19 Yüzyıl Divan Edebiyatı Avni Enderunlu Vasıf K. İzzet Molla
Bu yüzyılda Divan Şairleri halka yaklaşır ve heceli şiirimizin özelliklerinden yararlanırken; Halk Ozanları da Divan Şiirinin söyleyiş özelliklerine yaklaşmışlardır.
Divan Şairleri " Türkî Basit mahallileşme " akımının sonucu halkın kullandığı söyleyiş özelliklerinden yararlanmış, deyimleri bol bol kullanmışlardır.
Bu yüzyılın Divan Şairleri inin başlıcaları Yenişehirli Avni , Enderunlu Vasıf ve KEÇECİZADE İZZET MOLLA'dır. Yenişehirli Avni , Divan Şiiri geleneği ile yetiştiği halde, anonim halk şiirinden de etkilenmiştir.
Şiirlerinde Mevlana tarikatına (Mevlevilik) mensup olduğu için tasavvufun izleri görülür,
Aynı yüzyılda yaşayan, Enderunlu Vasıf ise I8. Yüzyıl Divan şairi olan NEDİM 'in tarzını devam ettirmiş; sade, içten bir anlatım kullanmıştır. Şiirlerinde İstanbul'u anlatmış, NEDİM gibi zevk ve eğlenceden, neşeden söz eden şiirler yazmıştır. Bu yüzyılın diğer Divan şairleri gibi halk söyleyişlerini kullanmıştır.
Edebiyatımızda "Mihnet-i Keşan" adlı mesnevisiyle tanınan KEÇECİZADE İZZET MOLLA, Divan şiirine birçok yeni kavramlar getirmiştir. "Mihnet-Keşan" konu ve tema bakımından yeni bir eserdir. Bu eserinde şair başından geçen bir olayı anlatarak psikolojik yorumlar yapmıştır.. Mensur Eserler Divan edebiyatında nazım hep ön planda olmuş, ancak 15. yüzyıldan sonra nesir gelişmeye başlamıştır. 19. yüzyılda ise nesir türlerinin daha ön plana geçtiğini görüyoruz.
Bu yüzyılın nesir türündeki önemli eserleri Yirmi sekiz Çelebi Mehmet'in " Sefaretname "si ile " Mütercim Asım Tarihi "dir. Mütercim Asım'ın bu kitabı, yakın tarihimizi anlatan önemli bir eserdir. 19 yy ın ikinci yarısından itibaren Tanzimat Edebiyatı başlamış, Divan edebiyatı Nesir ve manzum türlerinin yerine batı edebiyatına ait mensur ve manzum türler ile batı edebiyatının özelliklerini yansıtan eserler verilmeye başlanmıştır.
Batı edebiyatının tesirlerinin başlaması ile bu yy ikinci yarısından itibaren git gide divan edebiyatının tarihe karışmaya başladığı görülür. Bu yüzden 1850 yıllardan itibaren divan edebiyatı Millî Edebiyat Dönemine kadar varlığını dil tür ve ölçü anlayışı ile sürdürse bile 1850 yıllardan sonra hızlanan gelişmeler divan edebiyatının sonunu hazırlamıştır. 1850 li yıllardan sonra yazılan hiçbir şiir veya mensur eser artık divan edebiyatı mahsulü olarak görülemeyecek şekilde batı edebiyatı tesirini gösteren eserlerdir. Dolayısıyla Tanzimat ve Servet-i Fünun dönemi, ölçü olarak hala aruz ölçüsünü kullanmayı sürdürseler de, dil anlayışları açısından hala divan şairlerinin izinden gidiyor şeklinde görünseler de, hala şiirlerine Gazel, kaside , murabba, terkibi bend, terci bent deseler de artık yazdıkları şiirler divan edebiyatının konu, zevk, düşün sanat ve amaç bakımından divan edebiyatı ve şiirleri ile alakası kalmayan eserlerdir. Divan edebiyatının son temsilcileri olan başlıca şairleri o yüzden bu yy ilk yarısında yetişmişlerdir.
Avnî
Hayatı:
Gaziantep doğumlu olan Yenişehirli Avnî'nin asıl adı Hasan'dır. Hakkındaki bazı bilgileri Nazmü'l-Cevâhir adlı kendi eserinden öğreniyoruz. Bu eserde verdiği bilgiye göre 1790 yılında İstanbul'a gelerek şairler arasında kendini göstermiş ve Nakşibendî tarikatına girmiştir. Tezkirelerden bazıları (Arif Hikmet ve Fatin Tezkireleri) ise Aynî'nin çeşitli devlet görevlerinde bulunduktan sonra İstanbul'da öldüğünü bildirirler.
Eserleri ve Edebî Kişiliği
Yenişehirli Avnî, edebiyat tarihindeki yerini manzum tarihleriyle yapmıştır. Manzum tarih söylemede edebiyatımızda Sururi 'den sonra en önde gelen şairlerdendir. Ancak şairliği güçlü değildir. Şiirlerinde Şeyh Galip'in büyük etkisi görülür. Nefi ve Nabi’den etkilendiğini gösteren beyitleri de vardır. 18. ve 19. yüzyıl şairlerinden bazılarının gazellerine nazireler yazmış, Fitnat’ın bir gazelini tahmis etmiş, bir gazelini de müstezad haline getirmiştir. KEÇECİZADE İZZET MOLLA ile birlikte yazdığı yirmi gazeli bulunmaktadır.
Eserleri: Dîvân, Sâkî-nâme, Nazmü’l-Cevâhir, Nusret-nâme.
Kaynak: Mengi, Mine, Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ Basımevi, Ankara 2002.
AVNİDEN BİR GAZEL
Def'-i gam-ı rindân-ı sühandan meye muhtâc
Cemşîd-i dil-i nükteveran, heyheye muhtâc
Bu bezmimizin cümbüşü ey mutrib-i hoşdem
Bir dâire bir sinekemân bir ney'e muhtâc
Tevfik-i İlâhî denilür nâmına Aynî
Tanzîm-i umûr-ı dü cihân bir şeye muhtâc
Enderunlu Vasıf
Hayatı:
İstanbullu olan Enderunlu Vasıf, enderunda yetiştiği için Enderunlu ya da Enderunî lakabıyla tanınmıştır. III. Selim döneminin son yıllarından başlayarak saray çevresinde önemli görevlerde bulunmuş, en son haceganlık rütbesiyle Topkapı Sarayından ayrılmıştır. Şair, İstanbul da 1824 yılında ölmüştür.
18.yüzyılda Nedim,'in başlattığı mahallileşme akımının bu yüzyıldaki en önemli temsilcisi Vâsıftır. Ancak ondaNedim'in'in inceliği yoktur Şiirlerinde Nedim'in yanı sıra Bosnalı Sabit ve ENDERUNLU FAZIL’ın da etkisi görülür. Vâsıf eski şiirin kurallarına, eski kültürün estetik değerlerine fazla sadık kalmaksızın hatta kuralları umursamadan yazmıştır. Ayrıca, şiirlerinin büyük bir kısmı tehzil yani alay ve taklit özelliği gösterir. Şiirlerinde özellikle şarkılarında kayıtsız bir ruh hali olan Vâsıf, perde-birûnâne yani edep dışı şiirler de yazmıştır. Şiire mahallî renkler katarken, alaycı yaradılışı onu eski şiirin nükte anlayışından uzaklaştırmış, bayağılığa düşürmüştür.
Vâsıf’ın şiirlerinde İstanbul'un önemli bir yeri vardır. İstanbul Türkcesi başta olmak üzere İstanbul'un gezinti yerleri, halkın giyim kuşamı, binicilik, cirit ve ok atma gibi geleneksel yönler onun şiirlerinin en çekici yanlarıdır. Bazı şiirleri halkın gelenek ve göreneklerini yansıtması bakımından ilginçtir.
Vâsıf’ın edebî kişiliğiyle ilgili söylediklerimizi özetleyecek olursak: Onu, divan edebiyatının son döneminde yetişmiş, Nedim'in yolunda yürümüş ancak, orijinal olmak için bayağılaşmayı bile göze almış, edebiyatımız yönünden çok Türk dili, özellikle folkloru açısından önemli bir şair olarak kabul etmemiz gerekir.
Vâsıf’ın çağdaşı ve yakın arkadaşı olduğu bilinen İzzet Molla yazdığı tarih kıtasında şairin ölümünden önce şiirlerini yaktığını söylerse de Vâsıf Dîvânı Mısır (Bulak 1257) ve İstanbul (1257, 1258, 1989) da olmak üzere toplam dört kez basılmıştır.
Kaynak: Mengi, Mine, Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ Basımevi, Ankara 2002.
ENDERUNLU VASIF'TAN BİR GAZEL
Kime mecbûrum o sîmîn-bere sor sorma bana
Derdim ol şûh perî-peykere sor sorma bana
Âşıkın kaametini cevr ile kim dâl itdi
Şu duran dil-ber-i dal-hançere sor sorma ban
Doğrusu âşıkı sevmez mi sever mi bilemem
Anı sen var o kadi ar'ara sor sorma bana
Seni sayd eyleme mümkin mi didim dil-dâra
Didi bin nâz ile sîm ü zere sor sorma bana
Dehenin dün gice kim öpdü uyurken bilemem
Âşıkın ağzın ara âhere sor sorma bana
Pek kes-â-kes veremem sana cevâb ol şuhun
Geldi mi hatt-ı ruhu berbere sor sorma bana
Geldi mi âleme Vâsıf gibi erbâb-ı suhen
Oku dîvânını şâirlere sor sorma bana
KEÇECİZADE İZZET MOLLA
Hayatı:
İstanbul’da doğmuş, babasının ölümü üzerine akrabalarının yardımlarıyla öğrenimini tamamlamıştır. Çeşitli devlet görevlerinde bulunduktan sonra Osmanlı-Rus Savaşı aleyhtarı olduğu için sürgüne gönderildiği Sivas'ta ölmüştür.
Eserleri ve Edebi Kişiliği
19.yüzyılın, divan edebiyatı geleneğinin önemini yitirerek çöküşe yöneldiği ve yerini yeni bir edebiyata bırakmaya başladığı bir dönemdir. Böyle bir edebiyat ortamı içinde, dönemin öteki şairlerinin yaptıkları gibi İzzet Molla da önce 17. ve 18. yüzyıl ustalarının yollarını izlemiştir. Ancak, Divan Şiiri geleneğini sürdürmekten öteye giderek, sahip olduğu şairlik yeteneği, ince zevki, sağlam ve zarif Üslubuyla diğer şairlerden kolayca ayırt edilebilecek bir edebi değer ve ustalık göstermiştir. KEÇECİZADE İZZET MOLLA'nın mizahî yanı güçlü olup eserlerinde yer yer olay ve şahısları mizahla karışık bir üslûpla anlatmayı başarmıştır. Öte yandan İzzet Molla'nın da çağdaşı bazı şairler gibi yaşanan hayata, çevreye ve insana daha yakından baktığı ve dönemin şiirinde aranan değişiklik ihtiyacını karşılamaya çalıştığı görülür. Bu amaçla şiirlerine mahallî renk katmaya çalışmış, halk şiiri ve sanatçılarıyla ilgilenmiş, hece veznini kullanarak türküler yazmış, böylece divan şiirinin geleneksel yapısını sarsmıştır. Bu tarz girişimlerinin bazı eserlerinde başarılı olduğu dikkate alındığında o, yeni edebiyatın ilk müjdecilerinden sayılabilir. İzzet Molla'nın zeki, nüktedan, sözünü esirgemeyen, mizaha ve latifeye düşkün, zevk ve eğlenceyi seven kişiliğiyle divan şiirinin son şairlerinden olduğu onun hakkında bilgi veren kaynaklarca kaydedilmektedir.
Eserleri: Gülşen-i Aşk, Mihnet-Keşân, Dîvân, Lâyihalar, Devhatü’l-Mehamid fî Tercimeti’l-Vâlid, Şerh-i Elgâz-ı Râgıb Paşa
Kaynak: Mengi, Mine, Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ Basımevi, Ankara 2002.
Gazel / Harâb
Meşhûrdur ki fısk ile olmaz cihân harâb
Eyler anı müdâhane-i âlimân harâb
Bilmez ki iki kat yıkılur kendi halkdan
İster cihan yıkıldığını hânüman-harâb
A'mâl-i hayr süllemidir kasr-ı Cennetin
Mümkin mi çıkma olsa eğer nerdübân harâb
Bir mevsim-i baharına geldik ki âlemin
Bülbül hamûş havz tehi gül-sitân harâb
Çıkmaz bahâra değmede bîçâre andelîb
Pejmürde-bâl vakt şitâ âşiyân harâb
Elbetde bir sütunu olurdu bu kubbenin
İzzet nihayet olmasa kevn ü mekân harâb
Teslim olursa Pire medeng-i irâdesi
Olmaz diyâr-ı Rûm'da bir hanedan harâb
KAYNAK:
Prof. Dr.Mengi, Mine, "Eski Türk Edebiyatı Tarihi", Akçağ Basımevi, Ankara 2002. Not.:Yazıdaki , Noktalama,Yazım ve İmla Hataları Edebiyat Ve sanat Akademisi Editörlerine aittir.
Edebiyat, Dil bilim, Kültür, Folklor, Geleneksel ve Güzel Sanatlarla ilgili, Tez, yazı, İnceleme, ve Araştırmalarınız bize başvurarak bu sitede Paylaşabilirsiniz.
BAŞVURU İÇİN : ESA, İLETİŞİM veya s_kuzucular@hotmail.com