Art İzlenimcilik

 

GENEL ÖZELLİKLERİ

 

Art İzlenimcilik' te denilen bu akım 19. yüzyılın sonlarına doğru Fransa’da, İzlenimciliğin kurallarına tepki olarak  doğdu. EMPRESYONİZM akımının etkisinde kalan fakat onun sınırlı kurallarına bağlanmayan Sanatçıların yoludur.  Bunlar EMPRESYONİZMin araştırıcı ruhundan yararlanarak birbirinden değişik tarzda çalışmalar yapmışlardır. Doğanın özelliklerini, birlikte yaşadıkları varlıkların karakterlerini konu alarak, kendi yaşamlarına uygun bir biçimde bunları işlemişlerdir. Van Gogh, Gaugın, Lautrec bu akımın içerisinde yer almış büyük sanatçılardır.

Ard İzlenimcilik'in temsilcileri olan sanatçılar,  İzlenimcilik akımının kimi sınırlamalarını aşmak ve resimlerine kendi kişiselliklerini katmak istiyorlardı. Zamanla kişisel anlatım resimlerine yansıdı. İzlenimciliğin canlı ve parlak renkleri yanında, gelenekselin dışına çıkan konu anlayışı da bu sanatçıları etkilemeyi sürdürdü.

Empresyonistler, etkici ve duygucudurlar. Zaten empresyon, etki - duygu anlamındadır. EMPRESYONİZM, esas olarak ve her şeyden önce özgürlüğün simgesidir, sembolüdür. Hayale ve Soyut betimlemelere yer verilmiştir. Her şey sanatçının duyumuna bağlı olarak anlatılır. Objenin kişi üzerindeki izlenimleri önemli olduğu için Realizmin karşıtıdır. Sanatçılar eserlerinde kendi iç dünyalarını dile getirmişlerdir.

Ard İzlenimci olarak adlandırılan ressamlar aslında bir grup oluşturmazlar. Terim ilk kez, kendisi de bu kümeye dahil edilen Roger Fry tarafından, 1910 yılında Grafton Galeri’de açılan sergiye verilen “ Manet ve Post Emprosyanistler ” başlığında kullanılmıştır. İzlenimci gelenekle ilişkili olan bu ressamların en tanınmışları, Van Gogh, Cezanne  Gaugın,’ dir. İzlenimciliğin etkisini paylaşan ve bu akımın kesin nesnelliğine mesafeli duran ve daha anlamlı bir yere varmak isteyen sanatçılar, yirminci yüzyıl sanatı için hem kuramsal düzeyde, hem de uygulamada birçok başlangıç noktaları sağladılar.Ard izlenimcilik daha sonra yerini Fovizm ve Kübizim'e bırakarak bu yeni akımlara da öncülük etmiştir.

Resim tarihindeki sürekli yeniliklerin hareket noktası sayılır. Empresyonizme göre, açık havada bulunan eşyaların renk görünümleri günün her saatinde değişir. Ağaçların yeşil rengi öğle üzeri daha parlak, daha canlı göründüğü halde, akşama doğru koyu renkte ve donuk görünür. Bu akımın kurucuları açık havada çalışmaya önem vermişlerdir. Aradıkları canlı ve temiz renkleri, gün ışığının parlaklığında bulmuşlar, koyu ve karanlık renklere yer vermemişlerdir. Işıklar sarı, turuncu, kırmızı tonlarında, gölgeler de bunların zıt renkleri olan mavi, mor, yeşille boyanmıştır. Böylece resimde, renkleri kirletmeden eşyanın hacim etkisi sağlanmaya çalışılmıştır. 

Hepsi 1830 ile 1841 arası doğmuş bir grup genç ressam 1860 yılında Paris'te buluşmuş, yeni bir akımın temellerini atmıştı. Bu ressamlar E Claude Monrt, Camille Pissaro, Sisley, Guillamuin, Degas, Cezanne, Berthe, Morizot ve Bazille idi.

Genç ressamlar, birlikte çalıştıkları akademilerin öğretim sistemini benimsemiyor, artık eskimiş, devrini kapatmış çalışma metotlarından kaçmak istiyorlardı. Koyu gölgelerle ağırlaşmış çıplak model etütleri, antik heykellerden kopyalar, Rönesans estetiğinin soysuzlaşmış prensipleri yerine; taze, canlı, doğrudan doğruya tabiattan ilham alan resimler yapmak istiyorlardı.Bu amaçlarına varmak için genç sanatçılar, hocaları Gleyre'e sırt çevirerek sehpalarını nehir kıyılarına, ormanlara, tabiat motiflerine götürdüler ve berrak, şeffaf, gün ışığını canlandıran tablolar mey dana getirmek isteği ile çalışmaya başladılar. Böylelikle, birkaç yıl içinde, resim tarihinde eşlerine rastlanmaz, orijinal görüş ve teknikli tablolar meydana gelmiş oldu.

Orman içleri, nehir kıyıları, köy evlerinin turuncu damları, yelkenliler, havada dalgalanan bayraklar, güneşli pırıltılar içinde gezinen beyaz entarili kadınlar, ekilmiş tarlalar, tabiat ortasında, gün ışığı altında rastlanan bütün bu konular Empresyonist ressamların başlıca temaları idi. Claude Monet ve arkadaşları biçimlerin, tabiat manzaralarının sertliğini, kesinliğini değil, aksine, tatlılığını, yumuşaklığını canlandırmak istiyorlardı. Günün her saati başkaydı. Klâsik ressamların hiç ilgilenmedikleri bu başkalık, Empresyonist ressamlara boyuna değişen, boyuna yeni ahenklere bürünen bir hayal âleminin kapılarını açıyordu.Güneşin doğuşunda, batışında sular, kıyılar, ağaçlar, evler, hattâ insanlar atmosferin kâh mavi, kâh mor, sarı yada turuncu cıvıltısı içinde eriyor, maddelerini yitiriyorlardı. Hele uzaklar, arka planlar büsbütün siliniyor, hafif, bellisiz buğular halin de eriyorlardı. ( https://munasart.blogspot.com/2 )

Empresyonistler atölye çalışmalarından kaçınıyorlardı. Atölye ışığında her şey ağırlaşıyor, koyu gölgelere bürünüyordu.Atölye ışığı tabii, normal bir ışık sayılamazdı. Normal ışık, saf, pürüzsüz ışık dışarıda, açık havada idi. Tabloların dışarıda, tabiat konusu karşısında meydana gelmeleri gerekiyordu. Empresyonistlerin atölyesi tabiatın kendisi, nehir kıyısı, ağaç gölgesi, tarla ortası idi.

Güneş ışığında ne siyah vardı, ne de o güne kadar klâsik ressamların kullandıkları griler, kahverengileri, koyu tonlar, kıymetler. Bundan ötürü, tablolara olanca parlaklıklarını vermek için, eski ressamların paletin deki bütün koyu renkleri atmak, yalnız güneş prizmasındaki altı, yedi rengi kabul etmek gerekti.

Empresyonist tablolarda desen-çizgi yapısı eski kesinliğini yitirmişti. Biçimler titrek, belirsiz sınırlandırılmıştı. Desen, çizgi yapısının önemi ikinci, üçüncü plâna atılmıştı. Empresyonist tablolarda önemli özellik, gün ışığının parlaklığı, şenliği, cıvıltısı idi. Konu da önemini yitirmişti. Empresyonistler boyayı tuval üstüne, eski ressamlardan çok değişik bir teknikle sürüyorlardı. Boya karışımlarını azaltmışlardı. Belli bir "ton" u, bir renk kıymetini bulmak amacıyla birbiriyle karıştırılan renklerin -kimyevî barışmazlık yüzünden- sonun da karardığını, şeffaflıklarını yitirdiklerini anlamışlardı. Bu yüzden karışımları azaltmışlar, üçten fazla rengi hamur haline getirmemeye çalışmışlardı. Da ha uzağa giderek, renkleri palette karıştırmadan tuval üstüne yan yana sürüyorlardı. 

Duygu bakımından Empresyonizm, adamakıllı eskimiş gelenekleri kökünden yıkıyordu. Konu, hele edebî, tarihî yada mitolojik konu ressam için ar tık önemli değildi. Ressamın başlıca ödevi herhangi bir sahneyi, bir olayı canlandırmak değildi. Bir bakıma insan da resimdeki eski yerini kaybetmişti. İnsan resmi, portresi, çıplak ya da giyinik kadın vücudu yerine ele alınan tek konu tabiat idi. 

Artık, bundan böyle ışıklar; sarı, turuncu, kırmızı, gölgeler mor, mavi olacaktı. Tablo, bir yandan sıcak, bir yandan soğuk renklerin denklendiği par lak, şeffaf, pırıltılı, cıvıltılı, bol ışık veren, güneşi duyuran bir alan olmalı idi. Tabloyu seyredenin gözü kamaşması gerekti.  E Claude Monrt, Camille Pissaro, Sisley, Guillamuin, Renoir'ın,  Bazille'in tabloları bu prensip üstüne kuruldu

 

ÖNCÜ RESSAMLARI

 Empresyonizmin öncü ve temsilcileri Edouard Monet, Claude Monet, Alfred Sisley'dir. Kendilerine özgü çalışmalarıyla  Renoire , Edgar Degas, Pissaro,  Cezanne, de bu akım içerisinde yer alan ressamlardır. 1874 yılında Paris'te empresyonist ressamlar birleşerek ortak bir sergi açtılar ama bu sergi hiç beğenilmedi. Eleştirmenlerden biri Monet'in Güneş Doğarken İzlenim adlı tablosunu alay konusu ederek, gazetesinde bu sanatçılara empresyonistler( izlenimciler ) adını taktı ve bu isim benimsenerek, akımın adı olarak kaldı.

En ünlü sanatçıları

  • Frédéric Bazille (1841–1870)
  • Gustave Caillebotte (1848–1894)
  • Mary Cassatt (1844–1926)
  • Paul Cézanne (1839–1906)
  • Edgar Degas (1834–1917)
  • Armand Guillaumin (1841–1927)
  • Édouard Manet (1832–1883)
  • Claude Monet  (1840–1926)
  • Berthe Morisot (1841–1895)
  • Camille Pissarro (1830–1903)
  • Pierre-Auguste Renoir (1841–1919)
  • Alfred Sisley (1839–1899)

 

İzlenimciliğin özellikleri 

  • Akımın en önemli özelliği bir izlenimin uyardığı duygu *Bu akımın yazarı, doğrudan doğruya gördüğü gerçeği değil de, gördüklerinin ve islediklerinin kendisi üzerinde bıraktığı izlenimi ve duyumu esas alır
  • Daha çok edebiyatta ve resimde gelişmiştir.
  • Dış aleme, ondaki varlıklara ve nesnelere karşı ilgisizdirler.
  • Edebiyatta, resimde, müzikte okuyucunun, seyircinin, dinleyicinin eserle karşı karşıya gelir gelmez edineceği izlenim bu akımın tatlı, yumuşak, kucaklayıcı, canlı teması olmuştur.
  • Empresyonist sanatçının anlattığı dış dünya değil, dış dünyadaki varlıkların hayâle bürünmüş izlenimleridir.
  • Empresyonistler, etkici ve duygucudurlar. Zaten empresyon, etki - duygu anlamındadır.
  • Empresyonizm, esas olarak ve her şeyden önce özgürlüğün simgesidir, sembolüdür.
  • Hayale ve soyut betimlemelere yer verilmiştir.
  • Her şey sanatçının duyumuna bağlı olarak anlatılır.
  • Objenin kişi üzerindeki izlenimleri önemli olduğu için realizmin karşıtıdır.
  • Sanatçılar eserlerinde kendi iç dünyalarını dile getirmişlerdir.

 

Temsilcileri 

 

Resimde Temsilcileri: Auguste Renoir, Claude Monet, Van Gogh, Toulouse Leatrec, Sisley, Cezanne, Camille Pissarro

Müzikte Temsilcileri: M.Ravel, C.Debussy, J.A.Carpenter, O.Respighi, C.T.Griffes, I.Albéniz, P.Dukas

Edebiyatta Temsilcileri: Rilke, Arthur Rimbauld, James Jayce

 

KAYNAKÇA

 

https://www.msxlabs.org/forum/sanat/238683-sanat-

ww.edebiyadvesanatakademisi.com/sanat/111-e

munasart.blogspot.com

 

Not: Geleneksel ve Güzel Sanatlarla ilgili, Tez, yazı, İnceleme, Resim,Tablo, kaligrafi, ebru, Fotoğraf, minyatür, hat, sedef, el işi, oya, bezeme, Telkari, kazaziye  benzeri çalışma  ve araştırmalarınızı, sitemize üye olarak ,  bize başvurarak ESA'da paylaşarak kültürümüze katkıda bulunabilir, kendinizi ve ürünlerinizi tanıtabilirisiniz.

 BAŞVURU İÇİN : ESA, İLETİŞİM  veya [email protected]