Samandağ ın
Seleucia Pieria'nın Kurulması
Issos Savaşında Darıus'u yenen İskender ve Hindistana kadar ilerleyen İskender çok kısa bir süre sonra, arkasından varis bırakamadan öldü. Bu yüzden devlet, generalleri tarafından paylaşıldı. Bu generallerin genel adı olan diadokilerden biri olan Selevkos, Balkanlar'dan Hindistan'a kadar olan bölümü aldı. MÖ 320 yılında yapılan bu bölünmeye Triparadisus Bölünmesi denir. Ama Perdikkas'ın altında MÖ 323 yılına kadar "Kamp Kumandanı" olan Selevkos, Perdikkas'tan sonra gelen hükümdarın öldürülmesine yardım etmiş, Babil'in elde tutulmasını sağlamış ve hükümdarlığını zalimce genişletmiştir. ( https://tr.wikipedia.org/wiki/Selevkos_%C4%B0mparatorlu%C4%9Fu)
İ.Ö 312 yılında İpsos'ta meydana
gelen çarpışmada Anadolu’da büyük karışıklığa neden olan Antigonos savaş
meydanında öldürülür. Bu çarpışmada Seleucos’un Hindistan’dan getirdiği savaş
filleri önemli rol oynadılar. Bu önemli çarpışmadan sonra Seleucos Anadolu’dan
Hindistan’a kadar olan bölgede İskender’in mirasına konmuş oluyordu. İpsos
savaşı sırasında Seleucos’un yönetim merkezi Tigris (Dicle) kenarındaki
Seleucia, Antigonos'un yönetim merkezi ise Antakya'nın
Seleucos akıllı, enerjili, müstesna bir askerdi. Doğu seferi sonunda
“Nicator” (Muzaffer) unvanını alan Seleucos devletin yönetim yerini Dicle
üzerindeki Seleucia’dan Orantes (Asi) yakınındaki Seleucia’yı kurarak buraya
taşır. Bundan kısa bir süre sonra Antiochia'yı kuran Seleucos, Seleucia
Pieria'yı her zaman başkent olarak görmüştür.
Samandağ, M.Ö. 310'da Selefkiler'in kurucu kralı Seleucos I. Nikador'un
Pieria Seleucia adıyla kurduğu bir liman kentidir. Seleucos, 312'de rakibi
Antigonos'u yenip Seleucides Devleti'ni kurmuş, daha sonraları Antiocheia bu
devletin başkenti olunca, Pierria-Seleucia'da bölgenin en önemli limanı
durumuna gelmiştir.
Dış liman
Bu amaçla Akdeniz’in en güzel limanlarından biri olan Seleucia Pieria’nın bulunduğu yer, topoğrafyası, deniz ulaşımına açık oluşu, zapdedilmesi zor bir akropole sahip olması gibi özellikleri nedeniyle uygun bulundu ve İ.Ö. 300 yılı nisan ayında Seleucia Pieria (bugün Antakyanın kazası olan Samandağ, daha eski ismi ile Süveydiye) başkent olarak kuruldu. Krallığın yönetimi Tigris (Dicle) kenarındaki Selaucia'dan, deniz kenarındaki Seleucia'ya taşındı.
Seleucia Pieria başkent olur. Al-Mina ve Sabuni'nin sakinleri buraya taşınır. Fakat çok geçmeden buranın çok güvenli olmadığı anlaşılır. Çünkü Seleucia Pieria deniz kenarında kurulmuştu ve gelebilecek deniz saldırılarına karşı açıktı. Ayrıca Seleucos'un kendine ait bir donanması yoktu. Seleucos Nicator kısa bir süre sonra babasının ismini taşıyan Antiochia (Antakya)'yı kurar. Yönetim merkezi yeni kurulan bu şehre taşınır.
Yukarı şehir ve aşağı şehir olarak
adlandırılan bu bölümler şehrin kurulduğu bölgedeki arazi yapısı bunu mecburi
kılıyordu. Yukarı şehir dağın üst yamacında yer alıyordu. (Bugün Kapısuyu
köyünün bulunduğu bölge) Denizden yaklaşık
Aşağı şehir liman çevresinde kurulmuştu. Liman tesisleri yanında pazar,
çarşı, dükkanlar ve zanaatkarlar burada bulunmaktadır. Aynı zamanda büyük bir
hamam ve küçük bir tiyatro yer almaktadır. Burası şehrin en canlı en hareketli
yeridir. İhracat ve ithalat merkezi olduğu için büyük depolar, ayrıca gemi
onarımı için küçük bir tersane inşa edilmişti.
Aşağı şehirle, yukarı şehir arasında bulunan kapı dahilen iki burçla dar
bir geçidi ihtiva etmektedir. Bunu burcun kalan izlerinden anlamak mümkündür.
Surun kalınlığı
Şehrin 3 büyük kapısı vardır. En güneydeki kapı şehrin pazar kapısı olarak adlandırılmış, surların dibindeki kapı orta kapısı olarak kullanılmıştır. Bu kapı surların dibindeki kapı olarak Bab el- Kils (kireç kapısı) ve kral kapısı olarak bilindiğine dair görüşler vardır. Şehrin içinden geçen suyun surlardan çıktığı yerdeki kapıya Bab el-Mina (liman kapısı) denmektedir. Bu kapının pazar kapısı gibi şimdi yıkılmış olan iki büyük kulesi vardı. Biraz daha kuzeyde üçüncü bir kule inşa edilmiş ve şehrin iç tarafında uzun bir yapı savunma için yapılmıştır. Yukarı şehrin uzun duvarında yalnız bir kapı (Bab el-hava) yapılmıştır. El Kabusiye ( Kapısuyu ) köyüne giden yol buradan başlamaktadır.
Kuzey-doğu şehir duvarından ayrılan
çapraz şeklindeki duvar şehrin içine doğru kıvrılmış ve orada kesilmiştir.
Şehir duvarı batıdaki suya kadar gelir, öbür uçtan devam edip limana kadar
ulaşır ve orada son bulur. Bu liman şimdi Minat el- Atiga (eski liman) ve Minat
el-Cedide (yeni liman) denilen yerden dış limana açılır. Kanal kuzeyde kalenin
duvarları, güneyde liman duvarlarıyla korunmuştur. Boğazın denize açılan
yerinde iki bekçi evi yapılmıştır. Güneydeki bekçi evi kalenin içinde 3x12
metre büyüklüğünde bir oda şeklindedir. Limanın doğu tarafındaki eski liman,
duvar izleriyle tespit edilmiştir. Limandan denize bir kanalın gittiği, kanalın
etrafındaki sıra kulelerle tespit edilmiştir. Dış binanın genişliği 130-
Kanalın üzerindeki bir köprüden tünel ağzına yakın bir yerden batı
Nekrapoline (Mezarlık) geçilir. Yakınlarında uzun bir yeraltı su tüneli dağdan
kıvrılarak geçer. Tünel ağzının
İ.Ö.64 yılında Seleucoslar
krallığı’na son verip bölgeyi İmparatorluğa katan Romalılar için Seleucia
Pieria önemini korumaya devam etmiştir . Çok ilgi çeken bir liman olduğundan
hellenistik dönemden beri diğer şehirlerle olan ilişkileri sürmüştür . Pavlos ile Barbanas misyonerlik gezisine
çıktıkları zaman sonraları Petros'un sekreteri ve yoldaşı olacak olan Markos'ta
onlara eşlik ediyordu. Hareket noktaları yine Seleucia idi.
Seleucia'nın kurulmuş olduğu dağın
ortasından geçen sular geniş ve derin üç yarık açmışlardır. Bunlardan ikisi
şehir surlarının dışındadır. Suların açtığı üçüncü yarık şehrin ortasından
geçmektedir. Buradan doğan su kaynağı yarığı takip ederek tünellerden geçer ve
denize kavuşur. Bu kaynak günümüzde dağ eteklerindeki bahçelerin sulanmasında
değerlendirilmektedir. Suyun bollaştığı dönemlerde çevreye zarar vermemesi için
çıkış yerinden
Şehir için çok önemli olan limanın sellerin getirdiği kum ve çakılların
doldurmasına karşı koymak için Roma döneminde 130 metrelik kısmı dağın altından
geçen
Şehrin, dağın hemen bitiminde , dağdan gelen derelerin ağzında bir iç limanı vardı. Sellerin bu limanı Doldurması tehlikesi ortaya çıkmıştı. Seleucıa o zamanlar Dünya'nın üçünü büyük kenti olan Antakya'nın denize uzanan limanı olarak çok önemliydi. Artık bugün dolmuş olan ve sadece dış limanının kalıntıları kalan ve iç limanı toprak altında kalan Selucıa limanının toprak ve alüvyonla dolmasının önüne geçmek için bir tünel yapmak gerekiyordu. Romalılar imparator Vespasianus zamanında dağ delinerek bir tünel açılması kararlaştırıldı.
Roma İmparatoru Diocletion (284-305) zamanında Seleucia’da tıkanan limanın temizleme işlerine başlanmıştır. Temizleme işlerinin sonlarına doğru işçilere verilen yemek az ve kötü olduğundan işçiler bunu protesto için önlerine çıkan yerleri yağma etmişler ve Antiochia’ya kadar yürümüşlerdir. İşçiler Antiochia’ya varınca halk onları cezalandırmak için hepsini öldürmüştür. İhtiyar İmparator olaylar üzerine Atiochia ve Seleucia'yı ağır bir şekilde cezalandırmıştır.
İmparator Constantius II (337-361) Seleucia yönetimini eline almış ve
liman temizleme işlemleri çok ilerlemiştir. Limanın dolma tehlikesi olduğundan
tünelin ağzı ile eski limanın çıkış yerlerinin orta yerinde yeni bir liman
kurma ihtiyacı doğmuştur.346 yılında burada yeni limanın yapımı tamamlandı. Bu
liman Antiochia için çok önemliydi. Çünkü bir yanda seyahat, haberleşme ve
ticari eşya naklinde, diğer yanda malzeme ikmaline büyük imkanlar sağlıyordu.
Antiochia’nın ekonomisinin gelişmesine, zenginliğinin artmasına da hizmet
ediyordu. Özellikle İ.S. 4. yüzyılda Asi Nehrinin büyük gemiler için elverişsiz
hale gelmesinden sonra Seleucia Pieria limanının önemi daha da arttı. Yeni
limanın kurulması için dağa kadar olan taşlar kırılarak temizlenmiştir. Böylece
limana yakın olan tünelin ağzından gelen çöplerin suyun akış kuvvetiyle denizin
içlerine kadar sürüklenmesi sağlanmıştır. Bu çöp akışının sağlanması için
Bu tünel Titus zamanında tamamlandı ve derenin önü bir duvarla kapatılarak sel suları , yüksekliği 7 mt. genişliği 6 mt olan bu tünel vasıtası ile iç limandan biraz daha uzaklara akıtılması sağlandı ve böylece limanın dolması engellenmiş oldu. 130 mt si tünel , kalanı açık kanal halinde olan tünelin uzunluğu girişten Çevliğe kadar 1380 mt. dir.Romalılar zamanında Titus Tüneli inşa edilerek dolması engellenmeye çalışılan liman o günden bu günlere yine dolmuş ve dış liman dışında kalan kısımları toprak ve alüvyonların altında kalmıştır.
Tünelin deniz tarafındaki girişine
göre sağ tarafta , 100 Mt. kadar uzaklıkta kaya mezarları vardır burada
kayalara oyulmuş mağaraların içinde bulunan çok sayıda mezarın en çok ilgi
çekeni , çukurun tabanındaki geniş mağaradır. içinde çok sayıda mezar bulunan
bu mağara diğerlerinden farklı yapılmış yüksek ve gösterişli bir mezar yüzünden
halk arasından ''Beşikli Mağara'' olarak anılmaktadır
Süveydiye (Samandağ), 1. Dünya Savaşı'ndan sonra da Fransızlarca işgal edilmiştir. 1938-39 yılları arasında, bağımsız Hatay Devleti'ne bağlandıktan sonra 1939'da Türkiye Cumhuriyeti yönetimine girmiştir. Daha önce Antakya'ya bağlı bir bucak olan Samandağ, 1948'de ilçe olmuştur. Aynı tarihte Süveydiye adı, ilçe merkezi yakınındaki dağdan esinlenerek Samandağ olarak değiştirilmiştir.
Milattan sonra 6. Yüzyılda yapılmış olan bu Manastır Antakyalı St.Simone
’un bir sütun üzerinde 40 yıl yaşadığı yer olarak ün yapmıştır.
Antakya-Samandağ yolu ile Asi Irmağı arasında bir dağ üzerinde bulunan
St.Simone Manastırı kalıntılarına , Değirmenbaşı Beldesi’nden ayrılan yoldan
gidilir. Yol manastır kalıntılarına kadar ulaşır. Manastır kalıntıları Aknehir
Beldesi sınırları içinde
St.Simone Stilist Manastırı ve eklentileri kısmen kayalar üzerine
oyulmuş ve kesme taşlardan yapılmış bir yapı olup,132x160m.ebatlarında
dikdörtgen biçiminde bir alan üzerine yerleşmiştir. Birbirine paralel iki
duvarla çevrilmiş ve üç yönden girişi olan ( halen iki girişi mevcuttur) Doğu-batı ekseni bir haç şeklindedir. Bu alan
üzerinde Stilist ’in sütununun bulunduğu merkezi sekizgen avlu çevresinde
düzenlenmiş çeşitli manastır yapıları ile ve üç kilisenin kalıntıları
bulunmaktadır. Halen 4 m’lik kaide bölümü mevcut olan sütunun gerçek
yüksekliğinin
Manastıra,birbiriyle kesişen doğu-batı ve kuzey-güney eksenleri üzerine
oturtulan yapılarla bir haç şekli verilmiştir. Bu alan üzerinde üç kiliseden
başka vafziteryum,misafirhane,mutfak,kiler odaları ve sarnıçlarda
bulunmaktadır.Manastıra en yakın su kaynağı
Antik Liman Genel görünüm.
St. Simon zamanında Seleucia'nın çevresindeki yerleşim merkezleri ad olarak geçmektedir. Bu bölge Arapların istilasından önce son defa Seleuceia bölgesi olarak anılmıştır. Araplar Seleuceia adını unutmamışlar ve onu “SALUKİYA” olarak anmaya devam etmişlerdir.Sonraları Seleucia adından çok bahsedilmişse de söz konusu olan Seleucia Pieria değil St. Simon’dur. Seleucia zamanla Süveydiye olarak anılmaya başlayacaktır.12 Aralık 1084 yılında Anadolu Selçukluları hükümdarı Kutalmışoğlu Süleyman Bey Bizans hakimiyetindeki Antiochia’yı fethederek şahre hakim olur. Ancak büyük Selçuklu hükümdarı Sultan Melikşah’ın kardeşi Dımışk (Şam) Meliki Tutuş’la yapılan bölgeye hakim olma mücadelesinde Halep yakınlarında meydana gelen savaşta Süleyman Bey yenilir ve ölür.
Bu kanlı olaylar sonucu bölgeye bir düzen sağlamak üzere Aralık 1086 sonlarında Antakya’ya gelen Sultan Melikşah oradan Süveydiye'ye gelir. Süveydiye’de Akdeniz sahiline ulaşan genç sultan denizi derin bir şevk ve heyecanla seyrettikten sonra atını dalgalı denize sürerek kılıncını üç kez suya daldırıp çıkarır. Burada Tanrıya şükreden Melikşah kıyıdan bir miktar kum alarak geriye döner. İleriki bir tarihte babasının (Alparslan) mezarını ziyaret edecek ve fethettiği yerler adına dua edecektir.Antakya Hıristiyanlar için çok önemli bir merkezdi. Şehrin Müslümanların elinden alınması için toplanan haçlı orduları Suriye Selçuklularının karşılık içinde bulundukları bir sırada 21 ekim 1097'de şehri kuşattı. Uzun süren bir direnmeden sonra şehir 3 Haziran 1098 tarihinde Haçlılar tarafından zapt edildi. Bu tarihten sonra Müslümanların yaptıkları savaşlarda başarı sağlanamadı. Selahaddin Eyyubi 1186 yılında Antakya’yı kuşatıp dış dünyayla ilişkisini kesmesine rağmen şehri alamadı. Bu arada Antakya şehri El-Mina limanı vasıtasıyla deniz yolundan ulaşım sağlayarak ayakta kalmayı başardı.
Memlük Sultanı Baybars 1268'de şehri zapt edip Seleuceia limanını da tahrip etti. Hatay ve çevresi 1517 yılında Osmanlı yönetimine girdi. Bu tarihte Mısır seferine çıkan Yavuz Sultan Selim tarafından zapt edildi. Osmanlı döneminde Antakya’ya uğrayan tek Osmanlı padişahı ise Kanuni Sultan Süleyman’dır.
Beşikli Mağra
Vespasianus-Titus tünelinin
yakınındadır. Roma dönemine ait olan ve kalker oyulmuş 12 kaya oyulmuş 12 kaya
mezarı vardır. Bunlardan Beşikli Mağara adıyla anılan mezarın bulunduğu mağara
en geniş ve en ünlüsüdür.
Tünelin deniz tarafındaki girişine göre sağ tarafta, 100 Mt. Kadar uzaklıkta kaya mezarları vardır burada kayalara oyulmuş mağaraların içinde bulunan çok sayıda mezarın en çok ilgi çekeni, çukurun tabanındaki geniş mağaradır. İçinde çok sayıda mezar bulunan bu mağara diğerlerinden farklı yapılmış yüksek ve gösterişli bir mezar yüzünden halk arasından ''Beşikli Mağara'' olarak anılmaktadır
Antik şehrin yerleşim yerinin yukarı kısımlarında tapınak kalıntılarına da rastlanır, bunlardan başka, Mağaracık köyü civarında da çok sayıda mağara vardır.
Sitedeki yazıların tüm hakları ve sorumluluğu yazı sahiplerine aittir. Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Aksi davranışlara karşın yasal işlemlere başvurulacaktır.