Boyunduruk Öyküsü Konu Özet ve Reşat Nuri Güntekin
Boyunduruk adlı öykü Reşat Nuri Güntekin’in öykülerinden birisidir. Yazarın bu öyküsü ilk kez 1917 yılında Diken
Dergisinde yayınlanmış 1919 yılında ise Osmanlıca harflerle basılmış olan ve
1953 yılında ise Boyunduruk adlı öyküsü ile birlikte Latin harfleri ile basılan
Eski
Ahbap adlı eserinde yer alan bir
öyküsüdür. ( bkz Reşat
Nuri Güntekin Hayatı Edebi kişiliği Eserleri)
“Boyunduruk” adlı uzun öyküsü
tıpkı Eski
Ahbap adlı öyküsü gibi romana göre
kısa kalmış ama daha ziyada roman ve hikâye arası bir eser olmuştur.
Bu öykünün konusu üniversitede profesör olan Celil Hıfzı Araman ve ile karısı
Sadiye arasındaki mizahî olaylara dayanır. Celil Hıfzı,
ailesine işine ve sorumluluklarına düşkün bir adam iken Sadiye ise eviyle,
eşiyle ve çocuğu ile ilgisiz Celil Hıfzı Araman’ın zıddı bir karakterdir.
Öykünün Özeti
Profesör Celil Hıfzı Araman, yirmi yıldır çalıştığı üniversitesinde işini
bitirir bitmez evine koşmakta, ev işlerinden hiç hoşlanmayan karısı Sadiye’nin
yapması gereken işleri yapmakta ve çocuğuna da bakmaktadır. Çünkü karısı Sadiye
ev, çocuk ve mutfak işlerinden hiç hoşlanmamakta, bu işleri yapması için
sürekli olarak kendisine bir hizmetçi istemektedir.
Oysaki Celil Hıfzı Araman’ın bunu sağlamaya maddi imkanı olmamakta bu
yüzden de ve işlerinden nefret eden karısının
işlerini de kendisi yapmak zorunda kalmaktadır. Celil Hıfzı Araman zaman zaman
eve hizmetçi de almış ama fazla para veremediği için gelenler kısa bir süre
sonra kaçmışlardır. Aşçı ve hizmetçileri çalıştıramadığından da işler hep Celil
Hıfzı Araman’a kalmaktadır.
Celil Hıfzı Bey, zaten büyük teyzesi Hafız Hanımın yanında büyümüş ve
onun sayesinde ev işlerini, yemek yapmayı vb önceden öğrenmiştir. Bu sayede yemekleri de çok güzel yapmaktadır.
Zaten yemek yapmak gibi işler asıl
mesleği olan kimya ile de yakından ilgili olduğundan yemek yapmaktan zevk de
almaktadır. Kısaca bu nedenlerle karısı Sadiye’ye katlanmayı başarmaktadır.
Lakin bir gün Celil Hıfzı Beyin üniversitedeki işi, mutfağı ve tek
çocukları Rıfkı arasında gidip gelen rutin hayatı birdenbire bozulur. Çünkü Celil
Hıfzı Bey, bir gün tavan arasında bir mektup bulur. Bu mektup,
Sadiye Hanımın amcasının oğlu Zarif’ tarafından Sadiye Hanıma yazılmış
bir aşk mektubu olmaktadır. Celil Hıfzı Bey bu mektubu okudukça kendini
kaybetmektedir. Bu mektupta yazılanlara
göre hayatını adadığı ve karısı Sadiye’ye bile katlanmak zorunda kaldığı kendi
oğlu zannettiği Rıfkı’nın dahi kendi öz oğlu olmadığını öğrenmiştir.
Bunun üzerine Celil Hıfzı Bey ile karısı arasında bir takım traji komik
olaylar yaşanır. En sonunda Celil Hıfzı, arkadaşı Avukat Safa’nın tavsiyesi ile
evinden ayrılarak karısı Sadiye ile bir müddet yarı yaşamaya karar verir. Bu
nedenle evinden ayrılarak Mudanya’daki sütkardeşi Ahmet Nizami’nin yanına
gider. Celil Hıfzı Bey, Mudanya ‘da bir yaz tatili geçirip kendine gelir. Evinden
ve karısından kurtulduğu için de artık mutlu bir adamdır. Sonbahar gelince de
tekrar İstanbul'a gelerek Samatya’da bir
Ermeni kadının evine pansiyoner olarak yerleşir.
Artık eve gitmek istememektedir
ama bir akşam pansiyona dönerken oğlu zannettiği ve bakıp büyüttüğü Rıfkı ile karşılaşır.
Celil Hıfzı Bey, ilk etapta Rıfkı’yı tersleyerek onunla konuşmak istemez.
Fakat Rıfkı, onu babası olarak bildiğini ve sevdiğini ifade edip “Ben size ne yaptım?” diye sorar. Bunun üzerine Celil Hıfzı Bey, ertesi sabah da
avukatının yanına giderek Sadiye ile boşanacağını söyler. Karısı Sadiye’ye ömür boyu nafaka ödeyecek ve ona bir
ev de verecektir. Fakat bunun için tek bir şartı vardır. Rıfkı , kendine
kalacaktır.