Kolektif yapı niza süreci ile çığırında çıkmakla gizli
kurgu olan El, açık açık konuşmaya başladı. El, gerçek mana da belirtildiği
gibi evrenin yaratıcısı olan Tanrı ile aynı kavram değildi.
Zaten bu aşamada El de evreni yaratma, evreni tasarım yapmanın iddiası
ile ortaya çıkmamıştı. El mülk sahipliği iddiasıyla ortaya çıktı. El kolektif
yasalar içinde kolektif yapıyı rızk gibi kader gibi tevekkül gibi, rıza gibi
teslimiyet gibi iman edici El yasalarıyla dönüştürmek, özelleştirmek istiyordu.
El kolektif işleyişle kolektif yasalara karşı sistemi
kurgulayan seçilmiş kişilere mülk sahipliği ihsası yapma nedenle vardı. El
nasıl evrenin yaratıcısı olan Tanrı değilse, El 'in “ben verdim” dediği de El
'in verdiği değildi.
El’ in kendisine El ilah demesine rağmen El, İlah da
değildi. İlah kolektif grubun üreten iradesiydi. Oysa ilah kolektif iradeyi
kişi sahipli irade yapmayı söyleyen irade ve yasaydı.
Bir katılım; bir katkı; bir kolektif emek vermenin sonrasında,
doğada dönüşen büyüsel etkili enerjin süreçlerle ortaklık sağlamalı ortaklık
ürünlerine El; “rızk” diyordu. Ama El ‘in rızk dediği de rızk değildi.
"Rızkları ben verdim, Kimse nasibinden başkasını
yiyemez" diyen El, ortaklığın emek ürünlerine rızk diyordu. Ve kolektif
ortaklığın katılımlar sonucu ortaya koyduğu gayret sonuca da “yediğiniz
içtiğiniz rızkları ben verdim” diyordu. Böyle olunca El ‘in ortaklık, en büyük
şirktir demesin de ne desin?
Burada şuna dikkat etmenizi özellikle belirtirim 5 bin yıl
öncesine kadar milyonarca sene, yüz binlerce sene; yenene içilene kimse ne
“rızk diyordu; ne rızkınızı ben verdim” diyordu. Hata totem grup içinde ilk
üretim ilişkisi ortaya konduğunda bile yenilene içilene rızk diyen, ben verdim
diyen ortada yoktu.
Ne zaman üretim ilişkileri kolektif bir birikim verdi. Kolektif
birikim kimin elinin altında olursa ne gibi muktedirlikler ortaya koyabileceği
anlaşılmaya başlayınca, bu düşünce kişioğlunun rüyalarını süsledi.
Bunun üzerine uzun uzun kurgular, hayaller, beyin
jimnastikleri yapıldı. Beyin jimnastiklerinin imgeleri beyne oturdu. Beyne
oturan bu düşünce imgeler, gerçekte olup biteni sürekli kendi kurgusuna göre anlama
ve anlatmanın, akıl çevrimli dönüşme yansımalarını vermeye başladı.
Bu hal ile haleti ruhiye içinde olanlar gün geldi bu akıl
oyunlarını ilhamlara, içe doğmalara, birden bire bilip, konuşma olan ağızda
çıkan sözcük dökülmelerine; yani vahye dönüştü.
Düşünceleri birinci tekil şahıs kimliği ile ikinci tekil
şahsın ağzında dökülüyordu. Söyleten de söyleyen de aynı şahıstı. Kolektife
aykırı olan, meşru olmayan bu hayal ürünü düşünceyi gizli gizli fısıldıyordu.
Köleci süreçle başlayan ve kolektif süreç üzerine oturmakla
her şeyi yamultup başka bir karşıt anlamla söylüyordu. Kolektif emeğe ve
kolektif emek nesnelerine rızk diyordu. Kolektif anlamlı kavramları kişi
sahiplenmesi olan bir anlam altında gizlemenin palavra olması gibi kolektif güç
karşısında El, Kolektif emek ve kolektif emek gücü karşısında rızk ta
palavraydı.
Kolektif anlamları, karşıt anlamla söyleyen El, kolektif
bilinçten kopardığı insanları bilgisiz eştirdi. Cahilleştirdi. Bilgisizlik
yerine ahdi imanı koydu. Kişileri iman ehli yaptı. Doğada duygu yoktu. Doğada
olup biten fark girişimin baskı ve basıncı, benzer biçimde kişide yalıtımlı
alanın ölçme değerlendirme yapmasına göre kişilerde duygu olarak yansıyordu.
Kolektif güç ile kişi arasındaki bir fark vardı. Bu farktan
ötürü kişilerde bir coşku bir hayranlık hissi doğuyordu. Doğadaki farktan doğan
baskı ve basınç şiddetli bir akı ve akış potansiyeliydi. Oysa kolektif yapı ile
kişi arasında doğan duygu şiddetli akı oluştan çok düzenlenebilir
dizginlenebilir bellisiz edilebilirdi.
Kişi ile kolektif yapı arasındaki farktan, fark kadar gerilimden
kaynaklanan eylemi ile kişimiz kolektif güç karşısında duyduğu akıl almaz
hayranlığı kendisine bürüdü.
Böylece kişinin kendisi, kendi yalnızlık duygusuyla
kolektife karşı tıpkı doğaya olduğu gibi hayranlık duyulan bir anlamaya
kapıldı. Farktan kaynaklı şiddetli akış yerine sosyal öğrenme içinde düzenli
bir boyun eğme, saygı duyma, kurallı olup; kurallara göre davranmanın
yansımalarına da kapıldı.
Kolektif güç içinde, kolektif güç üzerinde; kolektif yetenek
ve kolektif muktedirlikle donanan kişi benci uyanışın duygu seli bambaşka bir
kişi muktedirlikti. Tekil dönemdeki kişinin kişi benci davranışlarla bu
yetenekleri kuşanması olanaksızdı.
Tekil dönemdeki kişinin kişi benci davranışlarıyla olan bir
kişi çok çok sizi bir ağaçtan kovardı. Siz de başka bir ağaca giderdiniz.
Şimdiki kişi benci egemenlik öyle mi ya? Elinizde alınan kişide olmayan
kolektif koruyucu oluştu.
Kolektif koruyuculuktan kovulmakla sizin kolektif emek
gücünüz ve çalışma bilinciniz olan ihtiyacınız elinizde giderdi. Kolektif
kuşaklı kolektif çalışma, üreten kolektif nesnelerle birlikte elinizde aldı mı
bir daha ne o dala ne bu dala sığınabilirdiniz. Kolu kanadı kırık duruma
düşmenin zavallılığı ve aczi içinde olurdunuz.
Çünkü kişisi mülk sahipliğin iradesiyle kolektif kuşanmalar elinizde
çıkmış olurdu.
Sizin kolektif yapı içinde kişi benci dediğiniz sahiplik
şuydu. Birini mal mülk sahibi yapıp, kolektif güç ile rızk verdim diye korumacı
donatırken; diğerlerini de mülksüz,
kolektif güçsüz, kolektif korumasız kılıyordunuz. Üstelik kolektif himayede
yoksun kalan kişilere korku salıyordunuz.
Korku salma şöyle oluyordu. Kolektif gücün kişi üzerinde
ortaya koyduğu bir fark basınç vardı. Bu fark basınç boşalması doğadaki enerji
boşalmasının benzeri olan ilkeydi. Fark basınç boşalması kişideki türlü boşalma
yollarından biri olan hayranlığın enerji boşalmasıydı.
Hayranlık duygusunun boşalması içinde olan kişimizi mülksüz
ve kolektif korumasız tekil yalnızlığı ile korkutmaktı. Bu korku kişimize El korkusu olarak gelip
oturan korku olacaktı. En az enerji durumla (boşalma) olmak kişi üzerinde de
akış yapan doğal bir yasaydı.
Kişi kaygılarla dolar strese girer. Böylece kişi en yüksek
enerji durumla olur. Kaygıların kaynağı temel kritik değerlerin sağlanıp
sağlanmaması olan enerji akışıyla ortaya konur. Yığılan süreç kaygıdır. Akan
süreç ene az enerji durumla olmanın stresten boşalmasıdır.
Sosyal olmuş kolektif kişide kaygıların giderilmesi kolektif
süreç üzerinde olmaktadır. Özel mülk sahipliği nedenle kolektif gücün kişiden
alınıp seçilmiş kişiye verilmesi kolektif himayede yoksun kişimizde kaygı
birikmesi olacaktır. Kişi bu kaygılı durumdan en az kaygılı duruma geçmek için
her duruma müsait bir panik içindedir.
Kişi kaygının
giderilmesiyle en az enerji durumuna döner. Mülk sahibi olan kişi yüksek güven
içinde malı elinde tutmanın dışında stresten yoksundur. Stresli kişinin
kolektif değil tekil algıları vardır. İşte güven içindeki kişi, yoksun
kişimizin tekil algılarına seslenir.
Bu durumda EL; tekil söylemli mal mülk sahipli mana anlayışı
üzerindeki seslenmeyle; kişilerdeki türlü stres algılara; kolektif güç ile ve
kolektif yetenekli kolektif kapasiteyle, hükmetmenin seslenmesiydi.
Kısacası kişi benci hoşlanma, stres içindeki kolektif ben sahipli
özgecilik davranışlarını; kişi sahipliğe indirgenmiş hoşlanmaydı. Kolektif
donanımlı gücü kişi benci güce indirgeyen zorbalıktı. Ve kişi benci kolektif
gücü, ele geçirme isteğiydi.
Yine rızkın, rızk olmasına dönelim. Çünkü bu kavramlar
tarihsel bilincin sihirli cümleleridir. Geçmiş içinde olup biten olgu ve
olayları ulamlar içinde depo eden, saklayan kavramlardır. Bu ulamların kutsanan
söylemleri içinde yamultulan karşı anlamını görüp sezdikten sonra bu ulamlar
bilgi, bilinç hazinesidirler.