
Ortaasya Kurganları ve Pazırık kurganı kazıları bulguları, Türkler'in ahşap işleriyle çok eskiden beri ilgilendiklerini ortaya koymuştur. Birçok başka kurganlarda da ahşap işleri ile ilgili örneklere rastlanmıştır. Eski Türklerin tekerleği bildikleri atların veya öküzlerin çektiği devasa araçlar ve kağnılar yaptıkları, ağaç oymacılığı ile ilgili birçok süs eşyası bıraktıkları bu kurganlardaki bulgulardan ortaya çıkmaktadır.
Büyük çadırlarda ormanlar ve doğa ile iç içe yaşayan göçer eski Türklerin ahşap işlemeciliği ile alakasız olmaları zaten düşünülemez.
Türklerin İslamiyet’i seçmeleri ve yerleşik hayata geçmeye başlamaları hele de şehirler kurmaları, şehir hayatına ve mimariye ait ahşap işlerini de öğrenmelerini icap etmiştir. Bu gerekler ise zaten hep yerleşik olan ve 7. Asırdan sonra medeniyet kuran Arap ve İran medeniyetlerinden karşılanır.
Ahşap işlemeciliğinin sanat olarak tanımlanması, yapıların mimari elemanlarla süslenmesinden doğmuştur. İslâm sanatında, özellikle Emevi ve Abbasi Ahşap işlemede yeni bir üsluba yöneliş dikkat çekicidir. Selçuklular da ağaç işçiliğine büyük önem vermişlerdir. Selçuklu döneminden kalma, masif ceviz rahleler üzerinde hâkim dekor olarak çok sık rumî ve palmet Motifleri ve Selçuklu nesih yazısı ile kitabeler göze çarpmaktadır. Bu ise Türklerin yerleşik hayata geçişten sonra Arap ve İran’da gelişen ahşap işçiliği stillerini de öğrendiklerine kanıttır. Şu halde Türklerde ahşap işçiliğinin gelişmesinde İslami öğelerin ve İslam kültürlerinin etkisi çoktur.
Osmanlılarda ağaç işleri ile uğraşan sanatkâra verilen isim bilinmemekle birlikte bazı belgelerde “nahhat” sözcüğüyle karşılaşılmıştır. Osmanlılar, XV. yüzyılda genellikle bitki motifleri ve geometrik motifleri ön plana çıkarmışlar; XVII. yüzyılda özellikle Kuran muhafazaları ve rahlelerde fildişi ve sedef kakma tekniğini kullanmışlardır. XVIII. yüzyılda, Osmanlı AHŞAP İşçiliğinin Avrupa Barok ve Rokoko tarzlarının etkisine girdiği görülür.
Osmanlı ahşap işleme sanatında , şimşir, ıhlamur, meşe, ceviz, elma, armut, sedir, gül ve abanoz ağaçlarından yapılan eserler arasında, sütun başlıkları, kornişler, konsollar, dolap kapakları, kapı ve pencerelerin yanısıra, minber, kürsü, rahle, Kuran muhafazası, raf, kutu, kavukluk ve çekmecelere de rastlanır. Osmanlı ağaç işi sanatkarları, Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçukluları\'nın uyguladıkları oyma tekniklerinden sonra kündekari (geçme) tekniğini geliştirmişlerdir.
Kündekari tekniği
En erken örneklerini XII. yüzyılda Mısır, Halep ve Anadolu\'da gördüğümüz Kündekari tekniği küçük ölçüde geometrik parçaların, yapıştırma ve çakma işlemi olmaksızın yalnızca yivler yardımıyla birbirine geçirilmesiyle sağlanmış, bundan ötürü bu teknikle yapılan eserler, günümüze dek dış etkenlerden zarar görmemiştir. Küçük tahta parçacıklarının damarları birbirine karşıt yerleştirilmiş, böylece birinin diğerinin nem ve ısısından çarpılması önlenmiştir. Bunun sonucunda da kündekâri tekniğiyle yaratılan eserler, yüzyıllar boyunca düzgünlüğünü koruyarak en iyi biçimde günümüze ulaşmıştır.
Kündekari tekniği, yapılışına göre hakiki ve taklit olarak ikiye ayrılır. Bir çatma tekniği olan hakiki Kündekari de, sekizgen, baklava ve yıldız formuna sahip, içi arabesk rölyefli ahşap parçalar ile bunları birbirine bağlayan oluklu ahşap kirişler iç içe geçerek bağlanmıştır. Bu parçaları birbirine tutturmak için çivi veya tutkal kullanılmamıştır. Parçalar geçme olduğundan, ahşapın zamanla kuruyup ufalmasına bağlı blok şeklinde ayrılmalar ve yarıklar oluşmamaktadır. Konya Alaeddin Camii (XII.yy), Malatya Ulu Camii (XIII.yy), Niğde Sungurbey Camii (XIV.yy) ve Bursa Ulu Camii (XIV.yy) minberlerinde hakiki Kündekarinin en başarılı örneklerini görmek mümkündür.
Taklit Kündekari tekniği ise, çakma ve rölyefli, tamamen çakma ve yapıştırma ve tamamen rölyefli olmak üzerebirkaç grupta incelenebilir. Özellikle minber yan aynalıklarında ve kapılarda görülen çakma ve rölyefli kündekâri tekniğinde, aynalıklar ahşap blokların yan yana getirilmesiyle tamamlanır. İçi arabesk dekorla süslü sekizgen, baklava ve yıldız şeklinde parçalar birer kabara gibi rölyef halinde işlenmiştir. Bu çıkıntılı yüzeylerin arasına ise, geometrik kafesi meydana getiren kirişler çakılmıştır. Sekizgen, yıldız ve baklavalarda çivi yoktur, ancak aradaki çıtalar çiviyle tutturulmuştur. Ahşap blokların kuruyup küçülmesi halinde panoların arasında boydan boya ayrıklar görülür.Taklit kündekarinin hakiki Kündekari tekniğine en çok yaklaştığı örnekleri, Kayseri Ulu Camii (XIII.yy) ve Ankara Kızılbey Camii (XIII.yy) minberleri ile Kastamonu Candaroğlu Mahmutbey Camii\'nin kapılarında görüyoruz.
Yararlanılan kaynaklar
-Skylife 04/1998, “Türk Ahşap Sanatının Öyküsü”, Devrim Erakalın
-Türk Sanatı, Oktay Aslanapa
-“Osmanlı Ahşap İşçiliği” Erdem Yücel
-“Osmanlı Ahşap Sanatı” Mimar Selçuk Şen
https://www.motiftr.com/default.asp?L=TR&mid=16
Not: Geleneksel ve Güzel Sanatlarla ilgili, Tez, yazı, İnceleme, Resim,Tablo, kaligrafi, ebru, Fotoğraf, minyatür, hat, sedef, el işi, oya, bezeme, Telkari, kazaziye benzeri çalışma ve araştırmalarınızı, sitemize üye olarak , bize başvurarak ESA'da paylaşarak kültürümüze katkıda bulunabilir, kendinizi ve ürünlerinizi tanıtabilirisiniz.
BAŞVURU İÇİN : ESA, İLETİŞİM veya [email protected]