Barok Sanatı ve Heykelciliği

 

BAROK SANATI Barok, Avrupa'da yaygınlaşan sanatta bir anlatım biçimidir. Barok kelimesi, Portekizce düzensiz inci anlamına gelen Â«barroco» sözcüğünden türemiştir. Barok sözcüğü, birbirinden ayrı iki şeyi tanımlar; sanat tarihinde, Rönesans ile klasikçilik arasında kalan bir dönemi ve bütün çağlarda verilmiş bazı eserlerin tarzı.Başlangıcı ve bitişi için kesin bir tarih verilememekle birlikte 16. ve 18. yüzyıllar arasında oluşup şeklini almış bir dönemdir. Mimarlık, müzik, resim ve heykelin etkileyici temalar altında birleştirilmesi amacını güder. Abartılı hareket duygusu ve net gözüken detayları ile dönemin müzik ve edebiyatında da kendini gösterir. Yoğun bir etki bırakan bu anlatım biçimi kendi alanında fazla eser verildiğinden bir dönem adı olarak anılmaya başlanmıştır. 1600'lerde Roma'da kilise etkisinde doğmuşsa da tüm Avrupa'ya yayılmıştır.

Mimaride Mimar Louis Le Vau ve bahçeci André Le Nôtre tarafından yapılan Versailles Sarayı, Barok mimarisinin en tipik örneklerindendir. Bunun yanında resimde Caravaggio, Rembrandt, Rubens, Vermeer; heykelde Gianlorenzo Bernini; müzikte Johann Sebastian Bach, Antonio Vivaldi, Domenico Scarlatti, Georg Friedrich Handel, Georg Philipp Telemann Barok tarzında eser vermiş kişilere örnek olarak verilebilir.

Ayrıca günümüzde de halen Barok tarzda eserler veren müzisenler vardır. Örnek olarak ünlü gitar virtuözü Yngwie J. Malmsteen verilebilir. Barok tarzını en çok yansıttığı albümü ise Concerto Suite for Electric Guitar and Orchestra'dır. ( https://tr.wikipedia.org/wiki/Barok )

Rönesans üslubundan ayrı, hatta ona tümüyle karışt bir sanat üslubudur. Sanat tarihçileri, yalnız resim, heykel ve mimarlığı değil, öteki sanat dallarını da kapsayan, temelde Rönesans’tan farklı, yeni bir dünya görüşüne dayanan bu üsluba Barok Sanat adını vermişlerdir. Maniyerizm, Rönesans’ın insanı ön plana alan, sıkı bir geometriye dayanan akılcı tutumuna karış çıkış, katılaşmaya yüz tutmuş kalıpları yıkmak eylemiydi. Rönesans gibi bir Yeniçağ sanatı olan Barok sanatın da temel amacı görüneni gerçekte olduğu gibi inandırıcı bir biçimde vermekti, ama Barok sanatçı bu amacına Rönesans sanatçısından çok ayrı yollardan varmayı başarmıştır.

Barok düşüncesinin oluşumunda ve gelişiminde şüphesiz Otuz yıl Savaşları'nın etkisi büyüktür. Otuz yıl savaşları diye anılan mezhep kavgaları tüm Avrupa'yı etkilemiş ve Barok devrinin belirleyicisi olmuştur. Bu dönemde, Rönesans devrinde başlayan sosyo-ekonomik gelişmenin yerine duraksamanın ve geri kalmanın hüküm sürdüğü görülmektedir.

BAROK SANATINI GELİŞTİREN FELSEFİ- SİYASİ VE TARİHİ ZEMİN

Barok çağında prensler güçlerini din ile birleştirmişler ve bu durum da yeni mutlakiyet rejiminin temellerini oluşturmuştur. Reformasyon'un prenslere ve hükümdarlara kazandırdığı güç, Protestanlık mezhebinin yapıcılarının himayeleri altına girmelerinin nedenlerindendir. Bu dönemde din ve siyaset eleledir. Katolik mezhebi ise öte dünyayla ilgiliydi ve öte dünyada mutluluk vaad ediyordu. İşte böyle bir mücadele içinde imparator öne çıkıyor, Katolik mezhebinin güçlenmesiyle imparatorlar da güçleniyor, tüm kudreti kendilerinde görüyorlardı. Barok devri işte böyle bir üsluba sahipti.

Bu dönemde prensler ve soylular sahip oldukları kudreti ihtişamlı, şatafatlı, şanlarına yakışır bir şekilde göstermek eğiliminde olmuşlardır. Bu şatafatlı, süslü, görkemli görünme isteği tüm sanat dallarında ve tüm devir boyunca kendini göstermiştir. Saraydaki şairler, ressamlar, müzisyenler bağımsız olarak eserlerini icra edemiyorlardı. Barok sarayları, havuzları, süslü ağaçları, insanı büyüler nitelikte ve muazzam şekilde yapılıyordu. Ayrıca görkemli duvar ve tavan işlemeleri, Tanrı ve mitoloji konulu resimler kralın şanının ve ihtişamının sanata yansımış şekliydi. Tabiatı örtmek ve onun üstüne yeni bir şeyler inşa etmek hevesi vardı. Süs, gösteriş ve ihtişam kıyafetlere de yansımış, barok devri kıyafetleri zengin etekler, geniş kenarlı şapkalar, uzun peruklar şeklindeydi.(  https://tr.wikipedia.org/wiki/Barok)


Barok üslup (tıpkı klasikçilik gibi), Antikçağ Yunan ve Roma sanatından da etkilenmiştir ve klasik mimari düzenlerden ve idealleştirilmiş insan tasvirinden bilinçli olarak yararlanır. Öte yandan baroğun bazı tipik formülleri, özellikle de dışarıdan içeriye doğru eğik cepheler, oval düzlemler ve göz aldanmasından yararlanılması, orda burda sık sık kullanılmıştır: buna göre, baroğun özgünlüğünü oluşturan, önceden var olan bazı üslup öğelerinin, sınırlı sayıda yeni katkıyla birlikte sistemli bir biçimde kullanılmasıdır.

Barok anlayış, bir üslup aşaması olarak, her klasik dönemi izleyen zamanlarda, sanatların bir biçimi olarak görülür. Bu üslup, klasiğin sağlam, açık ve kesin hatlı formlarının gevşemesi ve biçimlerin bir kompozisyon içinde erimesi ve birbirleriyle kaynaşmasıdır. Klasiğin sakin ve duruk figürü, bat-okta hareketlenmekte ve sükun, gürültüye dönüşmektedir. Formların doğması, büyümesi ve dağılmaya başlaması, aslında bir doğa kanunu olarak bütün hayatı kapsar. Kesin hatlı formun çözülmesi yanında tipik ve ortak ideal-klasik özellik, kişisel güzelliğe dönüşür.

Klasik eser, bazı prensiplere ve kaidelere bağlıdır. Barok ise, bu kaide ve prensipleri reddeder. O, kişisel ve acaip biçimlere, bir defalık olana, insanı şaşırtan şeylere ve etkilere önem verir. Barok sanatçı, orijinal buluşu, yeni ve moderni, kaprisli, acayip ve son derece cüretli olanı konu olarak ele alır. Avrupa-Barok’u döneminde ünlü bir İtalyan şairi olan Marino: “Şaşırtıcı eser veremeyen bir sanatçı, ancak ahır uşağı olabilir.” Diyerek bir anlamda barok sanatının amacını belirlemiş olmaktadır.

BAROK VE RÖNESANS SANATI

Bu dönemde diğer dönemlerden farklı olarak akıl, duygu, din, korku ve sevinçler bir aradadır. Barok insanı her ne kadar şaşaalı bir görünüme bürünse de onu kötümser ve karşıt düşünceler içinde olan bir devrin insanı olarak görmek ve değerlendirmek yanlış olmaz. Çünkü barok insanı bitmek bilmeyen mücadele ve savaşların yükünü artık taşıyamamaktaydı. Böyle özelliklere ve karşıtlıklara sahip barok insanı şüphesiz Otuzyıl savaşlarından, mezhep kavgalarından etkilendiği için bu modele bürünmüştür. Otuz yıl savaşlarının etkisiyle hayatın geçiciliği bilincine varmış ve 11. yüzyıldaki gibi “memento mori”(ölümü hatırla) düşüncesi hayata hâkim olmuştur.

Sübjektivizm ve bu acayip ilhamlardan hoşlanma, sanatçıyı Rönesans’tan, Antikite’den ve özellikle Romalı Vitruv’un titiz kaidelerinden tamamen uzaklaştırıyordu. Bu nedenle barok, örnekleri ve kaideleri bırakıyor, bunların yerine sanatçının keyif ve mizacını esas alıyordu.

Sübjektife (öznelliğe), kişinin kapris ve keyfine dönüş, heyecanın önem kazanmasını sağlamıştır. Klasik sanat, sakin figürü amaç edinmişti. Barok ise herşeye hükmeden bir heyecandan hareket ediyordu. Vecd içinde kendinden geçen bir hareket, figürün takınacağı rol oluyordu. Böylece sanatçı ortak sabit biçim yerine, keyfi hareketi gösteren bir heyecanı formlaştırıyordu. Bu keyfi heyecan, hiç kuşkusuz zamanla gelişiyor ve sanatçı politik, toplumsal ve dinsel gereklere uyan kişisel bir tepki gösteriyordu.( guncelforum.net/kultur-sanat-ve-etkinlikler/60468-avrupada-barok)

Rönesans mimarlığı ile Barok mimarlık arasındaki farları daha iyi kavrayabilmek için bir karışlaştırma yapmak yerinde olur. Rönesans döneminin ünlü yapılarından Ruccelai Sarayı (Floransa) ile Barok saray mimarisinin tanınmış örneklerinden biri olan Viyana’daki Schönbrun Sarayı, iki üslubun farklarını belirgin bir biçimde göz önüne seren örneklerdir.

 

Barok döneminde Paris’in kraliyet gücünü temsil eden Versailles Sarayı her prensin örnek aldığı bir yapı olarak göze çarpar. Barok devri yapıları prenslerin sahip oldukları kudreti gösterirler. Prenslerin bu yüzden malikânelerine verdikleri önem ve onlara harcadıkları para muazzamdı. Aynı zamanda bu dönemin binaları yaratıcının sanatsal gücünün ve mimari anlayışının da bir göstergesiydi. Bu dönemde sanat doğayı taklit etme değil, aksine onu biçimlendirme olarak anlaşılmıştır. Bu dönemde yapılan barok sarayları, fıskiyeli havuzları, görkemli heykelleri, bahçeleri, süslü ve muazzam salonları, duvar işlemeleri, tanrı ve mitoloji konulu resimleri bu dönemin mimarisinde yer alan temel unsurlardı. Bu dönemin şaşaalı görünüşü Barok mimarisinde kendini net olarak belli eder.

Üç katlı bir yapı olan Ruccelai Sarayı’nın  çephesinde  yatay-dikey düzeni söz konusudur. Saçağın ve katları ayıran silmelerin yatay, pencereler arasında ve yerden çatıya kadar uzanan yalancı sütunların dikey oluşu, yapının cephesinde bir yatay-dikey karıştlığı meydana getirmiştir. Alt katta kare, üst katlarda dikdörtgen biçimli pencereler ve yuvarlak kemerli alınlıklar birbirinin tekrarıdır.

Avusturyalı mimar Fischer von Erlach’ın 17. yüzyılın ikinci yarısında yaptığı Viyana’daki Schönbrun Sarayı’nın cephesi simetrik bir düzen göstermekle birlikte, yan kanatların kademeli olarak öne alınışı ile cepheye Rönesans saraylarında görülmeyen bir hareket ve derinlik kazandırılmıştır.

Barok yapıların ceplerinde tanık olunan çabuk kavranamayan hareketli düzenlemeler, yapıların iç mekânlarında da görülür. Bohemyalı mimar Neumann’ın Würzburg Piskoposluk Sarayı’nın tören merdivenleri bunun en karakteristik örneklerinden biridir. Dörtgen iç mekân iki yandan diyagonal olarak yükselen merdivenlerle tavan ise bollukta yüzen figürlerin oluşturduğu bir dekorla fark edilmez hale getirilmiştir.

 

BAROK HEYKEL SANATI VE BERNİNİ

Barok dönem. Barok sanatın en önemli özelliklerinden biri, sanatçıların resim, heykel ve mimarlık arasındaki geleneksel sınırlan yok ederek dramatik bir görselliğe ulaşmasıydı. Geç barok dönemde (17. yy sonu) resimde olduğu gibi heykelde de yapı ve tasanma değil, bezemeye ağırlık veren kompozisyonlar önem kazandı. 18. yüzyıl ortalarında ise İtalyan heykel sanatında teknik ustalığın önem kazandığı pitoresk bir üslup egemen oldu. Geç barok döneme damgasını vuran sanatçılar arasında Filippo Carcani, Filippo Parodi, Camillo Rusconi, Luişi Vanvitelli ve Antonio Canova gibi heykelciler sayılabilir.

Barok ve rokoko sanatı İtalya'nın dışında İspanya, Flandre, Fransa, Orta Avrupa ve Rusya'da da gelişti. Gregorio Hernândez, Manuel Pereira, Juan Martinez Montanes, Alonso Cano, Pedro de Mano ve Jqs de Mora gibi heykelcilerin temsil ettiği İspanyol barok heykeli hemen bütünüyle dinsel bir temele dayanıyordu

Heykel, Barok devrin en yaygın sanat dalllarından biridir. Avrupa'da geniş ölçüde benimsenen ve kendine özgü estetik üslûba sahip heykeller, hem bir mimarî yapımn son görüntüsünü tamamlamak için, hem de kendi başlarına bir eser olarak yapılmışlardır

Bu dönemin sanat anlayışına uygun olarak, figürler hareketli ve coşkundur. Elbise kıvrımları, jest ve ifadelerde aşırılık görülür. Malzeme olarak çoğunlukla mermer, tunç, ahşap kullanılmıştır. Boyalı mermer (yalancı mermer) kullanıldığı gibi, ahşaplarda da göz alıcı renklerden yararlanılmıştır. Kullanılan teknik yönüyle kusursuz olan Barok heykellerdeki ayrıntılar tamamen aslına uygun olarak ve zarif bir biçimde yontulmuştur. Yüz İfadelerindeki canlılık , bazan abartmaya varan duygusallık, çoşku , korku gibi duyguları betimlemek için gösterilen dikkatle belirginleşir.

Vucut hareketlerinde, yüz ifadelerinin aktarılmasında, gövdeye ait, kumaş, kıvrım ve dökümlerin canlı ve hareket halindeymiş gibi betimlenmesinde ortaya çıkan hareketliklik- ışık ve gölge oyunlarında farkedilen belirginleşen bir heykel tarzı oluşur.

Barok sanatını ifade eden yapıtlardan Beninini’nin Dört Nehir adlı çeşmesidir. Küçük kaya parçalarının ortasına yerleştirilmiş eski bir Mısır obeliskinin çevresinde geliştirmiştir. Kaya yarıklarından dünyanın dört kıtasını simgeleyen dört nehrin, Tuna (Avrupa), Nil (Afrika), Ganj (Asya) ve Rionun (Amerika) suları fışkırır. Her nehrin alegorik figürlerle temsil edildiğini yapıtı kavramak için seyircinin dört bir yanı dolaşması gerekir. Barok sanatçılar kendi üsluplarını yalnız görkemli yapılarla değil, Roma kentinin çeşitli meydanlarına serpiştirdikleri bu tip çeşmelerle de yaygınlaştırmışlardır.

Giovanni Lorenzo Bernini’dir.

Barok çağın en ünlü heykelcisi (1598-1680)

Roma Barok mimarisinin üçüncü ve en önemli mimarlarından Giovanni Lorenzo Bernini Barok’un bir sembolü halini almış bir sanatkârdır. Papalık mimarı olarak Barok sanatın şaheserlerini veren Bernini, aynı zamanda güçlü bir şair, heykeltıraş, ressam ve dekoratördü.

En ünlü eseri Roma’da San Pietro önündeki kolonatlarıdır. San Pietro’nun önündeki oval meydanı Vatikan’a gelecek hacıları alacak ölçülerde düşünen Bernini, meydanın ortasına bir obelisk ve iki tarafına fıskiyeli iki havuz yerleştirmiştir. 1660 a doğru Lorenzo Bernini’nin yaptığı dört sıra sütun dizisinden meydana gelen Kolonatlarla San Pietro muhteşem bir çerçeveye sahip olmuştur.(  Nurhan Atasoy, www.felsefeekibi.com/sanat/isimler/isimler_alfabetik_bernini_giovanni_lorenzo.html )

Vatikan’la San Pietro’yu bağlayan muhteşem ve abidevi merdivenli geçit, 1663-66 yıllarında Triton Çeşmesi, 1637,  (Deniz kabukları ile sembolize edilen Triton, dört yunus balığı tarafından taşınan büyük bir istiridye kabuğuna oturmuş, iki eliyle tuttuğu helezoni deniz kabuğu boruyu üflemektedir. Borudan fışkıran su, hepsinin birden sulara dalacakları hissini veren dramatik bir anı yakalamış olan kompozisyonu tamamlar. İnsan seven Yunusla arasına konmuş arılar papalığın amblemleridir,) Dört Nehir Çeşmesi 1647., onsekiz yaşında iken yapmış olduğu Apollo ve Daphne 1616, Pluto ve Proserpino 1622, (  Pluto Proserpino’yu kaçırmaya uğraşmaktadır. Pluto vahşi ve heyecanlı, Proserpino ise nefret dolu ifadelidir.)

File:LouisXIV-Bernini.jpg

XIV. Louis'nin mermer büstü 1665, Versailles, Paris

(Burada modelin güzelliklerini mübalağa etmiş, aciflik ve çirkinliklerini zayıflatmış, kralı hareket halinde göstermiştir. Ağız, hemen konuşma dan önceki veya hemen sonraki anında tasvir edilmiştir ki bu da büste içten gelen bir hareketlilik verir. Burada Bernini’nin ışık gölge farkları ile etkiyi nasıl arttırdığını da görüyoruz. Kralın vücudunun üst kısmını örten elbisenin zengin kıvrımlarını, geriye kaçan çirkin alnını örten ve omuzlarından aşağıya dökülen buklelerini Bernini ışık-gölge etkisinde başarılı bir şekilde kullanmıştır.)

Costanza Buonanarelli,

1635, ( bu genç kadın portresi tüm tazelik ve katışıksızlığını taşıyan bir büsttür., Figür soluk alıp yaşıyor gibi hissedilen anlık bir ifadeyi canlandırır.. Bernini, kadın modelin, özniteliksel yanını belirten kaçıcı bir ifadeyi portrede canlandırmayı başarmıştır.) 

Azize Teresa, 1644-47, Rahibe Teresa’nın kutsal bir kendinden geçiş anını anlatan bu heykelde yüreğine altın ve ateşten bir ok saplanan Teresa hem acı hem de sonsuz bir mutluluk duymaktadır.. Kendinden geçen Azize’nin dudak aralarından ruhu göğe yükselip, Rahibe Teresa, gizemsel deneyimleri üzerine yazdığı ünlü bir kitapta, kutsal bir kendinden geçiş anını anlatmakta, bu sırada, Tanrı meleğinin yüreğine altın ve ateşten bir ok sapladığını, bu saplanıştan hem acı hem de sonsuz bir mutluluk duyduğunu söylemektedir.  havaya karışıyor hissini canlandırır., Kendinden geçme anındaki derin huzur acıyı aynı yüz ifadesinde birleştiren vecd halindeki baygın yüz ifadesi muhteşem bir duygu sağanağını tasvir eder.  Ona yaklaşan meleğin ışık huzmeleri arasında sevgiyle dolu munis tebessümü gökten dökülen ışın yağmuru altında betimlenir.

Çok gösterişli bir esini açığa vuran, aşırı duygusal bir görünüm veren bu heykel. Barok sanatçıların amaçladıkları, Coşkun bir seviş ve gizemsel bir kendini veriş duygusunu başarı ile uyandırmaktadır.

https://www2.kenyon.edu/Depts/Religion/Fac/Adler/Reln482/Images482/Bernini-Teresa.jpg

Azize Teresa'nınVecdi- Bernini

Roma meydanlarını süsleyen çeşmelerinde hareketli figür gruplarını etkili biçimde düzenlemekte üstüne yoktur. Ama yalnız çeşme yapımında değil, kiliselerin mihrap kompozisyonlarında olduğu gibi, tek ve ikili heykel yapımında da başarılı bir ustaydı. Sanatçı Roma’daki Santa Maria della Vittoria Kilisesi’nin mihrap nişinde yer alan ünlü kompozisyonunda Azize Theresa’nın dinsel duygular içinde kendinden geçişi konusunu işlemiştir. Azize ve melek figürleri bulutlar üzerinde durmaktadırlar. Melek elindeki oku azizenin göğsüne saplamak üzereyken yukarıdan üzerlerine tanrısal ışık demeti bir altın yağmuru gibi dökülmektedir. Burada tanrısal bir aşkın, azizenin Tanrı ile bütünleştiği mutlu anın o zamana kadar görülmedik canlı ve etkileyici bir sahne halinde verilişine tanık olunur. Zengin giysi kıvrımları göz alıcı bir dekor oluşturur ama bu ayrıntılar, figürlerin yüzlerindeki çarpıcı ifadenin ön plana geçmesine engel değildir.

Berrini 1616 tarihli Daphne ve Apollon Heykeli’nde (Galleria Borghese, Roma) ise Yunan mitolojisindeki ilginç bir konuyu ele almıştır. Bu yapıtta Daphne ile Apollon arasındaki serüvenin en dramatik anı verilmiştir. Efsaneye göre Daphne dayanılmaz güzellikte bir bakireydi. Kendisini Tanrıça Gaia’ya adadığı için erkeklerden kaçan kızla karışlaşan Apollon, ona bir anda vurulmuş ve peşine düşmüştür. Ama kızı yakaladığı sırada Daphne bir ağaça dönüşmüştür. Bu, bilinen defne ağacıdır. Çaresiz kalan Apollon defne ağacından dallar koparıp bir çelenk yapmış ve onu başından hiç çıkarmamıştır. Bu grup kompozisyonu Barok heykel sanatının en başarılı ürünlerinden biridir. Figürler arası bağlantılar, hareketlerdeki incelik ve uyum, heyecanlara eşlik eden soldan sağa yükseliş, heykelin başarısın sağlayan özelliklerdir. Bernini kırılgan taşı, süt beyaz mermeri inanılmaz bir beceriyle dantel gibi işlemiştir. Ama bu sadece el hünerine dayanan cansız bir tasvir değildir, mermer figürler sanki soluk alıp vermekte, olayın en heyecanlı anını seyirciye paylaşarak yaşamaktadırlar. Bu yapıtta Barok heykelin bir başka özelliği görülür: Artık heykel tek noktadan bakılarak değil, çevresinde dönüp dolaşılarak kavranan birçok yönlülük de kazanmıştır.

Bernini grup kompozisyonlarında olduğu kadar büst yapımında da ustaydı. 1651 yılında yaptığı I. Francesco’nun Portre Büstü’nde bu soylu kişiyi zengin dökümlü giysisi ve lüleli peruğuyla görkemli bir biçimde betimlemiştir. Öte yandan Francesco’nun yüzünün onun kişiliğini yansıtan bir gerçekçilikle işlendiği görülür. Bu yapıtta ince işçilik ile ifade gücünün tam bir uyumu söz konusudur. Bernini’nin büyüklüğü de buradadır. O, doğanın kusurlarının önüne geçebilmek için Eski Yunan ve Roma sanatlarını incelemek gerektiğine inanırdı. Bernini'nin ölümüyle İtalya’nın Avrupa’da sanat alanındaki egemenliği son bulmuştur. Bernini, İtalya’nın yarattığı uluslararası düzeydeki olağanüstü dâhilerden sonuncusudur.

Barok heykel sanatına bir başka örnek de Alman heykelci Andreas Schlüter’in atlı anıtıdır. Bu yapıt, Berlin Krallık Sarayının önüne konulmak için yapılan, ama şimdi Charlottenburg Sarayı’nda bulunan Büyük Elektör Anıtı’dır. Anıt, Rönesans sanatçıları Donatello ve Verrocchio’nun atlı heykelleri ile karışlaştırılırsa bazı önemli ayrılıklar gösterir. Hepsi de görkemli yapıtlardır ama Rönesans’ın statik anıtsallığı burada dinamik bir görünüme dönüşmüştür. Atın yeleleri ve elektörün bol giysileri rüzgârla uçuşmakta, daha canlı bir görünüm yaratmaktadır. Anıtın kaidesine de Rönesans’ın sade anlatımından farklı olarak hareketli figür grupları yerleştirilmiş, dinamik etki bir kat daha güçlendirilmiştir

Kaynaklar:

Ünsal Yücel, Barok sanatı https://www.istanbul.edu.tr/Bolumler/guzelsanat/barok.htm

https://www.felsefeekibi.com/sanat/isimler/isimler_alfabetik_bernini_giovanni_lorenzo.ht

https://tr.wikipedia.org/wiki/Barok

tp://www.guncelforum.net/kultur-sanat-ve-etkinlikler/60468-avrupada-barok-

 

Not: Geleneksel ve Güzel Sanatlarla ilgili, Tez, yazı, İnceleme, Resim,Tablo, kaligrafi, Fotoğraf, minyatür, hat ve  benzeri çalışma  ve araştırmalarınızı, sitemize üye olarak ,  bize başvurarak ESA'da paylaşabilir, kendinizi ve ürünlerinizi tanıtabilirisiniz.

 

 BAŞVURU İÇİN : ESA, İLETİŞİM  veya [email protected]