
Bir Devrin Romanı ve Halide Edip
Bir Devrin Romanı, Halide Nusret’in(1901, İstanbul - 10 Haziran
1984 ) doğumundan evlendiği yıl olan 1930 yılına kadarki otobiyografisini
anlattığı otobiyografik roman tarzında bir eserdir. Kitap esasında Halide Edip’in
evlenene kadar ki öz geçmişi olmaktadır.
İlk baskısı 1978
yapılan kitap Halide-Nusret-in
29 yaşına kadarki öz geçmişine ait birçok
detay bilgi sunması bakımından da önemlidir. Tanzimat’tan bu güne kadar ve
Cumhuriyetin ilk yıllarındaki en önemli kadın yazarlarımızdan birisi olan Halide-Nusret,
Cumhuriyet döneminin en ünlü kadın
yazarlarından olan kadın Pınar Kür’ün teyzesi, romancı Emine Işınsu'nun da
annesi olmaktadır. ( bkz Halide-Nusret-in-Hayati-ve-Edebi-Kisiligi/
)
Bir Devrin Romanı, “Trablusgarp
Harbi’ni, 31 Mart Vak’ası’nı, Birinci Cihan Harbini, Cumhuriyet yıllarını ve
sonrasında Türk modernleşmesinin en sancılı” günlerini anlatan belgesel nitelikli bir
öz geçmiş ve hatırat kitabıdır.
İLGİLİ
BAŞLIKLARIMIZ
Halide-Nusret-in-Hayati-ve-Edebi-Kisiligi/
)
Sisli-Geceler-Hakkinda-Konu-Özet-Analiz-Halide-Nusret
Zorlutuna/64134
KİTABIN ÖZETİ
Birinci Bölüm
Halide Nusret’in annesi Ayşe Nazlı Hanım biricik çocuğu olan
Halide’yi çok seven, onu her tür kötülükten esirgeyen otoriter ve geleneklerine
bağlı bir ev hanımıdır. Annesi vaktinde çok iyi eğitim görmüş, Osmanlıca ve
Arapçayı iyi bilen bir kadındır. O yüzden de Halide'nin ilk öğretmeni annesi
Nazlı Hanım olmuş ve küçük yaşından itibaren Halide’ye elifbayı, Osmanlıca ve Arapçayı
öğretmeye başlamıştır.
Halide'nin babası ise Erzurumlu Zorluoğullarından
gazeteci Mehmet Selim Beydir. Mehmet Selim Bey Meşrutiyet döneminde Kerkük'te
mutasarrıflık yapan, II. Abdülhamit devri gazetecilerinden biridir. Babası,
kendi adından daha çok Avnullah Kazımi takma adıyla tanınmaktadır ve Halide
küçükken babası Avnullah Bey, Sinop zindanlarında müebbet kürek mahkûmudur.
Bu nedenle Halide Nusret, çocukluk yıllarında babasını görememekte,
baba sevgisinden mahrum büyümektedir. İşte bu günlerde aile reisliğini dedesi
Hacı Hüseyin Hüsnü Bey yürütmektedir. Ünlü gazeteci Süleyman Tevfik Özzorluoğlu
ise Halide Nusret’in amcası olmaktadır.
Fakat dedesi Hacı
Hüseyin Hüsnü Bey, bir süre sonra vefat eder. Ama zindanda olan babası meşrutiyetin ilanı
ile siyasete karışmayacağına söz verdiği için affedilmiş ve bir halk kahramanı gibi
karşılanmıştır. Ama babası bu sözünde durmayıp 1908 yılında Fedakaran’ı Millet
Cemiyeti adında siyasi bir fırka kurar. Halide'nin babası Avnullah Kazimi Bey’in 1908
yılında kurduğu bu siyasi parti İttihat ve Terakki Partisi’ne muhalif bir
partidir.
Bunun üzerine babasına iftiralar atılmaya başlanır. Sadrazam
ona bir memuriyet teklif ederek siyaseti bırakmasını sağlamaya çalışır. Bunun üzerine
annesinin ve Hüseyin Hilmi Paşa’ nın ısrarlarıyla babası Kerkük mutasarrıfı
yapılır ve babası da siyaseti bırakır.
Babası ailesini de alarak Kerkük’e yola çıkar. Fakat babası hakkında yapılan iftiralar
yüzünden Kerkük’e giderken linç edilme tehlikesini de yaşamışlardır. Fakat Kerkük’e ulaşmışlar ve babası Kerkük’ te
işine başlamıştır. O günlerde evleri refaha kavuşmuş, maddi yönden de huzur içinde
olmuşlardır. Bu günlerde Halide'nin bir kardeşi de dünyaya gelir.
Ama çok kısa bir süre sonra bu bebek hayatını kaybederken
Halide Nusret’in babası Avnullah Bey, yöredeki bir eşkıya ile çatışmak zorunda kalmış ve çatışmada bir
asker hayatını kaybedilince Kerkük’teki mutasarrıflık görevinden azledilmiştir.
Bunun üzerine aile yeniden İstanbul'a döner. Halide
Nusret’ in İstanbul’da edebiyata olan tutkusunu geliştirmeye ve Eren köy
Lisesi’ nde ders almaya başlamıştır. Halide
lisede oldukça iyi bir öğrenim görmektedir ama bu sefer de Çanakkale harpleri
her şeyi sarsmaktadır.
Üstelik, henüz 49 yaşında iken babası da vefat eder. Babasının
ölümü üzerine yazdığı Ağlayan Kahkahalar adlı yazısını
1917 yılında Talebe Defteri adlı dergiye göndermiştir. Halide ise o günlerde bu dergiye gönderdiği yarışmada bu yazısı ile birinci gelmiş ve edebiyata olan
merakının ilk ödülünü almıştır. Bu ödül ona büyük bir moral verecek ve onu edebiyatçı
olmak için daha da bir istekli hale getirecektir. Tam da bu günlerde “ Git Bahar “ adlı şiirini
de yazmış bu şiiri oldukça sevilmiştir. Bu ödül ve şiiri sonrasında herkes
Halide’ye şaire diye hitap etmeye başlar.
Mondros mütarekesi ilan edilmiş, düşman yurda ve İstanbul'a girmiştir. Liseden
sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde
eğitime başlar. O yıllarda meşhur bir yazar ve şair olan Şukufe Nihal ile sıkı
bir dostluk kurar. Onunla edebi sohbetler yapmakta ve edebiyat çevrelerine
girmektedir. Bu yıllarda çeşitli
dergilere şiirler ve piyesler yollamakta , Yunanlıların İzmir’ e çıkmasıyla
Türk halkının ümitsizliği ve azınlıkların şımarmasını anlatan yazılar
yazmaktadır. Girmeye başladığı
edebiyatçılar çevresinde zaman zaman toplanarak edebi konularda ve milletin
geleceği hakkında konuşurlar.
Fakat babasının ölümü sonrasında ailenin ekonomik durumu iyi
olmadığı için Darülmuallimat sınavlarına girip öğretmen olmak zorunda kalmış ve
öğretmen olmaya karar vermiştir. Vala Nusrettin ile dostluk kurmuş,. Yakup
Kadri , Rıza Tevfik, Orhan Seyfi Orhon ve Ahmet Haşim'le’ le tanışmış ve onlarla
yazışmaya da başlamıştır. Yusuf Ziya Ortaç, Vala Nusrettin, Faruk
Nazif Anadolu’ daki direniş
hareketlerine çağırırlar fakat ailesini yalnız bırakamadığı için onlarla
gitmez. 6 Ekim 1923 de Türk askeri Refet Paşa komutasında İstanbul'a girer ve
vatan kurtulmuştur.
Bu yıllarda, Ankara’da TBMM hükümeti kurulmuştur. Atatürk
idareyi ele almış cumhuriyet ilan edilmiştir.
İkinci Bölüm
Halide Nusret öğretmenlik yapmayı hak kazanınca Yusuf Ziya
ve Vala Nureddin’in daveti ile Ankara’da öğretmenlik yapmak ister. Fakat
1924’te tayini Edirne Muallim Mektebi'ne çıkar ve Halide Nusret bu okula
öğretmenlik yapmaya başlamıştır.
Halide Nusret bu okulda çok iyi karşılanır. Diğer
öğretmen ve öğrencileriyle sevgiye dayalı bir dostluk kurar. Edirne’deki hayatı
bir hayli zevkli geçmiştir.O okulda
görev yaparken edebiyatçı arkadaşları ile de sürekli mektuplaşmaktadır. Reşat Nuri ile de dostluk kurmuş ve onunla da edebi
konularda mektuplaşır. Bu sırada İzmir’de
olan amcası hastalanır ve amcasını görmek için İzmir’e gider. İzmir’de amcasının
oğlu Necati’ yle evliliğin eşiğinden dönmüş; Edirne’ ye döndükten sonra yirmi
beş kişilik bir heyetle Bulgaristan’ a gitmiştir. Edirne’ ye döndükten sonra
yakın bir genç dostu olan Salih’ in abisi Süvari Yarbayı Aziz Vecihi Zorlutuna
ile evlenir.