Osmanlı yapımı tombak buhurdan : Resim alıntı : https://www.alifart.com/osmanli-tombak-buhurdan_33297/
Bahur – Buhurdan – Buhar
Osmanlıca yazılışı: bahûr - bâhûr : باخور
Bahur sözcüğünün sözlüklerdeki anlamları: “Çok sıcak, sıcaklık, sıcaklık nedeni ile yerden yükselen buhar. Tütsü. Yakılarak güzel kokular elde edilen ot ve sâir şey.” Şekillerindedir.
Bahur kelimesinin karşılığı buhar demektir. Buhar ve bahur şiirimizde şairler tarafından benzetme, mecaz ve gerçek anlamları ile kullanılmıştır.
Bâhur veya bahûrdân Arapça’da, yakılınca güzel kokulu duman çıkaran öd ağacı ve amber gibi tütsü maddelerine de denmektedir. Nitekim tekke zaviye, veya kutsal kabul edilen türbelerde yakılan bâhur veya buhurdanlar bâhurdur. .
Bahur, ağustosun ilk yedi günü olarak da bilinir. Eski devrilerde ağustosun ilk yedi günü bahur olarak adlandırılır. Eyyam-ı bahur, 31 Temmuz ile 7 Ağustos tarihleri arasına denk gelen günümüzde "çöl sıcakları", "cehennem sıcakları" ve "Afrika sıcakları" gibi adlarla anılan günlerdir.
Eyyam-ı Bahur kuru sıcakların olduğu, insanlarda strese, iç sıkıntılarına neden olan, kalp ve göğüs hastaları için sakıncalı olarak bilinen Sıçaklardır. Eski devrin insanları Eyyam-ı Bahurda suya girilmesini sakıncalı görmüşlerdir. [1]
Nesim-i lutfu erişse eğer gülistana
Nihal-ı gonca-yı ser- sebz ede dem-i bahar. Ruhi
Bâhurdan -Buhurdan
Bâhurdan veya buhurdan ise bahûr isminden Farsça -dân “-lık” ekiyle yapılmış “tütsülük” anlamında buhar veren veya tütsü yakılan eşya demektir. TDK Sözlüğü buhurdanı “içinde tütsü için kullanılan maddeler yakılan kap” olarak tarif eder.
Mabetlerde buhurdan yakmak, tütsü tüttürmek Mezopotamya uygarlıklarından beri bilinen bir âdettir. Mabetlerde, türbelerde vb buhurdan yakmak âdeti Müslüman toplumlarda da devam ettiği gibi Hıristiyan toplumlar da devam eden bir gelenek olmaktadır.
İlk çağlardan beri Babil, Asur, Pers, Yunan, Roma, Bizans, Çin medeniyetlerinde yaygın olarak yapılan, buhurdanlar pencere, bina, kule, soba, meyvelik ve mangal tipli olarak, porselen, metal, bronz, hatta altından yapılmışlardı. Kilise buhurdanları ayaklı ve üzeri kapaklı zincire bağlı ve elde sallanacak delikli taslar şeklinde yapılıyordu. [2] Hıristiyanlıkta buhurdanların “ üstteki tutamacı tanrısallığa; küçük kubbesi gök kubbesine; yukarıdaki kubbeyi aşağıdaki ateşin bırakıldığı kısım ile bağlayan üç zincir de kutsal üçlüğe (Baba, Oğul ve Kutsal Ruh) işaret etmektedir”[3]
Selçuklular Çin medeniyeti etkisinde ağızları açık hayvan biçimli buhurdanlar yapmışlar bu stil diğer Müslüman medeniyetlerinin de örnek aldığı bir model olmuştu. Osmanlılar mangal tipli ayaklı tas (kadeh) veya üçayaklı kâse, yarım küre, yarım yumurta veya sivri miğfer şeklinde birer kapaklı buhurdanları tercih etmişlerdi.
Bâhur ve buhurdan divan şiirinde gerçek manasında da kullanıldığı gibi yanıp tutuşan aşığın gönlü anlamında da kullanılmıştır. Âşık, aşk ateşi ile buhurdan gibi tüter. Sevgilisi uğruna yanıp yakılan bir buhurdana veya dumana benzetilir.
Bahur bazen sevgilinin kokusu anlamında da kullanılır. Sevgilinin yanağındaki tüylerden hareketle sevgilinin hatları – ince ayva tüyleri - bahur kokusu yayar.
Ruhuñ âteş hat u hâlüñ bahûr-ı misk ü ‘anberdür
Ham-ı zülf-i siyâhuñ halka halka dûd-ı micmerdür Baki'
Ölüm âsûde bahâr ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter. Yahya Kemal
KAYNAKÇA
[1] A. Talat Onay, Eski Edebiyatta Mazmunlar, MEB Yayınları, İst. 1996, shf 129
[2] SARGON ERDEM, https://islamansiklopedisi.org.tr/buhurdan
[3] https://tr.wikipedia.org/wiki/Buhurdan
Sitedeki yazıların tüm hakları ve sorumluluğu yazı sahiplerine aittir. Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Aksi davranışlara karşın yasal işlemlere başvurulacaktır.