10 Aralık cumartesi akşamı yaşadığımız hain terör saldırısından sonra milletçe büyük ve derin bir üzüntü içindeyiz. Gazete manşetleri, haber bültenleri bu olayın ne kadar acı verdiğine vurgu yapıyor. Şehitlerimizin hikayelerini yüreğimizin en derinlerinde hissederek okuyor ve izliyoruz. Şehit yakınlarının haykırışlarını, kimi zaman haklı isyanlarını, derin acının izlerini taşıyan gözyaşlarını çok yoğun duygularla izliyoruz.
Evet... İzliyoruz, dinliyoruz ve okuyoruz. Evet...Çok üzülüyoruz, içimiz yanıyor, öfke duyuyoruz ve sorguluyoruz. Meydanlara çıkıp haykırıyoruz. Siyasiler, terörü kınayan, lanetleyen demeçler veriyorlar. Yeri geliyor olayın nedenlerini sorgulayıp birbirlerinden hesap soruyorlar. Çeşitli televizyon programlarında, olayın analizini yapan akademisyenlerin, siyasilerin yorumlarına yer veriliyor. Aslında bu akış hiç değişmiyor. Değişen, sadece o acı olayın gerçekleştiği nokta, yitirdiğimiz canlar ve her birinin farklı hikayesi. Şehit sayısı, yaralı sayısı "son dakika" olarak ekranlara düştükçe içimizde katlanan acı ve derin keder de derinleşiyor.
Acımız büyük...Peki ne yapmalıyız? Katlanmalı mıyız? İsyan mı etmeliyiz? Hayat devam ediyor deyip bir sonraki "son dakika" haberi ekranlara düşene kadar çaresizce hayatımıza devam mı etmeliyiz? Söylemlerimizle bir sonuç alamıyorsak, sesimizi daha güçlü bir şekilde duyurabilmeliyiz. Meydanlarda teröre karşı bir insan seli oluşturabilmeliyiz. Kısa süren ve sadece olayın sıcaklığıyla meydanlara çıkıp haykırmamız belli ki etkili olmuyor. Daha büyük bir katılımla gerçekleştirilecek, etkili ve güçlü bir yürüyüşün hayata geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. En önemlisi de, olaylar iyi analiz edilmeli, gerekli eleştiriler yapılıp, olayın nedenleri objektif bir şekilde ele alınmalıdır.Ayrıca şehit yakınlarımıza gereken maddi ve manevi destek verilmelidir. Acıları sözde değil, sadece acıma duygusuyla değil, vicdan ve sorumluluk duygularıyla paylaşmalıyız.
Devlet ve millet olarak onların yüreklerindeki büyük ateşi söndüremezsek de en azından hafifletmeye çalışmalıyız. Duygusal olduğumuz kadar birbirimize karşı sorumlu olduğumuzu da unutmamalıyız. Daha fazla kenetlenmeli, daha fazla çareler üretmeliyiz. Siyasiler toplumun vicdanını, duyarlılığını harekete geçirmeye çalışmalıdırlar. Katlanmak değil, çözüm bulmak zorundayız.
Şunu da unutmamalıyız: Acımız çok büyük ama başımız dik!