Reşat Nuri Güntekin Çalıkuşu Romanı Şahıs Kadrosu Tüm Şahısların Fiziki ve Ruhsal Portresi

Feride:

Taze, parlak yüzlü, ela gözlü, siyah saçlı, ipek renkli, ince ince başlayıp yolunu sapıtan kaşları, üst dişlerini gösterecek kadar açık dudağı, çocuk çehreli, kadife gibi, yüzüne bakılınca sanki insan aynaya bakıyormuş gibi oluyor. Annesine benzetilen Feride annesini küçük yaşlarda kaybetmiştir. Dördüncü sınıfta iken yaramaz, geveze, dikkatsiz bir çocuktur. Filozofların düşünme esnalarında yaptığı bazı hareketlerden esinlenerek Feride'de düşünürken ağzına kalem gevelemektedir. Çocukluğunda oyun oynadığı insanların canını yakan, kırıcı ve kaba bir çocuktur. Fakat kendi canı yandığında yüksek sesle dövünmektedir. Yaşıtlarıyla geçinemez kendinden büyük insanları, sevdiği kişileri bile yıldıran bir çocuktur. Bazen insanlar acı çekerken bile onlara içten içe gülen hatta büyüdüğünde bile bu davranışı devam eder. Mesela Hacı Kalfa dayak yediğinde Feride gülme krizine girmişti. Feride üzüldüğü zaman diğer insanların aksine neşelenir, güler, gözleri parıldar ve gevezelikler yapar. Parmakları sürekli yaralandığı için eli hep sargı beziyle sarılıdır. Mektebin bahçesinde bulunan kuru ağaca tırmanıp daldan daldan zıpladığını gören muallim Feride'ye çalıkuşu demiştir. Daha sonra herkes Feride'ye Çalıkuşu demiştir. Sınıf arkadaşları Feride'den çekinir ve onunla takılmazlardı. Bunun sebebi sır tutmaması ve geveze olmasıdır. İleri görüşlü, birisinin ne diyeceğini önceden sezebilen bir çocuktur. Tatilde kızlar erkeklerle kur yapar sonra herkes birbirine anlatırdı. Ama Feride'nin böyle bir durumu olmadığı için bir yalan uyduracak hatta yalan yere yemin edecek, arkadaşlarının önceden soracağı soruları kestirip ona göre cevaplar hazırlıyordu. Daha sonra bu durumu kuzeni Müjgan'a anlatınca Müjan, Feride'ye sen gerçekten Kamran'ı seviyorsun dediğinde Feride çok kötü olur bu durumu kafasına takar. O gece kendisinden nefret ederek Müjgan'a neden öyle dedin haykırır. Kamran Tekirdağ'a gelince Feride'nin huzuru kaçar ve karmaşık duygular hisseder. Onunla karşılaşınca kabalık edip ondan kaçmaya çalışıyor. İlerleyen zamanda Feride ve Kamran nişanlanırlar. Feride kendisine nişanlı denmesini istemiyordu. Bunun nedeni daha öncelerden kendisinin nişanlanmış kızlarla dalga geçmesiydi. Kamran'a da çok sıkı alışamamıştı. Davet ettiği gezileri reddediyor ısrar söz konusu olursa yanlarına başka bir kişiyi alıp Kamran ile konuşmamaya gayret gösteriyordu. Kamran Avrupa'ya gideceğini haber vermediği için Feride bu duruma içten içe üzülüyordu. Kamran' dan Avrupa meselesini tam anlamıyla öğrenince sahteden gitmelisin demişti. Fakat içi daha başka şeyler diyordu. Yabancı kadının verdiği haberler sonrası aldatıldığını öğrenir ve bir mektup bırakarak nereye gideceğini düşünmeden evi terk eder. Yazdığı mektupta kamran'ı hiç beğenmediğini ve sevmediğini yaptığı işin bir delilik olduğunu, karşısına çıkmamalarını, yardım etmemelerini yazar. Hacı Kalfa'nın söylediklerinden sonra kendi kendine içinden eski günlerden ve çocukluğundan izleri silmesi gerektiğini geçirir. Gülmisal Kalfa'nın yanına varınca bu zamana kadar her şey önüne gelen Feride, artık Gülmisal Kalfa'nın evinde bazı işleri öğrenmesi gerektiğini anlar. Sonuçta artık gittiği yerde kendi ayakları üzerinde duracaktır. Muallim olabilmek için verdiği dilekçe bakanlık tarafından onaylanmadığı için kötü olur. Uzak yerlere gitmeyi dahi kabullenmiştir ama kabul edilmiyor. Teyzesinin evine yeniden dönmenin hiç iyi birşey olmayacağını düşünür. Şans güler ve beyefendinin araya girmesiyle atanır. Sevincinden yerinde duramaz. Ağlamanın, gözyaşı dökmenin anlamsız olduğunu söyler. Vapurla giderken İstanbul'un ve Kozyatağı'nın şu an nasıl olduğunu düşünür. Sadece Kamran' dan değil onun bulunduğu her yerden nefret ettiğini belirtir. Tayin edildiği zaman artık cıvıklık, çocukluk etmeyeceğine dair yemin eder. Sorumluluk sahibi bir insan olduğunu kabullenir. Feride ağaçları taşlayıp kuşları kaçıştırdığı, kırlarda dolaştığı için Anadolu'yu istiyordu. Eğlenmediği müddetçe insan ne işe yarar der. Çocukluğundan beri resim yapmasını sever, okulda en başarılı olduğu ders ise resim dersidir. Temiz duvarlara, mermerlere resimler çizer ve bunu yaptığı için azar işitirdi. Yeşil reçelin Kamran'ın gözlerini anımsattığı için ondan bile nefret ettiğini belirtir. Aslında eskiden araları bozuk değilken de Kamran'ın gözlerini sevmez, hatta on ikili yaşlarında gözlerini acıtmak için avuçlarına toz alarak Kamran'ın yüzüne atardı.Maarif Müdürlüğüne son durum hakkında bilgi almak için gider. Maarif müdürü Zeyniler'i tavsiye eder ve bunun üzerine Feride zaman ister. Kapıdan çıktığında Huriye Hanım'la karşılaşır. Kandırıldığını bilmediği için Huriye Hanım'ın dediklerine ve halkın, diğer hocaların sözleri üzerine Maarif Müdürünün yanına vararak Zeyniler'e gitmeye razı olduğunu bildirir. Kandırılmış olmasına rağmen aslında çok fazla üzülmez. Çünkü vaktinde en yakın akrabaları bile kırmıştır Feride'yi. O gittiği yerde de mutlu olmayı bileceği ümidiyle yoluna devam eder.

Zeyniler Köyüne geldi. İstediği bir köy yoktu karşısında. Çünkü gözünde köy yeri dediği yer yeşillikler içinde küçük, manzaralı kulübelerdi. Lakin buradaki evler çöktü çökecek çürümeye yüz tutmuş eski evlerden ibaretti. Hatice Hanım'ın kendisinden korktuğunu sezince ona kötü birisi olmadığını kısaca anlatır. Yeni yaşayacağı dairesine bakınca bu yeri mahzene benzetmiş, göğsü daralmıştı. Hatice Hanım ile Zeyni Babanın kabrine giderler ve Feride, Zeyni Babadan acılarına katlandıran melek sabrından ister. Zeyniler'e geleli bir ay olmuştu fakat kendisine bu süre on yıl, hatta fazlası gibi geliyordu. Bu zaman zarfında defterine bir şey yazmadı daha doğrusu yazmaktan korktu. On iki on üç yaşındaki çocukları erkek olarak yani olgun erkek olarak görmüyor. Bu nedenle kız erkek aynı okulda okumalarının sıkıntı çıkaracağını düşünmüyor. Fakat Hatice Hanım hiç öyle düşünmüyor, doğru olmadığını söylüyordu. Sınıftaki çocuklar çok ses yapıyorlardı. Feride orada çocukları düzene sokma işinin çok zor olacağını anlar fakat bu işte başarılı olacağına emindir. Sınıfa gelen bazı kızlar başları kapalı gelir. Feride nedenini merak edip Hatice Hanım'a sorduğunda gelinlik çağındaki kızlar cevabını alınca on on iki yaşındaki bu çocukların yetişkin kız muamelesi görmelerine şaşırır. Bir yandan bu duruma sevinir. Çünkü bu küçücük çocuklara gelinlik çağında diyorlarsa kendisine ihtiyar demeleri gerekir yani artık çocuk muamelesi görmeyecektir. Yine bir gün Ebe Hanım'ın Zehra'nın evleneceğini söylemesi üzerine Feride gene şaşırır, öğrencileri arasında en büyük olanın yaşı on ikidir der. Kendisinin kafasında kurduğu giyim tarzını uygulayıp başına takınca tuhaf hissettiği yeşil renk tülbentini taktı. Ona göre öğretmen vazifesinin başında başka insanlar gibi giyinmemelidir.

Zamanında Sör Aleksi'ye çektirdiği azabı şimdi kendisi hoca olduğunda kendisi de çekmeye başlar. Dersi dinletmek için iki haftasını harcar. Çocuklardaki neşesizlik, gözlerinin durgunluğu sanki onların hep ölümü düşünüyor havasını veriyordu. Feride'de böyle düşünüyordu sanki. Eskiden ölümü insan belli bir süre yaşar yoruluncaya kadar eğlenir sonra, bir uykuya ihtiyacı varmış gibi yatağa uzanır ve hafif bir sarhoşlukla tebessüm ederek ölür. Fakat burada gördüğü durum hayalinde olan ölüme benzemiyor, burada resmen ölümü kokluyordu. Öğrencisi olan Munise'yi tanıyınca içi rahatlamış, küçük kız kendisine güneş gibi gelmiş, bu neşesiz yerden yerden kurtularak tıpkı eski Çalıkuşu gibi hissetmeye başlamıştır. Hal böyle olunca küçük kıza karşı ilgi ve alakası artmıştır. Munise'yi sarmaladığında sanki içini bir lezzet sarmalıyor, bir sarhoşluk var gibiydi. Bu durumu bir yerde daha yaşamış olduğunu düşünür ama neresi olduğunu hatırlayamaz. En son ben hayatımda ilk defa bu hali hissettim der. İlk günlerde hal ve hareketlerini sevmediği çocuklar artık Feride'ye cana yakın gelmeye başlamıştır. Kendisinin çabasından dolayı mı yoksa sürekli ısrarcı gayretinden dolayı mı artık nedense çocuklar yola gelmiştir. Çok çalışmaya devam ediyor, çocuklara biraz da olsun yaşama sevincini verdiği için mutlu oluyordu. Zeyniler'e kar yağdığında nisana kadar devam edip kalkmadığını öğrenen Feride ruhunu sıkan bu köyün asıl bahar ayının kış ayında geldiğini ifade eder. Feride artık hayata nefret dolu gözlerle bakmayı bırakıp hayatla barışmıştır. Munise'yi sahiplenmek istiyor ve Kamran'dan da artık öyle eskiden olduğu gibi nefret etmiyordu. Munise'yi sahiplenmek için babasıyla konuşmadan önce vereceği cevapları, yüreklerini hoş eylecek sözler tasarlamaya başladı. Munise'yi yanına alınca onun genç kız olup evleneceği zamanları düşününce kendisini anne gibi düşünüp heyecanlanmaya başladı. Başkaları gibi duygularını sözlerle anlatamıyordu. Karşısındakine sarılıp, öpmek isterdi. Kamran tarafından kendisine gelen mektupları okumak istemedi, içi sıkıldı, üzüldü. Yakmaya karar verdi ilk üçünü yaktı fakat dördüncüyü yakmaya gönlü el vermedi içini pişmanlık kapladı. Lakin yapacak bir şey yoktu diğerlerini yaktığı için onu da kalbini koparır gibi ateşe attı. Zeyniler'den ayrılınca insanları çok çabuk sevip onlara bağlandığını düşündü. Her hicranda böyle kalbinin bir parçasını bırakırsa işin zor olduğunu düşündü. Etrafında yoksul, aç birisini gördüğü zaman az da olsa yardım ederdi. Ancak insafı olmayan insanlar Feride'nin yumuşaklığını görüp muhtaç olmasalarda ellerini açmışlardı. Recep Efendi'nin de kendine çocukmuşsun demesiyle artık bu sözü her yerde işittiğinden canı sıkılmıştı. Yeni gittiği okulunda sınıfı görünce bir an duraksadı. Çünkü kalabalık ve yaşıtları olan hatta kendinden büyük olan talebeleri vardı. Ama bu duruma da kısa bir sürede alıştı, talebelerini sevmeye başladı. Talebeleriyle hemen hemen aynı yaşlarda olmasının dezavantajları laflarını pek esirgememeleri oluyordu. Feride'ye İpekböceği lakabı verilince talebelerde çekinmeden yüzüne karşı İpekböceği diyebiliyorlardı. Kendisine verilen bu lakaplardan (İpekböceği, Gülbeşeker) canı sıkılmıyor da değildi. Gösteriş yapan insanların içlerindeki çirkinliği, yalandan kibarlık yapanların gerçek yüzlerini ortaya çıkarmayı sever bundan zevk alır. Kamran'ın fotoğrafını görüp söylenenleri işitince Kamran'a olan nefreti tekrardan arttı. Onun yüzünden başka memleketlere gitmişti fakat artık bu da yetersizdi. Onun olduğu memleket değil yaşadığı dünyadan uzağa kaçmak istediğini geçirdi içinden. Öğretmenlik mesleğine aç kalmamak için girişmişti. Ama belli ki bu meslek Feride'yi bir gün aç bırakabilir. Ancak merhamet bekleyen çocuklara merhametini vereceğini bildiğinden para kazanmasa da şefkate muhtaç çocukları düşününce memnun oluyordu. Hayrullah Bey'in hala Kamran'ı sevdiğini söyleyince içten içe sinirlenir ve onu sevmediğini kanıtlayacağını söyler. İhsan Bey'e onu sevdiğini söyler. İkisininde çokca dertleri vardır belki beraber olurlarsa bu dertlerin hafifleyeceği kanaatindedir. Feride, derdi olduğu zaman kendisini teselli etmek yerine başkalarının derdiyle uğraşır, onları teselli etmeye çalışırdı. Munise ölünce kokusu yayılan elyotrop kokusu senelerce devam etmişti sanki. Eski günlere taa Zeyniler'e, Munise'nin soğuktan can çekiştiği günlere daldı gitti. Doktor Bey'in evinde kalmasını farklı şekilde yorumladıkları için doktor istifa dilekçesi yazmasını ister. Bunun üzerine dilekçeyi mecbur yazar çünkü hakkında dedikodular dolaşır. Vaktinde üstüne titrediği şeyler şimdi yavaş yavaş sararmaya başlamış, her şeyi bu genç yaşında kaybediyordu. Sonra bu ihtiyar doktora koca gözüyle bakmak durumda kalır. Artık Feride'nin son yaprağıda sararmaya başlar fakat elden gelecek bir şey yoktur.

Defterine her şeye rağmen Kamran'la mutlu olabileceğini, sevildiğini bildiğini ama bu sevilmeye yetinmeyip çok daha fazlasını istediğini yazar. Kamran'ın yurt dışında tanıştığı kadınla bile içinden barışır. Kamran'ı sevmeyi ayrıldıktan sonra anlar. Fakat artık istesede istemesede Kamran'ı sevemez.

İhtiyar doktor kocası kanserden ölünce ölmeden önce ailenin yanına git demesi üzerine ailesinin yanına gelir. 

Kamran'la bir konuşmasında Anadolu kadınının kendini beğendirebilmesi, çekici olabilmesi için ev işi görmesi gerektiğini söyler. Kocasının isteği üzerine ailesinin yanına geldiği hakikatini ilk baş kimseye söyleyemez. Çünkü söylerse maceradan maceralar yaşadı sonra ihtiyar biriyle evlendi ve eski nişanlısının dul kaldığını öğrendi tekrar buraya gelip üzüntüye soktuğu Kamran'a geri döndü demelerinden çekinmişti. Kamran mektupları okuyup olayın aslını öğrenince sonunda Kamran ile yeniden kavuşurlar. 

 

 

Kamran:

Yirmi yaşına girecek olan Beyaz, parlak bir cilde sahip, yeşil gözlü, sarı renkli kıvırcık saçları, sivri, ince dudakları, yeni bıyıkları çıkmaya başlamış, küçük ayakları, sıska kolları, kız eline benzeyen beyaz elleri ve zayıf olduğundan yürürken ağaç dalı misali sallanan narin vücudu, uzun boyuna sahip tabiri caizse kıza benzeyen bir insandır. Tek başına dolaşır, kitap okur, ağırbaşlı, uslu ve kendisini olgun bir birey olarak görür. Feride ile nişanlandıklarında ilk zamanlar çok mutlu olamaz. Çünkü Feride pek sıcakkanlı değildir. Nişanlı olduğu kızın kendisini ihmal ettiğinden sitem etmektedir. Hayatında çokca maceralar olmuş fakat Kamran hiçbir insanı Feride kadar sevmemiştir. Ne isteyip ne yaptığını kendisi dahi bilmiyordu. Yurt dışında tanıdığı kızı hasta olduğundan ölürse kendi yüzünden öleceğini düşündüğü için Feride'den ümit kesilince ona yönelmiştir. Bu yöneliş onu Feride'den çok sevdiğinden değil merhamet vazifesini yerine getirmek içindir. Feride'nin doktorla evlendiğini de öğrenmiştir. Kendini bu kadar kolay unutmasına sitem etmektedir. Feride geldiği zaman onu çok göremiyordu. Sadece yemekte ve dışarıdan gelirken görebildi. Gizlice belli etmeden üzülmektedir. Feride'nin yüzüne baktığı zaman yüzünün zayıflayıp gözlerinin belirginleştiğini gördü. Gözleri eskisi gibiydi aynı gülüyordu hala ama gözlerinin derinliğini o zamanlarda ki gibi görmenin mümkünatı yoktu. Istırap çekmesi Feride'yi adeta güzelleştirişti Kamran'ın gözünde. İhtiyar kocasının fotoğrafını görünce titremeye başlar. Hayatının en acılı zamanlarından birisi olur bu dakikalar. Feride gibi nazik bir kızın bu iri yarı ihtiyar adama gıda olması üzmüştür. Tek başına yürüdüğü boş yollarda kendini lüzumsuz bir insan olarak görüyordu. Daha demin yanına Feride gelip şimdi beraber yürürlerken onu rüzgara karşı korumak kendisine saadet veriyor. İstese yeniden Feride'yi bahtiyar edebileceğini ve kendininde bahtiyar olabileceğini düşündü. Doktorun mektubu ve Feride'nin yazdıklarını okuduktan sonra olayın aslını öğrenince yeniden Feride ile evlenecektir. Feride'nin gideceği sabah geldiğinde yolunu çevirip her şeyi anlattılar. Ve itiraflarda bulunmaya başladı. Zaafının olduğunu, her uyandığında ona olan aşkının günden güne arttığını, sözlerinin kendisini ümitlendirdiğini söyledi. Fakat Feride çok çabuk değişen bir insandı. Bir gülüyor bir somutuyor hali vardı. Hal böyle olunca kendisini anlayacağının imkansız olduğunu düşünmüştü. Feride'de kendisine karşı boş değildi. Ne kadar gizlemeye çalışsa da Kamran bunun farkındaydı. Feride'yi kendinden dahi kıskanıyordu. Hatta olası durumları bile düşünüyordu. Mesela olurda bir gün Feride'ye olan hislerimi kaybedersem ne olur diyordu. İşte o zaman da derin bir hüzünle kapılıp bu hayali derhal kendinden uzaklaştırıyordu. İnsan sürekli kokladığı bir kokudan uzun süre uzak kalırsa manasız bir hırsla sarı çiçeği bile yüzüne yaklaştırırdı. En son Feride ile birbirlerine kavuşurlar. 

 

Munise:

Beyaz denecek derecede sarı saçlı, beyaz, fildişi gibi duru tenli, meleği andıran ince şirin yüzü, kırmızı ağzı, inci gibi dişleri, Hafif, küçük elleri, kıvırcık kirpikleri ve lacivert gözleri olan küçük bir kız çocuğu. Annesinden ayrı yaşar ve eziyetlere maruz kalır. Öz annesi toplum tarafından dışlanmaktadır. Üvey annesi kirli, doğru düzgün olmayan kıyafetlerle çocuğu okula gönderir. Olgunlaşmış insan gibidir. Süslenmesi sever hoş görünmeye çalışır. Kendisine bakarak kendini beğenip güler. Yanmış kibrit ucuyla gözlerine sürme çekmeye çalışır. Raşit Nazım'ın mektebi kapatmasından sonra köyden Feride ile gideceklerine ilk başta çok seviniyordu. Fakat bir vakit müteessir olur, neşesizlik ve dalgınlık hali baş gösterir. Nedenini söylemez fakat Feride'nin ısrarı üzerine annesinin geldiğini itiraf eder. Feride'yi çok sever. Çünkü Feride kendisine anne şefkati göstererek yaklaşıyordu. Onunla beraber gittiği yerlere gider. Sonra hastalıktan ölür. 

 

Askeri Doktor Hayrullah Bey:

Kalın kaşlı, beyaz kirpikli, berrak mavi gözlü, dolgun beyaz bıyıklı, canlı ve yakınlık hissi veren yüzü, kalın askeri kıyafet ve kocaman çizme giymiş bir adam.

Yüzüne bakınca sevecen, iyi bir insan gibi görünüyor fakat konuşması kaba ve argolu, gülüşü gıcık bir doktor. Ev ilaçları diğer adıyla kocakarı ilaçlarına karşı çıkmaktadır. Feride'nin Kamran'a olan nefretini doğru olmadığını onu daha sevdiğini ileri sürer. Tabi Feride bu duruma karşı çıkar. Sevdiği her şeyin aleyhinde bulunan bir insandır. Hayrullah Bey, çok kitap okuyan ve dünyada en lüzumsuz şeyin kitaplar olduğunu, yazan ve okuyor insanların budala olduklarını söylüyor. Feride'ye derdi olduğu zaman başkasının derdiyle uğraştığını, bu halinin kendisini ağlatacak gibi olduğunu söylüyor. Feride hastalandıktan sonra onu evinde misafir etti ve gitmesine karşı geldi. Sanki evladı, arkadaşı gibi sahip çıkmaya başladı. Aslında Feride hastaydı ve evinde kızı tedavi etmek istedi. Tabi bu durumu yanlış olarak anlayanlar, aşığı sananlar oldu. Feride müdür olduğu için bu durumu onun aleyhine kullananlar, saldıranlar da oldu. Evine celpname geldi. Feride'yi yargılayacaklardı fakat bunun önlemini almak için Feride'ye istifa dilekçesi yazdırdı. Çocuk çehreli bir kızın o insanlar karşısında boynunu bükmesine razı gelmedi. Feride'nin defteri eline geçti. Aşkının çok derin olduğunu, Kamran'ı hala sevdiğini anladı. Bir başkasıyla evlendirmek içine sinmediğimden Feride ile evlendiler. Yaşadığı müddetçe Feride'yi koruyup kollayacak, ölünce serveti ona kalacak ve Kamran ile tekrar barışmalarını sağlayacaktır. Kanserden ölmeden önce Feride'yi yanına alıp ona mal varlıklarını bıraktığını söyledi. Fakat tek başına yaşamasına da gönlü el vermiyordu. Çünkü şefkatin başka bir şey olduğunu biliyordu. Ailesinin yanına gitmesini istedi, onlarla sürekli kalmasa bile iki üç ay kadar yanlarına gitmesini söyledi. Dünyada neyin ne olacağı belli olmaz belki işi düşerdi. Eğer giderse kendisisin ölümü rahat olacak ve gözü arkada kalmayacaktı. Ama bununla da kalmayıp Kamran'la barışmasını istemişti. Mühürlü bir paketi de Kamran'a vermesi için yemin istemişti. 

 

Müjgan:

Feride'nin en sevdiği kuzenidir. Çirkin, ağırbaşlı, zorba, mızmız, korkak ve ince ellere sahip bir kızdır. İstediği her şeyi yaptıran güçlü kuvvetli bir kızdır. Lüzumsuz laflar edip olur olmadık yerde bazı sırları açıklayabilen bir kişidir. Kamran'ın Avrupa'ya gitmesini tasvip eden Feride'ye tutumunun yanlış olduğuna, gitmesine engel olması gerektiğine dair bir mektup yazar. Nişanlılığın o ilk güzel zamanlarının ayrı geçmesi Müjgan'a göre doğru birşey değildir. Kamran'ın gizli gizli üzülmesine yani Feride ile kavuşamayacaklarına içten içe sevinir.

Kamran'ın yüzüne Feride ile ilgilenip eski günleri hatırlatmasından dolayı kalpsiz der. Feride artık bir başkasının karısıdır ve Kamran'ın bu denli ilgisini Feride'yi daha da üzeceğinden yanlış bulur.

 

Hacı Kalfa:

Beyaz renk önlük ile dolaşır. Asık suratlı, kel, pos bıyıklı, okuma yazma bilmez. İnsanın her şeyiç bilmesinin gerektiğini hatta yankesiciliğin bile bir gün lazım olabileceğini düşünür. Okuryazar bir insan olmamasına rağmen ilmin kıymetli olduğunu ifade eder. Oğlunun adını koyarken çok düşünmüş. Hem Ermenice hem de Osmanlıca dillerine uyumasını istemiş. Oğluna kızacağı zaman mesela yemek beğenmediği zaman çocuğa atasözleri ve beyitler kullanarak azarlar.

 

Hatice Hanım:

Yetmiş küsür yaşlarında, koca, sert yüzlü, esmer, buruşuk ciltli, beyaz dişli, canlı gözlü, iri yapılı, kınalı saçları ve yeşil başörtülü, koyu üstlük giymiş, kamburu çıkmış bir ihtiyar kadın. Dinine düşkün Müslüman, bir tarikata bağlı, köy halkına yetişen, mevlitleri okuyan, ölüm anına gelen hasta insanların ağzına zemzem suyunu akıtan ve kadın cenazelerini yıkayan ihtiyar kadındır. Geceleri iki yana sallanaraktan, kendinden geçerek zikirler çeker, ibadet eder. Zeyni Baba için her gece servinin dalına, kapının iç tarafına ve sandukanın başına olmak üzere üç kandil yakar. Zeyniler köyünde ders veren ama bilgisi zayıf olan bir kadındır. Küçük yaşta kız ve erkek çocukların hele birde başlarında genç bayan hoca varsa aynı sınıfta ders görmelerinin uygun olmadığını belirtir. Feride'nin başörtüsü olmadan ders anlatmasını günah olacağını düşünür.

Öğrenciler sınıfta bağırıyorsa dersi o kadar iyi anlarlar kanaatindedir. 

 

İhsan:

Dik vücudu, yüksek başı, dik kesilmiş saçı, ince bıyıklı, yarı açık dudakları, korkusuzca parlayan gözleri olan erkek. Feride'nin nişanlanmak istemesi üzerine mutlu olur. Fakat Feride tarafından sevilmek istemez. Onun merhamet ettiği için kendini sevdiğini söylediğini zanneder.

 

Hüseyin:

Sakat kalmış bir askerdir. Delice davranışlar sergileyen şımarık bir insandır. Kalıplı ve uzun bıyıklara sahiptir. Uykusu ağırdır. 

 

Nazmiye:

Güzel, eğlenceli, şakacı, yirmi dört yirmi beş civarı yaşlarda genç kız. 

 

Yusuf Efendi:

Nazik, renksiz yüzlü, sarışın simalı, ince sarı renk sakalları, açık mavi renginde gözleri, beyaz dişli, beyaz tenli, yavaştan sararmaya başlayan şakakları, verem hastası, tatlı bir insan, Mevlevi şeyhi. Feride'ye aşık olmuş ona şiir, şarkı söylemiştir

 

Maarif Müdürü:

Kısık gözleri, ağır görünümlü, duraksayarak konuşan bir adam. 

 

Muhtar:

Kalın kumaşı kıyafeti ve sarıklı, sakallı, buruşuk elli ihtiyar. Yeni kurulan okulların din derslerini ihmallerinden şikayetçidir. 

 

Neriman:

Çok güzel bir bayan, sarışın yüze sahip, kocasının ölümünden sonra daima siyah renkli kıyafetler giyen bir kişidir. Kocasından konu açıldığı zaman hayatın kendisi için bittiğini ifade ederdi. Gülüşleri ahenkli bir bayan. Kamran'dan hoşlanır, onunla ağacın altında öpüşmüşlerdir. 

 

Zehra:

Karmakarışık kına renginde çalı sertliğinde kırmızı saçları, renksiz, balmumu gibi çilli yüzü, daracık alnı, korkunç gözleri olan bir kız öğrenci. Bir insanın rüyasına girse o insanı korkutacak derecede bir mahluk kızdır. Hasta bir kız olduğu anlaşılıyor. Okulda herkesten uzak durur kendi kendine garip bir oyun oynardı. 

 

Ayşe:

Feride'nin Tekirdağ'da yaşayan teyzesidir. Feride'nin yanına gelmesi için Besime' ye mektup yazar. 

 

Aziz:

Müjgan'ın babası, Feride'nin eniştesidir.

 

Gülmisal Kalfa:

Kınalı kaşları, donuk mavi gözleri var. Feride evden kaçınca Gülmisal Kalfa'nın evinde kaldı. 

 

Büyükanne :

Hasta, ihtiyar bir kadındır. Feride'nin yaramazlıklarından bıkıp bu yaşta Feride 'ye katlanmanın zorluğunu Feride' nin annesinin ölmesine bağlayıp isyan edercesine çıkışıyor. 

 

Reşit Bey:

Kırmızı, kirpiksiz göz kapakları, şebek gibi gözleri, beyaz bıyıklı, sarkık burnu, sarkan avurtları, kirli esmer yüzü olan bir beyefendi. 

 

Necmiye:

Feride'nin Besime teyzesinin kızıdır. Biraz hastalığı vardır. Annesinin yanından ayrılmaz sessiz sakin bir insandır. Terbiyeli, nazik olması, okumuş ve uslu olması yönünden Feride'ye örnek gösterilir. 

 

Binbaşı Burhanettin Bey:

Kırk beş civarı yaşlarda, ağarmaya başlamış saçlı, beyaz yüzlü, kibar bir beyefendi. 

 

Besime:

Feride'nin teyzesi, Kamran'ın annesidir. 

 

Kristiyan:

İstanbul'un asil ailelerinden olan Feride'yi siyah bir çarşaf içince ağlamaklı görünce şaşırır. 

 

Huriye Hanım:

Kısa boylu, ince boyunu, esmer, hırçın, kırk beş yaşlarında bir hoca hanım. Görevinden atılacağını düşündüğünde bağırarak ağlamaya, yaygara koparmaya, feryat etmeye başlar. 

 

Müdire Hanım:

Dokumadan bir çarşafa bürünmüş, yüzü peçe ile kapalı bir kadın. 

 

Sör Aleksi:

Sör Aleksi'nin boyu filize benzetilmiş, berrak mavi gözlü, yüzü kansız ve sivilcelidir. Dudağı narçiçeği renginde kırmızıdır.

 

Fatma:

Burnu, yanağı ve bileklerinde dövmeden yapılmış süsler vardır. 

 

Yüzbaşı:

Koca siyah sakallı, boz renginde bir ceket giymiş adam. 

 

Vasfiye:

Kumral saçlı, süzgün gözlü. 

 

Recep Efendi:

Yuvarlak yüzlü, ağarmış top sakalları, şaşı gözleri, kırmızı yanaklı, meşin kunduralı, sarıklı bir müdür. 

 

Sabahat:

Şirin, bebek misali güzel yumuk bir kız. 

 

Nadide:

On iki on üç yaşlarında, dişleri çürümüş, bücür, olgun, büyük bir paşa kızı. 

 

Vehbi:

Parlak boncuk misali kara gözlü, küçük yüzlü, sivri çeneli, ince sesli. Kurnaz ve tabiri caizse şeytan gibidir. Kendini büyük adam gibi hisseden, lafını esirgemeyen bir çocuktur. 

 

Molla:

Kocaman bıyık ve sakkaları var. Süt satan ineklerini armutla besleyen bir adam. 

 

Şahap Efendi:

Ufak boylu, cılız, hasta yüzlü, giydiği kıyafetlerden fakir olduğu anlaşılan bir genç. 

 

Mirat:

Hacı Kalfa'nın oğludur. Zayıf, sıska, kuru ve renksiz ciltli, ufak tefek kısa boylu bir çocuk. 

 

Hafız Kurban Efendi:

Elli yaşlarında, dolgun yüzlü, kirpikleri dökülmüş gözlere sahip bir imam. 

 

Hafız Kurban Efendi'nin Karısı:

Yirmi dokuz otuz civarı yaşlarına, kara gözlü, filiz gibi, güzel bir Çerkes kızı. 

 

Ferhunde:

Babası gibi güzel, hırçın, Feride'nin yaşlarında bir kız. 

 

Yabancı Kadın:

Kamran'ın Yurt dışında yaşadığı ilişkiyi Feride'ye anlatan kadın. 

 

Mürüvvet Hanım:

Kara, keskin gözlü kadın.

 

Hayganuş:

Hacı Kalfa'nın kızıdır. Kilolu, etli, Pancar gibi yanakları, sivilceli, kalın kaşlı, beceriksiz bir kız.  

 

Manastırlı Hanım:

Boyalı kaşları, çökük göz yuvası, katmerli düzgünleri, siyahlaşmış dişleri, zayıf, yeşil renk başörtülü, sarı basmalı kıyafet içinde otuz beş kırk yaşlarında bir kadın. Vaktinde kendisini isteyen beylere varmamış sevdiği insana gitmek üzere inat etmiş. Sonra annesi kızını vermiş. Cahillik ettiğini ise sonradan anlamış. Kocası İstanbul'a gidince bir başka birisiyle evlenmiş. Yıllardır beraber olan kocasından ayrılmanın zor olduğunu söyler ve kocasının geri dönmesi için yalvarır yakarır fakat başarısız olur. Başka bir memlekette olduğundan dolayı elinin kolunun bağlı olduğunu belirtir. Manastır 'da olsa büyü yapılan kocasına bir başka büyü yaptırarak tekrar kendisine getirebileceğini ifade eder. Ne kadar kocasına hoş görünmek için sürme, boya kısaca makyaj malzemesi alıp kullansa da boştur. Çünkü işin içinde büyü var. 

 

Feride'nin Annesi:

Vücudu zayıf hastalıklara karşı direnci olmayan bir kadın. 

 

Naime Hoca Hanım:

Mavi gözlü, örtülü bir kadın. 

 

Cafer Ağa:

Yuvarlak tipli, ak gözlere sahip, dişleri parlak, kırmızı ağızlı siyahi bir erkek öğrenci. 

 

Hafız Nuri:

On yaşında, yüzü ihtiyarlar gibi buruşmuş, çenesini altında yeni iyileşmiş bir yara, parlak gözlü, kirpiksiz, yumurtaya benzer bir kafaya sahip çocuk. 

 

Nizamettin Bey:

Süvari binbaşısı olan Nizamettin bey Feride'nin babasıdır. 

 

Mümtaz Bey:

Uzun boylu, esmer, ince bıyıklı, ince bacaklı, zayıf kuru bir Vilayet Nafia Mühendisi. 

 

Feridun Bey:

Kıvırcık saçlı, burma bıyıklı, çarpık omuzlara sahip bir beyefendi. 

 

Feridun Bey'in Teyzesi:

Sarı boyalı saçları, şakağında bulunan sahte beni, yaşlı, şişman, fazlasıyla süslü bir yaşlı kadın. 

 

Munise'nin Annesi

Otuz otuz beş yaşında uzun boylu, narin tipli, sarışın yüzlü, yüzünü mor bir yemeniyle kapatmış, üzerinde yamalı eski çarşafı, ayağında yırtılmış iskarpinleri vardır. İnce ruhlu kibar, konuşması düzgün bir kadın. Yaşadığı sıkıntıları anlatırken vücuduna bir yorgunluk çöküyor.

 

Munise'nin Babası

Ufak boylu, hastalıklı bir ihtiyar adam.  

 

Müdür:

Esmer, kalın kaşlı, siyah sakallı, büyük kafa yapılı bir kişi.

 

Feride'nin Atanmasını Sağlayan Müdür:

Uzun boylu, kalıplı vücudu, saçı ve sakalı yeni ağarmaya başlamış, kulağı fazla duymayan, cana yakın biraz kanlanmış gözleri olan bir beyefendi. 

 

Naime Hocanın Feride'yi Götürdüğü Müdür:

Sakalının yarısı siyah diğer yarısı ise yavaş yavaş beyazlamaya, ağarmaya başlamış, bir anda öfkelenen bir anda yayılan bir insan. 

 

Raşit Nazım:

Tek gözlüklü, kısa boylu, kırışık yüzü, çenesini aldındaki deri pörsümüş, köse ve bastonlu Maarif Müdürü. Okulun eski olmasından ve talebenin az olmasından dolayı okulu kapattırıp Feride'yi başka yere tayin etmek ister. Öğretmenin giyimine kuşamına dikkat etmesi gerektiğini, pantolonu ve gömleği ütülü giymesi, bir hademe gibi dolaşmaması gerektiğini söyler. Öğretmenlerin behemehal bir kartvizit bastırmalıdır der karşısında ki adama. Burada aslında Feride'ye laf eder. 

 

Nevrik Hanım:

Hacı Kalfa'nın karısıdır. Şişman, kaba fakat iyi ruhlu, saf bir kadın. 

 

Başmuallim Hanım:

Ellili yaşlarda, bitkin, hasta bir yaşlı kadın. 

 

Şeyh Yusuf Efendi'nin Kardeşi:

Solgun yüzü ve kederli, ağlamaktan dolayı şişmiş mavi gözleri, sesi ve yüzü insana güven veren bir hanımefendi. 

 

Aşur:

Küçük dişlere sahip, kuru, zayıf, kirli çehreli bir çocuk. 

 

Başkatip:

Kıvırcık siyah sakallı, yağlanmış yakalı bir beyefendi. 

 

Müdür-i Umumi:

Çatık yüzlü, siyah gözlüklü bir adam 

 

Kamran'ın Çocuğu Necdet:

Kıvırcık sarı saçlı bir çocuk. 

 

Şehnaze Hanım:

Orta yaşlarda, hasta yüzlü, cılız bir müdür muavini. 

 

Cemil Bey:

Otuzlu yaşlarda, sevimsiz bir insan.

 

Hademe:

Güçlü kuvvetli kumral renkli palabıyıklı. 

 

Arabacı:

Yaşlı bir insan. Hayvanlarla tıpkı onlar insanmış gibi konuşuyor. 

 

Piyor For:

Güzel yüzlü, boyu uzun, kumral bir erkek. 

 

Çoban Mehmet:

Zehra ile evlenecek erkek. 

 

Nazife Molla:

Köyün ebesi. 

 

Jandarmalar:

Uzun bıyıklı, eşkıya kıyafetine benzer korku uyandıran kıyafetli iki jandarma. 

 

 

FURKAN GÜLMEZ

NİĞDE ÖMER HALİSDEMİR ÜNİVERSİTESİ

 

 





Furkan GÜLMEZÜye / Erkek / 1/18/2022