ACIMAK
KONU:
ANNESİ TARAFINDAN BABASINA KARŞI DOLDURUŞA GETİRİLEN İKİ KIZ KARDEŞİN BABALARINA DUYDUĞU NEFRET VE SONUNDA BU YALANLARIN ORTAYA ÇIKMASI.
ANA DÜŞÜNCESİ:
İNSANLARA TAM OLARAK BİLMEDİĞİMİZ KONULARDA ONLARI YARGILAMAMALIYIZ.ONLARA SORMADAN DEĞERLENDİRMEMELİYİZ.
ROMANDAKİ KİŞİLER
Zehra Hanım,Mebus Şerif Halil Bey,Tevfik Hayri Bey,Ruhsar,Feriha,Meveddet,Mürşit Efendi,Mesadet,Necip Bey,Vehbi Efendi,Tahir Efendi,Abdüssamet Bey,Cevdet
ROMANDAKİ KİŞİLERİN KARAKTER VE FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ
ZEHRA HANIM:Kara kuru ,ufak tefek kız.Billur gibi taze bir sesi var.Kuvvetli bir irade sahibi ve etrafındakilere çok tatlı muamele etmekle beraber emretmeyi bilen,güzel değil.Donuk esmer bir çehresi,irice bir burnu,çıkık elmacık kemikleri, kuvvetli bir çehresi var.Dişleri bembeyaz ,hafif çatık ince kaşları var.Yalnız iki tanesi ağzını kapadığı zaman üst dudağını hafifçe şişirecek kadar büyük,küçük siysh gözleri var.
TEVFİK HAYRİ BEY: Mesleğini kutsallığına inanmış bir idealist. Biraz gevşek ve hayal peresi. Boş vakitlerinde kitap okuyan bir adam.
MÜRŞİT EFENDİ: Doğrulukçu,namuslu,başarılı bir memurdur.Ailesinin mutlu olması in her fedakarlığı yapmıştır.
MEVEDDET HANIM: Zehra’nın annesi.Hiç bir şeyden memnun olmayan kocasını aldatmış bir kadın.
MESADET HANIm: Yalıda oturan zengin bir bayandır.
NECİP BEY: Mesadet Hanım’ın kardeşi, Meveddet Hanım’ın aşığı.
FERİHA: Zehra’nın ablası. Anne ve büyükannesinin kötü huylarını edinmiş, mahmuriyet ve sefalet içinde büyüyen bir çocuk.
VEHBİ EFENDİ: Yetmiş yaşlarında emekli bir tabur katibi.
TAHİR EFENDİ: Maarif başkâtibi. Elli yaşlarındadır.
ABDÜSSAMET BEY: İyiliksever bir adam.
CEVDET BET: Sarayda teşrifat nazırı. Mürşit’in mektepten arkadaşı.
FADIL EFENDİ: Nazik, kibar bir adam. Mal müdürüdür.
MEBUS ŞERİF HALİL BEY:BÖLGENİN VEKİLİ.
ROMANDA GEÇEN MEKANLAR
BEYLERBEYİ’NDEKİ ESKİ YALI, EYÜPSULTAN, SİVAS,DİYARBAKIR
DİL VE ÜSLUP: DİL SADE. ÜSLUP ŞİMDİKİ DİLİMİZE GÖRE FARKLI. DİLDE ANLAMI BİLİNMEYEN SÖZCÜKLER VAR.
OLAYLAR KARŞISINDA KAHRAMANLARIN DURUMU: KAHRAMANLAR OLAYLAR KARŞISINDA DÜŞÜNEREK HAREKET EDİYORLAR. ACELE ETMEDEN.
ACIMAK ROMANININ ÖZETİ
Zehra Hanım kasabanın bilinen simalarından biridir. Mebus Şerif Halil Bey cüzdanının, yeleğinin cebini karıştırıyor.Zehra Hanım'ın hangi mektepten geldiğini bir kağıda not etmiş ama bulamıyordu.
-Maarif müdürü gülerek.
-Efendim aramayın herkes tanır Zehra Hanım'ı dedi. Dostlarımdan biri Zehra Hanım için on on beş gün daha izin istedi nedeni İstanbul'da ihtiyar ve hasta bir babasının olmasıydı. Adam son günlerde çok hastalanmış ve hayatı tehlikedeymiş. Maarif müdürü mümkün izin veririm ama bildiğime göre Zehra Hanım'ın kimsesi yok. Beş senedir tanırım. Babası olduğu hakkında bir şey söylemedi dedi.
-Maarif müdürü :
-Efendim kasabayı gezdirirken ilk önce Zehra hanım'ın mektebinden başlarız. Dikkate değer bir mekteptir. Halk mektebin asıl adını unutmuştur.''Zehra Hanım'ın Mektebi'' diye tanır. Maarif müdürü pencereden uzaklara bakarak güldü. Keşke bütün mekteplerin başında Zehra Hanım gibi muallimler olsa da bizim hiç hakkımız kalmasa dedi. Mebus Şerif Halil Bey ile maarif müdürü Tevfik Hayri Bey iki eski mektep arkadaşıydılar. Mülkiyeyi bitirip muallim olmuşlardı. Şerif bey sonra mesleğini değiştirmiş Tevfik Bey maarifçi kalmıştı. Seçim bölgesine gezmeye gelen Mebus Şerif Halil Bey onun misafiri olmuştu yemek yerken Zehra Hanım'ın bahsi açıldı.
Tevfik Bey :
-Dört sene önce küçük bir kız öğretmen okulu mezunu olarak gelmişti buraya geldiğinde yirmi beş yaşlarındaydı. Şimdi yirmi dokuz otuz yaşlarında vardır.Zehra hanım mektebinde az para ile büyük işler yapan bir muallimdir.Elinden gelmeyen bir iş yoktur cam tamiri, boya badana gibi işlere kendi halleder.Bu işler için paraları arttırır sınıflara ders aleti alır.Yerli zenginlerden bir kısmının yardımı ile binayı büyütüp bahçesini genişletti .Eşraftan biri ölen annesi için süslü bir türbe yaptıracaktı.Zehra hanım günlerce gitti geldi bu projeyi değiştirdi mektebi bir kış teneffüshanesi yaptırdı.Zehra Hanım'ın verdiği terbiye temiz ve mükemmeldi.Zehra Hanım acımasız bir kadındı her yönüyle dört dörtlük bir kadındı.Fakat bir eksiği vardı. Acıma duygusu yoktu. Tevfik Bey bir gün daireye giderken bir bahçenin kenarında üç küçük kız çocuğu gördü çantalarını taşın üstüne koymuşlar, dertleşiyorlardı. Çocukların bu saatte sokakta gezmeleri dikkat çekti onları mektep kaçağı zannetti fakat çocuklar Tevfik Bey’i görünce kaçmaları gerekirdi fakat onlar kaçmadı Tevfik Bey'e uzaktan uzağa bakıyorlardı. Tevfik Bey çocukları yanına çağırıp mektebe niçin gitmediklerini sordu. Birisi ''gittik ama muallim halim bizi mektebe sokmadı. Evimize gönderdi'' dedi. Tevfik Bey sebebini sordu ikisi daima mektebe geç kalıyorlarmış. Zehra Hanım erken gelmeleri konusunda uyarmış fakat onlar geç gelmeye devam etmişler bu yüzden Zehra Hanım okula almamış. Tevfik Bey niçin muallim hanımın sözünü tutmadıklarını sordu. Birisi ''annem hasta, ben ev işlerini yaparım küçük kardeşime yemek yedirir, kuyudan su çekip, ateş yakıp, bulaşık yıkayıp geliyorum.''bu yüzden geç kalıyorum. İkincisi bazı günler hava kapalı oluyor anlayamıyorum bu mantık Tevfik Bey’in tuhafına gitti. Kıza hava kapalı olunca mektebe geç gelmek mi lazım dedi. Çocuk yerinde bir cevap verdi. Hava kapalı olunca saati nereden anlayayım? Demek onun evinde saat yokmuş. Üçüncüsü çok fakir kıyafetli bir kızdı. Muallim hanım nalınla mektebe gelme diyor benim yeni ayakkabım var ama ayağımı sıkıyor dedi. Tevfik Bey bu mesele üzerinde Zehra Hanımla uzun uzun konuştu fakat anlaşamadı. Maarif müdürü ve mebus kasabayı dolaşmak için sokağa çıktılar mektebe girdiklerinde ders bitmişti. Zehra Hanım’ı bahçe kapısının yanında buldular. Zehra Hanım çocukların kıyafetlerini muayene ediyordu kiminin saçını düzeltir kiminin kuşağını bağlardı. Hatta ayaküstü sökük elbise kopuk düğme diktiği olurdu. Mebus şaşırmıştı. Kara kuru ufak tefek bir kız görünce Tevfik Bey’e siz onu bana heykel gibi heybetli korkunç bir insan olarak anlatmıştınız.
Tevfik Bey :
-Hâkim bir insan olmak için mutlak iri yarı mı olmak gerek dedi. Mebusa maariften mektepten ve talebelerinden bahsetti bil hassa sevdiği çocuklardan sözü olurken küçük siyah gözleri canlanıyor yüzü hemen hemen güzelleşiyordu. Nihayet asıl meseleye geldiler. Şerif Halil Bey izin meselesini açtı. Zehra Hanım’ı korkutmamak için...
-İstanbul'daki bir dostum bil hassa sizi görmemi rica etti galiba pederinizi tanıyormuş dedi. Muallim ''peder'' sözünü işitince tavrını değiştirdi, kaşlarını çattı yüzünü sert bir mana aldı.
-Yanlış olacak... Benim babam yok efendim.
-Nasıl olur?
Belki bir başka Zehra’dır.
-Maarif müdürü kasabada ikinci Zehra Hanım yok ki!
-Mebus tamamladı. Hatta mektebin adını söylediler dedi. Zehra Hanım asabileşti Tevfik Bey bir yanlış olabileceğini beyefendiye söylemiştim.
Şerif Halil Bey: Olabilir bu Zehra Hanım’ın siz olmadığınıza memnunum. Çünkü pek hoş bir haber yok Zehra hanımın babası hastaymış. Mutlaka kızını görmek istiyormuş on beş güne kadar İstanbul’a gitmesi için izin ermemi istediler. Zehra Hanım art arda birçok soru sordu sonra sualimi mazur görünüz nede olsa meslektaşımın babası Allah şifa versin. Şerif Halil Bey hayret babası hasta olan Zehra Hanım bu değilmiş dedi. Tevfik Bey dudağının ucuyla bilinemez, dedi. Maarif müdürü bu anlaşmazlığı halletmek için çok beklemedi iki gün sonra İstanbul'dan gelen resmi bir telgraf Zehra hanımın babası Mürşit efendinin ölmek üzere olduğunun muallimin hemen yola çıkmasını bildiriyordu. Maarif Zehra hanımı odasına çağırttı telgraf elinde Zehra hanımın sormasını istiyordu. Sakin bir tavırla.
-Ölmüş mü? Dedi.
-Kim ?
-Baban...
-Hayır,fakat hastalığı artmış.
-Fazla bir şey söylemiyorlar mı ?
-Hayır nokta hemen İstanbul'a gitmenizi...
Zehra Hanım kağıdı aldı.Odanın aydınlık olmasına rağmen pencereye çevirdi.Tekrar tekrar telgrafı okudu.Çehresi o kadar sakindi.Tevfik Bey:Hemen hazırlanmalısın kızım,dedi.Tren istasyonuna iki buçukta geliyor.On ikide buradan çıkmalısınız ki yetişesiniz.Ben size o vakte kadar otomobil bulurum Zehra Hanım uykudan uyanır gibi silkindi, maarif müdürüne baktı.Kendine gelmiş,kararını vermişti.
-Teşekkür ederim..Hacet yok,gitmeyeceğim.
-Tevfik Bey şaşırdı kulağına inanamadı. Nasıl olur kızım?
-Öyle icap ediyor.
-Pederinizi hasta. İstanbul’a gelmenizi istiyorlar.
-Tevfik Bey neden gitmeyeceğini sordu.
-Zehra Hanım maarifle ilgili bir mesele olsa anlatırdım. Tereddüt etmezdim dedi Zehra Hanım devam edemem dedi. Dudakları titremeye, ağlamaya başladı. Bu zaafını gözyaşlarını saklamaya lüzum görmedi. Sadece başını biraz yana çeviriyordu. Tevfik Bey babamı inkâr ettim mürşit efendi üzerimde babalık haklarını kaybetmiş bir biçaredir. Zehra Hanım İstanbul'a gitmeyeceğim dedi ve kapıyı çarptı dışarı çıktı. Maarif müdürü merdiven başında Zehra hanımla karşılaştı. Zehra Hanım giyinmiş elinde bir çanta vardı.
-Düşündüm gitmeye karar verdim.
-Tevfik Bey
-Pek güzel dedi.
Zehra Hanım hademenin bulduğu otomobille istasyona gitti vagona binip cam kenarında oturdu. Zehra gözünü kapatıp çocukluğundan başlayan hatıralarını düşünüyordu. Birden gözünü açtı. Tren sert bir kayalığın içinde yoluna devam ediyordu. Büyük annesi kızlarının iyiliği için her şeyi yapmış bir anneydi. Teyzesi Ruhsar’ı hiç tanımamıştı. Çünkü o ölmüştü. Duvarda asılı fotoğraftan biliyordu. Ruhsar teyzesinin kocası hali vakti yerinde bir tüccardı. Annesi yüzünden dolduruşa gelen Ruhsar’ın istekleri yüzünden kocası Ruhsar’ı öldürmüştü. Feriha, Zehra’nın ablasıydı. Bakımsızlıktan verem olup ölmüştü. Günün heyecanları trenin mütemadi sarsıntısı Zehra’yı çok yormuştu. Uyuduğu zaman şafak söküyordu. Zehra vardığında üç dört saat evvel ölmüştü. Bir gün daha acele edemedin mi diye soruyorlardı. Baban Zehra Zehra diyerek öldü. Senden bir parça kordela bulduk. Onu verince sakinledi soluğu kesildi. Eyüp Sultan’ın harap bir mahallesinden geçiyorlardı. Vehbi Efendi inmeli ayağını güçlükle sürüyor. Bastona dayanıp duruyordu Zehra küçük valizi ile takip ediyordu. Vehbi Efendi Zehra’ya babasının hastalığını bütün açıklığı ile anlattı sonun da eve gelmişlerdi. İki kadın vardı biri Vehbi efendinin karısı diğeri cenazeyi beklemeye gelmiş bir komşuydu.Aralık bir kapıdan hafif bir mum ışığı görünüyordu.
-Vehbi efendi
-Zehra hanım kızım merhumu görmek ister misin? Dedi.
-Asabi tavırla hayır dedi.
-Vehbi Efendi Zehra Hanım kızım babanın bir tahta sandık içinde bir kaç parça eşyası var bu sandık arkadaşında unutulup kalmış. Bu sandık arkadaşında unutulup kalmış. Merhumun bizde hasta yattığını duyunca getirdi verdi. İhtiyar adamlar bez parçasının ucuna bağlanmış küflü bir anahtar uzatıyordu. Zehra Hanım elini çekti.
-Hayır, hayır alamam dedi.
Zehra Hanıma misafir odasına temiz bir yatak hazırlamışlardı. Sandıkta bu odanın köşesindeydi. Anahtarı da verdiler. Zehra Hanım odaya geçti. Sandığa el sürmek istememişti biraz önce fakat şimdi çok merak ediyordu. Sandığı açtı içinde eski çamaşırlar, yamalı çoraplar, yırtık seccade, küflü bir makas bir kaç kitap vardı. En altta sedef kalkmalı ir ceviz kutu dikkatini çekti bu kutu kitliydi. Makasla kilidi kırdı silik fotoğraflar, kordela ile bağlanmış bir tutam saç, sararmış mülkiye diploması ve bir defter. Zehra defteri rastgele karıştırıyordu üzerinde hatıra defteri yazıyordu. Zehra okumaya başladı babası diploma alıp ilk memuriyeti alandı. İlk olarak Sivas vilayetinde işe başladı. İşi çok iyi yapacağını, kimseye karışmayacağını yazmıştı. Yaşlı bir ermeni kadının evinde bir oda tutmuştu. Vazifesini doğruluk ve gayetle yazacağını yazmıştı. Ona bu odayı tutan arkadaşı muhasebe kâtiplerinden Tahir efendiydi. Tahir Efendi akşam yemeğine çağırmış diğer arkadaşlarına da haber vermişti. İlk olarak burada rakı içmişti. Adamlar Mürşit’e çok genç olduğunu bir şeyden anlamadığını söylüyorlardı. Çok çalışan bir memurdu.Bu odada kitap okur bir şeyler yazarken komşu kızları ermeni kadınının yanına gelir.Gülüşüyor kahkaha atıyorlardı.Tahir beyde bu eve gelen kızın biriyle de mercimeği fırına vermişti.Mürşit beyi bahane ederek onunla vakit geçiriyordu.Mürşit bey bunu öğrendi.Daireden erken çıkıp evine gitti.Odanın kapısını açıp baktığında Tahir efendi oturuyordu.Aşığı daha gelmemişti.Ona yumruk attı ama adam hiç ahlaksızlık yapmamış gibi davranıyordu.Buradan sonra başka başka vilayetlerde çalıştı başına türlü iftiralar geldi.Diyarbakır vilayetine yerleşti Fadıl efendi ile tanıştı mal müdürü idi.Dairede fenalaştı araba ile evine götürüyordu evinin kapısına vardığında ölmüştü.Ölüyü rahat döşeğine yatırdı eşi ağlıyordu.Genç bir kızı vardı aklından keşke bu kızla evlenmek mümkün olsaydı diyordu.Çok fakirlerdi.Memlekete dönecek paraları bile yoktu mürşit efendi Fadıl efendinin karısından kızını istedi.Kadın kızına sormadan razı oldu evlendiler üçü bir yaşamaya başladılar.Kaynanası yemek yapıyordu.İlk başlarda güzel bir aileydi sonrada karısının ve kaynanasının istekleri başladı.Mürşit efendi onları kırmamak için üzmemek için borç harç aldı onları memnun etti kaynanası Fadıl bey hakkında kötü şeyler söylüyordu.Bencildi diyordu.Mürşit’i oğlum diye seviyordu bitmek tükenmek bilmeyen istekler devam etti mürşit herkese borçlandı alacaklılar kapıya geliyordu.Meveddet hastaydı mürşit üzülüyordu.Annesi Mürşit’e İstanbul’a gitmek istiyor canı bu yüzden sıkılıyor hasta oluyor dedi.Mürşit para bulup İstanbul’a göç edecekti.Abdüssamet Bey adında ahbabı vardı .Ondan borç para istedi oda verdi İstanbul’a gittiler.Meveddet Mürşit’e hep namusunla çalıştın eline bir şey geçmedi diyerek onu hırsızlığa yitti hapiste yattı.Bu arada hep rakı içiyordu.Abdüssamet bey bu insanların çok kötü insanlar olduğunu söylemişti.Mürşit’ini iki kızı oldu.Büyüğü Feriha küçüğü ise Zehra mürşit işsizdi . Mesadet hanım zengindi Mevedetlerle oturur konuşurdu. Kardeşim necip beyde vardı. Mürşit’i necip beyin yanında iş buldular. Onun yanında dolgun maaşla işe başladı. Necip beyin odasında mektuplar buldu
Medevvet’in Necipe yazdığı aşk mektuplarıydı. Necip’in yanına gidip adamı hırpaladı. Bunu duyan Medevvet yakınının birinin evine gitti öldürür diye korktu necip ve Medevvet âşıklarmış çocuklara Mesadet Hanım bakarmış onlarda buluşurmuş. Çocukları Mürşit’e karşı doldurmuşlardı. Feriha genç kız olmuştu fakat yoksulluktan, huzursuzluktan verem olup ölmüştü Zehra ise oda büyüdü elbise yaptıracağız diye değişik kıyafet yaptırmışlardı kızı çok tuhaf olmuştu Zehra’yı da annesi gibi olsun istemiyordu. Bir gün vapurda giderken mektepten arkadaşı Cevdet’le karşılaştı ona olanları anlattı. Zehra için yatılı mektep ayarlamasını istedi oda kabul etti. Zehra’yı oraya verdi. Meveddet ne kadar yalvardıysa da Zehra’yı ona vermedi. Ara sıra Zehra’yı gördü ama yanına gitmedi. Çünkü onun utanmasını istemedi. Mürşit Allahtan son bir şey istiyordu. Kocaman hanım olmuş kızını bir defa kucaklamak. Zehra defteri bitirdiğinde ortalık ağarmaya başlamıştı. Tİtreyerek yerinden kalktı mumu eline aldı. Cenazenin olduğu odaya gitti üzerine kısa bir battaniye örtmüşlerdi. Yırtık çorapları dışarıda kalmıştı. Zehra zavallı babam diyerek feryat ederek ayaklarını öptü. Zehra bir kaç gün sonra Anadolu’daki mektebe döndü genç muallimin eksiği kalmamıştı acımayı öğrenmişti.
Son..