“Ahmed Yesevî’nin Türk Kültürünün Yayılmasındaki Rolü”

 
 
 
     Ol deyince olduranın
    Yeri göğü kaldıranın
    Donatarak dolduranın
    Doksandokuz adıyla.
 
     Tanrı dağlarından, Moğolistan çöllerinden, Anadolu’ya dallı budaklı Türklüğün maneviyat ağacı uzanır. Bu maneviyat ağacının kökleri Orhun nehrinin sahillerinde, Altay dağlarında, gövdesi Orta Asya Bozkırlarında, Kafkaslarda, filiz açan dalları ise Anadolu’dadır.
     Belli olduğu gibi tarihin dolaşık yollarında Türk kavimleri çeşitli hayat şartları altında kendi örf ve adetlerini medeniyet ve kültürlerini geliştirmişlerdir. Bu millet olma yolunda çok önemli bir gelişme idi. Türk edebiyat ve kültür ambarına her boy eli boş gelmemiş, kendi duygu ve düşünceleriyle, sesleri ve nefesleriyle katılmıştır.”1
       Kanın, gözyaşının, ihanetin, adaletsizliğin hüküm sürdüğü kadim Orta Asya,  Türkistan Coğrafyasında Ahmet Yesevi'nin, İslam'ı Türkistan'a yayan insan olduğuna inanılır. Yaşadığı döneme baktığımızda siyasi olarak devlet otoritesinin kaybolup taht kavgalarının yapıldığı, önemli iktisadi sıkıntıların bulunduğu, ferdî ve sosyal problemlerin yaşandığı bir kriz dönemi olarak karşımıza çıkmaktadır. O dönemde bu coğrafyada yaşayan insanlar ve bilhassa Türk boyları İslam’la tanışmış olmakla birlikte, henüz İslamiyet’i ve onun kendileri için önemini tam manasıyla kavrayabilmiş değillerdi. Farklılıklar ve düşünce ayrılıkları devam etmekteydi. Hatta önceki kültürlerin yani Şamanizm’in, Budizm’in ve paganizmin izleri hala bulunmaktaydı. Yesevî,  işte tam böyle bir dönem ve ortamda doğup büyümüştür.
       Hoca Ahmet Yesevi, Türk dünyasının manevi hayatında önemli bir yere sahiptir. "Pir-i Türkistan" namı ile anılan Hoca Ahmet Yesevi, Türk tasavvuf geleneğinin öncüsüdür. Kesin olmamakla birlikte bugünkü Kazakistan'ın Çimkent şehri yakınlarında yer alan Sayram kasabasında 1093 yılında doğmuş ve Türkistan'ın Yesi şehrinde 1167 yılında vefat etmiştir.
      Türk insanı kendilerine Allah, yaratılış, ölüm, cennet, cehennem v.b. gibi kavram­lar üzerinde çok çekici ve duygulandırıcı sözler söyleyen İslam dervişlerini asla yadırga­mamış, onları kendi şaman ve Kamlara benzeterek heyecanla, saygıyla karşılamış ve severek bağlanmıştır. Yeni heyecan ve ülküler terennüm eden bu dervişler, adeta Türkistan’ın gönlünü fethetmiştir. İşte bunların en büyüğü ve sembol ismi Ahmet Yesevîdir.
     Yesevi'nin yazdığı şiirler ve söylediği özlü sözler,  yarı göçebe bir hayat yaşayan, okuma yazma bilmeyen  Orta Asya Türkleri arasında yayılmıştır. Onun "Divan-ı Hikmet"i bugünkü Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan'da yaşayan Türklerin Müslümanlık anlayışının oluşmasına katkı sağlamıştır.
       Ahmet Yesevi, yeni Müslüman olan Türklere İslam'ı tasavvuf yoluyla ve yalın bir dille anlatmıştır. Böylece Türkler arasında hoşgörünün ve ahlaki prensiplerin yaygınlaşmasını sağlamıştır. Ayrıca o, birçok öğrenci yetiştirmiştir. Öğrenciler, Anadolu ve Balkanlar gibi coğrafyalara dağılmış, bu sayede Türklerin oraları yurt edinmeleri kolay olmuştur. Bu durum İslam'ın farklı bölgelerde yayılmasına katkı sağlamıştır. Yesevi'nin muhtelif bölgelere gidip yerleşen talebeleri, tutum ve davranışlarıyla çevrelerine örnek olmuşlardır. Hoşgörüye dayalı yaşam biçimleriyle Müslüman olmayanların da sempatisini kazanmışlar ve birçok insanın İslam'ı seçmesine vesile olmuşlardır.
       “Bir milletin yaşama gücü onun kültüründe çok sağlam dayanakların bulunmasıyla mümkündür.  Dünyada Türkler kadar eski bir tarihe sahip olan pek az millet gösterilebilir. Bu kadar uzun macerası olan bir millet hala yaşadığına ve yakın zamana kadar dünyanın en büyük imparatorluğunu yaşattığına göre her şeyden önce eşi az görülür bir hayat gücüne sahip demektir.”2 
       Çağdaş İngiliz tarihçisi Bernard Lewis’in ifadesiyle; “ …Hür Türkler, memluk olarak Irak ve Mısıra giden ve İslam merkezlerinin kozmopolit havası içinde yetişen kardeşlerinin aksine , hudut boylarında Müslümanlaştı.; dolayısıyla onların aldığı İslam terbiyesi daha başlangıçtan beri hudut boylarının hususi vasıflarını kazanmıştı. Abbasi devri Bağdad’ının incelikleri –veya rehaveti, karışık şehir medeniyetinin başıboş müsamahası ve renkliliği, yahut mekteplerin titiz ve teferruatçı katılığı onlara göre değildi. Onların imanı hala ilk Müslümanların eski ateşi ve dürüstlüğü ile dolu militan bir imandı. Amentüsü savaş narası ve doğması silah başına davet olan savaş dini.”3
       “O Türk-İslam şuurunun iki büyük mimarından biri olarak tarihe geçmiştir. (Diğeri İmam Maturidi’dir.) .... Arapça ve Farsçaya derin vukufuna rağmen “Hikmetlerini” Türkçe ifade eden Yesevi,  yaşadığı cemiyetten kendini ayrı görmeyen çok kültürlü bir kişidir. Ona göre cemiyete yön verenler yaşayışlarıyla da örnek olmalıdırlar.”*4.
       Yesevi bir tasavvuf adamıdır ama milli unsurlarla İslami unsurları yoğurmuş, bir diğer söyleyişle, dini hükümlerle tasavvufu dost etmeyi bilmiştir. Ona göre dine dayanmayan bir tarikat batıldır.*
       Yesevi bir ahlakçıdır. Bir İslam ahlakçısıdır. Onun bu konudaki görüşleri: Haddini bilmek, Allah’a ve insana saygı duymak ve geniş hoşgörü altında toplanabilir.* 5.
      Türk töresi ve İslami değerlerin birbirine benzer yönlerinin çokluğu sayesinde Ahmet Yesevi bu değerleri kucaklaştırmış, inaçlarımıza ve İslam anlayışımıza milli bir anlam kazandırmıştır. Türk gözlüğüyle İslamiyet’i gören, yaşayandır.
      Burada Ahmet Yesevi ile yazılı kaynakların hiç birinde temas edilmeyen bir olguya işaret etmek istiyorum. Doğruluğu-yanlışlığı konusunda tam bir kanaate varmak bu günkü bilgilerimizle mümkün gözükmemektedir.
    Bilindiği üzere İslam Peygamberi Hz. Muhammed (SAV) veda hutbesinde;
           "Ey insanlar! "Rabbiniz birdir. Babanızda birdir. Hepiniz Adem’in çocuklarısınız. Adem ise topraktandır. Arap’ını Arap  olmayana Arap olmayanında Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi kırmızı tenlinin siyah üzerine siyahında kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah’tan korkmaktadır.  Allah yanında en kıymetli olanınız Ondan en çok korkanınızdır. "Azası kesik siyahi bir köle başınıza amir olarak tayin edilse sizi Allah’ın kitabı ile idare ederse onu dinleyiniz ve itaat ediniz…” Veda hutbesi
        Buyurduğu halde Arap Milliyetçiliği hortlamış, Arap olmayan Müslümanlara karşı özellikle de Türklere karşı 2. Sınıf insan, 2. Sınıf Müslüman muamelesi yapılarak bunlara da Mevali diye hitap etmişlerdir.
        Mevali: Emevi ve Abbasi dönemlerindeki (Özellikle Emevi dönemindeki ) Arap asıllı olmayan bütün Müslümanları ifade eder. 6  
       Emevi Devleti tam bir Arap devleti idi. Böyle olduğu içindir ki Arap unsur, Mevali unsura karşı belirli imtiyazlara sahip kılınmıştır. Mevali’nin eşitliği söylemleriyle iktidara gelen Abbasi devletlerinde de durum değişmemiş, devlet yine tam Arap devleti olmuştur. * 7
       Mevali unsurların kendi dilleriyle ibadet etmelerine yasaklar konulmuş, din buyruğu gibi bir algı yaratılarak ötekileştirme yapılmıştır.
      Ahmed Yesevi’ nin günün geçerli akçesi olan Arapça ve Farsçayı çok iyi bilmesine rağmen, kendi ana diliyle milletine hitap etmeyi seçmesinde bu olgunun payı ne kadardır bunu kestirmek şimdilik mümkün değildir. Ancak; göz ardı edilecek bir şey de değildir.
     “Türklere ve Türkçeye karşı olumsuz tutum, Emevi ve Abbasi devletleri zamanında başlamıştır. Bu dönemlerde Şuubiye hareketleri en üst seviyeye çıkmıştı. El-Cahız Türklerin faziletlerini anlattığı ve onları övdüğü Fezailü’l Etrak adlı eserini yazmıştır. Hatta Divanü Lugat’it Türk’ün yazılma zemini Arap ve İranlıların Türklere karşı olumsuz tutumlarının oluşturduğunu, Kaşgar’dan Bağdat’a gelen Kaşgarlı Mahmut’un bu durumdan etkilenerek eserini yazmaya başladığını düşünebiliriz. Arapların Türklere karşı olumsuz tutumunun Memluklar döneminde de devam ettiğini görmekteyiz. Arap asıllı din bilginleri böyle bir halka mensup hanedanın iktidarının meşru olmayacağı ideolojisini alttan alta yaymışlardır” 8
       (Şuubiye: Emeviler ve Abbasiler döneminde Arap olmayan Müslümanlar arasında gelişen hareket. Emeviler döneminde mevali adıyla anılan Arap olmayan Müslümanlar Araplarla eşit sayılmıyordu.)
       Alp : Gözünü budaktan sakınmayan, özüne sözüne güvenilen yiğit kişilere verilen addır. Eren İse ; kendini Allah a adamış, benliğinde sıyrılmış kişilere verilen addır. Alperen ise bu iki özelliği benliğinde barındıran kişi demektir. Türk milletinin kendine has Alp oluşuna Ahmet Yesevi ve dervişleri eren kimliğini katmışlar ve yeni bir kavram olan Alperen doğmuştur. Yesevi ve dervişleri miskinlikten uzak, geçimlerini sağlayacak bir mesleğe sahip aynı zamanda da fütühat zamanında ordu ile beraber cenge giden kimselerdi. Onun içindir ki Türk Milleti kendileri gibi bir hayat süren bu dervişlere inanmış, güvenmiş ve itaat etmişlerdir. Anadolu’ nun Türkleşmesi ve  İslamlaşmasında bu Alperenlerin inkar edilemeyecek derecede katkıları olmuştur.
      Ahmed Yesevî, bir ruh terbiyecisi ve eğiticisidir. Ona göre her türlü ahlâkî kötülüğü temsil eden nefis, insanı Hak yolundan alıkoyduğundan, onu terbiye etmek, ahlâkî kötülüklerden arıtmak, iradeyi geliştirip, nefsin kontrolünü sağlamak gerekir. Bu yönüyle Yesevî, topluma insanı kazandırmak için çabalayan eğitim mücadelesi veren mürşittir. Böylece onun Türk kültürüne kattığı en önemli düşünce ve ilke, doğu medeniyetinin ilk ve tek prensibi olarak gösterilen ‘insan merkezli değişimi’ sunması ve insanları İslâm ruhundan nasiplenmeye vesile olmasıdır.
        “ Millet, edebiyatı olan topluluktur.”9
           Bizim medeniyetimizde ise edebiyat çok önemlidir.
 
         Doğu kültürlerinde söz medeniyeti, batı kültürlerinde ise göz medeniyeti vardır.* 10
         Ahmed Yesevi’ de söz üzerine kurulu medeniyetin bir bilgesi olarak yarı göçebe Türk insanına onun anlayacağı dil ile hitap etmiştir. Yunus Emre, Hacı Bektaş ve diğer müridleri de hemen hemen aynı şekilde irşad faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Ahmed Yesevi ile Yunus Emre’, Hacı Bektaş aynı tema içinde hatta aynı ifadeleri kullanmışlardır.
     Divan-ı Hikmetten:
    Aşkın kıldı Şeyda beni, cümle alem bildi beni
   Kaygım sensin dünü, günü bana sen gereksin sen.
 
    Alimlere kitap gerek sufilere mescit gerek
     Mecnunlara Leyla gerek, bana sen gereksin sen.
 
    Yunus Emre Divanından:
   Aşkın aldı benden beni bana seni gerek seni
    Ben yanarım dünü günü, bana seni gerek seni.
 
    Sufilere sohbet gerek, ahilere ahret gerek
    Mecnunlara Leyla gerek, bana seni gerek seni.
 

    Öte yandan, Alevilik- Bektaşiliği, bilgi boşluğundan istifade ederek, keyfi bir inşa faaliyetiyle İslam’dan ve Türk Tarih bütünlüğünden kopartmak isteyen, Alevilik-Bektaşiliğin İslam’la alakasının olmadığını iddia edenlere verilebilecek en güzel cevap Ahmet Yesevi’nin Hacı Bektaş Veli’nin, Yunus Emre’nin görüş ve düşüncelerinin, din anlayışlarının gözler önüne serilmesiyle ortaya çıkan cevap olacaktır. Ahmet Yesevi, Türklerin İslam’la bağlarını anlama açısından bir kilit isimdir. Onun görüş ve düşünceleri, farklılıkların zenginlik olabilmesinin olmazsa olmaz koşulu olan “temel ortak payda”nın yeniden tespitinde bize ışık tutacaktır. Gerek Alevilik-Bektaşilik konusunda, gerekse farklı din anlayışları ve farklı dini oluşumlarla ilgili olarak Türklük ve İslam temel ortak paydasını göz ardı ederek farklılıkları öne çıkartmaya çalışan yaklaşım biçimlerinin, -eğer art niyet yoksa- ne kadar bilimsel olduğu daima tartışmaya açık olacaktır. Bilimsel açıdan da, stratejik açıdan da doğru olan, farklılıklardan önce mevcut olan ortak paydayı ortaya koymak, daha sonra farklılıkların yerinin o ortak paydaya göre belirlenmesine imkan sağlamaktır. Yeni bir uygarlık inşaında bütün Türkleri seferber etmek isteyenler de, Ahmet Yesevi’nin ruhundan yardım almak zorundadırlar. Hacı Bektaş Veli’nin sözünü hatırlamakta fayda vardır: “İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır”. Öyleyse, yolumuzu aydınlatacak olan, bizi özgürleştirecek olan doğru bilgi ve bilimdir.* 11

 
       “Bir mürşid sıfatıyla çevresinde toplananlara vermek istediklerini, halk edebiyatımızın dörtlük esasına dayanan, şekilleri içinde hece vezniyle ve sade bir dille ifade etmesi Türk Halk Edebiyatı ve Türk Kültürü için oldukça önemli bir hadisedir. Yesevi dervişlerinin bu tarzı gelenekleştirmelerinde Yesevi’nin de büyük ölçüde payı olmuştur. *12
       “Hikmetlerin büyük bir kısmı sayısı 5-15 arasında değişen dörtlüklerden ibarettir. Dörtlüklerin kafiye düzeni koşmaya benzer. Dörtlüklerde hece vezninin on ikili ölçüsü kullanılmıştır. Bununla beraber mesnevi veya gazel tarzında yazılmış hikmetler de bulunmaktadır ki bunlarda Aruz ölçüleri kullanılmıştır. “13
     Anadolu’da Yesevi’nin en önemli halifesi Hacı Bektaş-ı Veli’dir. Anadolu’da Geyikli Baba, Abdal Musa, Horoz Dede de kendilerini Yesevi’nin halifesi sayarlar.
       “Türkler, eski din ve kültürlerinden kalma, şiirle, hatta kopuz çalmak suretiyle hitabelerde bulunma yolu ile, ilden ile, obadan obaya, işittikleri anlam yüklü veciz ifadeleri ağızdan yayıyorlar ve bazı katkılarla da bunu zenginleştiriyorlardı. Bu konuda Türk’lerin pratik zekasının önemli bir etkisi olduğunu da kabul etmemiz gerekir.
       İşte Ahmet Yesevi, İslamı bu sade yaşayışa sahip insanlara ağır fıkhi felsefi terimlerin doğuracağı kargaşadan uzak şiirsel yolla, halkın kavrayabileceği basitlikte anlatmaya çalışıyordu. Onun şiirleri san’at yapma kaygusundan ve lirizmden uzaktı.  İmam Rabbaninin bireylere irşad için gönderdiği mektupların icra ettiği sosyo-moral fonksiyonunun aynısını, Ahmed Yesevi  tarafından , bütün bir Orta Asya Müslüman Türk muhitine İslamı anlatmak üzere söylenmiş ‘hikmet’ denilen şiirleri icra etmişti.”*14
    Yahya Kemal; “Ahmed Yesevi’yi iyice incelemek lazım. Bizim milletimiz onda gizlidir.” Derken, şair olarak bir cümle ile bizim sayfalarca anlatmaya çalıştığımızı anlatmış,  haklı bir noktaya parmak basmıştır.
 
                                                                                                Mustafa Berçin
                                                                                            Akademi Şiir Ailesi
                                                                                Kültür ve Edebiyat Derneği Başkanı
     
 
 
 
 
Kaynakça:
1.Dillen Telli Sazım, Mehmet İsmail. S.1-2  
2.Türk Kültürü ve Milliyetçilik, Erol Güngör, Ötüken, s.69
3.Türk Kültürü ve Milliyetçilik, Erol Güngör, Ötüken, s.93
4.  Yesevilik Bilgisi, Hoca Ahmed Yesevi ve Türk Düşünce Trrihindeki Yeri, Prof. Dr. İsmail Yakıt, s. 165
5.   Yesevilik Bilgisi Hoca Ahmed Yesevi ve Türk Düşünce Trrihindeki Yeri, Prof. Dr. İsmail Yakıt, s. 166
6. İnsanlığı Kemiren İhanet, DİNCİLİK, Yaşar Nuri Öztürk,  s. 437
7.  İnsanlığı Kemiren İhanet, DİNCİLİK, Yaşar Nuri Öztürk,   438
8.  Türkçenin Yazı Dili Oluşum Sürecinde Karşılaştığı Bazı Tutumlar, Suat UNGAN
 
9. Balzac
10. 1.Edebiyat Dergileri Kongresi Bildirileri. S.15
12. Yesevilik Bilgisi, Ahmet Yesevi,  Prof. Dr. Kemal Eraslan, s.113/114
13.  Yesevilik Bilgisi, Ahmet Yesevi,  S.114
14.   Yesevilik Bilgisi, Ahmet Yesevi, Doç:dr. Ethem Cebecioğlu, Hoca Ahmed Yesevi, s.123
 
 
 
 
 
 





Mustafa BerçinÜye / Erkek / 5/18/2016