Ağıtlıların ilk örnekleri İSLAMİYET ÖNCESİ DÖNEM deki sagulardır. İslamiyet öncesi dönemde Sagu ve Koşukların Ozan, baksı, şaman, kam adı verilen ve günümüzde Âşık olarak adlandırılan profesyonel sagucular tarafından söylendiği bilinmektedir. Bu sagucuların cenaze törenlerine gelerek ücret veya hediye karşılığında ölenlerin arkasına sagular dizdikleri bilinmektedir. Sagucular ölenlerin hayattayken yaptıkları, kahramanlıkları, başarıları, iyiliklerini, cömertliklerini vb dile getiren manzumeler oluşturuyorlar; ölenlerin arkasından duydukları üzüntüleri aktaran manzumeler söylüyorlardı. Bu sözcük, İslami dönemde değişime uğrayarak sağu şeklindeki halinden Ağıt şekline dönüşmüştür.
Türkiye’de ve Türkiye dışındaki Türk topluluklarında Ağıt sözcüğünün eş anlamlısı olarak çeşitli terimler kullanılmaktadır. Anadolu’da en yaygın olarak kullanılan kelime “ağıt“tır. Bunun yanı sıra Anadolu’da ağıt için “ağat, ağut, ağı, avut, deme, deyiş, deyişet, lâvik, şin, şivan, mersiye vb.”, ağıtçı için ise “ağcı, ağlayıcı, âşık bacı, bayatıcı, sağıcı, sağucu, sazlıyan” gibi adlar kullanılmaktadır. ( Görkem 2001: 16-18).
Şükrü Elçin, ağıtlarımız için şöyle bir açıklama getirmiştir: "Ağıtlar insanların ölüme verdiği duygusal tepkilerdir. Türk kültüründe ölüm karşısında ağlama, sızlama ve ölen kişinin iyi vasıflarını öne çıkarma gibi bir tavır gelişmiştir. Böyle olunca kültürümüzde çok sayıda ölüm konulu veya ölüm olayı etrafında söylenmiş şiir ortaya çıkmıştır.”
Yine Şükrü Elçin’in ifadeleriyle ağıt: “insanoğlunun ölüm karşısında veya canlı cansız bir varlığını kaybetme üzüntü, telaş, korku ve heyecan anındaki feryatlarını, isyanlarını, talihsizliklerini, şikâyetlerini düzenli-düzensiz söz ve ezgilerle ifade eden türküler” şeklinde bir tarif bulmaktadır. (Elçin 1990b: 1) Bu ifadeden de anlaşılacağı gibi ağıtlar; ölüm, facia, üzüntü konulu türkülerdir.
Ağıtlar bir Türkü türü olmakla beraber yapısal olarak diğer Anonim Halk Edebiyatı Ürünleri gibi muntazam özellikler taşımayabilir. Hece Ölçüsü, nazım birimleri, durak ve KAFİYE örgüsü bakımından düzensiz bir şekilde söylenmiş olabilmektedirler. Ağıtlar, söz ve ezgiyle birleştirilerek doğaçlama olarak üretilen manzumelerdir. Bu itibarla halk şiiri türlerinin diğerlerinde görülen intizamı taşıyamayan ağıtlarımız bir hayli çok sayıdadır.
Ağıtlar facia ve aşırı üzüntü ile karşılaşılan hallerde hazırlıksız ve irticalen dile gelen manzumelerdir. Bu bakımdan ağıtların ortaya çıkışı ile ilgili yaşanmış öyküler bulunur. Ağıtlar, gerçekte yaşanmış çok üzüntü veren olayların akabinde oluşan ezgili türküler oldukları için ağıtların temalarında bu olayların yarattığı üzüntüler dile gelir. Ağıt, dayanağı olan üzücü bir hadiseyi dile getiren temalara dayanırlar. Ağıtın temasına bakarak, ağıtın yakılma sebebini oluşturan olayların neler ve nasıl olduklarını anlayabilmek mümkündür. Bazı ağıtlar, metnin içinde bir olayı anlatır, ancak pek çoğunun metin dışında halk arasında yaşayan hikâyeleri vardır. Örneğin Bodrum Hâkimi adlı ağıt türküsündeki tema üzüntüye yol açan olayı aktarmaktadır.
BODRUM HÂKİMİ
Bodrumlular erken biçer ekini
Feleğe kurban gitti Bodrum Hâkim’i
Nasıl astın Hâkime Hanım kendi kendini
Altın bıçak gümüş makas ile doğradılar tenini
Hâkime Hanım’ın memleketi Kütahya Tavşan
Bodrum’da olmaz mı sana hiç ağlayan
Yaptın Bodrumluları sen perişan
Nasıl astın Hâkime Hanım kendi kendini
Altın bıçak gümüş makas ile doğradılar tenini
"Ağıtların yapısal özelliklerine bakıldığında türkülerde olduğu gibi çok çeşitli durumların olduğu görülür. Bazı ağıtlar, halk şiirinin yaygın olarak kullanılan nazım şekillerini kullanmakla birlikte pek çoğu ise bent ve kavuştak anlayışına göre oluşturulmuşlardır. Kısacası ağıtlarda mısra sayıları ve ölçüleri açısından değişik şekiller kullanılmıştır (D. Kaya 2004: 276-286)."
Umumiyetle “ Mani ” ve “koşma” tipi şekiller içinde uzun ve kırık hava adı verilen ezgilerle Hece Ölçüsü ile söylenen ağıtlar ölçü, durak kafiye bakımlarından muntazam özelliklere sahip olabileceği gibi bu bakımlardan muntazam da olamayabilir.
Halk arasında ağıt ile Destan arasında bir irtibat kurulmuştur. Halk arasında ağıtlar genellikle destan olarak adlandırılır. Bunun nedeni destanların ve ağıtların bir vaka üzerine inşa edilmiş olmalarıdır. Bununla birlikte eski sağuların da Destanla yakın ilişkisini hatırladığımızda ağıt ve destan arasındaki irtibat daha da artacaktır. Nitekim çok sayıda nazım bölümlerinden oluşan uzun ağıtlar destan olarak adlandırılır. Çok yakın zamanlara kadar ağıt yakmayı ve destan dizmeyi meslek haline getiren ozanların toplumsal felaketleri dile getiren uzun ağıtlar oluşturdukları ve bu ürünlerine destan adı verdiklerini biliyoruz.
"Genellikle mani ve koşma nazım şekillerinde, uzun ve kırık hava ezgileriyle söylenen ağıtlarda, ölenin geride bıraktığı boşluk, birlikte yaşanan günlerin hatıraları, dostluk, iyilik, cesaret, düşmanlık ve merhamet gibi konular dile getirilir. Ağıtlar, ölenin ruhunu onu överek rahatlatmak ve geride kalanları teskin etmek için söylenmiş lirik şiirlerdir, “ (Elçin 1993: 291).
Ağıtlar ölü evinde ağlama, ölünün başında bekleme, ölünün yıkanması, ölünün toprağa verilmesi, daha sonra ölü evine dönülüp yapılması gerekenlerin yerine getirilmesi. vb esnalarında söylenirler. Ağıtların çok büyük bölümü anonimdir. Ağıtları İslamiyet öncesi dönemde erkek şamanlar ve " Sığıtçı" adı verilen kadın ağıtçılar söylerdi. Ölen kişinin arkasından herkes ağladığı, saçını başını yolduğu, bedenine zarar verici hareketler yapabildiği Alp Er Tunga Destanı ve sağusu içinde de ifade edilen ritüeller olduğu malumdur. Ağıt yakma” bazen bir kaç kişinin iştiraki ile yapılabilir. Birisi ağıttan bir dörtlük okuduktan sonra veya ağıtını tamamladıktan sonra diğer, bir başka kişi kendi “yaktığı ağıtı” söylemeye başlar. "Arka arkaya söylenen ağıtlar arasında birbirini tamamlayan, bir konu bütünlüğü olduğu görüldüğü gibi, her “ağıtçı” ölenin bir başka yönüne işaret eden ağıt da “yakabilir.”
Günümüzde de çoğunlukla kadınlar tarafından söylenen ağıtları, bazı durumlarda Halk Ozanları da söylemiştir. Hatta halk arasında ağıt yakmayı meslek haline getirmiş olan Halk Ozanları günümüzde de vardır. Ağıt yakmayı meslek haline getiren Halk Ozanlarının varlığı İslamiyet öncesindeki,, Kam, baksı, şaman geleneğinin hala devam ettiğini göstermesi bakımından ilginçtir. Çünkü İslamiyet öncesi dönemdeki şamanların sağularını ücret karşılığı söylediklerini bilmekteyiz. Ağıtı kim söylerse söylesin ağıtlar, belli karakterdeki ezgilerle söylenir.
Ağıt her şeyden önce Hece Ölçüsü ile söylenen bir halk şiiri türüdür. Fakat bazı halk ozanlarının ARUZ ÖLÇÜSÜ ile de söyledikleri ağıtlar bulunmaktadır. Kadınlar tarafından ücretle veya ücretsiz, irticalen söylenen ağıtlar, ölenin ruhuna hakaret etmemek, onu methetmek esasına dayanan ezgili türkü türüdür.
Ağıtların bir kısmı ölen kişinin dilinden de söylenebilir. Buna rağmen ağıt yakanlar üzüntülü olayı bizzat yaşayan kimselerdir. Ölüm konulu ağıtların genellikle ölen kişi dirilmiş de söylüyormuş gibi bir şekilde dile geliyor olması hayli ilginçtir. ve bu konu üzerinde detay çalışmalar yapılması gerekir. Çünkü Anadolu’da ölüm konulu ağıtların pek çoğu ölen kişinin ağzından söyleniyormuş gibi söylenen ağıtlardır.
Çeyizim sandıkta basılı kaldı
Kınalar ellerde yakılı kaldı
Bayrağım ağaçta asılı kaldı
Düğünüm mahşere kaldı neyleyim?
Babam resmimi de duvara assın
Yavrum dedikçe de resmime baksın
Ilıdı suyum da getirin tasın
Düğünüm mahşere kaldı neyleyim?
AĞITLARIN TÜRLERİ
KİŞİLER İÇİN YAKILAN AĞIT ÖRNEKLERİ
Hacı Bey Ağıtı:
Ayvalıktan indim yayan
Dayan hey dizlerim dayan
Ödemişten gelin geldi
Uyan Hacı Beyim uyan
Evlerinin önü kavak
Kavaktan dökülür yaprak
Uyan Hacı Beyim uyan
Elim kına, başım duvak
Az giderim, uz giderim
Dere tepe düz giderim
Uyan Hacı Beyim uyan
Gelin geldim kız giderim
----------
https://www.forumlord.net/edebiyat-genel/42365-agit-nedir
Tüfek ata ata kollarım şişti
Arkama döndüm ki fidanım düştü
Allahım, ateşi evime düştü
Hozat’ın önünde çift pınar akar
Teneşir üstünde al kanım akar
Çifte yavrularım yoluma bakar.
( Prof. Dr. Ahmet CAFEROĞLU, Güney Doğu İlleri Ağızlarından Toplamalar, 1945, s.116)
Bizim yayla toplak toplak
Kaş kara da gözler aplak
Ömer Beyimi aldı da
Gönendi mi kara toprak
Şıvara oldum şıvara
İçmezdim içtim sigara
Ömer oğlum can verirken
Kolunu vurmuş duvara
KINA GECESİ VE GELİN GİTME AĞIT ÖRNEKLERİ
Dağdan keserler meşeyi,
Hani bu kızın döşeği,
Gelinim kınan gutlu olsun,
Orda dirliğin bol olsun
--------
Baba ekinin bitti mi?
Kardeş ekmeğin arttı mı?
İşte koyup gidiyorum,
El kızı keyfin yetti mi?
-----------
Kız ananı kızsız kodun,
Ak halkeyi susuz kodun,
Bir obayı ıssız kodun,
Kız anam kınan kutlu olsun
Söyle dillerin tatlı olsun.
AFET FELAKET İŞGAL GÖÇ VB İÇİN AĞIT ÖRNEKLERİ
Vardım ki yurdundan ayak çekilmiş
Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı
Camlar şikest olmuş meyler dökülmüş
Sâkiler meclisten çekmiş ayağı
Hangi dağda bulsam ben o maralı
Hangi yerde görsem çeşm-i gazâli
Avcılardan kaçmış ceylân misâli
Geçmiş dağdan dağa yoktur durağı
Lâleyi sümbülü gülü hâr almış
Zevk ü şevk ehlini âh u zâr almış
Süleyman tahtını sanki mâr almış
Gama tebdil olmuş ülfetin çağı
Zihni dert elinden her zaman ağlar
Vardım ki bağ ağlar bağıban ağlar
Sümbüller perişan güller kan ağlar
Şeyda bülbül terk edeli bu bağı Bayburtlu ZİHNİ
---------
Fırat kenarında yüzen gayıhlar
Anam ağlar bacım beni sayıhlar
Başıma toplanmış bağrıı yanıhlar
Acımadın Fırat sen yuttun beni
Elbisem duvarda asılı kaldı
Kitabım bavulda basılı kaldı
O yar benim ile küsülü kaldı
Acımadın Fırat sen yuttun beni
***
Sana dedik cansın can,
Enkaz altında nice taze kan,
Sızlar yara akar, damarda kan,
Viran oldu o güzel canım Erzincan...
KAYNAKÇA
Edebiyat Dil bilim, Kültür, Folklor, Geleneksel ve Güzel Sanatlarla ilgili, Tez, yazı, İnceleme, ve Araştırmalarınız bize başvurarak bu sitede Paylaşabilirsiniz.
BAŞVURU İÇİN : ESA, İLETİŞİM veya s_kuzucular@hotmail.com