Garip
Geçen sene bu zamanlar, düzenli olarak akşam koşusu yapıyordum, tam
nefesimin sıkıştığında karşıma bir kedi çıkıyordu. Atlıyordu önüme, sırtını
karnını sevdiriyordu. Yere oturunca kucağıma geliyordu. Nefesim düzelince eski
yerine gidiyordu, ben koşmaya devam ediyordum.
Ay ışığında, ateş gibi parlayan gözlerini, patisiyle
kapatıyordu.
....
Bu sene salgından dolayı spor salonları kapatıldı. Benim
spor yaptığım yer, şimdi gençlerle dolu. Hem nisbeten yavaş olduğumdan onları
engellememek hem de ola ki virüs kapmamak için oraya uğramıyorum.
Bu defa sokak sokak şehri geziyorum. İnsanlardan uzak
durarak, hiç bir yere oturmadan, sadece yürüyüş...
Bugün evin arka tarafından dolaşayım biraz... Bugün
de şu tarafa, tepeye doğru... Bugün de dere kenarından yürüyüp
köprüden karşıya... Yürüdüm uzun uzun... Çiçek, ağaç, kuş, böcek bulduğum
güzelliklerin de fotoğraflarını çekiyorum bu arada... Kedileri de çekiyordum.
Geçen seneki nefes antrenörümü göremedim ama sarı, beyaz, siyah-beyaz, gri
tekir, kara... komşularımın kedileriyle tanıştım. “Fotoğrafını çekebilir
miyim?” deyince hemen poz veriyorlardı. En klas, en havalı, en muhteşem 62’li,
en muzip...
Geçenlerde, fotoğraflara bakıyordum. O siyah-beyaz
kedi, o kocaman yeşil gözlerini gözlerime dikip bakan, bazen bir çitin
arasından kıvrılıp çıkan, bazen asfaltta yürüyen, bazen bir arabanın altından
başını uzatan... bir gün Lausen’de, bir gün Seltisberg’de, bir gün Arisdorf
yolunda karşıma çıkan o kedi, aynı kediymiş. Meğer hiç yalnız yürümemişim, hep
bir yol arkadaşım varmış.
Garip... bütün siyah-beyaz kedilere “Garip” derim.
Hepsinin ismi aynıymış gibi.
Ben küçükken yazları, yaylaya giderdik. Bir sene,
yaylamızda sahipsiz üç küçük yavru bulmuştuk. Hani şu dağlara, köy yollarına
bırakılan kediler var ya... Beyaz, sarı-beyaz, siyah-beyaz... üçü bir arada
dolaşırdı. Bağlar arasında, bostanlarda çekirge, fare belki akrep avlıyorlardı
bilemem. Yumurtaları çalmıyor, civcivlere saldırmıyorlardı. Çünkü horozdan
korkuyorlardı. Beyaza Pamuk, sarı-beyaza Yumuk demiştik. Siyah-beyaz Garip’ti.
O zamanki çocukluk halimle “tuhaf” anlamında garip demiştim. Çünkü çok
hareketliydi, her yere girer çıkardı, avını yakaladığında onunla oynar,
yemezdi. Diğer kardeşleri öldürürse ancak yerdi. Bir terlikle, bir küçük dalla
kovalansa da, aynı yere yine gelirdi. Önce gider gibi yapar, sonra usul usul
geri dönerdi. Serin yayla sabahları, koynumda bir horultuyla uyanırdım. Üşümüş,
gelip benim yatağıma girmiş. Biraz sonra onun sıcaklığı ile terlemeye
başlayacağım.
Ah Garip, her yerden kovuluyorsun, gene de eve kadar
gelip bir de yatağıma giriyorsun, annem seni görürse ne der... Bak ne der deyim
önce burnuna terlikle vurup seni kovalar, beni de kara kazanda su kaynatıp
yıkar, tabii yatakları- çarşafları da... iş çıkardın anneme yani... Sus horlama
da kimse duymasın seni...
....
Bütün siyah-beyaz kedilerin adı Garip... O zaman
tuhaftık belki ama şimdi gerçekten garibiz. Gurbet yorgunu mu desek, yürek
vurgunu mu... Garip işte...
Sitedeki yazıların tüm hakları ve sorumluluğu yazı sahiplerine aittir. Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Aksi davranışlara karşın yasal işlemlere başvurulacaktır.