CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK HEYKEL SANATI

CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK HEYKEL SANATI

 

Türklerin tarihine bakıldığında, her ne kadar Türk heykel sanatı geleneğini oluşturabilecek yoğunlukta bir etkinlikten söz edilemese de, İ.S. 6–8. yüzyılda Orta Asya’da egemen olan Göktürklerin diktikleri Orhun Yazılı Anıtları, yine Göktürk ve Uygurlarda öldürülen düşmanı temsil eden ve mezar üzerine dikilen stilize edilmiş insan figürü veya başı biçiminde yapılmış mezar taşları (Balbal Taşı), koç biçiminde mezar taşları (Tarsus 1986: 81-82), Yunan ve Budist etkilenimli Uygur heykel ve kabartmaları (Okay 1991: 16), Selçuklularda mimari tezyinat içinde görülen stilize figürlü kabartmalar olmak üzere heykele yönelik bazı örneklere rastlanır. Ne var ki, daha önce de belirtildiği gibi, bu verilerin bir toplumun sanatını ve sanat geleneğini oluşturacak evreleri geçirdiği ya da daha sonra oluşacak bir Türk heykel sanatına temel olabileceği söylenemez. Göçebe yaşam tarzı Türklerin heykel alanında varlık göstermelerinin önündeki en büyük engeli oluşturmuş ve böylece Anadolu’ya gelmeden önce büyük çoğunluğu Şamanlık dininde olan göçebe Türkler,  “değil heykel, tapınak bile yapmadan İslâmlaşmışlardır. ”edebiyadvesanatakademisi.com/sanat/124-cumhuriyet_%C3%B6ncesi_turk_

XVI yy’da, Kanuni Sultan Süleyman’ın (1520-1562) Mohaç Seferi’ne katılan Sadrazam İbrahim Paşa, Mohaç Seferi dönüşü Budapeşte’de görüp beğendiği birkaç heykeli İstanbul’a getirmiş ve Sultanahmet’teki sarayının önüne koydurmuştu Frenk lakabıyla da anılan İbrahim Paşa, bu yüzden ağır eleştiri ve hicivlere uğramış, bu hicivlerden birini yazan şair Figani, Paşa’nın fermanıyla asılmış ancak ardından paşa da katledilmişti.

Ülkemizde 19. yüzyıl sonlarına kadar heykel sanatı dinin de etkisiyle mimariye bağlı taş süslemeciliği şeklinde gelişme göstermiştir. Bununla birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nda resim sanatında Batılılaşma etkisi sonucu yaşanan gelişmeler heykel sanatında karşımıza çıkmamaktadır. Bu dönemde adından bahsedebileceğimiz Türk heykel sanatçısı olmadığı gibi, 19. yüzyılda Osmanlı topraklarında çalışan çok sayıda ressama karşılık heykeltıraşa rastlamayız. Sultan Abdülaziz, Viyana seyahati sırasında gördüğü heykellerden etkilenerek kendi heykelini yaptırmak istemiş ve bunun üzerine C.F. Fuller isimli bir heykeltıraşı İstanbul’a getirterek bugün Beylerbeyi Sarayı’nda yer alan at üzerindeki heykelini yaptırtmıştır.

Ülkemizde Heykel sanatının başlaması ve gelişmesi resim sanatında olduğu gibi 1883 yılında açılan Sanayi-i Nefise Mektebi ile gerçekleşmiştir. Sanayi-i Nefise Mektebi’nin ilk heykel hocası ise Roma’da heykel eğitimi almış olan Osgan Yervant(1855-1914)’dır. Cumhuriyet öncesi dönemde Sanayi-i Nefise’de öğrenim gören heykel sanatçıları arasında hakkında yeterli bilgi sahibi olabildiğimiz başarılı isimler olarak İhsan Özsoy (1867-1944), İsa Behzat (1875-1916) ve Mehmet Mahir Tomruk (1885-1949)’u görmekteyiz.

Osgan Efendi'nin öğrenciler olan  İhsan Özsoy, İsa Behzat, Mehmed Bahri ve haklarında çok az bilgiye sahip olduğumuz Mesrur İzzet Şeneb Bey ve Basri adli heykelciler  Ihsan Özsoy (1867 - 1944) Sanayii Nefise Mektebi’nin ilk Türk öğrencileridir.  Ihsan Bey 1899 yılında müze tamirat memurluğuna tayin edilmiş,,1904 yılından itibaren de Hıl3’kel bölümü’nde öğretmen yardımcılığı yapmaya başlamış ve Oskan Efendi’nin 1914 yılında emekliye ayrılması üzerine bölümün tek hocası olarak kalmıştır Akademi hocalığmı Yervant Oskan’dan devralmış olan İhsan Özsoy’un ve dolayısıyla Türk heykelciliğin ilk öncüleri olarak sayabileceğimiz diğer isimler arasında Mahir Tomruk, Cumhuriyet sonrası içinse Zühtü Müridoğlu yer alır

Osgan Efendi’nin atölyesi ve Nejat Sirel, Mahir Tomruk heykel sanatının ilköğrenimli sanatçılarıdır. Heykel sanatı Cumhuriyet döneminde iki farklı alanda ilerleme göstermiştir. Canonica’nın İstanbul-Taksim Özgürlük Anıtı, Hanak ve Torak’ın Ankara-Güven Park Anıtı, Krippel’in İstanbul-Sarayburnu Atatürk Anıtı, Ankara-Ulus İyi gün Anıtı bu dönem özelliklerini yansıtır.

Büyükbabası darphanede döküm ustabaşısı olan Yervant Oskan’ın heykelle ilgisi muhtemelen buradan kaynaklanır. Oskan Efendi, Roma ve Paris’te heykelin yanı sıra resim dersleri de alarak eğitimini pekiştirmiş, 1882 yılında Sanayii Nefise Mektebine müdür yardımcılığı göreviyle birlikte Heykel bölümü’nün hocalığına getirilmiştir. Bu okuldaki hizmetlerine , yetiştirdiği öğrencilere bakarak Türk heykelciliğinin mimarisi olark Yervant Oskan Efendiyi göstermemiz gerekir.( Türk Heykel Sanatı, Sevay Okay,.hagayret.net/image-vp101108)

Yervant Oskan Fransa’da Houdon ve Italya’da Flippo Della Valle’nin eserlerinde görülen ve rokoko zerafetiyle klasik uyumu birleştiren üsluba ilgi duyar. Ancak doğa yorumunda XIX. yüzyıl oryantalistlerine katılarak natüralist anlayışı benimser. Aynı şekilde Mahir Tomruk da Antikçağ heykellerini seven, klasik sanata bağlı, natüralist bir sanatçıdır. Heykel eğitimi için Avrupa’ya giden bu ilk heykelcilerimiz ortamda, dönemin teknik ve sanayileşme süreciyle orantılı sanat anlayış ve yeniliklerini benimsemek yerine, daha çok klasik ve natüralist bir heykel anlayışını tercih ederler. Bunda da en büyük etken, “geleneksel sanat esaslarını iyi bilmeden, klasik ruhu iyi hazmetmeden modem heykelin anlaşılıp yorumlanamayacağı düşüncesi olsa gerektir. Sanatçılarımız bu düşünceden hareketle, önceleri akademik öğreti doğrultusunda klasik normlarda, ayrıntılardan yola çıkarak bir bütün oluşturma çabasına benimserler. Daha sonra bu klasik-doğa gözlemi sentezinden giderek uzaklaşır ve kitlesel bir ifadelendirmeye yönelirler. Öyle ki artık ayrıntılardan tamamen uzaklaşıp, yalnız kitleye önem verir olmuş, oldukça yalın ve net bir anlatımla form bütünlüğüne ulaşmışlardır. (Türk Heykel Sanatı, Sevay Okay, https://www.hagayret.net/image-vp101108)

Heykel sanatının Türkiye’ye girerek gelişmesi ve Batılı anlamda heykel eğitiminin başlatılabilmesi için böylesi bir durum kaçınılmazdır. Kaldı ki, dönemin şartları göz önünde bulundurulduğunda, halkın heykele ilişkin tabularının yanı sıra, gerek heykel sanatının var olabilmesi ve varlığını özgürce sürdürebilmesi için gerekli ortamın, uygulama alanının ve olanağının bulunmayışı, gerekse -Sanayi-i Nefise Mektebinden Cumhuriyet’in ilânına dek geçen sürede İhsan Özsoy, İsa Behzat, Mahir Tomruk ve Nijad Sirel olmak üzere yetişmiş dört heykel sanatçısı bulunmakla birlikte- bu alanda hedeflenen gelişmeyi sağlayacak düzeyde ve sayıda yetişmiş heykel sanatçısının olmayışı, adeta bir devrim özelliği taşıyacak biçimde Cumhuriyet yönetimi tarafından birtakım uygulamalar/önlemler getirilmek koşuluyla Türkiye’de heykel plastiğiyle ilgili çalışmaların temelden başlatılmasını zorunlu kılmıştır.https://www.kultur.gov.tr/TR/belge/1-23908/cumhuriyet-donemi-turk-heykel-sanati.html

Heykel alanında Cumhuriyet öncesi dönemde yetişmiş önemli bir isim olan Nijad Sirel (1897-1959) ise Sanayi-i Nefise’de öğrenim görmeden kendi imkanlarıyla Almanya’ya heykel öğrenimi için gitmiş ve eğitimini tamamladıktan sonra yurda dönmüştür. Bu sanatçılardan Avrupa’da da eğitim almış olan İhsan Özsoy, 1908 yılında Osgan Yervant’ın yerine Sanayi-i Nefise’de hocalığa başlamıştır. Çağdaş Türk Heykel Sanatı’nın bu ilk öncüleri, genel olarak klasik heykel formlarında natüralist eserler, özellikle büstler meydana getirmişler ve malzeme olarak çoğunlukla alçı, taş ve bronz kullanmışlardır. Anonim, TÜRK HEYKEL SANATI,https://www.gorselsanatlar.org/

Cumhuriyet’in ilan edilmesinin ardından 1924 yılında devlet tarafından yurt dışına gönderilen öğrenciler arasında heykel sanatçısı bulunmamaktadır. 1925 yılında ise Müstakil Ressam ve Heykeltıraşlar Birliği (1929) kurucularından olan Ratip Aşir Acudoğlu, devlet tarafından Paris’e heykel eğitimi için gönderilen ilk heykel sanatçısı olmuştur. Sonraki yıllarda akademi öğrencilerinden Hadi Bara, Zühtü Müridoğlu, Nusret Suman gibi devlet bursu kazanarak yurt dışına giden sanatçılarımızın ülkemizde heykel sanatının gelişmesinde büyük payları olmuştur. Sabiha Bengütaş ise ilk Türk kadın heykel sanatçılarımızdandır. Cumhuriyet öncesi heykel çalışmalarının akademi ile sınırlı kalması, Türk halkının heykel sanatına karşı ön yargılı tutumunu devam ettirmiştir.

1937 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Atölyesi şefi olan Belling, Akademi’de görev yaptığı 1955 yılına kadar figüre dayalı klasik eğitim vermeyi tercih etmiştir. Belling’in öğrencisi olan bazı sanatçılar akademiden sonra eğitimlerini yurt dışında devam ettirmişler ve bu eğitimleri sırasında çağdaş akımlardan etkilenerek yurda dönmüşlerdir.

Böylelikle 1950’li yıllardan sonra heykel sanatımızın modern akımların etkisinde kaldığına tanık olmaktayız. Çağdaş akımların Akademi’de öğretilmesi ise 1950 yılında Ali Hadi Bara ve Zühtü Müridoğlu’nun atölye hocaları olarak görev almasıyla başlamış, Akademi’deki eğitimlerinden sonra gittikleri Paris’te soyut çalışmalardan etkilenen İlhan Koman ve Şadi Çalık’la bu dönem hız kazanmıştır.

 

ANITSAL HEYKEL VE HEYKELCİLERİMİZ


 

Türk heykelcileri de anıt yapımında çalışmışlardır. Nitekim yabancı sanatçıların da katıldığı "Erzurum Anıtı" yarışmasında Ali Hadi Bara birincilik ve Zühtü Müridoğlu ikincilik ödülünü almışlar, "Manisa Anıtı" yarışmasını ise Nejat Sirel kazanmıştır. Heykel sanatının anıtlarına Hakkı Atamulu, Yavuz Görey, Kamil Sonad, İlhan Koman, Hüseyin Gezer, Turgut Pura gibi sanatçılar imza atmışlardır. Heykel sanatında toplumsal gelişmeleri anımsatacak anıtların ilk örneklerini Ratip Aşir Acudoğlu üretmiş ve Menemen Anıtı ile Erzincan Deprem Anıtı, Almanya ve Fransa’da 11 yıl heykel öğrenimi gören sanatçı tarafından yapılmıştır.

İsa Behzat dışındakiler Cumhuriyet döneminde de yapıt vermişler, ayrıca içinden yetiştikleri okulun geleneği uyarınca yurtdışına gönderilmişler ve onlardan öğretmen olarak da yararlanılmıştır. Çağdaş Türk heykel sanatçıları arasında Ali Hadi Bara, Zühtü Müridoğlu, Nusret Suman, Ahmet Kenan Yontunç, Hüseyin Anka adıyla tanınan Hüseyin Özkan, yurtdışında da çalışmalarını sürdüren İlhan Koman, Hüseyin Gezer, Mehmet Şadi Çalık, Kuzgun Acar, Saim Bugay gibi adlar vardır. Bu heykelcilerin yanı sıra Sabiha Bengütaş, Nermin Faruki, Lerzan Bengisu, Günseli Aru gibi kadın sanatçılar da yetişmiştir.

Cumhuriyet döneminde heykel sanatımızın gelişmesinde ve yaygınlaşmasında Hüseyin Özkan, Yavuz Görey, Zerrin Bölükbaşı, Hüseyin Gezer, Kuzgun Acar, Ali Teoman Germaner, Gürdal Duyar’ın yapmış oldukları çalışmalar da önemli yer tutmaktadır. Çağdaş Türk Heykel Sanatı’nın, başladığı noktadan itibaren hızlı bir gelişme göstermiş olduğu açıktır.  

 

CUMHURİYET DÖNEMİNDEKİ İLK HEYKELLER VE ÖNEMLİ HEYKELCİLER


 

Cumhuriyet dönemi'nin ilk heykeli 30 ağustos 1924'te bizzat Mustafa Kemal tarafından açılan dumlupınar'daki sembolik Mehmetçik Anıtı'dır. Bu açılımı heykeltraş Heinrich Krippel'in döküm işlerini Viyana'da yaptırdığı ve İstanbul'da Sarayburnu'na dikilen bronz Atatürk heykeli'dir. 3 ekim 1926'da yapılan BU heykelde Mustafa Kemal sivil giysiler içinde, sol elini beline dayamış, sağ kolunu aşağı uzatmış, ileri doğru bakarken gösterilir. Bu heykeli, yine Krippel'in yaptığı iki anıt, Konya anıtı (1926) ile ankara Ulus'taki Zafer Anıtı(1927)  izler.

Türkiye'de heykel sanatının gelişmesinde önemli rolü olan ikinci yabancı asıllı heykeltraştan birisi de  1927'de ülkemize gelen italyan heykeltraş, Pietro Canonica'dır. Pietro Canonica Taksim meydanı'ndaki Cumhuriyet Anıtı'nı (1927), o yıllarda Ankara  Etnografya Müzesi önündeki Atatürk Heykeli'ni (1932), Ankara Sıhhıye'deki Zafer meydanı Atatürk Anıtı'nı ve İzmir Cumhuriyet meydanı'ndaki atlı Atatürk Heykeli'ni (1932) yapar. 1 Sıhhıye'deki Hıfzısıhha Enstitüsü'nün ön cephesindeKİ "hijyen" kabartması ise Avusturyalı heykeltraş Wilhelm Frass'ın eseridir 1928

Taksim Cumhuriyet Anıtı İtalyan heykeltraş Pietro Canonica ile iki genç Türk heykeltraş olan  Hadi (Bara) Bey ve Sabiha (Bengütaş) Hanım'in yardımlarıyla,  1928'de tamamlanmıştır. 8 Ağustos 1928'de açılan anıtın, kaide ve çevre düzeni mimar Giulio Mongeri tarafından yapılmıştır.

1930'larda Hanak ve Josef Thorak'a yaptırılan ve 1936'da açılan Ankara Güven Parkı Anıtı ise yabancı heykeltraşlara yaptırtılan son heykel örnekleri olmuştur. 1930 Yılından sonra yabancı heykelcilere sipariş verilmemeye , yerli heykelcilerimize önem verilmeye başlanır. Ali Hadi Bara adlı heykelcimizin  1928 yılında yaptığı "bedia'nın büstü" ve "havva" adlı çalışmaları  cumhuriyet döneminde ülkemizde yapılan ilk heykel örnekleri olarak kabul edilebilir.1929'da Nejat Sirel'in  İzmit'teki Atatürk Heykeli', 1930'da Ratip Aşir Acudoğlu Çorum ve Edirne'deki Atatürk heykelleri, 1932 yılında menemen'de öldürülen  Kubilay'ın heykeli Cumhuriyet'in ilk yıllarında yerli heykeltraşlarımız tarafından yapılmış ilk heykellerdir.

1932 yılında Zühtü Müridoğlu’nın Gülhane Parkı içindeki Alay Köşkü’nde açmış olduğu sergi ise ülkemizdeki ilk heykel sergisi olarak kabul edilmektedir.

Türk heykelciliğinin gelişmesinde 1937 yılında Devlet Güzel Sanatlar heykelcilik fakültesinin başına Alman heykelcisi Rudolf Belling'in getirilmesiyle oldukça etkili olmuştur Bu ünlü heykelci İstanbul Taşlık parkında ve Ankara Üniversitesi tarım fakültesinin bahçesinde İsmet İnönü anıtlarını yapmıştır. 

1937 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Atölyesi şefi olan Belling, Akademi’de görev yaptığı 1955 yılına kadar figüre dayalı klasik eğitim vermeyi tercih etmiştir. Belling’in öğrencisi olan bazı sanatçılar akademiden sonra eğitimlerini yurt dışında devam ettirmişler ve bu eğitimleri sırasında çağdaş akımlardan etkilenerek yurda dönmüşlerdir.

Böylelikle 1950’li yıllardan sonra heykel sanatımızın modern akımların etkisinde kaldığına tanık olmaktayız. Çağdaş akımların Akademi’de öğretilmesi ise 1950 yılında Ali Hadi Bara ve Zühtü Müridoğlu’nun atölye hocaları olarak görev almasıyla başlamış, Akademi’deki eğitimlerinden sonra gittikleri Paris’te soyut çalışmalardan etkilenen İlhan Koman ve Şadi Çalık’la bu dönem hız kazanmıştır.

Türk heykelcilerinin çaba ve gayretleri Kuzgun Acar'ın soyutlaşma stilinde yaptığı orijinal eserleri için ilk ödülü aldığı 1961 yılında düzenlenmiş olan Paris Sanat Festivali'nin çerçevesinde organize edilmiş heykelcilik yarışmasında ortaya çıkar.1960-70'li yılların sanat tartışılarında o dönemde Türkiye'de popüler olan pop-art ve diğer modern akıntılara karşı olan heykelcilikte gerçekçilik yönünün temsilcileri kendilerini göstermişlerdi. Onların arasında anıt heykel eserlerini meydana getiren Z. Müridoğlu, H. Gözer ve A. Bara vardır.

Dünyada en çok tanınmış Türk heykelcilerinin arasında Paris'teki 'Luvr okulu'nu bitiren, sonra da Stoklgolm'da çalışan ve eserlerinin Fransa'nın başkentinin, Bern, Surih, Brüsel ve İstanbul'un galerilerinde gösterildiği İlham Koman'ın ismi vardır. Tatyana Filippova,Modern Türk Sanatıyla Tanışma Tecrübesi,https://www.egitim.com.ua/akademikce

Cumhuriyet döneminde heykel sanatımızın gelişmesinde ve yaygınlaşmasında Hüseyin Özkan, Yavuz Görey, Zerrin Bölükbaşı, Hüseyin Gezer, Kuzgun Acar, Ali Teoman Germaner, Gürdal Duyar’ın yapmış oldukları çalışmalar da önemli yer tutmaktadır. 1961 Paris Gençler Bienali Heykel Dalı'nda birincilik ödülü alan Kuzgun Acar, soyut çalışmanın en ilginç örneklerini vermiştir. İstanbul Manifaturacılar Çarşısı'ndaki "Kuşlar" röliefi Kuzgun Acar'a aittir. Figüratif heykele yeni boyutlar getirmeye çalışan Mehmet Aksoy, maden, taş ve ağaç gibi gereçlerle soyut anlatımlara yönelen Ferit Özşen, Saim Bugay, Meriç Hızal, Remzi Savaş, Eyüp Öz ve Yunus Tonkuş, Yavuz Güney, Zerrin Bölükbaşı, Hüseyin Gezer, Haluk Tezonar uluslararası sergilerde iyi dereceler alarak Türk heykel sanatını tanıtan sanatçılardır.https://www.edebiyadvesanatakademisi.com/sanat/124-cumhuriyet_%C3%B6ncesi_turk_heykel_sanati.html

Çağdaş Türk Heykel Sanatı’nın, başladığı noktadan itibaren hızlı bir gelişme göstermiş olduğu açıktır.




KAYNAKÇA

 

  • https://www.edebiyadvesanatakademisi.com/sanat/124-cumhuriyet_%C3%B6ncesi_turk_heykel_sanati.html
  • https://www.kultur.gov.tr/TR/belge/1-23908/cumhuriyet-donemi-turk-heykel-sanati.html
  • Anonim, TÜRK HEYKEL SANATI,https://www.gorselsanatlar.org/ 
  • Türk Heykel Sanatı, Sevay Okay,.hagayret.net/image-vp101108)
  • Tatyana Filippova,Modern Türk Sanatıyla Tanışma Tecrübesi,https://www.egitim.com.ua/akademikce
  •  https://www.definecim.com/index.php/heykelsanati/turkheykelsanati.html
 

Not: Geleneksel ve Güzel Sanatlarla ilgili, Tez, yazı, İnceleme, Resim,Tablo, kaligrafi, Fotoğraf, minyatür, hat ve  benzeri çalışma  ve araştırmalarınızı, sitemize üye olarak ,  bize başvurarak ESA'da paylaşabilir, kendinizi ve ürünlerinizi tanıtabilirisiniz.

 BAŞVURU İÇİN : ESA, İLETİŞİM  veya [email protected]