Hattatlık her devirde ilgi ve sevgi görmüş bir sanattır. Hattat olmak için mutlaka usta bir sanatkârın derslerine devam şarttır. Hattat olmaya hak kazanan kimseye hocası tarafından ”icazetname” denen diploma verilir. ; Türkler, Arap yazısının üstün bir estetik düzeye ulaşmasını sağlamışlar ve onu güzel sanatların bir dalı haline getirmişlerdir. İslâmiyetin ilk dönemlerinde geometrik,karakterli kufî yazı kullanılmıştır. Hicreti takip eden yıllarda Arap yazısı büyük değişiklikler geçirerek farklı isimlerle anılmaya başlamıştır. Halife Osman ve Ali’nin yazının gelişmesine büyük katkılarda bulundukları bilinmektedir. Zamanla ve sırayla sülüs, celi, nesih ve talik daha sonrada divanî, siyakat, rik’a, reyhanî ve diğer yazı türleri gelişmiştir. 13. yy. (H.7.) Amasyalı bir Türk olan Yakut, hat yeteneği ve yazı becerisi ile halifesinin saygısını kazanmıştır. Bu hattat hem okunaklı, hem de resim gibi güzel yazı türleri hazırlayarak hat sanatı tarihine geçmiştir. İlk kez bu Türk usta, Arap/İslâm yazısına okunaklık ve estetik bir görünüm kazandırmış ve onu sağlam bir temele oturtmuştur. Arapça’da çizgi, satır kelimelerine ”Hat”, el yazısı güzel olan sanatkâra da ”Hattat” denmektedir.
Yakut’un yazı sitili İslâm dünyasında yaygınlaşarak pek çok öğrencisi tarafından kullanılmıştır. Sultan II. Bayezid’in baş hattatı Şeyh Hamdullah zamanına gelinceye kadar (15. yy.), Yakut ekolü Osmanlı hattatları tarafından kullanılmıştır.
Şeyh Hamdullah hat sanatında yeni bir devir açmış, sülüs ve nesih yazılarının estetik kurallarını belirlemiştir. Beşyüzyılda binlerce hattatın başarıyla geliştirdiği sitili en üst düzeye ulaştırmıştır. Hattatlar birbirleriyle yarışırcasına Şeyh’in üslubunu taklit etmişlerdir.
17.yy. Osmanlı sanat ve kültürünün zirveye ulaştığı dönemdir. Bu dönemde Hafız Osman, ikinci bir Türk kaligrafi ekolü yaratmıştır. Pek çok önemli hattat yetiştirmiş ve pek çok önemli eserler ortaya çıkartmıştır.
18.yy. da Sultan II. Mustafa, III. Ahmet ve diğerleri hat sanatı hayranı olduğu için bu devirde de pek çok seçkin hattat yetişmiştir. En güzel tuğraların yanı sıra sülüs, nesih ve celi tekniği ile yazılmış çok sayıda eser bırakılmıştır.
Türk hat sanatı 19. yy. da altıyüz yıldır sürdüğü gelişimin zirvesine ulaşmıştır. Osmanlı Sarayı, hattatları himaye etmeye, güzel yazıya büyük değer vermeye devam etmiştir.
Türk hattatların yarattığı şaheserler, ”Kur’an Mekke’de vahiy oldu, Mısır’da dile geldi ve İstanbul’da yazıldı” sözleriyle övülmektedir.
Hat sanatı günümüzde de canlılığını korumaktadır.
Hat sanatında kağıdın da önemli bir yeri vardır. Kağıtların beyazlığını gidermek için önce boyama
işleminden geçirilir, daha sonra da kağıtta kalemin kaymasını sağlamak için ”aharlama” adı verilen bir işlem uygulanır, ”mühre” adı verilen bir aletle parlatılırdı.
Mühreler çakmaktaşı, cam, akik taşı ve deniz kabuklarından yapılırdı.Mürekkep ise, genel olarak bezir yağı, balmumu, neft yağı veya gaz yağı gibi maddelerin yakılmasıyla oluşan isin zamkla karıştırılıp dövülmesiyle elde edilirdi. Mürekkepin içine konduğu kaplara ”hokka”, sayfa üzerinde satır düzenini sağlayan araca ”mıstar” denirdi.
Kitap süslemede ise tezhip sanatı önemli yer tutmuştur. Türkçe karşılığı ”altınlama” olan bu sanatla uğraşan kişiye ”müzehhip” adı verilirdi.
13.yy. a ait bazı yazmalarda tezhip motifi olarak; başlıklarda ve yazı aralarında kıvrık dallar üzerinde rumîler, geçmeli örgü ve geometrik desenler kullanılmıştır.
Bu özellik 14. ve 15. yüzyıllarda da devam etmiştir. Erken Osmanlı Döneminde yeni bir tezhip üslubu doğmuştur. Genellikle yuvarlak kıvrımlar çizen dallar üzerine yerleştirilmiş rumîler, hatayîler, kimi zaman tek kimi zaman birlikte uygulanmıştır.
15.yüzyılın ikinci yarısında yapılan tezhiplerde rumîlerin yanı sıra sitilize küçük çiçekler ve hatayîler hâkim motifler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Çin bulutu denilen motif tezhip sanatımıza 16. yy. da katılmıştır. Bu dönemde, çeşitli tonda altın yaldız lacivert, açık mavi, turuncu, beyaz, siyah, yeşil, sarı, pembe renkler, madalyonlar sarılma rumîler ve özellikle hatayî çiçekli kıvrık dal ve çin bulutu motifleri kullanılmıştır.
16.yüzyılın ortalarına doğru tezhip sanatının daha zenginleştiği görülmektedir. Bu dönemde hatayîlere karşıt olarak lâle, gül, sümbül, nergis, süsen, zerrin gibi saray bahçesinde yetişen çiçek motiflerinin tezhip sanatına girdiği tespit edilmiştir.
17.yüzyılda Osmanlı tezhip sanatında klâsik üslubun daha kaba örneklerle sürdürüldüğü gözlenir. Altının bol kullanıldığı, halkar tekniğinde bezemeler (boyanmış zemine desenler serbest fırça darbeleriyle ve altınla yapılır) görülür.17. yüzyılın ortalarından itibaren tezhip sanatında batı etkisi vardır.
18.yüzyıl kitap süslemesinde yeni zevklerin yanı sıra klâsik motiflerin canlandırıldığı görülmektedir. Halkar bezemenin yanı sıra, barok motiflerinin girmeye başladığı tezhipler, başlıkları ve sayfa kenarlarını süslemektedir.
18.yüzyılın sonlarına doğru ”Türk barok ve rokokosu” adı verilen üslup yaygınlaşır. Bu üslupta iri kıvrımlı yapraklar, çiçekli girlandlar, güllerle dolu sepetler, kurdele ve fiyonglar yer almaktadır.
Osmanlı Dönemi Türk tezhibi 19. yüzyılın sonlarına doğru klâsik motiflerin canlandığı neo-klâsik bir akımla nihayetlenir...
Alıntı adresi :Alıntı adresi : https://www.sinopkulturturizm.gov.t
