Eskici Hikâyeleri - BEDAAVE
AYIN YAZISI

BEDAAVE

 

-Bedave alıyonuz, üstüne de para istiyonuz. Bari az isteyin de herkes gelsin alsın. Öbür tarafı da düşünmek lazım, toprağın altı da var, dedi.

Yaşlıydı, en az 80 gibi... Yaşına, yaşamışlığına, hayatın zorluklarına bunca sene dayanmışlığına hürmeten, sustum. Hal hatır sormalı ufak sohbetlerinde bile uzun uzun güzel dualar çıkıyordu ağzından. Konuşup da hayallerini yıkmak istemedim önce. 

- Gel, içeri geç, otur teyzem... Bir kahve içelim. 

- Hadi bir gayfeni içeyim o zaman, dedi.

Amacım sakin bir dille o "Bedave"nin ne anlama geldiğini anlatmaktı. 

İçeri geçti. Elinde biraz önce dükkânı dolaşırken beğenip aldığı birkaç parça eşya da vardı. Daha oturmadan masaya, hepsi için 2 lira bıraktı. 

-Al, bunların parası...

-Kalsın... Benim hediyem olsun. 

- Yok, olur mu öyle? Sen de evi barkı bırakıp geliyon, akşama kadar bu soğukta bekliyon. Sana da yazık...

- O kadar çalışmanın bedeli pek de 2 lira etmez aslında. Ama sizin vicdanınız o kadarsa demek ki... dedim.

- Beğenmedin mi parayı? Diyorum sana yavrum, güzel kızım. Zaten bedaave getiriyon... Sana bedave ver demiyom ki, üstüne emeğini ekle 2'ye 3'e ver, yeter. 

- İşte o emek, 3'lük 5'lik bir emek değil. Ben de onu diyom teyzem. Bak bu aldığın eşyaları Arlesheim'dan getirdik. Buraya 30 kilometre kadar var. Sarı tramvay var ya, 11 numara... Bilirsin... İşte onun son durağı... Telefon eden kadın "Kamyonla gelin, çok eşyam var." dedi. Biz de kamyonla gittik. Verdiği iki sandık tabak çanak, iki tane sepet, bir de vazo. İşte oraya kadar gidip geri gelmenin parası da bu iki sepet ve bir vazoyla çıkacaktı. Onları da sen aldın, 2 liraya ödeşiyorsun. Onu diyorum. Oradan getirdiğimiz ve hemen satılabilecek tek değerli şeyler, bunlardı. Ama sorun değil, madem beğendin, al senin olsun ama parayla aldım deme, dedim.

Parasını eline verdim. 

Tuhaf tuhaf baktı bana. Bir şeylerin ters gittiğini anladı, biraz da üzüldü.

- Hiç böyle düşünmemiştim. Ne de olsa para vermeden alıyorlar, sonra da satıyorlar diyordum.

- Kamyonla gidiyoruz, mazot parası... eşya çoksa bir adamla gidiyoruz, saat ücreti... En aşağı iki saat çalışıyoruz, zaman ve emek de bizden gidiyor. Sonra dükkân kirası, elektrik, su, telefon, internet parası, çöp parası... Yani bedava değil, eksi ile alıyoruz. O eksi'nin önce sıfır'a çıkmasını umut ediyoruz, sonra artı'ya ulaşırsa da kazanıyoruz... Durum bu... Kazanınca da -çok şükür- evin kirasını da buradan karşılıyoruz, horantanın rızkını da... Hatta memlekete de buradan para gönderiyoruz. Hayır-hasenat işlerine gelince o da Allah'la benim aramda. Yaptım mı yapmadım mı o biliyor zaten... 

Kadın, derin bir "off" çekti. 

-Allah bol, hayırlı kazanç versin. Ocağının betini bereketini arttırsın. Çocuklarının hayrını göstersin... dedi.

- Amin, cümlemize... Oh ne iyi, sabah dualarımı da aldım, bugün iyi geçecek demek ki... Sağ ol, Allah razı olsun.

-85 yaşına geldim, epey bir şeyler gördüm geçirdim, diyordum ya daha görmediğim çok şey varmış. Hiç böyle düşünmemiştim. Gözümü açtın. Allah eksilerini tamamlasın, artılarını daha da arttırsın, dedi.

-Cümlemizin inşallah... dedim.

Anlaşılmak güzelmiş...

 

 

 





Seferi (Nurcan Bedir Ören)Admin / Kadın / 6/19/2016