EFSANE ÖRNEKLERİ;
Efsanelerin örnek seçerken Anadolu’nun pek çok yerlerinde
benzerleri bulunan ortak motifleri bulunan belli başlı efsane modellerine yer
vermeye çalışılmıştır. Söz gelime (Kesik Baş Efsanesi) Kars kalesi içerisine
mezarı bulunan Celal Baba, Sivas‘ın Yıldızeli ilçesinin Yahu Köyünde mezar yeri
gösterilen Kevgir Baba efsanelerinde oluğu gibi anlatılanların birbirlerine çok
benzediği sadece mekânların ve kişi adlarının değiştiğine şahit oluruz. Aşağıda
hemen her yörede benzeri bulunması muhtemel olan efsane örneklerine yer
verilmiştir.
ŞAHMERAN VE BİR
İNANIŞIN EFSANESİ
Çukurova bölgesinde halk arasında Şahmeran Efsanesine
bağlı olarak söylenen: "Misis yılandan, Ceyhan yelden. Adana selden
gidecek" şeklinde bir söz vardır. Bu sözün temelinde şu inanış
yatmaktadır:
Adana, Seyhan Nehri'nin yanı başında bir düzlükte
kurulmuştur. Eskiden nehir sık sık taşar, evleri, köyleri yıkar, tarlaları su
altında bırakırmış. Adana'da sık sık sel olduğu için bir gün şehrin bu yüzden
yok olacağına inanılır. Ceyhan'da ise evler çok eskiden topraktan ve kamıştan
yapılırmış. Her yanı açık olduğu için, kuvvetli bir rüzgârda birçok ev yıkılıp
gidermiş.
Misis'in yılandan gitmesine gelince, bu da yine yörede
çok bilinen Şahmeran efsanesi ile birlikte anlatılır. Efsaneye göre Misis
yakınında küçük bir dağın tepesine kurulmuş, Yılankale denilen bir kale vardır.
Bu kalede sütle beslenen birçok yılan varmış. Bu yılanlar, bir gün sütsüz kalıp
kaleden çıkacaklar ve Misis'e inerek orada yaşayanları sokacaklarmış.(Adana
Efsanelerİ,Yrd. Doç. Dr. Refiye Şenesen)
LOKMAN HEKİM
EFSANESİ
Adana ve çevresinde yüzyıllardır yaygın olarak Lokman
Hekim efsaneleri anlatılmaktadır. Bunlardan bir tanesi şöyledir:
Lokman Hekim, inanışa göre bütün hekimlerin piri,
üstadıdır. Her çiçeğin, her otun özelliklerini tanıyan Lokman, ilaç yapar,
derilere deva bulunmuş. Bütün dünyayı dolaşmış. Çukurova'ya gelince ovanın
bereket ve güzelliğine hayran olarak Misis'e yerleşmiş. Çevredeki bütün
hastaları iyileştirmiş. Anık hastalığın ne olduğunu unutan Çukurovalılar,
ölümsüz hayatın peşine düşmüşler. Kendileri için ölümsüzlük ilacını yapmasını
istemişler.
Lokman Hekim Çukurova'yı adım adım dolaşmış, bütün
bitkileri incelemiş. Bir gece dolaşmaktan yorgun düşmüş ve ulu bir çınarın
altında uyuyakalmış. Bir ara bir ses duymuş:
"Ey Lokman, anık araman bitsin, ben ölümsüz hayatın
devasıyım. Bundan böyle insanlara ve hayvanlara ölüm yok".
Lokman Hekim, sesin geldiği bitkiye doğru yürüyüp
koparmış. Bu arada Tanrı Cebrail'e: "Yetiş Cebrail, Lokman ölümsüzlüğe
çare bulursa bu insanların hali ne olur?" demiş.
Bunun üzerine Cebrail, pir-i fani kılığında Misis
Havraniye tarafına bir gelmiş. Misis Köprüsü'nün üstünde Lokman Hekimle
karşılaşmış. Cebrail: "Selamü-naleyküm" dedikten sonra. Lokman'ın
elindeki kitaba bakmak istemiş. Kitabı alıp coşkuyla akan Ceyhan Nehri'ne
atmış. Kitabın ardından Lokman da suya atlamış ama bulamamış. Yaz gelip sular
çekilince, ırmak boyunda aramaya devam etmiş. Sonunda kitabın sadece bir
yaprağını, arpa tarlasında bulmuş. Bugünkü tıp biliminin, o günkü yapraktan
geliştiğine inanılır. Yörede hâlâ, efsanenin izlerine rastlanılmaktadır.
Kitabın bulunduğu arpa tarlasının toprağı kutsal sayılır. Çocukların karınları
ağrıdığında bu toprağı ısıtıp beze sararak çocuğun karnına koyarlar. .(Adana
Efsanelerİ,Yrd. Doç. Dr. Refiye Şenesen)
TAŞ KESİLME:
Anadolu’da birçok efsanede Kaynanasından müşteki olan
gelin, eşkıyadan veya düşman askerinin elinden kurtulmak isteyen genç kız veya
gelin Allah’a yalvararak “Ya beni taş et veya kuş et” der, böylece ya kuş olup
uçar, veya taş kesilmek suretiyle kurtulmuş olur. Diğer bazı efsanelerde de çoban
bir doğa felaketinden korunmak için Allah’a yalvarır ve sürüden bir kurban
adar, adağını yerine getirmez. Bazen de ekmek gibi kutsal kabul edilen
varlıklara saygısız davranılması halinde taş kesilme ile cezalandırılır.
Ay Tutulması;
Şalpazarı Çepnileri’nde de ay tutulduğu zaman silah
atılmakta, sürekli ezan okunmakta, namazlar kılınmakta, hocanın duasına
toplanılmış olan çocuklar amin demektedirler.Farklı bir tesbit ise ayın
tutulmasına ayın önünde durmakta olan bir yılanın sebep olduğu şeklinde olandır(Ali
Çelik, Trabzon-Şalpazarı Çepni Kültürü, Trabzon Valiliği İl Kültür Müdürlüğü
Yayını, Trabzon, 1999; Trabzon Çaykara Halk Kültürü, Doğu Kütüphanesi
Yayınları, İstanbul, 2000 s.451). Ay tutulmasının mitolojimizdeki izahında
cıngaloz diye bilinen bizim Kafkasya’dan kaya resimlerini çekip getirdiğimiz
bir yılanın ayı yemek istemesi veya yemeğe başlaması, vardır. İnanca göre ayı
iki köpek korumaktadırlar. Bunların uyumalarından istifade ile Cıngaloz ayı
yemek istemektedir. Halk arasında ay tutulunca çıkarılan gürültü teneke çalmak,
taşı taşa vurarak ses çıkarmak, silah atarak gürültü yapmak uyumakta olan bekçi
köpeklerin uyandırılmaları içindir.
Cin, peri, Cazı
(cadı), Davun, minnet ile ilgili efsaneler
Bunlardan Hubur/Hupur koyunlara musallat olan birçok
kişinin korktuğu beyaz bir varlıktır. Diğer ismi minnet’tir. Bölgedeki Kara
iyelerden biri Biıjjjuu diye ses çıkaran kendisine atılan taşları yutabilen,
göründüğü kimselere korku veren dev bir yılana benzeyen bir yaratıktır.
Kedilerle ilgili olanda, bekçi gece sopası ile bir kedinin ayağına vurur ve
evine gelince jandarma görünümlü görevliler kendisini evinden alır ıssız bir
bölgeye götürürler bir kayanın altından geçilip bazı nizamiyelerden geçirilip
mahkeme heyetinin huzuruna çıkarılıp yargılanır ve suçlu bulunur ve affedilip
evine gitmesine müsaade edilir.
Kükreyen Dağlar
Efsanesi;
Muş’un Varto ilçesindeki dağla ilgili efsanelerde bir
dağa teslim edilmiş kızın, kışın gece dağların karşılıklı çıkardıkları top
atışını andıran sesler çıkardıkları anlatılır. Erbil’deki ulu kabirler
arasındaki iddialaşmada gökyüzünde adeta savaştıkları, üstün gelen savaşçının
daha yukarı çıktıkları ve busavaşta top sesini andıran seslerin çıktığı
anlatılır. Böylece Ulu dağlar ve ulu kabirler arasındaki efsanevi manevi mücadele
top sesleri çıkarıldığı inancı vardır. (Yaşar Kalafat, I. Türkmen Kurultayı ve
Kerkük Yöresi Türk Halk İnançları” , Türk Kültürü, Ocak 1998, s.27-52) Deli
Çoban Obası veya Deli Çoban Yaylası ile ilgili efsanede de , Deli Çoban kışı
çok sert geçen ıssız bir yaylada bütün ısrarlara rağmen yiyecek ve yakacak
stoku yaparak kalmaya karar verir. İlkbahar gelince deli Çobanın kulübesinde
ölüsü bulunur. Çoban bir de not bırakmıştır. Notta, ben açlıktan veya soğuktan
değil dağların ulumasından ve kükremesinden öldüm demektedir. (A.Çelik.,a.g.e.
s.141) A. Çelik’in bir başka tespitinde de “Karadağ’da harp var iken, buradaki
evliyalar güm güm top atarmış, bu evliyalar Karadağ’a top atarlarmış” (
A.Çelik,a.g.e. s.466) Eski Türk İnanç Sistemi’ndeki anamaykıl, bu gün halk
inanç kültürümüzde Mehmetçikle birlikte düşmana karşı savaşan Yeşil Sarıklılar
olarak yaşamaktadır.
Ana Geyik
Efsanesi,
Halk inançlarımızda Geyik ile ilgili birçok efsane vardır. Anadolu’da Geyik Baba, Geyikli Baba gibi ulu zatların efsanelerinde, geyiğe binilerek savaşa gidilir, geyiklere kereste taşıtılarak cami yaptırılır. Geyikler öksüz bebeklere süt verirler Bursa-Kestel’deki Geyikli Baba, Samsun-Alaçam’daki Geyik Koşan, Safranbolu Göverendeki Geyik Baba bunlardan bazılarıdır. Geyikli Baba, “Azim dağlarda vahşi sığırlara suvar olup onlara binip Orhan Gazi İle sefere çıkmıştır” (Yaşar Kalafat, Safranbolu ve Yöresinde Türbeler” I. Ulusal Tarih İçinde Safranbolu Sempozyumu (4-6 Mayıs 1999), Ankara 2003, s.314; Türbeleriz 1996, Diyanet İşleri Başkanlığı Arşivi) Anadolu’da bilhassa Safranbolu’da geyik boynuzu binaların göğsüne nazarlık olarak ve ocak başlarına bereket için takılır. Türkistan’daKerkük’de Erbil’de ve Anadolu’da bir çok türbede geyik kemiği olduğu bilinir. Türk kültürlü coğrafyanın bir çok yerinde görüldüğü gibi Evlerinin giriş kapılarına nazara karşı korunmak adına geyik boynuzu asarlar Trabzon Şalpazarı’ndan A.Çelik’in yaptığı geyik efsanesi tespitinde; 11 veya 12 erkek çocuğu olan bir anne göç esnasında sırtında da yükü olduğu için bunları taşıyamaz ve kadın hasta olunca çocuklarını bir ağacın kovuğuna koyarak Allah’a emanet eder ve oradan ayrılır.O dönemde bir salgın hastalık olur kadın hayatta kalır ve çocuklarının öldüğü haberini alır. Ağlaya sızlaya çocuklarını bıraktığı ağacın yanına gelen anne “-ey gidi dünya çocuklarımı buraya bırakmıştım, dünya bana bir şamar attın der ve çocuklarını ağacın kovuğunda aramaya koyulur. O esnada bir geyik keçisi çocukların olduğu yerden kalkıp kaçar ve anne bebeklerinin ağzının sütlü olduklarını görür çocuklar veya çocuk beslenip balık gibi olmuştur.
Efsanenin temeli Türklerin İslamiyet’ten önceki inanç sistemleri olan Şamanizm’e dayandırılabilir.( Sedat Veyis ÖRNEK, 100 Soruda İlkelerde Din, Büyü, Sanat, Efsane, Gerçek Yay., lstanbul 1988, s.9) Yakutlarda, Kırgızlarda, Kazaklarda, Özbeklerde, Kazan Tatarları’nda, Gökoguzlar'da ve Anadolu Türklerinde loğusayı alkarısından korumak için değişik çarelere bas vurulur.
Kirgiz-Kazak inanışına göre iki türlü albastı vardır. Bunlardan Kara Albastı ciddi ve ağırbaşlı bir ruhtur. Sari Albastı ise doğum yapan kadının ve çocuğunun ciğerini söküp suya atar. Hoca’nın veya Bahsi’nin (Şaman’ın) okumasıyla giderler. Dış görünümü sarışın bir kadın suretindedir. Bazen keçi veya tilki suretlerine de girer. Bahsi veya Ocaklı adamlar albastıyı yakaladıkları zaman, "Ey albastı, zalim! Koy ciğerini yerine! Zavallının canini iade et! Sözümü tutmazsan, bana hürmet etmezsen, gözlerini çıkarırım" seklindeki efsunu söylerler.
Alkarısı loğusalara ve atlara musallat olan korkunç bir yaratıktır. Dış görünümü genelde albastı gibi cezp edici değildir. Uzun boylu, uzun parmaklı ve uzun tırnaklıdır. Çok çirkin ve iğrenç bir suratı vardır. Bedeni yağlı, uzun ve siyah saçlıdır. Saçları, ayni zamanda darmadağınıktır ve kocaman bir basa sahiptir. Dişleri at dişi gibi iri ve seyrek, ayakları ise terstir. Lohusalarin ve yeni doğan çocukların ciğerlerini yiyerek beslenirler. Daha çok kırmızı elbise giyerler; subaşında ve ağaçlık yerlerde yasarlar.
Alkarısının varlığına inanılan her yerde, korunmak için de değişik çarelere başvurulmuştur. Kars'ta, özellikle geceleri, loğusa hanımı yalnız bırakmazlar, geceleri ışığı sürekli yakarlar, hasta yalnız kaldığı zamanlarda ise, ağzına sakız vererek onun uyumasına engel olurlar. Elazığ’da lohusanin başucuna su, süpürge ve Kuran konur, yakasına iğne türü bir şey takılır ve yanında sürekli bir erkek (esi veya yakin akrabalarından bir erkek) bekler. Elazığ’ın bazı bölgelerinde ise kadının basına soğan, demir çubuk ve Kuran konur.
Sitedeki yazıların tüm hakları ve sorumluluğu yazı sahiplerine aittir. Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Aksi davranışlara karşın yasal işlemlere başvurulacaktır.