Resimde Dadaizm İlkeleri ve Neo Dada

 
 
Francis Picabia - Aşk Tören

Dadaizm

Dada, Dadaizim veya Dadacılık olarak ifade edilen bu akım  I. Dünya Savaşı yıllarında başlamış kültürel ve sanatsal bir akımdır. Dadaistler Dünya Savaşının barbarlığına, sanat alanındaki ve gündelik hayattaki entelektüel katılığa ve erotizme bir protesto oluşturan karşı bir sanat veya tepki olarak oluşan bir akımdır.  Mantıksızlık ve varolan sanatsal düzenlerin reddedilmesi Dada'nın ana karakteri haline gelmiştir.

Dadaizim 1915-1922 yılları arasında, New York, Paris,Berlin,Köln,Hannover ve Zürich’te hemen hemen aynı anda başlamıştır. Jean Arp,Richard Hülsenbeck, , Marcel Janco ve Emmy Henningsin aralarında bulunduğu bir grup savaş karşıtı genç sanatçı 1916 yılında Zürih’te Hugo Ballin'in  açtığı cafede toplanarak bir akım oluşturmaya karar vermişlerdir. (1)  oluşan bu topluluğa bir ad vermek isteyince Tristan Tzara, “Larousse” sözlüğünden rastgele bir sayfa açmış ve karşısına çıkan ilk sözcüğü ” bu edebi akımın adı olarak benimsemiştir. Bu sözcük ise  Fransızca "Tahta At"  anlamına gelen Dada sözcüğüdür. (2)  Dada bildirisi de burada açıklanmıştır.

Bu akım, dünyanın, insanların yıkılışından umutsuzluğa düşmüş, hiçbir şeyin sağlam ve sürekli olduğuna inanmayan bir felsefi yapıdan etkilenmişti. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından gelen boğuntu ve dengesizliğin akımıdır. Dada’cı yazarlar, kamuoyunu şaşkınlığa düşürmek ve sarsmak istiyorlardı. Yapıtlarında alışılmış estetikçiliğe Karşı çıkıyor, burjuva değerlerinin tiksinçliğini,pisliğini,iğrençliğini, berbatlığını,rezaletliğini vurguluyorlardı.(3)

"I. Dünya Savaşının katliamlarına ve budalalığına duyulan nefret ve tiksintiden doğan bu hareket, şok etkisi yaratan taktiklerle ve alay ederek, teknolojik ilerlemeye körü körüne bağlanmanın yüzeyselliğini, Avrupa toplumunun yozlaşmasını, savaş, toplum, gelenek, din ve sanat gibi tüm yerleşik değerleri protesto etmekte ve alışılmış estetiğe karşı çıkan yapıtlarını anlatmaktaydı. Savaş  sonunda bütün insani değerler yıkılıp yok olmuştu. Bu gençler, Kamuoyunu şaşkınlığa düşürmek ve sarsmak istiyorlardı. Yapıtlarında alışılmış estetikçiliğe karşı çıkıyor, burjuva değerlerinden duydukları tiksintiyi vurgulamak istiyorlardı. Dadaizm, her türlü dil ve estetik kuralını yıkmayı amaçlayan bir sanat akımı olarak belirmeye başlamıştı. Savaşın yıkıcılığından olumsuz etkilenen bu sanatçılar, dünyanın ve insanlığın yıkılışından umutsuzluğa düşmüş, hiçbir şeyin sağlam ve sürekli olduğuna inanmayan bir felsefi yapıdan etkilenmişlerdi. (4)

Diğer sanat akımlarının aksine, Dadaizim belli karakteristiklere bağlı değildi. Dadaist sanat, onu okuyan ya da gören kişinin yorumuna veya algılamasına göre değişiklik gösterebilirdi. Dadaizm sayesinde, insanların duyguları o anda nasıl hissettiklerine bağlı olarak gelişirdi. "İnsanın anlamsızlık üzerine kurduğu mantıksal zincir yerine, mantıksal bağı bulunmayan anlamdışılık konmalıdır." ilkesiyle hareket ediyorlardı. Dadaizm, sanata karşı doğanın yanındaydı onlara göre doğada anlam yoktur, buna göre de sanatta da anlam olmamalıydı. (3)

Bunların sonucunda dadaizim kişiyi aklın tutsaklığından ve aklın kurduğu düzenden; sanatı dil, vezin, kafiye, biçim, anlam kaygılarından kurtarmak; kelimeleri bilinen anlamları ve alışılmış estetik kurallaı dışında bir düzenle birleştirmek; kalıplaşmış bütün sistemleri, kuralları, gelenekleri inkâr etmek, yıkmak; kuralsızlığı kural olarak benimsemek temeli üzerinde yürümüştür.

Dadaistler, çevrede dönüp dolaşan hiç bir şeyin doğruluğuna ve varlığına inanmadı. Romantizmin de ötesine geçerek, aklın hiç bir değeri olmadığını savundular. Birinci Dünya Savaşı’nın arkası sıra doğan yaşamın anlamsızlığını ve özellikle edebiyat sanatçılarının parıltılı çabalarını gülmece ( = mizah) yolu ile hiçe saydılar. Bütün edebi akımlara gülüp, sanat anlayışındaki farklı tutumları ve gayretleri anlamsız buldular. Psikolojik dengesizliği ve her şeye karşı koymayı bir çaba haline getirdiler.

 Dada hareketi yaratıcı sanatı canlandırma amacıyla yeni deneysel ifade formları bulmak için çaba göstermiştir. "Birinci Dünya Savaşını yaşayan sanatçılar, böyle bir uygarlıkta sanatın ancak yıkıcı bir sanat olabileceğini düşündüler. Uygarlığın kendisi yıkıcı olduğunndan dolayı, bu dönemin sanatçılarının meydana getirdiği eserler de her şeyi parça parça edecekti. Dadaizim akımıının ilginç yanı, sanata karşı çıkan bir sanat akımı olmasıydı. Dadaistlerin en büyük amacı saldırmak, kızdırmak, olmayacak şeyler yapıp, insanlık adına yapılan soytarılıkları parça parça etmekti. (5)

"Savaştan sonra 1918'de Dada hareketi Almanya'ya da sıçradı ve burada aşırı sağın yükselen militer ve milliyetçi politikalarına bir çeşit karşı duruş halini aldı. Dada hareketinin bir diğer önemli özelliği, Sürrealizm önünü açması ve hatta temellerini atmasıdır. Dada hareketinin içinde yer alan pek çok sanatçı daha sonraları sürrealist hareket içinde etkili olmuştur." (4)

Dadaizmin öncülerinden genç Macar şairi Tristan Tzara (1896-1963) 1917'de DADA dergisini çıkarmaya başladı. Bu dergide dadaizmin öncüleri Ball, Hans Arp, Richard Hulsenbek ve Tzara, ses şiiri, anlamdışılık şiir ve şans şiiri adını verdikleri yeni şiir biçimlerini denemeye başladılar. Kısa zaman sonra Fransa'nın önde gelen şairleri de bu dergide çalışmaya başladılar. (4)

Dadaistlerin kuramcılarından olan Hans Arp "Sosyal Estetik'ten zamanla daha fazla uzaklaştım" isimli yazısında Dada hareketini  şu  şekilde özetliyor: "Dada insanın akla uygun aldanışlarını ortadan kaldırmayı ve de doğal ve mantıksız düzene yeniden kavuşmayı amaçlamıştır. Dada insanın mantıklı anlamsızlıklarını, mantıksız saçmalıklarla değiştirmeyi istemektedir. İşte bu yüzden biz Dada'nın büyük davulunu bütün gücümüzle çalıyoruz ve mantıksızlığın övgülerini tüm nefesimizle üflüyoruz. ...Dada için felsefeler bırakılmış eski bir diş fırçasından daha az değerlidir, Dada onları büyük dünya liderlerine bırakır. Dada erdemin resmi sözlüğünün iğrenç entrikalarını kınamaktadır. Dada saçma olan için vardır, ki bu saçmalık anlamsızlık anlamına gelmez. Dada doğa gibi saçma ve akla aykırıdır. Dada doğadan yana ve Sanat'ın karşısındadır..." (3)

1920'li yıllarda çeşitli sanat akımları içerisinde kendini iyiden iyiye hissettirmeye başladı. Birinci dünya savaşı ile birlikte başlayan bunalım, umutsuzluk ve çaresizlik ortamı, özellikle Avrupa’da, toplumun hemen her kesiminde kültürel ve geleneksel değerleri altüst etti.

Toplumda yerleşmiş anlam ve düzen kavramlarına karşı çıkarak dil ve biçimde yeni deneylere giriştiler. Çıkardıkları çok sayıda derginin içinde en önemlisi 1919-1924 arasında yayınlanan ve Andre Breton, Louis Aragon, Philippe Soupault, Paul Eluard ile Georges Ribemont-Dessaignes’in yazılarının yer aldığı de Litterature(dö Literatür)'dü. Dadacılık 1922 sonrasında etkinliğini yitirmeye başladı. Dadacılar gerçeküstücülüğe (sürrealizm) yöneldi.(6)

1916 'dan bu yana etkisini sürdüren bir modern Sanat Akımları . Yalnız  Resim ve Heykelde değil,Tiyatro ,  Sinema ve Edebiyat alanlarında da yayılmıştır.Sürrealizm , resim ve Heykelde de betileri gerçek dünyadaki ilişkilerine göre ele almaz. Aksine, bunlar asla var olmayacak düşsel bir ortam yaratacak bir kompozisyon içinde sunulurlar.