Resim sanatında Minos ve Miken medeniyetleri.

Resim sanatında Minos ve Miken medeniyetleri.

Uygarlık tarihinde  Resmin bir  Sanat haline gelişine ilk örnek Minos ve Miken uygarlıklarıdır. Ege denizine kıyısı olan bölgelerde oluşan bu uygarlıklar aşağı yukarı çağdaşları olan Mısır , Fenike ve Ön Asyauygarlıklarıyla birlikte medeniyet tarihini ve sanatı başlatan ilk uygarlıklardandır.

Bir anlamda Helen  ( Antik Yunan medeniyetinin beşiğini de bu uygarlıklar olarak görmek gerekecektir. Bu açıdan resim sanatının beşiğin de bu uygarlıklar olarak görebiliriz.

Girit,sanatında resim ve çok renkli dekorasyon büyük önem taşımaktadır.  Girit, uygarlığının erken çağlarında doğal taş yüzeyini taklit eden ve teknik sırrı bugün de bilinmeyen Seramik   kap kaçak üzerinde, koyu sandan koyu kırmızıya kadar değişen renk nitelikleriyle zenginleşen geometrik Süsleme motifleri görülür. Benzer örneklerini M.Ö. 20. yüzyılda ev süsleme dizilerinde de gördüğümüz bu motifler doğal bitki stilizasyonlarıdır.

M.Ö. 19. yüzyılda Camares vazoları adı verilen örneklerde karşımıza çıkan çok renkli  süslemede geometrik stilizasyon azalmış, bunun yerini bitki süslemeleri ile deniz hayvanlan almıştır. Kırmızı, portakal rengi, sarı ve beyazın egemen olduğu renk düzenlerinde büyük bir hüner vardır.

Girit,'te M.Ö. 18. yüzyıldan itibaren duvar resimlerinin var olduğunu görüyoruz. Duvarları resimlerle süslenen  Girit,sarayları hâlâ tam bilinmeyen nedenlerle yanmış ve M.Ö. 17. yüzyılda yeniden yapılmıştır. Kalıntılardan edinilen fikirler bu sarayların zengin ve çarpıcı bir dekorasyona sahip olduğunu gösterir. Özellikle Girit uygarlığına adını veren Minos Miken Krallığı'nın başkentinde, Knossos sarayındaki duvar resimleri dikkati çekicidir. Yaş bir alçı tabakası üstüne çizilip boyanmış ya da doğrudan doğruya düz yüzey üzerinde çalışılmış olanların yanı sıra, Mısır resmindeki popüler tekniklere bağlı kalınarak yapılmış olanları da vardır.

Girit uygarlığının Mısır'la sıkı bağlantılarından dolayı Mısır resminde görülen bazı özellikler, sözgelişi kadın vücut renklerinin erkeklerden daha açık olması niteliği, Girit'te de göze çarpar. Ancak bu türden teknik etkilenmeler dışında Girit resmi, Mısır'daki resim anlayışından bütünüyle farklıdır. Girit resmi her şeyden önce kendi prototiplerine (temel örneklerine) bağlıdır ve insan figürüne de Mısır'la ölçülemeyecek değişik bir rol verir. Girit duvar resimlerinin dinsel temalara kesinlikle bağlı olup olmadığı bilinmiyor.

Zambaklı Prens adını alan figür duvar freski tekniğindeki figürlerin ölçüleri, normal insan boyundan, kitap sayfalarındaki minyatürlerin boyuna kadar değişiklik gösterir. Aynı şekilde, kalıntıları bulunan Zambaktı Prens adındaki figürün bütününe ait boy ölçüleri de iki metreye yaklaşır. Bu figür teknik yönden, Mısır etkilerini açıkça ortaya koyan ve alçı zemin üzerinde hafif kabartma olarak meydana getirilmiş bir figürdür. Bu tekniğin resme nasıl bir avantaj sağladığı anlaşılamamıştır. Üstelik daha çok emek isteyen ve daha pahalıya mal olan bir iştir. Belki de bu yöntem figürün tanrısal önemiyle ilgilidir.

Büyüklük sırasına uyularak resmedilmiş uzun bir geçit dizisi halinde ve adaklar taşıyarak ilerleyen Knossos sarayı koridor figürleri de, muhtemelen dinsel bir olayı canlandırırlar.

Girit resminin en şaşırtıcı yanı aynı zamanda sözü geçen gösterileri izleyen seyirci topluluklarını konu edinmiş olmasıdır. Bazen sayıca büyük bir kalabalık, amfi şeklindeki sıralar üzerinde dansları ve boğa oyunlarını izler.

Girit resminde bütünü gösterilmeyen bazı figürler de bütün ayrıntılarıyla ele alınmışlardır, işte bunlardan birisi, Girit resminin pek ünlü örneği sayılan ve ressam Toulouse-Lautrec'in kadınlarına benzerliği yüzünden Parisienne adını alan kadın figürüdür.

Bu resimde seyirciyi etkileyen yalnızca kadının çekici güzelliği, kalkık burnu, büyük gözleri, şehvetli ağzı, iri bukleleri değil, aynı zamanda ressamın büyük bir cesaretle eriştiği yalın sadeliktir, izlenimci bir nitelikte olan bu atak sadeliğin Girit resmini karakterize ettiği bellidir. Öte yandan bu hareket düşkünlüğü, Girit'te resmin, figürü donduran Heykel Sanatı ına tercih edilme nedenlerinden biri olabilir.

Girit resminde görülen figür ustalığı, hareketsiz duruşta bir sabırsızlık ve merakı sezdirebilme, bir grup resminde birbirine dönük birkaç figürün aralarındaki konuşmaları duyurabilme yetişidir. Mükemmel bir hareket duyarlığına da sahip olan Girit resminde aynı ifade gücü yalnız insan figüründe değil, hayvan ve bitki anlatımlarında da gözlenebilir. Girit resminin büyük ayrıcalığı, rengin kullanımındaki yürekli, parlak ve gerçekliğin de ötesine taşabilen hünerdedir. Bir maymun figürünü mavi renkte gösterebilen bu cesaret, Girit'in dünyaya bakış tarzını anlamak için de bir ipucu sayılabilir. 

MİKEN RESMİ

https://4.bp.blogspot.com/_l1Zmfk487NY/Rz20WkeSInI/AAAAAAAAACk/HBTn331lu30/s320/RhadamanthysMinosAiakos.jpg

Girit uygarlığının kendisini büyük kara topraklarından uzak tutabilmesi uzun sürmemiştir. Kuzeyden göçle gelen ve Peloponez yarımadasına kadar sızıp orada yerleşen kabileler kısa zamanda Girit'le ticari ve kültürel alışverişe de başlamışlardır.

Peloponez yöresinde kurulan ve Miken uygarlığı adını alan kültür çevresinin, önceleri Girit uygarlığının yalın bir taklidi olduğuna inanılmış, ama bu çeşit kanılar bu uygarlığın orijinal özellikleri fark edildikçe bırakılmıştır. Buna rağmen Girit'in büyük etkisi göz önüne alınmadıkça Miken uygarlığının ortaya koyduğu değerlerin anlaşılabilmesi de mümkün değildir.

Argos'un başkent olduğu  Miken uygarlığında saraylar Girit ölçüsündeki resimlerle donatılmamıştır. Resim tutkusunun aynı nitelikte olmadığı bu çevrede, sadece resim temalarının Girit'tekileri izlediği ve bunlara bazı yeni temalar eklenmiş olduğu göze çarpar. Mikenai, Tyrins ve Knossos'daki birçok resmin benzer konuları ele aldığı görülür. Boğa oyunları ve kadın toplulukları bunlar arasındadır. Buna karşılık Giritli ressamların rağbet etmediği av sahneleri ve araba yarışları gibi konular da Miken saraylarında ele alınmıştır.

Miken resminde renk ve desen yönünden Girit'te rastladığımız aynı özgür davranış göze çarpmaz. Ancak yine de bu resimlerde yer alan figürlerde atak hareketlerin ve hamle çabalarının yakalanmaya çalışıldığı görülür. Ne var ki, bu özellikler Girit resmindeki kadar hünerli değildir. Bazen en hızlı birkaçış hareketinin bile donmuş olduğu dikkati çeker. Sözgelişi bir yaban domuzunun avlanışını gösteren sahnede hayvan yere paralel birkaçış hareketinde olduğu halde, âdeta sihirli bir güçle dondurulmuş gibi hareketsiz kalmıştır.

Duvar resminin, Miken çevresinde çalışan Ressamların karakterine uygun bir alan olmadığı düşünülebilir. Buna karşılık aynı sanatçılar Seramik vazoların süslenmesinde daha büyük başarı göstermişlerdir. Yeni vazo biçimlerinin yaratıldığı bu ortamda Seramik süslemesinde de deniz bitkileri ve hayvan motiflerinin yer aldığı görülür. Ancak bunun yanı sira çok önemli bir başka değişiklik, bazı vazolar üzerinde herhangi bir hikâye ile bağlantısı olmayan insan ve hayvan figürlerinin yer almasıdır. Savaşçıları betimleyen bu vazo resimlerinde yer alan figürler arka arkaya dizilmişlerdir.

Miken vazo resimleri, Antik  Yunan, çevresinde M.O. 8. yüzyıldan sonra yapılmaya başlanan ve Yunan resim Sanatının anlaşılmasında kaynaklık eden vazo resimlerinden farklıdır. Çünkü Yunan vazoları çok farklı eğilimler ve içeriklerle resimlenmiştir. Miken resimli vazoları ise M.Ö. 14. - 13. yüzyıllara aittirler. Bu vazolar ancak seramik ile figür ressamlığı arasındaki ilintinin orijinal bir yanını teşkil ederler. Bir yandan da, bunların yapıldığı çağda saraylardaki duvar süslemelerinin seramik ya da bronz eşya üzerindeki süslemelerden esinlenmiş olması ilginç bir sorun olarak kalır.

KAYNAK: RESİM SANATININ TARİHİ-Sezer Tansuğ

 

Yunan, Roma ve Helen Bizans Resim Sanatı

Antik Yunan'da Müzik

Antik devir üzerine inceleme yapanlar, Yunan resim sanatının, mimari ve Heykel alanlarında elde edilen başarıları geride bırakmasa bile onlara denk olduğu konusunda birleşirler. Yunan resmi ile ilgili olarak, orda burda ele geçen parçalarla bir şans eseri bugüne kadar gelen çok sayıda çömlek üzerindeki desen ve resimlere bakarak bir fikir sahibi olabiliyoruz. Ayrıca devrin Yunan yazarları da bu konuya ışık tutacak şeyler yazmışlardır. Herkesçe bilinen bir hikayeye göre çömlek  ressamı Zeuksis'in yaptığı üzüm resimleri o kadar canlı olurmuş ki kuşlar bile bunu gerçek sanıp gagalamaya kalkışırlarmış.

Yunan resim sanatı hakkında bilgiyi, günümüze gelebilen vazolardan edinmekteyiz. Bu vazolar 3 grupta ele alınmaktadır:

Geometrik Vazolar

Dosya:Oinochoe Athens Louvre 3476.jpghttps://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/3/34/Pyxis_geometric_BM_GR_1910-11-21-1.jpg/200px-Pyxis_geometric_BM_GR_1910-11-21-1.jpg

MÖ. XI - III. yy.da geniş bir alanda (en çok Atina’da) görülür. Bu vazoların üzeri siyah boya ile yatay frizler veya dikey hatlarla sınırlandırılmış dikdörtgen satıhlarla kaplanmıştır. Bunların içine geometrik motifler ya da geometrikleştirilmiş figürler oluşturulmuştur. Cenaze törenleri ve araba yarışları da konu alınmıştır. Bu vazolarda en önemli nokta, vazonun şekli ile bezemesi arasına sıkı bir bağ bulunmasıdır.

Siyah Figürlü Vazolar

Dosya:Herakles Olympos Louvre F30 full.jpghttps://www.liverpoolmuseums.org.uk/ladylever/collections/graphics/large/krater_large.jpg

MÖ. VI. yy Kırmızı satıh üzerine, piştikten sonra siyah renk alan bir boyayla siyah siluetler yapılmıştır. Figürlerin iç ayrıntıları kazılarak belli edilmiştir. Vazoyu yapanın ve boyayanın imzaları vazo üzerinde yer alır. Bu devrin ünlü ressamı Eksekias' tır. Tanrı ve kahraman hayatlarını minyatür tekniğinde işlemiştir

Eski Yunan Sanatı

Kırmızı Figürlü Vazolar 

MÖ. 530 – 520. Siyah zemin üzerine kırmızı figürler bezenmiştir. Figürlerin iç ayrıntıları fırçayla yapılmış siyah hatlarla gösterilmiştir. En ünlü isim Evfonios'tur Anatomi ve harekete özen göstermiştir. Vazolar Roma işgaliyle tamamen ortadan kalkmıştır.

https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/c/cd/Odysseus_Sirens_BM_E440.jpg/180px-Odysseus_Sirens_BM_E440.jpg


Kırmızı Figür Tekniği ile yapılmış Yunan Vazoları

Yunan çömlekleri Atina çevresinde giderek, yapılan "Attika" Seramikleri ile eş anlama gelir oldu. Bu gösterişli ve güzel vazolar, toprağın kendi rengi boz-kırmızı üzerine siluet olarak siyah figürlerle süslenirdi ki "siyah figürlü vazolar" deyimi de buradan gelir. Figürlerin işlenişinde perspektif ve derinlik görülmezdi. Arkaik tasvir şekilleri bu devirde bile kullanılıyordu. Örneğin yüz profilden gösterilirken göz cepheden göründüğü gibi veriliyordu.

M.Ö 500 yıllarına doğru bu Süsleme şekli tersine döndü, vazolar siyah bunların üzerindeki figürlerde kırmızı oldu. Bu, basit bir üslup değişikliği değil köklü bir değişikliğe yol açan bir yenilikti. Figürleri, toprağın doğal rengi olan kırmızı ile belirtmekle bunları siyah çizgilerle zenginleştirmek ve dolayısı ile figürleri birer silüet görünüşünden kurtarıp hacim fikri verecek şekilde canlandırmak kolaylaşıyordu. Bu gelişme büyük bir olasılıkla Delphoi'lu araba sürücüsü ya da Diskobolos Heykellerinde görülen "sert" üslupla aynı tarihlerde ortaya çıkmıştır. Renkli üslubunun yayılmasından önceki devirde siyah figürlü çömlekler görülür. Siyah figürlü üslupta resim, bazı renklerinde yer aldığı görülür.

Gerçeğe uygun bir görüntü verebilmek için siyah üzerine kırmızı figürler, kırmızı üzerine siyah figürlerden çok daha elverişli idiler. M.Ö 5. Yüzyılın ilk yarısından kalan aşağıdaki örnek Penthesilela ressamı olarak tanınan ustanın eseridir. Bordürler "gösterişli üslup" denilen çok süslü biçimdedir.

Vazo ressamları ilk zamanlar Polignotos,Panainos ve Mikon, sonraları Apollodoros,Zevksiz, Parhasios ve Timantes gibi büyük duvar ve tablo ressamlarını etkisi altında kalmakla beraber mitolojik sahnelerden başka Atina’nın günlük hayatından alınmış çeşitli konuları tanımlamakta, perspektif kuralları ve gölge-ışık oyunlarına önem vermekte ve birer Sanat eseri saydıkları resimlerinin altına imzalarını atmaktadırlar.5.y.y. ortalarına doğru bu resimlere vişne kırmızısı,beyaz ve altın yaldızı katılmak suretiyle kırmızı figür tekniğine daha zengin ve daha çekici bir polikromi verilmek istenmiş fakat buna rağmen bu çeşit vazoların Peloponnes harbi sonunda bütün pazarların Atina mallarına kapanması üzerine ortandan kalkmasının önüne geçilememiştir. 4.y.y.’ın resim sanatı hakkında esaslı bir fikir edinemiyoruz. Vazo sanayisinde ön safta gelen Atina bu dönemde kırmızı figür tekniğine beyaz ve altın yaldızı gibi başka renkler katmak suretiyle daha ılımlı görünmek istemekte, figürlerde derinlik ve perspektife önem vermekte, figürlerin sayısını arttırmakta, çehreler patetik bir ifade, hareketler canlılık hatta şiddet kazanmakta, kontur hatları büyük bir ustalıkla çizilmektedir. M.Ö.380’den başlayarak en çok güney Rusya ve Kirene’ye ihraç edildikleri anlaşılan Atina vazoları yeni bir plastik-linear üslup göstermekte, bu üslubun 4.y.y.’ın son yarısında daha yumuşak, daha ‘’ressami’’ bir karakter takındığı anlaşılmaktadır. Bununla beraber gerek teknik gerek polikromide elde dilen bazı yeniliklere rağmen Atina vazoları yavaş fakat sürekli olarak gerilemiş, Peloponnes harbi sonunda bütün piyasaların kapanması üzerine büsbütün ortadan kalkmıştır. Aşağı İtalya’da en çok Apulya’da başlangıçları 5.y.y.’a dayanan fakat en çok 4.y.y da gelişen ve Attika vazolarını örnek alan bir vazo endüstrisi başlamıştır. Bu vazolar erken Attika’nın etkisinden kurtularak yepyeni bir gelişim geçirmeye başlamış, büyük şekilleri, ekserisi tiyatro sahnelerini tanımlayan ve çeşitli tabakalara ayrılmış türlü durumlar gösteren insan figürlerinin yanında mimarlık resimlerine de yer veren büyük kompozisyonları, göz alıcı polikromileri ve zengin bezemeleriyle dikkati çekmeye başlamışlardır. Bu vazo sanayisinin Aşağı İtalya’da ne kadar sürdüğü kesin olarak bilinmiyor yalnız bunların bütün bu bölgenin M.Ö.3.y.y. da Romaıların eline geçmesi üzerine ortadan yavaş yavaş kalkmaya başladığı saptanmıştır.o

Roma resim sanatı:

Roma sanatında Freks’ler önemli bir yer tutar. İ.Ö. 2yy. ortalarına doğru resim sanatında birbirini izleyen 4üslup görülür.Pompei’de İ.Ö. 2yy. evlerinin duvarlarında ortaya çıkarılan Fresklerde mimari öğeler taklit edilmiş, sıva üzerine boyayla renkli mermer levha görünümü yansıtılmıştır. İ.Ö. 1 yy. başlayan yeni bir akımla duvarlar odaya derinlik kazandıran zengin manzaralar, perspektife önem verilerek çizilmiş mimari parçalar, bunların arasına yerleştirilmiş insan figürleri, ışık ve gölge oyunlarıyla göz alıcı bir biçimde bezenmiştir. Bu ikinci üslubun belirgin özelliği, manzaraların duvardaki bir pencereden dışarıya bakılıyormuşçasına resimlendirilmiş olmasıdır. Üçüncü üslubta ise sahneler ve manzaralar duvara asılmış bir resim ya da halı izlenimi verecek biçimde yapılmıştır. Dördüncü üslupta, duvarın bütünü beyaz fonla kaplanır ve yüzeyin mimarlık öğeleri, küçük öğeler ya da resim panolarıyla bezendiği görülür. 
 
https://img.webme.com/pic/g/gizliilimler/playing-a-lyre.jpg

Roma portreciliği

Bireysel portreciliğin gelişmesi, genellikle  Roma sanatının başlıca başarılarından biri sayılır. Bu görüş belki de bir mantığa aykırıdır;çünkü günümüze dek kalan portrelerin çoğunluğunu yapan sanatçılar Yunanlıydı. Ama bunlar varlıklı Romalıların koruyuculuğu altında çalışıyorlardı. Yapıtları, Roma gereksinimlerine bir yanıt ve Roma zevklerinin yansımasıydı. Bu portrecilik üslubunun özelliği konumunun çirkin ve çekici olamayan özelliklerinin özellikle vurgulandığı aşırı bir gerçekçiliktir. Bu ”gerçekçi” üslubun kökenlerini saptamak güçtür; ama kendilerini dürüst, saçmalık sevmeyen gibi görmekten hoşlanan Romalıları çok etkilediğine kuşku yoktur.

Romalılar, plastik sanatların portre ve tarihi kabartma kolunda ise orijinal yapıtlar ortaya koymuşlardır. Roma portre sanatı ölüler kültünden doğmuştur. Yunan portrelerinde görülen idealizm yerine realist bir üslup uygulamışlar ve bugünkülere benzer portreler yaratmışlardır. Roma cumhuriyet döneminde portrelerde kişisel hatların realist bir tarzda gösterilmesine önem verilmiştir. Augustus’un Primaporta heykeli bunun en güzel örneğidir. Flavuslar döneminde de bu üslup sürmüş, ancak imparator Trajanus ve Hadrianus döneminde gölge-ışık oyunlarından ve hareketli ifadelerden vazgeçilerek,Yunan etkisi altında, Realis hatlar hafifletilmiş olarak verilmiştir.( YUNAN VE ROMA SANATI,Haluk Abbasoğlu)


Genç Cumhuriyet ve erken imparatorluk dönemlerinde pleb sanatının en karakteristik anlatımları arasında yer alan sayısal gömütsel portre kabartmalarında görülebileceği gibi, gerçekçi portre üslubu, zanaatçılar, tüccarlar dâhil, toplumun bütün sınıflarınca benimsenmiştir. Kamusal portrecilikte, klasikleştirilmiş bir stilize üsluptan yana olan Agustus ve Iulio-Claudianus’lar zamanında belirgin bir değişiklik vardı. Ama gerçekçilik, Flavianus’lar zamanında sonra bir kez daha 3.yüzyılda Hadrianus’dan beri egemen olan yeniden canlandırılmış klasisizme karşı çıkarak, yeni, bir gerçekçiliği başlatmış olan Caracalla zamanında ortaya çıkmıştı.3. yüzyıl bunalım döneminde, imparatorluk portreleri imparatorluğu yöneten doğallıktan uzaklaşmış askerlerin dirimini, gücünü ve canlılığını dikkat çekecek bir açıklıkla iletilmektedir. Ama Diocletianus ve ardıllarının saltanatında portreler, incelikli bir saray töresiyle uyruklarından ayrılmış imparatorların görkemini dile getiren dural ve soyut bir nitelik kazanmıştır; daha sonraki imparatorluk portreciliğinde; artık yaşayan insanların gerçek çizgilerini yansıtma çabası hiç görülmez.

B-    ERKEN HRİSTİYAN DÖNEMİ RESİM SANATI

Katakomp duvarlarına fresko tekniği ile yapılan resimler genelde basit ustalar tarafından yapılmıştır. Resimlerde estetik kaygıdan çok yeni din görüşünü en yalın biçimde ifade etme kaygısı ön plandadır. Bu resimler arasında Hıristiyanlığın sembolü olan balık, güvercin, çiçekli bahçeler, iyi çoban motifi yer almaktadır. Katakomp resimleri ilk önceleri 2.yy.da yapılmıştır. En eski örnek olarak bilinen Roma’daki Domitilla katakompunda yer alan resimlerde ünlüdür. 4.yy.dan itibaren erken Hıristiyan resim sanatında gelişmeler olmuştur. Hıristiyanlık temaları ve günlük hayattan alınan sahneler resmedilmeye başlamıştır. Bu resimlerde genellikle arka plan yoktur. Sadece anlatılmak istenen konu direkt olarak seyirciye sunulmaktadır.

 

C-    BİZANS RESİM SANATI

Bizans resim sanatında iki teknikte yapılan resim sanatıdır. Bunlar fresko ve mozaik teknikleridir.

1-Erken Bizans resim sanatı:

Hıristiyanlık ile ilgili konular ağırlık kazanmıştır. Bunun dışında konularda imparatorluklar ve aileleri ile İkonokplazma döneminde yapılan ağırlıklı konulardır. 5. ve 6. yy.larda başkent İstanbul’da Hıristiyanlık ile bağlantısı olmayan Roma geleneklerini sürdüren mozaik eserler yapılmaktadır. Bu dönem eserler arasında Ayasofya, Ayoinni, küçük Ayasofya önemli örnekleridir. İstanbul da bu dönemden kalma en önemli örnek son yıllarda restore edilen kalender hane caminde oluşan Meryem ve çocuk İsa konulu Mozaik resmidir.

2-İkonokplazma dönemi:

Bu dönemde kiliselerde görülen figürlü resimlerin yerine eski süsleme motifleri ve sade haç biçimleri yapılmıştır. İstanbul da ayoinni kilisesindeki büyük mozaik haç ve Ayasofya’daki birçok haç bu dönemden kalmıştır.

3-Orta Bizans resim  sanatı:

ikonokplaz akımlarının sona ermesinden sonra resim sanatı eski geleneklerini sürdürmüş ya da değişikliğe uğramıştır. Bu dönemde kilisenin getirdiği değişiklikler resim sanatında etkili olmuştur. Bu çağın en önemli plan tipi olan kapalı yunan haçına uygun olarak yapılan kiliselerde resimleme bir kurala bağlanmıştır. Bu döneme ait resim örnekleri; İstanbul’da zeyrek cami (pontakrato cami), Ayasofya kilisesidir.

4-Son devir Bizans resim sanatı:
Bu dönemde resim sanatında önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Değişikliğin önemli nedenlerinin başında kiliselerin ikonografik programlarından kurtulmuş olmaları, Latin istilasının sanatçılara olan etkisi, doğu ve batı üsluplarının Bizans sanatı içinde çekişme ortamı bulabilmesidir. En önemli örneği kariye camidir.

Not: Geleneksel ve Güzel Sanatlarla ilgili, Tez, yazı, İnceleme, Resim,Tablo, kaligrafi, ebru, Fotoğraf, minyatür, hat, sedef, el işi, oya, bezeme, Telkari, kazaziye  benzeri çalışma  ve araştırmalarınızı, sitemize üye olarak ,  bize başvurarak ESA'da paylaşarak kültürümüze katkıda bulunabilir, kendinizi ve ürünlerinizi tanıtabilirisiniz.

 BAŞVURU İÇİN : ESA, İLETİŞİM  veya [email protected]