AAA… SEN DE BİZİM GİBİYMİŞSİN!...
Duygu selidir köy çocukları; saf, masum ve tertemiz… İnsanlığın kaybettiği sevgi ve dostluk, onlarda tüm tazeliğiyle ve güzelliğiyle sarar doğayı…
Çiçeği saksıda görmeye mahkûm edilmiş şehir çocuklarına göre tabiatın en doğal haliyle iç içe yaşarlar; böceği, çiçeği, ağacı dalı çok yakından tanırlar. Tüm zamanları doğayla iç içedir. Şehir çocukları kadar kullanabilecekleri çok sözcükleri yoktur dağarcıklarında; ama şehir çocuklarının bildiği sözcükler de köy çocuklarını anlamakta ve anlatmakta aciz kalır.
Şehir çocukları ile karşılaştıklarında onların yanında sessiz, suskun, çekingen ve mahcûb tavırlıdırlar… Onlara ikramda ve ev sahipliğinde birbirleriyle yarışırlar; hürmetkârdırlar… Ne var ki tanışma faslında engeller aşılınca öyle bir arkadaş olurlar ki, tüm maharetlerini ortaya koyarlar: Hani derler ya; “ ben sevdim mi adam gibi severim…” İşte öyle severler yeni arkadaşlarını… Onların da küçük dünyalarında sakladıkları büyük hayalleri vardır elbette…
Sorumlu olduğum 7. Sınıf öğrencilerimle köy çocukları ile ilgili – sözlü de olsa - detaylı paylaşımlar yaptık. Köy hayatına yabancı değildim; çoğu zaman yaz tatillerimizde köyümüzdeki babaannemizin ziyaretinde olurduk. Köyümüzde çok arkadaşım vardı; orada arkadaşlarımı çok sevdim, çok güzel oyunlar oynadık, tepelerde koştuk, çimenlerde düştük yuvarlandık… O günlere ait çocukluk hatıralarım tüm canlılığıyla hafızamda ve yüreğimde kayıtlı idi… Öğrencilerime köy hayatını ve köy çocuklarını anlatmakta hiç zorlanmadım.
Ve nihayet, öğrencilerimle yakın bir köy okuluna ziyarete karar verdik. Büyük bir arzu ve heyecanla oradaki öğrencilere hediyeler; kitap, defter, kalem, oyuncaklar, aklımıza her ne geldiyse hazırladık ve köye gitmek için hazırlandık.
Bizi köye götürecek midibüs okul bahçesine geldiğinde öğrencilerimin heyecanı ve sevinci doruk noktadaydı. Büyük bir dikkatle önce hediyelerini aracımıza yerleştirdiler. Sonra sırayla araçta yerlerine oturdular.
Nihayet köye giriş yaptık. Köyümüzdeki İlköğretim Okulu Müdürü, Öğretmenleri ve Öğrencileri bizi okul bahçesinde karşıladılar. Okul bahçesi diyorum; şehir okullarındaki gibi beton yığınları yoktu… Tabiatın tüm renkleri sanki bizi bahçede bekliyordu. Öğrencilerime baktım; hepsi bu tabloyu hayranlıkla izliyorlardı.
Saçları örgülü kızlarımız, lastik ayakkabılı erkek öğrencilerimiz… Yüzleri gülüyordu; ama yine de öğrencilerimize mesafeli duruyorlardı…
Müdür Bey ve Öğretmenler “hoş geldiniz” diyerek öğrencilerimizle tek tek tokalaştılar. Öğrenciler el birliğiyle hediyelerini okula taşıdılar. İnsanlığın kaybettiği mutluluktu paylaştıklarımız.
Sınıflara konuk olduk, sorularla cevaplarla esenleştik. Öğrencilerimiz, sınıftaki öğrencilerin sıralarında onlarla birlikte oturdular. Tanışma engeli aşılmıştı; öğrencileri kendi hallerine bıraktık. Biz de Müdür Beyle ve Öğretmenlerimizle sohbete daldık.
Sohbetten sonra bahçeye çıktık. Öğrencilerin bize uzak mesafeden baktıklarını görünce dayanamadım, yanlarına vardım:
-Arkadaşlar, beni kim tandıra kadar götürecek, acıktım, tandır ekmeği yemek istiyorum…
Kızlar teklifime hemen koştular; ama tandıra kadar hep mesafeli duruyorlardı bana karşı. Nasibimiz varmış ki,, kadınlar tandır ekmeği pişiriyorlardı:
-Kolay gelsin bacılar, bir tandır ekmeği verebilir misiniz?
Kadınlar,” ne demek hoca, elbette veririz” dediler ve bir tandır ekmeği verdiler. Aman Allah’ım, Sıcacık, yumuşacık ve mis kokulu. Tandır ekmeğini aldım ve kadınlara teşekkür ettim. Öğrencilerde yine mesafeli ve meraklı bakışlar… Herhalde benim tandır ekmeğini nasıl yiyeceğimi merak ediyorlar! Tandır ekmeğinin ortasındaki delikten bileğimi soktum ve kenarlarından ısırmaya başladım. İşte ne olduysa bu anda oldu. Öğrenciler benimle aradaki mesafeyi kapattı kapatmasına da, kızlardan birisi cesaretini toplayarak bana daha da yaklaştı ve yüzüme öyle mânalı bir bakışla:
-Aaaa… Öğretmenim sen de bizim gibiymişsin!...
“SEN DE BİZİM GİBİYMİŞSİN ÖĞRETMENİM!…”
Bu sözü yıllar geçse de unutmam. Bu sözden sonra kız öğrencilerin benimle daha yakınlaşarak soru yağmuruna tutmaları yok mu? Bu safiyet, bu sevgi, bu masumiyet beni bitirdi… O anda ısırdığım tandır ekmeği parçası boğazımdan zor geçti. Güzelim köylerimizde unuttuğumuz çocuklarımız ve şehirlerde değer kaybına uğrattığımız çocuklarımız...
Daha bitmedi anlatacaklarım:
Bir hafta sonra Köy Okulumuzdan Müdür arkadaşımızla iki Bayan Öğretmen okulumuza iade-i ziyarette bulundular. Geldiler gelmesine de boş gelmemişlerdi. Üzerinde isimler yazılı zarflarla gelmişlerdi. Bana da bir zarf gelmişti. Misafirlerimizi sınıfa götürdüm ve hediyelerini bizzat vermelerini rica ettim. Zarfların içerisinde çeşitli renklerde boncuklardan yapılmış bilezikler ve bir de defter yaprağına yazılı notlar vardı. Benim zarfımda da ismimin yazılı olduğu kare biçiminde boncuklardan örülü bir tablo vardı…
Nefsimin ve nefesimin duyacağı bir ses içimi titretti:
“AHH GÜZEL ÇOCUKLAR… NE OLUR, HAKKINIZI HELAL EDİN…"
Başka söze ne hacet!...
Şahin Öğretmen