MENKIBE NEDİR VE DİVAN EDEBİYATINDA MENKIBELER VE MENKIBEVİ ŞAHİSYETLER
Arapça aslı menkıbe, çoğulu menakıptır. Övülecek iş, davranış ve nitelik anlamını taşıyan Arapça bir kelimedir. Edebiyatta din uluları, veli, ermiş, evliya kabul edilen kişilerle çeşitli alanlarda kendini göstermiş kişilerin hayatlarında oluştuğuna inanılan olağanüstü olayları anlatan yazı ve anlatılara menkıbe veya menakıpname adı verilir. Menkıbeler, menkıbede konusu edilen kişinin güzel işlerini, sözlerini, mucizevî hallerini veya hayatını hikâye ve hatıra imiş gibi nakleden anlatılar veya yazılardır.
Arif Ay Menkıbeyi şu şekilde tarif eder. "Menkıbe yahut menakıp, tasavvuf tarihinde, sofilerin izhar ettikleri harikulâde olaylar demek olan kerametleri nakleden küçük hikâyeler manasında tahminen IX. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlanmıştır." [1]
Bige Seyidoğlu, “Tezkiretü’l-Evliyaların yanında Tanrı’ya yakın olarak kabul edilen Veli’lerin etrafında teşekkül etmiş olan efsaneleri toplayan eserlere menakıpname” diyoruz.” [2] Şeklinde bir tarif getirmiştir. Bir başka tarife göre " Tasavvuf geleneğinde esasını, salih kişilere Allah tarafından olağanüstü hâller gösterebilme kudreti olarak bahşedilen kerametlerin teşkil ettiği veli menkıbelerinin yer aldığı eserlere "menakıpname/velâyetname" [3]adı verilir. Velâyetnameler ise Tarikat şeyhlerinin veya velilerin menakıpnamelerini içeren eserlerdir.
Esasında ilk önce sözlü gelenekte bir anlatı şeklinde oluşan bu menkıbeler daha sonra yazıya geçirilebilir. Yazıya biri tarafından geçirilince menakıpname olarak adlandırılır. Menkıbeler genel olarak din ulularının veya din uğruna kahramanlık gösteren kişilerin hayatları etrafında oluşmaktadır. Bu yönüyle en çok kahramanları din uluları olan Efsanelere benzer hatta menkıbeler kahramanlarını din ulularından alınan Efsane türü olarak da değerlendirilebilir. Menkıbeyi bir dinin ulusunun hayatı etrafında vuku bulan, keramet motifleriyle süslenmiş anlatılar olarak değerlendirmek gerekir. Menakıplar, tasavvuf tarihinde sofilerin ortaya koydukları inanılması güç doğaüstü olaylar demek olan kerametleri nakleden küçük hikâyeler şeklinde oluşmuştur.
İslam edebiyatında kahramanların, din büyüklerinin, tarikat kurucularının ermişlerin olağanüstü yaşamlarının ve kerametlerini anlatan yapıtlar olan menakıpnameler, özellikle XIII. yüzyıldan sonra Anadolu'da yaygınlaşmış, sonraki yüzyıllarda büyük gelişme göstermiş ve tekkelerin kapatılmasına kadar varlığını sürdürmüştür.
Menkıbelerin oluşumunu dinî kaynaklara dayandıran Ahmet Yaşar Ocak, İslâm âleminde ve Türklerde Evliya menakıpnamelerin ortaya çıkışını şöyle anlatır: “Şu tarihî gerçektir ki, dünyanın neresinde ve hangi devirde olursa olsun, halk muhayyilesi hiç bir zaman, kendine ulaşan bir dinin resmî çerçevesi ile yetinmemiştir. Bu sebeple de, daima bir takım insanüstü kuvvetlere ve bunların ortaya koyduğu harikulâde olaylara inanma meylini olabildiğince korumuş ve bunların sonucu, o dinin resmî çerçevesine popüler mahiyette ikinci bir çerçeve eklemiştir. Hatta o, çoğu defa bu resmî çerçeveden ziyade, söz konusu popüler çerçeveye bağlıdır." [4]
Menkıbelerin ve Bektaşi menkıbelerinin ortaya çıkması ile ilgili olarak Ahmet Yaşar Ocak,“Bektaşî Menakıpnamelerinde İslâm Öncesi İnanç Motifleri” adlı eserinde, menkıbelerin tasavvuf düşüncesiyle birlikte ortaya çıktığını belirterek şunları der:“İslâm dünyasında IX. yüzyıldan itibaren tasavvuf cereyanının görülmeğe başladığı, XI. yüzyıldan beri de tarikatların teşekkül ettiği malumdur. Bu gelişmeye paralel olarak, bir velînin kerametlerini anlatan kısa hikâyeler demek olan menkıbeler yavaş yavaş ortaya çıkmıştır. Bunlar ilk önce tasavvufî tabakat kitaplarında ve evliya tezkirelerinde yer almıştır. Muhtemelen XIII. yüzyıldan başlayarak, tek bir velî hakkındaki menkıbeleri toplayan ve kendilerine Menakıp, Menakıpname veya bazen de Velâyetname denilen müstakil eserler doğmuş, Arapça, Farsça veya Türkçe gibi çeşitli dillerde yazılıp İslâm âleminin her tarafında okunur olmuşlardır.” [5]Diyerek bir izahat getirmektedir. Bu nedenle Bektaşi menkıbelerinin ortaya çıkma gerekçeleri ile diğer menkıbelerin ortaya çıkmasındaki amillerin benzer sebeplere dayanması gerektiğini kabul etmek zorundayız.
Menkıbelerin destansı ve efsanevi unsurları vardır. Buna rağmen efsanelerden farklı olarak menkıbelerde işlenen olağanüstü motifler arasında bazı farklar bulunmaktadır. Efsanelerdeki motifler birçok efsanede görülebilecek ortak motif özelliği taşıyabilir. Örneğin kesik baş motifine dayanan bir efsanede motif aynı yer ve kişileri farklıdır. Hâlbuki menkıbelerde görülen olağan üstü bir motif o din ulusuna veya keramet sahibine özel bir olağanüstülük taşır. Aynı motif diğer bir keramet ehlinin hayatında vuku bulmaz. Üstelik menkıbeler kişilerin hayatları üzerinde oluşan efsanedeki kahramanlardan çok çok daha gerçekçi ve gerçekten de yaşadığı kesin olarak bilinen ermişler veya dini kahramanlıklar gösteren kişiler üzerinde oluşur. Menkıbelerdeki kişilerin pek çoğu yaşadıkları yer zaman ve işledikleri tarihi hizmetler kesinkes bilinen kimselerdir. Yaşayan insanların üzerinde de efsaneler oluşmuş olmakla beraber, menkıbeler ile bu tip efsaneler olağanüstü motiflerindeki özellikler üzerinde ayrışırlar. Menkıbelerdeki olağanüstülükler sadece o kişinin kerameti olarak özelleşen bir özellik taşır. Efsane ise birçok diğer efsanelerde de görülen ortak motifleri ele alır. Kesik baş, yeşil sarıkla harbe katılmak, düşmanı kovalamak vb.
Bir kişinin etrafında oluşan menkıbeler kahramanlık konulu ve birçok menkıbeni aynı isim etrafında toplanmasıyla destan haline gelir. Dânişmendnâme, Saltukname ve Battal Gazi Destanı bu tip menkıbevi destanlardır. Bu bakımdan menkıbeler ile din büyüklerinin kahramanlıklarını anlatan Gazavatanameler arasında önemli bir benzerlik ve ilgi vardır.
Menkıbe kahramanları birçok olağanüstü özellikler taşıyan niteliklerinin yanında yaşamış tarihi kişiler olarak pek çok doğal özelliklere sahip kişilerdir. Bu yönleri ile destan kahramanlarından ayrılırlar. Menkıbelerdeki olağanüstülükler o kişilerin her zaman görülen bir vasfı olarak değil ender olarak ortaya çıkan olağanüstü vasıflardır. Destansı kahramanlar gibi fiziki özellikleri ile insanüstü vasıflar taşımazlar. Onların gösterdikleri kerametler belli durumlarda ortaya çıkan fiziki özelliklerinin dışında olan mucizevî olarak o anda oluşup biten icraatlar olarak belirir.
Menkıbeler destan türünden kısa anlatılar olması yönünden de ayrılır. Menkıbelerdeki kişilerin ayrı ayrı menkıbeleri ayrı ayrı hikâyecikler şeklinde anlatılır. Bu yönüyle de menkıbe ile destan farklı bir türdür. Menkıbelerin kahramanları destandakiler gibi belirsizleşmiş, yaşadığı yaşamadığı kesin olmayan kişiler değil aksine tarihe geçmiş bilinen kişilerdir. Üstelik menkıbeler bu kişilerin bilinen yönlerini, rollerini ve fiziki özelliklerini değiştirmeyen anlatılardır.
Menkıbelerin kahramanları gerçek ve mukaddes kişilerdir. Dayandığı olayların belirli yeri ve zamanı vardır. Anlatanlar da dinleyenler de olayın gerçek olduğuna inanır ve gerçekliğini sorgulamaz. Anlatıda yer alan olaylar o kişi hayatta iken de oluşmuş olabileceği öldükten sonra oluşmuş olabilir. O kişi öldükten sonra da keramet gösterebilir.
Hayatları ve kişilikleri üzerinde menkıbeler oluşan kişileri iki gruba ayırmamız mümkündür.
- Din uğrunda savaşan kahramanların serüvenlerinden, olağanüstü güçlerinden ve yaptıkları mucize benzeri insanüstü özelliklerinden söz eden menakıpnameler.
- Din uluları, veli, ermiş, tarikat uluları dervişleri ve şeyhleri hakkında oluşan menakıpnameler
Sözlü dile oluşan menkıbeler zamanla birisi tarafından derlenerek yazıya geçirtilebilir. Arapça, Farsça yazılmış olanların dışında menakıpnamelerin çoğu, halkın anlayabileceği dille yazılmışlardır. Anlatım biçimi kısa hikâyecikler şeklinde ve yalındır. Anlatıcı anlattıklarının doğru olduğunu ispatlamaya kalkmadan anlattığının doğru olduğuna kesinkes inanan bir ruh hali ve üslubuyla anlatır.
Menakıpnameler edebiyat tarihi için kaynak niteliği taşır. Olağanüstü öğeler ayıklandığında dönemin toplumsal, dinî, kültürel görünümünü ortaya çıkmış olur.
Evliya Menkıbeleri gerçekten olmuş harikulade olaylar olarak kabul edilen, din ulularının kerametleri olarak olmuş olduklarına inanılan olaylara yer veririler. Menkıbeler bazı yönleri ile Tasavvufi Biyografiler olarak adlandırabilecek olayları da içermektedir.
Anadolu’da menakıpnamelerinin ilk örnekleri Anadolu Selçukluları dönemine aittir. Bu dönem, Kadirilik –, Rifaîlik, Kazerunîlik, Kalenderilik , Vefaîlik vb. gibi dışarıdan gelme pek çok tarikatın yerleşme ve kendini kabul ettirme dönemi olduğu kadar Mevlevilik, Bektaşilik, Nakşibendİlik gibi bir çok tarikatın oluşmaya başladığı bir dönemdir. Özellikle 13. Yy. da Anadolu’nun birçok yerinde çok sayıda tarikat, şeyh ve müritlerin ortaya çıktığı göz önüne alınırsa Anadolu Selçukluları döneminde oldukça fazla menakıpnamenin oluştuğu tahmin edilebilir. Bunların pek çok örneği günümüze gelememiş olmalıdır.
En önemli menakıpnameler Uzun Firdevsi 'nin yazdığı Hacı Baktaş Menakıbı, Otman Baba Velayetnamesi, Ahmet Eflaki Dede ve Ariflerin Menkıbeleri. AZÎZ MAHMÛD HÜDÂYÎ HAZRETLERİ'nin "Vâkıât" ,"Menâkıb-ı Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli, adlı eserleri ile her birinin adını zikredemeyeceğimiz Yunus Emre , Hacı Bektaşi Veli, Pir Sultan Abdal'ı , Abdal Musa, Kaygusuz Abdal , Pir Sultan Abda , gibi ermiş kabul edilen kişi ve velilerin hayatları etrafında oluşmuş çok sayıdaki diğer menkıbelerdir.
Edebiyatımızda başlıca velayetnameler ise: Battal-nâme, Saltuk-nâme, Seyyid Ali Sultan, Abdal Musa ve Demir Baba Sultan, Firdevsî-i Rûmî, velayetnameleri, Seyyid Harun-ı Velî, Sadrü'd-dîn-i Konevî etrafında teşekkül eden menakıpnameler ile Mevlevî muhitinin mahsulü "Sipehsâlar Menâkıbı" ve "Menâkıbu'l-Ârifîn" başlıca menâkıbnâme örnekleridir. Kerâmât–ı Ahî Evran" ve Elvan Çelebi'nin kaleme aldığı "Menâkıbu'l Kudsiyye fi Menâsıbu'l-Ünsiyye" bu tür velî menkabe kitaplarıdır. XIV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, menkabe eserlerinin, Hâcim Sultan, Hacı Bektaş-ı Velî, Abdal Mûsâ, Kaygusuz Abdal, Sultan Şücau'-d-dîn, Otman Baba, Piri Baba velayetnameleridir.
Danişment gazi, Saltuk Buğra Han, Ahmet Yesevi , Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli, Pir Sultan Abdal, Abdal Musa, Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal, Ahmet Fakih , Abdürrahim Tırsi ( 16. yy) , Mevlana, Hacı Bektaşi Veli, Sümbül Efendi, Merkez Efendi, Telli Baba, Yâvedûd Sultan, Yahya Efendi, Şeyh Vefa, Zuhurat Baba, Baba Cafer, Nalıncı Dede, Elekli Baba, Yıldız Baba, Akbıyık Sultan, Gül Baba, Aziz Mahmud Hüdâyî, Karaca Ahmed Sultan… Haklarında menkıbeler ve efsaneler üretilmiş din büyükleridir.
Menkıbe Örneği:
“Nakledilmiştir ki: Baha Veled hazretlerinin, müritlerinin hallerini anlamakta o derece keskin görüşü vardı ki bunlar kendi odasına girdikleri zaman: “Bu pis gözlerinizle bana bakmayınız. Evvela gözlerinizi gözyaşlarıyla yıkayınız, ondan sonra Tanrı erlerinin yüzüne bakınız. Ancak o zaman görünen ve herkese görünmeyen nurları görebilirsiniz.” derdi ve (mesela bu müritlerden birine):“Ey filân kimse yolda gelirken bir güzele baktın, ‘gözlerin zinası, bakıştır.’ Binaenaleyh bizim sohbetimizden uzaklaş. Diğer birine de dönerek: “Sen de bir çocuğu gözünle süzdün, kendini bu günahtan temizle; çünkü Tanrı hazretleri her türlü ayıptan berî ve temizdir ve ruh itibariyle temiz olanları sever.” buyurdu. Nitekim Kur’anda: “Çok tövbe edenleri ve çok temiz olanları sever.”(K.II, 222) buyurulmuştur.” [6]
Mevlana oğluna şöyle öğüt verir:
"Düşman bildiğin kimseyi sevmen ve onun da seni sevmesi için kırk gün onun hayrını ve iyiliğini söyle; o düşman sana dost olur. Çünkü gönülden dile yol olduğu gibi, dilden de gönüle yol vardır. Allah'ın sevgisini de O' nun güzel isimleriyle elde etmek mümkündür. Kalbin arınması için, O' nu çok anmak gerekir. Nitekim ekmekçinin fırını ne kadar sıcak olursa, o kadar çok ekmek alır. Soğuk olunca ekmek çıkmaz.[7]
KAYNAKÇA
[1] ARİF AY, EFSANE-MENKIBE ÜZERİNE BİR KARŞILAŞTIRMA DENEMESİ,https://dhgm.meb.gov.tr/yayimlar/dergiler/Milli_Egitim_Dergisi/medergi/20.htm
[2] Bilge Seyidoğlu:Erzurum Efsaneleri, İstanbul, 1997.
[3] https://www.edebiyatvesanatakademisi.com/edebiyad/441-velayetname_%28haci_bektas_ve_piri_baba_%29.html
[4] Ahmet Yaşar Ocak,Bektaşî Menakıbnamelerinde İslâm Öncesi İnanç Motifleri, İstanbul, 1983, s.1
[5] Ahmet Yaşar Ocak,“Bektaşî Menakıpnamelerinde İslâm Öncesi İnanç Motifleri
[6] ARİF AY, EFSANE-MENKIBE ÜZERİNE BİR KARŞILAŞTIRMA DENEMESİ,https://dhgm.meb.gov.tr/yayimlar/dergiler/Milli_Egitim_Dergisi/medergi/20.htm
[7] AHMET EFLAKİ DEDE ARİFLERİN MENKIBELERİ, https://www.edebiyatvesanatakademisi.com/Arama.aspx?id=31444