Libya Türk’ü Çağırıyor
Felaket tellalı gibi çıkan 2020 yılı Libya ile ilgili müjdeli haberler de getirmeye başladı. BM ‘nin Libya’da meşru hükumet saydığı Türk asıllı Sarrac Hükumeti, bu gün TB2 Bayraktar Sihalarımız sayesinde Türkiye için en önemli engel olan Al Watiye hava üssünü, Kaddafi’ye de ihanet eden isyancıların lideri Haftar’dan geri aldı.
Bu başarı bir anlamda Türkiye ve Türkler için tarihin dirilişi, halkının silkinişidir. Al Watiye'nin geri alınması Libya ve Türkiye için neden bu kadar önemli peki?
Libya, Kanuni devri1553-54'de Barbaros, akabinde Turgut Reis sayesinde Osmanlı ili olmuştu. Fakat bu öykü 1907- 1908, Balkan savaşları ve Libya'daki Jön Türklerin yarattığı kargaşa sonrasında Atatürk, Enver Paşa, Kuşçu Eşref, gibi Osmanlının en üst düzey kurmaylarının bizzat ve fiili çabalarına rağmen Libya bizden koparıldı. Libya, Mısır sol kolumuz, Anadolu gövdemizdi. Kol da gövdeden gidince gövde ve baş da sallandı.
Bu gün de anlıyoruz ki Türkiye'nin sınırları Türkiye’den çok fazladır. Ülkemin kültür sınırı şark yanda Çin'e kadar, garbında Bosna'ya kadar, şimalinde Kırım ile Cenup da Kerkük'e kadar tarihi ile uzanır. Hiç kabul etmesek bile bu gerçeği önce Kıbrıs, sonra, Bosna, Hersek ve Makedonya; daha sonra da Musul, Kerkük, Telabyad, Halep ile İdlib’de anlamaya başlamıştık. İdlip'de diş tutturunca Libya’ya da çağırdı bizi. Çünkü yüzyıl öncesinde Trablus da şehrimizdi. Biz onlarda olmasak da, onlar zaten hep bizdeydi.
Libya’ya bizi çağıran şimdiki hükumet başkanı Fayiz El Sarrac, Koloğlu Türklerindendir. 1947 de kurulan Libya'nın ilk başbakanı Sadullah Koloğlu’nun aşireti ile birlikte kendilerine, Kuloğlu, Koloğlu, Köroğlu gibi adlar veren Mısrata’dan Trablus’a kadar yayılan 13 aşiret kendilerini Osmanlının evladı saymaya devam etmektedir. Libya’da tam on yıldır, Hafter ile savaşan asıl kuvvet de bunlardır. Nitekim Hafter, Kaddafi artığı ordusuyla Libya’nın yüzde doksanını ele geçirmiş ama on yıl boyunca Mısrata ve Trablus’a girmeye muktedir olamamıştır. Çünkü Hafter, Trablus’taki hükumetini devirmek, BEA, Mısır, Suudi Arabistan’daki krallıkların demokrasi talebiyle yıkılmasını sağlamak için bir duvar oluşturmak istiyordu. Suriye ve Rusya da Hafter’e destek vermişti. Çünkü Libya’nın başbakanı Türktü ve demokratik bir seçimle gelmişti. Osmanlının küllerinden doğan bir Anka olduğunu görmekte olan bu ülkeler, Libya’daki demokratik rejimi yıkamazlar ise kendi krallıklarının yıkılacağını ve Osmanlı ruhunun yeniden dirileceğinden korkuyorlar ve hatta görüyorlardı. TC dışında herkes, işte bunun farkındaydı.
Türkiye, Suriye ve İdlip’te savaşırken Doğu Akdeniz, pek çok ülkenin Nato ve Rusya’nın da savaş gemileriyle dolmuştu. Çünkü Doğu Akdeniz’de trilyonlarca dolarlık gaz ve petrol yatakları olduğu anlaşılmıştı. Emperyal güçler bu yüzden buraya doluşmuş, hak sahibi olmak için Türk, Rus, İran, Suriye, İsrail tepişmesinin sonunu kollamıştı. Emperyal güçler perdelerin arkasında vekâlet derdindeydiler. Hepsi tuttuğu vekilin arkasına gizlenmişti. Fakat Türk Kurmay zekâsı parlak bir formül bulmuştu. Türkiye, Mavi Vatan söylemiyle uluslar arası hükümlere de uygun olarak Libya ile Türkiye'nin Akdeniz’deki münhasır deniz sınırlarını dünyaya ilan etti. Herkesi bağlayan bu deniz hukuku ilanı elbetteki Libya ile Türkiye anlaşması sonucuydu. Aynı denize kıyıdaş olan ülke deniz sınırlarını belirlemiş oluyordu. İşte bu nedenle bu ilan Doğu Akdeniz’deki tüm çatışmaları manasız bırakmıştı. Çünkü orayı karıştıracak hiç bir bahane kalmadı. Her bir ülke denizdeki komşuyla baş başa kaldı. Doğu Akdeniz de artık, uluslarası bir deniz olmaktan artık çıkmıştı.
İdlip de ki çatışma da bu yüzden önemsiz kaldı. Doğu Akdeniz savaşı, Orta Akdeniz'e kaydı. Türkiye ile ve Rusya aklıselim davranmıştı. Maçta berabere kalıp kapışmayı ertelemiş, Suriye deki çatışma Trablus’a taşınmıştı.
Ama bu anlaşma gereğince Libya’ya destek olmak, Hafter’i mağlup etmek, Libya’yı da istiladan kurtarmak da zorundaydık. İdlip’te sus pus olunca Libya’ya ya da yardım ettik. Sarrac ile bir olarak Libya'yı kurtarmak şarttı. Yoksa her şey çöp olacak, maksat boşa gidecekti.
Fakat bu defa da Fransa, Yunanistan ve Mısır’ı ürkütmüştük. Çünkü Mavi vatan projesi Mısır'ın da dâhil olabileceği İsrail, Kıbrıs Rum ve Yunanistan arasına açılması planlanan doğu Akdeniz’den çıkacak gaz ve petrolü taşıyacak boru hattı projesini de çöpe atmış olacaktı.
Birleşik Arap Emirlikleri, Suudiler, Suriye hatta Rus Wagner güvenlik şirketinin her yönden desteklediği Haftar güçleri Libya'yı tamamen zapt etmek üzereydi. Gündeme getirilmese de bir ay önce Sihalarımız önce Haftar'ı geriletti. Bu sabah Sihalar ile Sarrac'ın kuvvetleri en kritik nokta olan El Watiye hava alanını Haftar'dan kurtarmış oldu.
Watiye hava üssü, Libya ve Tunus ile Cezayir sınırları kavşağında Libya'nın en korunaklı ve en büyük hava alanlarından biridir. Tunus ile Cezayir hem Türkiye’nin hem de Libya'nın müttefikidir. El Watiye’ bir Türk üssü olunca, ki nitekim artık olmuştur, Libya, Fas, Cezayir ve Tunus’un; İtalya, İspanya, özellikle de Fransa'nın güdümüne karşı bir kale görevini görecektir. El Watiye, Türkiye'nin Afrika’ya açılan kapısı ve kalkanı olacaktır.
Bu şu demektir. 113 yıl önce İtalyanlara teslim etmek zorunda kaldığımız Libya, tarihi geçmişini yani bizi tekrar çağırmıştır. Bu güne kadar Libya'yı savunan ve bizi çağıranlar; kendilerine Kuloğulları, Koloğulları veya Köroğlular diyen Osmanlı leventlerinin torunlarıdır
El Watiye' nin Türk Üssü olması demek Türkiye'nin Libya'da hava ve deniz üssü kurması, Doğu Akdeniz gaz ve petrol yataklarındaki haklarımıza sahip çıkabilmesi demektir. Ayrıca tarihi etki bölgelerimiz olan Fas, Cezayir ve Tunus ile siyasi askeri bağlarımızın güçlenmesi, Mısır'daki tarihten gelen ayak izlerimizin tozunu alması, orta doğudaki haklarımızı geri isteyebilmek kudreti bile demektir.
Kısaca Libya da tarihi kudretimizi geri kazanmak TC için ikinci İstanbul'un fethi kadar önemlidir
Özetle Türkiye, yükselme dönemine girmiştir. Türkiye, artık süper bir güçtür.
Bir de şunu düşünelim. İstanbul'u fethetmek için dünyanın en ileri teknolojisine ve Şahi toplarına sahip olmak gerekmişti. Şimdi El Wathiye'yi ordular, gemiler, binlerce askerle değil neredeyse tek başına Sihalar ile kurtardık. Karadan giden binlerce asker, tank, top zırhlı araçlar ile zapt edip çıkamadık. Fakat üç beş tane pır pır uçan ama binlerce metre yüksekten düşman askerinin burnuna nişan alan teknoloji ürünü araçlar ile kurtardık. Bu silahlı insansız hava araçları ise neredeyse tek bir mucit ve bir vatanseverin çabasıyla oluşmuş ve gelişmiştir.
Demek ki bir iki düzine bilgin ve mucit, yüzlerce tank ile toptan, yüz binlerce kişilik ordulardan önemlidir.
Peki, böylesine büyük bir olaya hükumet neden sessiz. İlk ihtimal, bu tarihi madeni çöl bulduk zannederek ehemmiyet vermemektir. Ama asıl ihtimal tüm planları yapan Hükumet değil, devletin kurmay aklı olduğu için kurmay akıl sessiz kalınmasını mantıklı bulmaktadır.
Demek ki kurmay akıl, başka fincancı katırları da ürkmesin diye gürültü istememektedir.
Sitedeki yazıların tüm hakları ve sorumluluğu yazı sahiplerine aittir. Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Aksi davranışlara karşın yasal işlemlere başvurulacaktır.