13.10.2011
MODERN RESİM SANATI VE KÖKLÜ RESİM KÜLTÜRÜMÜZ
Batılı Resim ( peinture ) anlayışı, geleneksel resmimizin ( Minyatür) yerini nasıl aldı? Bu Osmanlı Türk toplumunun tarihine koşut, enteresan bir inceleme konusudur. Pek çok kaynak Türk ve Osmanlı geleneğinde batılı anlamda resimle eş değer sayılabilecek kültürel birikimlerimizin olmadığını batılı anlamada resim birden bire ortaya çıktığı düşüncesi içindedir.
Hâlbuki Türk kültürü m.ö birinci yy da ilk örnekleri görülen portre geleneği, hayvan mücadelelerini tasvir eden resimler, Uygur Resimlerinde rağmen hayvan mücadelelerini konu edinen Heykelcik, kabartma ve resimleri çağına göre oldukça ileri özellikler taşıyordu. Uygurlardan günümüze ulaşan ancak son yıllardan beridir farkına vardığımız çok zengin ve oldukça ileri düzeyde binlerce duvar, pano ve derilere çizilen gelişmiş ve binlerce resim örnekleri vardır.
İslamiyet’in men edici kurallarıyla İslami dönemde sekteye uğrayan Türk Resim Sanatında, resim yapma ihtiyacını Taşı İşleme Sanatı, minber, mihrap, Mezar Süsleme, medrese, han, cami duvarları, eyvanlar, niş ve panolarında göstermiştir. İnsan figürlerinden kaçınmak zorunda kalınmasına rağmen insan tasvirlerinin de bulunduğu, minyatürler vasıtası ile kitap süslemeleri olarak yaşatıldığı gözden kaçmaz. Selçuklu, İlhanlı, Safevi,Özbek ve Babür, Akkoyunlu, Karakaoyunlu, Timurlu devletlerinde yazılan pek çok kitapta Uygur, İran, Çin hatta Bizans resminin tesirleri altında yapılmış Minyatürler göz ardı edilemez. Bu çağlarda yapılmış resimlerin Batı medeniyetinin o asırlardaki yegâne temsilcisi olarak ayakta durmaya çalışan Bizans resimleri,Mozaik , fresk ve Minyatürlerindeki resimlerinden hiç de aşağı kalır yanı bulunmamaktadır.
Tüm bu veriler İslamiyet’in yasaklayıcı kuralları yüzünden 14. yy dan itibaren Türk resim sanatının batı resim sanatından geri kalmaya başladığını gösterir.
Bu köklü resim geleneklerimizin sağladığı bu birikimler batılı resim sanatını 19 yy derhal öğrenip dört beş asırdan beri batının kat ettiği mesafeyi kapatmamıza zemin hazırlamıştır. O yüzden bu değişim asla gelenekselOsmanlı Minyatürleri ve Türk resimnin yıkılarak, bunun yerine Batı modeli bir resim sanatının yer aldığı anlamında değildir. Türk resminin 19 yy dan bu güne değişim ve gelişmesi de ancak bu yoldan yapılacak açıklamalarla mümkün olabilir.. Türk resminin 19. yy’dan bu yana batılılaştığı yargısı tümüyle yanlıştır. Batı resminin 19. yy’daki değişimi geleneksel öğretilerimizin batılı resimle bütünleşerek yeniden şekillenmesinden ibarettir.
İşin aslı Türk resminin kendine has gelişmesi içinde Batı ikinci dereceden yan bir etken olarak kalmıştır. Şayet Türk resminin geleneksel doğacı ve gerçekçi eğilimleriyle şematik biçim oluşumları arasındaki ikiliksel bağ hesap edilirse, bu yüzyıl ancak bu dengenin nesnel bir dışa yönelişe doğru değişmesi ve bunda Batının da belli bir rol oynayışı diye açıklanabilir. (Nüzhet İslimyeli –Asker Ressamlar, Ankara 1965 Doğuş Ltd. Şti. Matbaası, s.158)
ÇAĞDAŞ RESİM SANATIMIZA KAVUŞMA SÜREÇLERİ
Türk resim sanatında batı anlamı ile ilk çalışmalar III. Selim (1793) ve II. Mahmud (1835) zamanında mühendis ve harp okullarına konulan resim dersleri ile başlamıştır. Bu okullardan yetişen yetenekli gençler Avrupa’ya resim sanatı öğrenimine gönderilmiş, döndüklerinde de kendilerinden büyük yarar sağlanmıştır.
Batı anlayışında Türk resim sanatının temelleri, 1795'te açılan Mühendishane-i Beri-i Hümayun’da II Selim döneminde ilk kez resim derslerinin verilmeye başlandığı bu okulda atıldı. Mühendishane-i Bahr-i Hümayun’u Baron de Tott kurar. Bu okulun öğretim programında resim dersi yer almıyordu. Okulda haritacılık ve teknik çizim önem kazanmıştı. Ama III. Selim döneminde kurulan Mühendishane-i Berri-i Hümayun’da resim derslerine de programda yer verilmişti. Tott’un kurduğu okulda resim dersinin amacı Avrupa yöntemlerine göre yetiştirilmesi düşünülen genç subaylara Askeri kapsamlı teknik çizimleri, arazi krokilerini, “Mendziri Krokileri” çizebilme yeteneği kazandırmaktı. Harita, taş baskısı, Oyma, kazıma yöntemlerini bilen subaylara da ihtiyaç duyuluyordu. Maalesef mühendishanede resim derslerinin yıllarca bu amaca ulaştırabilecek seviyede öğretilmediği de anlaşılmıştır.
İngiltere’ye öğrenim amacıyla 1835’te gönderilen mühendishaneli 12 genç içinde daha sonra Ressam Ferik İbrahim Paşa diye bir üne sahip olacak bir genç bulunuyordu. 1835’te İngiltere ye gönderilenler arasında Bekir Paşa 1847’de Mühendishane Nazırı olur ve bu kurumun düzeltilmesine çalışacak, resme yetenekli genç mezunları okulun matbaasında görevlendirilecek haritacılığın gelişmesi için de gerekeni yapacaktır. Bekir Paşa döneminde hakikaten köklü değişikliklere gidilmiştir. Okulda daha çok 1851–52 yılından başlayıp mezunların altı yıl süreyle “mühendis sınıfı” “topçu sınıf” , “ressam sınıfı” diye adlandırılmıştır.
1834’te eğitim, öğretime açılan ( resmi açılış 1835 ) mektebi Fünun-u Harbiye-i Şahane’de başından itibaren resim derslerine önem verilmiştir. Harbiye de 1836 yılında matbaa kuruldu. Okulun resim öğretmenliğine 1837 de İspanyol ressam Chirans atandı. Sonraki yıllarda Mekteb-i Harbiye “İfadiye” ve “Harbiye” diye iki aşamaya bölündü. İdadi dönemi resim öğretmenliğine Fransız Kes getirildi. Böylece “ Askeri Ressamlar” olarak anılan ilk Ressamlar da bu okuldan yetişti. (Turan EROL, Günsel RENDA –Geçmişten Günümüze Çağdaş Türk Resim Sanatı Tarihi –sayfa 78–83 –Tiglat Yayınları 1980 )
18. yüzyıl başlarından itibaren ise köklü bir değişim başlamış ve yoğunlaşan batılılaşma hareketleri resim alanında da etkili olmuştur. Osmanlı Türkiye’sinde ekonomik, siyasal, toplumsal ve askeri alanlarda yaşanan bu gelişmelere paralel olarak yoğunlaşan batılı tarzda yaşama isteği, doğal olarak resim Sanatında da yankısını bulmuştur.
Osmanlı İmparatorluğunda FİGÜRATİf resim, ya Enderun'da yetişen, ya da tekke ve dergâh gibi dinsel öğretilerin kuram ve uygulamasının gerçekleştirildiği kurumsal yapılardaki nakkaşların elinde belirli bir seviyeye gelmişti. Tanzimat 'ın ilanıyla birlikte gündeme gelen yenileşme, Osmanlı seçkinlerinden halka uzanan bir harekettir. 19.yüzyılın özelikle ikinci yarısında yetişen ressamların çoğunlukla askerlerden çıkması ve paşa ressamlar olarak adlandırılması bu nedene dayanmaktadır. Topçu Kara Okulu gibi öğretim kurumlarının açılması ve hendese-i tersimiyye, resm-i hatii gibi resim sayılabilecek bilgilerin verilmesi, yetenekli gençlerin yabancı ülkelere - özellikle Fransa'ya -gönderilmesi bu sonuca neden açmıştır. Böylece batılı resim anlayışı sanatımıza girmiştir (Güvemli, Z., 1975, Şeker Ahmet Paşa, Türkiye’miz Dergisi, Ak Yayınları, sayı 16, s .38-43 )..
II. Mahmut, 19. Yüzyıl başlarında portresini yaptırıp devlet dairelerine astırdı. 1827'de açılan Askerî Tıbbiye ve 1834'te açılanMekteb-i Harbiye'ye de resim dersleri konuldu. II. Mahmut'un Avrupa'ya gönderdiği öğrenciler arasında resim öğrenimi için seçilenler de vardı. 1859'da açılan Mekteb-i Mülkiye, 1868'de açılan Galatasaray İdadîsi (Lisesi) ve 1872'de açılan Darüşşafaka İdadîsi’nde de programlara resim dersleri konuldu. Bu sayede Darüşşafaka'dan çok sayıda ressam yetişti. 19. yüzyılda bu okullardan yetişen Osmanlı Ressamlarının çoğu Asker kökenliydiler. Genellikle manzara resmi yapan bu Askeri Ressamlarlardan ilk akla gelenler; Beşiktaşlı Tevfik, Giritli Hüseyin, Karagümrüklü Hüseyin, Darüşşafakalı Hüseyin, Mirliva Osman Nuri, Servili Ahmet Emin,Askeri Ressam Kaymakam Ahmet Şekür , Üsküdarlı Osman ve Bedri Kulları'dır.
Figürsüz Türk resim sanatını geliştiren asker ressamlar, eserlerini padişaha sunarak dikkat çekmek istediler. Önce Ferik İbrahim Paşa (1815–1891), Ferik Tevfik Paşa (1819–1866) ve Hüsnü Yusuf Bey (1817–1861) resim öğrenimi için İngiltere ve Fransa'ya gönderildiler, onları 1861 yılındaŞeker Ahmet Paşa, : (1841–1907), Süleyman Seyyit,(1842–1913), Hüseyin Zekâi Paşa(1860-1919) ve Osman Nuri Paşa : (1839-1906) izledi.(https://tr.wikipedia.org/wiki/Asker_Ressamlar)
Türkiye’de Batılı anlamdaki resim sanatının başlatıcılarının büyük bir bölümü askerî okul çıkışlı ressamlardır. Bu okullardan mezun sanatçılar öğrenim için Avrupa’ya gönderilmiştir. Bunlardan Ferik İbrahim Paşa Batı etkisindeki Türk resminin öncülerindendir. Buna karşılık askerî okul çıkışlı oldukları halde, yurt dışına gitmeden sanatçı kişiliklerini yurt içindeki öğretmenlikleri sırasında geliştirmişlerdir.
Batı etkisindeki resim sanatımızın ‘primitifler’i yani bu dönemi başlatan öncü ressamlarımız: Fahri Kaptan, Ahmet Bedri, Hüseyin Giritli, Ahmet Münip, Salih Molla Aşki, Ahmet Ziya ve bugün isimleri tam olarak bilinmeyen bir grup ressamdır. Ayrıntıya inen titiz çalışma teknikleri uygulayan özellikle de fotoğraftan yararlanma yöntemleriyle ile resimler yaparak batılı anlamdaki resim sanatımızı geliştirip kurdular.
ASKERİ OKUL ÇIKIŞLI RESSAMLAR
Batılılaşma gayretleri sonucu 1840 yıllarının ilk başlarından itibaren Harp okullarına batılı ülkelerden resim öğretmenleri getirilmiş, ayrıca yurt dışına öğrenciler gönderilmeye başlanmıştır. Fen bilimleri, sanat dalları, tıp ve edebiyat alanındaki batılı anlamda gözüken yenileşmelerin başlangıcını Tanzimat’ın ilanıyla görülen gelişmelere bağlamak gerekir.
Batılı anlamda resim sanatımızın başlangıcı diğer bilim ve sanat dallarında da olduğu gibi asker kökenlidir. Tanzimat ’la başlayan batılaşma hareketlerine öncülük eden kişilerin hepsinin asker kökenli olması devletin batılılaşma gayretlerine önce bu alanda başlaması ile ilgilidir.
Batılı anlamda Türk Resim Sanatının başlangıcının batı ülkelerinden harp okullarına getirilen ressam resim öğretmenleriyle başladığı anlaşılır. Bu öğretmenlerden Schranz ve ve Kes’ adlı resim öğretmenleri modern resmimizin kurulmasına ön ayak olan ilk asker ressamlarımızın hocalarıdır.
Batılı Resim Sanatmızın gelişiminde Pariste açılan Mekteb-i Osmanî adlı okulun da çok önemli katkıları olmuştur. Zamanın Paris elçisi Cemil Bey’in Sultan Aziz’e önerisi sonucu 1860’da Paris’in Karanel semtinde Viyola sokağında kuruldu ve kapısına Osmanlı tuğrası asılmıştı. Sultan Abdülaziz’in Tıbbıye idadisi resim öğretmen yardımcısı Ahmet Ali Efendi, Şeker Ahmet Paşa ) ile Mektebi Harbiye mezunu Süleyman Seyit Efendi’yi bu okula gönderdiği bilinmektedir.( Başlangıcından Bugüne Çağdaş Türk Resim Sanatı Tarihi, Günsel Renda -Turan Erol Sunuş: Suut Kemal Yetkin, C. : 1 Tiğlat Basımevi)
Batı tekniği: Askeri yüksek okulların müfredat programlarına alınan desen dersleriyle başlayıp, ilk meyvesini İbrahim Paşa ile vermiş. Hüsnü Yusuf takip etmiş. Batı tekniği alanında Türk resim sanatı öncüleri bu sanatçılarımız olmuştur.
Osman Nuri Paşa ,
, Hoca Ali Rıza(1885–1930) Halil Paşa, Hüseyin Zekai Paşa, ile Türk resminde figür üzerine kurulu köklü bir geleneğin başlatıcısı sayılabilecek Osman Hamdi (1842–1910) Batılı tarzda resim sanatımızın başlangıcındaki ilk önemli ressamlarımızdır.İlk ressamlarımız öğrenimleri esnasında, Paris sanat çevrelerini hâkimiyeti altında tutan Roman-tizm ve Neo Klasizme rağmen Courbet’in sanatını ihmal etmediler. Yurda dönüşlerinde Courbet’in renk ve canlılık endişesini getirmişlerdir. Onlar sadece Batı tekniği ile resmi değil Paris’in Çağdaş Sanat anlayışını da beraberinde getirmeye ilk günden çalışmışlardır. ( Nüzhet İslimyeli –Asker Ressamlar –sayfa 22–25)
( d. 1839 İstanbul ö. 1906) Türk ressam, Asker ressam, 1857 de Harbiye dördüncü sınıfında iken Sultan Abdülmecit ve Sultan Abdülaziz'e yaver ve ressam olarak saraya alındığı da buradan öğrenilmektedir. Bu görevinde miralaylığa (Albay) kadar yükselen sanatçı bundan sonra mirliva (Tuğgeneral) rütbesi ile Harbiye ve Kuleli resim öğretmenliğine atandı. Osman Nuri Paşa, ilk defa kahramanlık içeren (Hamasi) konuda eser veren bir sanatçıdır. Osman Nuri Paşa Avrupa'da da resim öğrenimi yaptı. Yağlıboya tuvalleri dışındaki diğer çalışmaları, kendisinin ileri bir tekniğe sahip iyi bir hoca olduğunu ortaya koymaktadır. Sami Yetik’in ilk resim öğretmeni olan Osman Nuri Paşa , Ahmet Ziya Akbulut, Hoca Ali Rıza ve Hüseyin Zekâi Paşa’nın da resim öğretmenliğini yaptı. Daha çok, sanatı tanıtmak ve sevdirmek alanında büyük hizmetlerde bulundu. (https://tr.wikipedia.org/wiki/Osman_Nuri_Paşa_(ressam)
Süleyman Seyyit, (1842–1913),
Anadolu Maltepesi eşrafından Hacı İsmail Efendi’nin oğludur. İdadi ve Harbiye’de iken yaptığı karakalem ve suluboya etütleri ile hocaları Schranz ve ve Kes’in dikkatini çekmiştir
1862’de Paris’te açılan Mektebi Osmaniye’ye Süleyman Seyyit,de ilk talebeler arasında yer almış ve bu okulda eğitim görmüştür. Bu okulun kapanmasından sonra Ressam Cabanel’in atölyesine girerek burada 9 sene çalıştıktan sonra İstanbul’a dönüp Harbiye Mektebi resim öğretmenliğine tayin edilmiş, ancak Şeker Ahmet Paşa fikir ayrılıkları nedeni ile buradaki görevinden istifa ederek 1880’de Kuleli Askeri İdadisi'ne geçmiştir.
Batılı anlamda Türk resim sanatının, bir üslup çizgisi ortaya koyan ilk kuşak sanatçıları arasında; Osman Hamdi Bey, ve Şeker Ahmet Paşa, ile birlikte ismi geçen bir diğer ressam, Süleyman Seyyit,'dir. Kuşağının diğer sanatçılarına oranla, resme yoğunlaşma konusunda daha istekli olan ve bunun için daha fazla olanak bulduğu anlaşılan Seyyid, özellikle natürmortlarıyla dikkat çekmektedir. Osman Hamdi Bey resmin “konu” sorununa, Şeker Ahmet Paşa özellikle kompozisyona önem verirken, Süleyman Seyyid “ışık ve renk” gibi plastik unsurları ön plana çıkartır. Süleyman Seyyid’in diğer çağdaşlarına göre daha ressamca bir tavır içerisinde bulunduğu iddia edilebilir.
1884 den 1910 senesine kadar Askeri Tıbbıye İdadisi resim öğretmenliği yapmış Miralaylık rütbesine kadar yükselmiştir. Askeri mekteplerde toplam olarak 36 yıl hocalık yapmıştır.
Seyyid Bey de Hoca Ali Rıza gibi maddi düşüncelerden daima uzak olmuş ve sanatın manevi zevkleri için yaşamıştır. Pertev Boyar’a göre, hak ettiği maaşları tahsil edebilmek için uzun süre emek verdiği değerli eserlerini zamanın ileri gelenlerine hediye etmek zorunda kalarak mağdur da olmuş ve hayatta iken yapıtlarından dolayı hiçbir maddi yarar elde edememiştir. 1913’te vefat etmiştir.
Osman Hamdi'nin bu kuşak içerisinde bir kültür adamı olarak gerçekleştirdiği etkinliklerle sivrilen kimliği, çağdaş Türk sanatı tarihi yazımında, diğer iki sanatçının ve özellikle de Süleyman Seyyid'in bir ressam olarak yeterince değerlendirilememesi sonucunu doğurmuştur
Şeker Ahmet Paşa, .1841 - ö.5 Mayıs 1907)
Harbiye Mektebi'nde aldığıanatomi ve perspektif dersleri ile resim yeteneğini geliştirdi. Resme olan ilgisi ortaya çıkınca Sultan Abdülaziz tarafından Paris'e gönderildi. Burada yedi yıl Gerome ve Boulanger atölyelerinde çalıştı..Paris’te resimleri sergilendiği esnada Paris’te ziyarette bulunan Abdülaziz, sergideki resimlerini görünce Şeker Ahmet Paşa’yı saray için resim seçip almakla görevlendirdi. İstanbula döndüğünde kolağası rütbesiyle Sultanahmet’teki Sanat Mektebi’ne resim öğretmeni olarak atandı (1871). Sultanahmet'teki Mekteb-i Sanayi'de Türk ve yabancı ressamların eserlerinden oluşan bir resim sergisi açmayı başardı (27-Nisan–1873). Bu sergi, Türkiye’de açılan ilk resim sergisiydi.
Osmanlıdan Günümüze Resim ve Sanatı’nın temel taşlarından biri olarak. Peyzaj temasına dünya çapında üslup katkısı yapmayı başarmıştır. Mekân ve lirizm özgün bir şema geometrisiyle dengelenmektedir. Bakışlarını doğaya çevirmiş, yaşadığı topluma kapalı, yalnız iç dünyasında yaşayan bir sanatçı tavrını korumuştur. (Güvemli, Z., 1975, Şeker Ahmet Paşa, Türkiye’miz Dergisi, Ak Yayınları, sayı 16, s .38-43).
Asker ressamlar geleneğinin en önemli temsilcilerinden olan Şeker Ahmet Paşa’nın resimlerinde insanlara ve olaylara odaklı bir yaklaşım yerine; ormanlar meyveler, çiçekler, karacalar, geyikler, koyun sürüleri ve çoban köpekleri sevgi ile işlenmiş motiflerdir. Sanatçının iddialı zengin, büyük boyutlu natürmortları ise, sürüş ve renk olarak tercihlerini ve becerilerini en başarılı biçimde yansıttığı işler olarak diğerlerinden ayrılır.
Paris'te bulunduğu yıllarda, tabiatta, açık havada yapılan resmi savunan Barbizon ressamlardan etkilenmiştir. 1870'de Roma'ya gitmiş, 1871 yılında İstanbul'a dönmüştür. Bir yandan askerî kariyerini sürdürürken, diğer yandan resim yapmıştır. Natürmort çalışmaları ile ünlüdür. Resimlerinin önemli bir bölümü İST. RESİM VE HEYKEL MÜZESİ, Ankara Etnografya Müzesi , ile, Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Ankara’ , Sakıp Sabancı Müzesi ve bazı özel koleksiyonlarda bulunmaktadır.
Hoca Ali Rıza
Tarihimize Üsküdarlı Hoca Ali Rıza adıyla geçmiştir. Süvari binbaşısı Mehmet Rüştü Bey'in oğludur. Rüştiyedeki öğrenciliği sırasında resim derslerindeki yeteneği ile dikkat çeken Hoca Ali Rıza, resim derslerini Osman Nuri Paşa, Süleyman Seyyid Bey ve Kez'den almıştır.
1884'te teğmen olarak Harbiye'yi bitiren genç ressam, bu yüksek okula resim öğretmeni olarak girmiştir. Üsküdar ve Karacaahmet'in sessiz köşelerini, kıyı kahvelerini ve güneşli kayalıklarını Çamlıca’nın tepelerini çizmiştir. Üsküdar'ın ve Boğaz'ın tepelerine tırmanıp bir kaya parçası, yelkenli, fıstık ağacı silueti, ahşap evlerin arasından görülen İstanbul resimleri yapmıştır.
İçinde yetiştiği geleneğe uyarak insan figüründen çok, doğa ile ilgilenen sanatçı, Hoca Ali Rıza başta Üsküdar sokakları olmak üzere İstanbul ve çevresine özgü görüntüleri işleyen manzara resimleriyle tanındı. Paletinden koyu renkleri ayıkladı, sulu boya ya da neredeyse sulu boya kadar ince, saydam yağlı boya resimlerinde pembeler, yeşiller ve maviler kullandı.
Tek başına bir "okul" muş gibi çok sayıda öğrenci yetiştiren Hoca Ali Rıza , resim derslerinde kullanmak üzere desen albümleri hazırladı. İkinci Meşrutiyet'ten sonra kurulan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti'nde başkanlık yapmıştır. “Hoca Ali Rıza Efendi, Realist Resim sanatımızın en önemli temsilcilerinden birisi ve çağın üstünde bir sanatçı olmuştur.” (https://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=2172)
M. Ali Laga, Sami Yetik, Sadık Gürtuna, Ali Rıza Beyazıt, İhsan Çanakkaleli gibi bir çok usta yetiştiren Hoca Ali Rıza Bey, Türk sanatında bir ekolün kurucusu olmuştur. Çok güçlü bir desen temsilcisi, kurşunkalem çalışmalarında da, kurallar kurmuş bir üstaddır. Batı dünyasının dev sanatçıları dahi EMPRESYONİst tabiata onun verdiği kadar ışık olamamışlardır. Özellikle yeşilli ton ve nüansları tabiatın da kendisinden daha zengindir demek yerinde olur. Onun hiçbir etkinin altında kalmadan bir ekol meydana getirmesi, Türk resmine milli bir ruh verebilmesi, büyük bir sanatçıda aranan yaratıcı bir kudret göstergesidir. ( https://www.turkresmi.com/klasorler/19uncuyuzyilturkressamlari/ ) Eserleri iç ve dış sanat alanında hâlâ geniş bir ilgi toplamakta. Verdiği her eser bir değere sahip. Türk sanatı resimde onunla yola çıkmış, kendinden sonra gelenlere yol göstermiştir.
Osman Hamdi Bey,
Osman Hamdi Bey, Doğulu giysiler ve görkemli görünüşler altında çektirdiği kendi fotoğraflarından yararlanarak, bunları büyük boyutlu kompozisyonlara aktardığı resimlerinde, özellikle hocası Gerome’un etkisinde kalmıştır. Yapıtları Türk özellikler taşır ve Doğu dekorunun bu türdeki hiçbir yapıtında Hamdi Bey’in yapıtları kadar belgeselci olunmamıştır. Osman Hamdi Bey, aynı zamanda güçlü bir portre , Ressamıdır. Bu portrelerinde kendi aile çevresinden kişileri, çoğunlukla eşini, çocuklarını, yeğenlerini model olarak seçmiştir.
Osman Hamdi Bey’in Oryantalizmi, yakından tanıdığı konularının fotoğraflarını çekip tablolarında birleştirdiği çizgisel bir dile dayanmaktadır. Kendi perspektifinden, içinden çıktığı kültürü tüm gerçekliğiyle ifade etmiştir.
Manzara resimleri de yapmış olmasına rağmen, bunların sayısı figürlü resimler kadar değildir. Önemli yapıtları arasında ‘Mimozalı Kadın, ‘Silah taciri’, ‘Feraceli kadınlar’, ‘Kaplumbağa Terbiyecisi’, kendisinin ve eşinin bazı portreleri sayılabilir.
Halil Paşa
Halil Paşa, Mühendishane-i Berri-i Hümayun (bugünkü İstanbul Teknik Üniversitesi)’u bitirdi. Mezun olunca sarayda ve askeri liselerde ressam ve resim öğretmeni olarak görevlendirildi. Resim öğrenimi için Paris’e gitti. Paris’te ünlü oryantalist ressam Jean-Léon Gérôme'nin atölyesinde sekiz yıl çalıştı. Çallı Kuşağı olarak adlandırılan genç ressamları Sanayi-i Nefise Mektebinde yetiştirmiştir
Halil Paşa, Türk İzlenimcilik resminin öncüsüdür. Işık ve renk çözümlemelerine özgün bir ayrım kazandırmış. Klasik anlayışa uygun yapıtları ve çizim etütleriyle çok yönlü kişiliğini de ortaya koymuştur. Sanatçının manzara ve natürmort resimlerinin yanı sıra yalın ve gerçekçi tarzda çalıştığı portreleri de vardır. Hem klasik ve realist tarzın hem de empresyonizm etkisinde resimler yapmıştır. Sanatçı, ilk devre resimlerinden olan “Eldivenli Kadın” adlı tablosu ile Paris’te bir altın madalya kazandı. Yurda döndüğünde boğaz kıyılarını resimledi. Yalıların ve kayıkların durgun sulara vuran gölgelerini empresyonist bir anlayışla resmetti Halil Paşa,Türk Resminde ışık sorunu üzerinde çalışan ilk sanatçımızdır.( Serkan Azeri, Türk Resim Sanatında Asker Ressamlar, AkhisarSanat
Hüseyin Zekâi Paşa
Hüseyin Zekâi Paşa, 1860 Üsküdar ö. 1919) Kuleli Askeri İdadisi’nde Hoca Ali Rıza ’nın da bulunduğu birkaç öğrenci ile resim atölyesi kurulması için okul yönetimine başvurdu. Bu atölyede Osman Nuri Paşa ve Süleyman Seyyit,’in öğrencisi oldu. Yurt dışında resim eğitimi alamamış olmasına karşın, öğrenme ve kendini aşma isteğiyle çağdaş Türk resminde belli bir yere gelmeyi başarmıştır. İlk dönem resimleri gerçekçi ve ince boya hamuru ve duru renkleriyle 19. yüzyıl manzara geleneğine bağlıydı. Sonradan daha kalın firça vuruşlarının egemen olduğu izlenimci bir anlayışa yöneldi. Resimlerinde izlenimci renk anlayışını, kompozisyonun bütünlüğünü yok etmeyen bir ayrıntı işçiliğiyle birleştirdi. Manzaraların yanı sıra portre ve figürler de yaptı. Bazı resimleri İstanbul,İzmir Arkeoloji Müzesi ,Anadolu Medeniyetleri Müzesi,Ankara Etnografya Müzesi, İST. RESİM VE HEYKEL MÜZESİ , Dolmabahçe Sarayı ve Topkapı Sarayı 'nda bulunmaktadır.
Çoğu peyzaj ve natürmort türünde yağlı boya yapıtlarıyla tanınan asker çıkışlı ressamlar arasında Ahmet Bedri, Hüseyin Giritli, Ahmet Muhip, Salih Molla Aşki akla gelebilecek önemli isimlerdir
Bu ressamlar, doğa konulu resimlerini, doğaya çıkarak değil, İstanbul’un Yıldız Sarayı, Çinili Köşk, IHLAMUR KASIRLARI gibi tarihsel çevrelerini konu alan fotoğraflardan yapmışlardır.
19 YY RESSAMLARIMIZIN ORTAK ÖZELLİKLERİ.
19. yy’ın ikinci yarısında; gerek askeri okul çıkış, gerekse askeri okul çıkışlı olmayan ressamlarımız birçok benzer niteliklere sahiptirler. Halil Paşa, Ahmet Ali Paşa, Miralay Süleyman Seyyit gibi öğrenimini Avrupa da tamamlamış sanatçılarımızla yurt dışına gitmediği halde bu ressamlarla aynı kategoriye giren Hüseyin Zekâi Paşa gibi sanatçılarda çağdaşlarından hiç de ayırt edilmezler. Bu sanatçıların ilk eserlerinde de aynı çekingen ve saygılı tutumu, dünyaya aynı saf yürekli yaklaşımı ve ayrıntıcı çalışmayı görürüz. Osman Hamdi başlı başına incelenmesi lüzum görülen bir örnektir. (Turan EROL, Günsel RENDA –Geçmişten Günümüze Çağdaş Türk Resim Sanatı Tarihi –sayfa 78–83 –Tiglat Yayınları 1980)
FYADALANILAN KAYNAKLAR
1. Turan EROL, Günsel RENDA –Geçmişten Günümüze Çağdaş Türk Resim Sanatı Tarihi –sayfa 78–83 –Tiglat Yayınları 1980 )
2. Çağdaş Türk Sanatı, Sezer Tansuğ, Remzi Kitabevi yayınları,1. basım,1986,
3. Başlangıcından Bugüne Çağdaş Türk Resim Sanatı Tarihi, Günsel Renda -Turan Erol Sunuş: Suut Kemal Yetkin, C. : 1 Tiğlat Basımevi)
4. Güvemli, Z., 1975, Şeker Ahmet Paşa, Türkiyemiz Dergisi, Ak Yayınları, sayı 16, s .38-43 Nüzhet İslimyeli –Asker Ressamlar, Ankara 1965 Doğuş Ltd. Şti. Matbaası
5. Serkan Azeri, Türk Resim Sanatında Asker Ressamlar, AkhisarSanat
6. https://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=2172
7. Çağlar Erbek, Türk Resim Sanatı, ttp://www.genbilim.com/content/view/)
8. https://tr.wikipedia.org/wiki/Ressam_Halil_Paşa
9. wikipedia.org/wiki/Şeker_Ahmet_Paşa
10. https://tr.wikipedia.org/wiki/Osman_Nuri_Pa%C5%9Fa_(ressam)
11. https://tr.wikipedia.org/wiki/Sülleyman_Seyyid
12. https://tr.wikipedia.org/wiki/Asker_Ressamlar
13. https://www.turkresmi.com/klasorler/19uncuyuzyilturkressamlari/index.htm
14. https://www.turkresmi.com/klasorler/19uncuyuzyilturkressamlari/
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın