Bir Şeyhülislam Temsili
Abdullah Vassaf Efendi (d. 1662 Akhisar - ö. 1761 İstanbul)
17.yy. Osmanlı divan şairi, yetmişincisi Şeyhülislam, kazasker, kadı, müderris ve hattatı.
Hayatı
Abdullah Vassaf Efendi, Akhisarlı Şeyh Mecdeddin soyundan gelen Bayramiyye tarikatı şeyhlerinden Akhisarlı İlyas’ın oğullarından [1] biri olan Mehmet Efendi’nin oğludur. İlköğrenimin Akhisar’da gördükten sonra İstanbul’a yerleşti. Dönemin müderrislerinden Kara Halil Efendi’den ders aldı. Kara Halil Efendi’nin hizmetinde ve ilim meclisinde aklî ve naklî ilimleri tahsil edip, onun yanında mülazım (stajyer) olarak Yunus Paşa Medresesi'nde görev yaptı v 1111 (m. 1699) senesinde girdiği ruûs imtihanında başarılı olup müderrislik diplomasını aldı. [2] Hocası Kara Halil Efendi’nin kızıyla da evlendi. 1699’ [3]
Bir süre Çatalca’da Ali Paşa Medresesi’nde müderrislik yaptı. Aynı yılın zilkadesinde (Şubat 1707) Yunus Paşa Medresesi’ne tayin edildi. Daha sonra Beşiktaş Sinan Paşa Medresesi’ne nakledildi. Mart 1716 Kürkçübaşı Medresesi müderrisliğine getirildi. 1717 yılında Zal Mahmud Paşa Medresesi’ne, ardından Şehzade Medresesi’ne geçip 1723 yılında buradaki görevinden de ayrıldı. Arkasından Süleymaniye Medresesi’ne tayin edildi. Bu görevde iken kadılık mesleğine geçti.
1724 te Selanik kadısı oldu. 1727 de, Edirne payesiyle Mısır kadılığına getirildi. 1733’ten başlayarak üç kez art arda fetva emini oldu. [4]
1736da İran’da Avşarlı hanedanının kurucusu olan Nadir Şah’ın mezhep meselelerini görüşmek ve iki ülke arasındaki uzlaşmazlıkları gidermek için görüşmek isteği üzerine İmrahor Mustafa Paşa başkanlığındaki ilim ve elçi heyetine Anadolu kazaskerliği pâyesiyle fetva emini olarak katıldı. 1736. İran âlimleriyle yaptığı görüşmelerde sağladığı başarıyla ünlendi. Bu vesileyle; İsfahan, Kandahar ve Semerkant şehirlerini de ziyaret etti. Uzun süre İran’da kaldığından "İrani Abdullah Efendi" veya "İran Kazaskeri Abdullah Efendi" diye anıldı.
İstanbul’a döndükten sonra 1154 (m. 1741) senesinde Anadolu Kazaskeri yapıldı ama 1742 senesinde bu vazifeden ayrıldı. Yedi yıl devlette görev almadı.
1749 ve 1752 de iki defa fiilen Rumeli Kazaskeri oldu. Abdullah Vassaf Efendi 1755 senesinde SeyyitMurtaza Efendi’den boşalan şeyhülislâmlık makamına Padişah Üçüncü Osman tarafından 70. Osmanlı Şeyh’ülislamı olarak tayin edildi. [5]Bu vazifede beş ay kadar kaldıktan sonra ihtiyarlığı nedeni ile mahiyetindekilerin rüşvet alma işlerini arttırmaları ve rahatsızlığı sebebiyle emekli edilerek [6] Bursa’ya sürgüne gitti ama sonra bağışlanarak İstanbul’a döndü. Döndüğünde mülkü olan Emîrgûneoğlu (Emîrgân) Yalısı’nda ikamet etmeye başladı.
Doksan dokuz yaşında Haziran 1761 de İstanbul’da öldü. Eyüp’te Eyüp Sultan civarında Siyavuşpaşa türbesi yanına [7] kayınpederi Kara Halil Efendi mezarı yakınında defnedildi.[8]
Şeyhülislam Mehmet Esat Efendi, Abdullah Vassaf Efendinin oğludur.
Sanatı
Abdullah Vassaf Efendi Türkçe, Arapça, Farsça şiirler yazmıştır. Şiirlerinde Abdive Vassaf mahlaslarını kullanmış en çok Hayal-i Behçet-abad adlı eseriyle tanınmıştır.
Şairliği kadar hattatlığı ile de tanınmış olan Vassaf Efendi özellikle Talik yazıları ile döneminin meşhur hattatlarından biri olmuştur. Talik yazıda Siyahi Ahmet Efendi’den ders almış ,[9] bu yazı ile usta bir hattat olmuştur.
ESERLERİ
Abdullah Vassaf Efendi’nin bir Divançe'si vardır.
Hayal-i Behçet-abad Mesnevisi
Onun en mühim eseri i nasihat özelliği taşıyan Hayal-i Behçet-abad adlı mesnevisidir. Onun bu eseri dinî konularda öğüt veren 1105 beyitten oluşan [10] bir eserdir.
Eser, III. Ahmed’in saltanatına dair giriş kısmıyla başlar. Eserde Cemcah, Hâkan, Çasar gibi sembolik isimler ve bazı ülke adları kaydedilerek bu ülke hükümdarlarının çocukları arasındaki aşk hikâyesi anlatılır. “Vassâf, bu aşkı ve sonunda gerçekleşen evlilik hikâyesini devlet başkanlarının ve etrafındakilerin ülkeyi adaletle idare etmesinin, vergilendirmenin âdil yapılmasının gereğine vurgu yapmak için sembol olarak seçmiş, iyi huylu, halkını düşünen, adalet ve insaf sahibi hükümdarların sevileceğini, her zaman hayırla anılacağını, zalimlerin ise sonunda yok olacağını hikâye tarzında anlatmıştır. Eser üzerine bir yüksek lisans tezi hazırlanmıştır (Banu Mumcuoğlu, 2006, Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü). Şeyh Galib’in Hüsn ü Aşk adlı mesnevisinin Hayâl-i Behcetâbâd’dan esinlenerek yazıldığı söylenmiştir (Uzunçarşılı, II, 483).” [11]
Zemzeme adlı eseri ise kelamla ilgili çeşitli dinî risalelerden oluşan bir eserdir.
İrşad-ı Ezkiya adlı eseri ise nahivle ilgilidir ve manzum olarak yazılmış Nahiv ilminde meşhur olan Kafiye adlı eserin manzum çevirisidir. [12]
Unvanu’uş Şeref adlı eseri ise MS. 9 yy. da yaşayan meşhur âlim ve edip Şerefüddîn ibn-il-makarri İsmail Yemeni’nin Arapça yazılmış olan eserine naziredir. “Bu eserin özelliği: “Bir satırda beş ilmi toplamıştır. Ya’nî düz okunduğu hâlde düz ilim ve her satırın birinci kelimeleri dik olarak boyuna okunsa diğer bir ilim, üçüncü kelimeler bunun gibi boyuna okunsa başka bir ibâre ile diğer bir ilim ifâde eder” [13]
Unvanu’uş Şeref 1862 yılında basılmıştır. Fetvaları Fetava-yı Vassaf adı altında toplanmıştır. [14]
Bir Şiiri
Dildâde-i şevk isen rızâya,
ihramda tâbi ol Hudâya,
Âhır yine hâk olur bu tenler,
Bilmem neye kibreder edenler.
Evkâtını eyleme izâat,
Nadan ile etme akd-i sohbet,
İrfana bulunsun intisabın,
Bil kadrini kâbil-i hitabın.
Olsan O mâkûleye mülâki,
Ya meclise gelse ittifâkî,
Pend eyleyüp itme nefsin itâb,
Mesdûd-i yed-i kazadır ol bâb.
KAYNAKÇA
[14] Dr Aslan Tekin Edebiyatımızda İisimlar,Elips Yayınları,Ank. 2005, shf 8
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın