04.04.2017
Gulüv
Osmanlıca yazılışı; - gulüv: غلو
Gulüv, dilimize Arapçadan girmiş Arapça isim türünde bir kelime ve terimdir. Dilimizdeki anlam karşılığı “ Haddini aşmak, aşkınlık “ olan bu kelime “ Edebiyatta abartma sanatının en son haddi, “ haddi aşmak, itidal çizgisinin ötesine geçmek” , mübalağa sanatında aşırıya kaçmak, abartma işini aklın kabul etmekte zorlandığı dereceye kadar götürmek şekillerinde anlamları vardır.
Gulüv, İslami ilimlerde de “İslâm anlayışının sınırlarını aşan inanç ve telakkiler” manasına gelecek şekilde de bir terim olarak kullanılmış, “Kur’an ve Sünnetin belirlediği genel İslâm anlayışının sınırlarını aşmak” anlamını ifade etmiştir. [1] Bu terim tasavvufta da kullanılmış, tasavvuf dilinde aşırı inanç anlamına gelen bir terim olarak kabul edilmiştir.
Divan edebiyatında gulüv bir terim olarak en çok mübalağa sanatını ifade eden durumlar için kullanılmış, Divan şiirinde abartmanın (mübalâğanın) son derecesi olarak ifadesini bulmuş, “ habbeden kubbe, kubbeden habbe yapmak” deyimi ile birlikte ve eş anlamlı olarak kullanılmıştır.
Edebiyatta mübalağanın üçüncü, en ileri derecesi en üstün derecesi olarak kabul edilmiş, akıl ve mantık sınırlarını aşan makbul görülen mübalağa şekli olarak kabul edilmiştir.
Abartma sanatında en aşrı dereceye çıkma, abartmayı çok abartma eylemi olan güluv yapmak işi zannedildiği gibi divan şairleri için bir kusur değil, bir meziyet olarak kabul görmüştür. [2]
Gulüv, övgü konulu kasidelerde karşımıza çıkan bir terimdir. Kasidelerde devlet veya zaman zaman din büyükleri övülürken sık sık abartıya kaçılmış, övgülerde aşırılık yarışına girişilmiş, methi yapılan büyüklerin bazı özellikleri çok aşırı mübalağalar ile methedilmiştir.
Divan şiirinde methiyelerde aşırıya kaçmak hatadan ziyade bir marifet olarak kabul edilirken makbul sayılan mübalağa şekline tebliğ, hayal gücünü aşırı zorlayan ve çok abartan haline de gulüv denmiştir.
İran şiirinden Divan şiirimize giren gulüv konusunda en dikkati çeken şairlerimiz Nefi ve Nedim ’dir. Nedim, Nefî zaman zaman da Necati Bey , Ahmet Paş ve Taşlıcalı Yahya gulüvde usta olan şairlerimizdir.
Mübalağa sanatında guluv’un tam tersi ise İğrâktır. ( bkz İğrâk Nedir ( Aşırı Mübalağa Abartma)
İğrâk ise aşağılamada ve eleştiride aşırıya kaçmak, muhatabı yerin dibine sokmak, en ileri düzeyde aşağılamak manasına gelir.
Ateş-i aşkım ki deryalar söyündürmez beni
Nokta-i dâğ-ı süveydâ dûdmânımdır benim Nefi
Denizler Cehennem ateşini söndürebilir mi - benim aşkım da cehennem ateşi gibi yanan - yüreğimdeki siyah nokta (süveyda) ocağıdır.
Nutka gelsem Nef'î-i mu'ciz-demim ‘İs â gibi
Beyt-i ma'mûr-ı ma'ânî hânumânımdır benim Nefi
Eğer şiir söylemeye başlasam İsâ Peygamber gibi mucizeler yaratırım. Çünkü benim oturduğum yer manaların en mukaddes evidir
Güllü dîbâ giydin ammâ korkarım âzâr eder
Nâzenînimsâye-i hâr-ı gül-i dîbâ seni Nedim
Uçardı taht-ı Süleyman gibi havada eger
Çekeydi resmini bir pâre üstüne Bihzâd. Nefi
Cemşîd-i kâmrân ki süvâr olsa rahşma
Dârâ tutar rikâbım Husrev inân verir Nefi
Öyle bir padişahtır ki Çemşid’e benzer. Dara atının üzengisini tutar, Husrev ise ona dizgin verir .
Nizâmî görse ger tarz-ı kasîdem dahi anmazdı
Hadîs-i sergüzeşt-i Hüsrev ü Şîrin ü Şâpûrı Nefi
(Nizâmî, benim kaside tarzımı görseydi, Şâpur, Şîrin ve Hüsrev’in hayatlarından söz etmezdi.)
Serverâ midhat-ı cân-bahşunla güftârum
Eyledi mu’ciz-i ‘İsâyı cihanda izhâr
(Sultânım, senin canlar bağışlayan övgün ile benim şiirim, mucizeler gösteren İsâ’yı cihanda görünür kıldı.)
KAYNAKÇA
[1] Yusuf Şevki Yavuz, GULÜV, TDVİA cilt: 14; sayfa: 193
[2] İskender Pala , Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, shf , 181
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın