tarif edilir. Hayvansal tekstil elyafı olan yün elyafının bükme ve dokuma işlemleri yapılmadan birbirine bağlayarak sağlam, bükülgen bir kumaş meydana getirme işlemidir.( TDK, Okul Sözlüğü,Ank.1994)
Keçe ve abanın Hun Türklerinden beri bilindiği Keçeciliğin ve keçeden yapılmış giysi ve gereç kültürünün Göktürkler, Uygurlar Selçukluklar ve Osmanlılara kadar taşındığı anlaşılmaktadır.
Aba kelimesine kumaş ve giysi olarak bakmak gerekecektir. Aba’ya bir üst giysisi olarak baktığımızda yoksulların ve dervişlerin giydiği kaftan ve cübbeye benzeyen baldırlara kadar uzayan önü açık ve düğmesiz pardösüye benzeyen bir giyecek olduğunu belirtmeliyiz. Abalar baldıra kadar uzayan bol kesimli, cübbeye benzeyen şayaktan yapılanlarına cübbe, kukuleta, maşlah, ve dikişli libadeye de denilen kolları açık pardöse benzeri kıyafetlerdir. Düğmesiz yapılan abalarının bellerinin iple veya kuşakla bağlandığı da vakidir. Abaların Aydın abası, Balıkesir abası, Bağdat abası gibi türlerinin olduğu bilinir. Bağdat abası diğerlerinden daha kalın Balıkesir abası ise biraz daha uzundur.
Osmanlı toplumunda “aba” : yoksulların, dünyadan elini eteğini çekmiş dervişlerin ve medrese öğrencilerinin giydiği fakirliğin bir göstergesi olan bir giyecek türü olarak görülmüştür. İnce keçeye benzeyen aba, iklimi sert ve soğuk yörelerde cübbe, hırka, potur, çakşır, terlik olarak, askeri birliklerde de giyim eşyası, tozluk ve dizlik olarak kullanılmıştır. Osmanlılar inçe keçelerden kavuk” veya “serpuş” külah, kılansuva, üsküf, börk, kallavi, mücevveze, takke, kalpak, fes gibi çeşitli başlık ve serpuşlar yapmışlardır. Yeniçerilerin serpuşları da keçeden yapıldığını unutmamak gerekir.
Abalar da ince keçeden yapılan bir üst giysisidir. Balıkesir eskiden aba yapımı ile meşhur olmuş bu ilin abaları çok tutulmuştur. Abalar gösterişsiz ve ucuz olduğu için dervişlerin tercih ettiği bir giysi olmuş, aba dünya malına önemsemeyen rintlerin üniforması gibi görülmüştür.
Hz Peygamber ve bazı sahabelerin aba giymesi dervişlerin de abayı tercih nedenlerinden biridir. Aba'nın siyah renkli olanına kebe denmiştir. Kebe yünlü kalın kilim, kaba kumaştan yapılmış ceket, palto, aba, keçe anlamına da gelir.
Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sinde abacıların Kapalıçarşı'nın en ünlü esnafından olduğu yazılıdır. Evliya Çelebi, İstanbul'da 300 dükkânda usta ve çırak düzeyinde 700 kadar abacının çalıştığını yazmıştır. Bir zamanlar abacıların Zindankuyu ile Odunkapısı arasında bulunmaları nedeni ile Abacılar Caddesi de adını bu nedenle almıştır.
Abaların siyah renkli olanları na da kebe denmiştir. Aba konulu pek çok deyimin ve atasözünün olması dahi abanın eskilerin dünyasında ne kadar önemli bir yer tuttuğunun göstergesidir.
Abanın kadri yağmurda bilinir. Aba vakti yaba, yaba vakti aba. Abayı yakmak. Aba altında er yatar. Abayı sermek. Aba altından sopa göstermek. Vb.
Aba divan, Tasavvufi ve halk şiirimizde karşımıza çok sık çıkan bir unsurdur. Genel olarak yoksulluğu simgeleyen bir unsur olarak kullanılmıştır.
Babam giyer idi yirtik abayi
Bacagina bir don bulmadan gitti
Ederdi bizlere ögüt nasihat