Akif Paşa
( Doğum, 1787 Yozgat Ölüm,1845 İskenderiye, Mısır) Devlet adamı, şair, yazar. Osmanlı Devleti'nin ilk Hariciye Nazırı (dışişleri bakanı) ve ikinci Dâhiliye Nazırı (içişleri bakanı).
Antepli Kadı Mehmet Efendi'nin oğludur. Babası Yozgat’ta iken [1] Yozgat’ta doğdu 1787 ve ilk öğrenimini Yozgat'ta özel hocalarla yaparak iyi bir öğrenim gördü. Bir süre Yozgat ayanı Çapanzade Süleyman Bey'in divan kâtibi oldu. [2]
Çapanzade Süleyman Bey'in ölümü üzerine 1814'te, Yirmiyedı yaşında iken İstanbul'a gelerek amcası Reisülküttab Mustafa Mazhar Efendi'nin yardımıyla Divan-ı Hümayun kalemine girdi. Bu kalemde üstün hizmetler verdiği ödüllendirilerek "Amedi Odası"'na geçti. Amedciliğe(1825), beylikçiliğe (1827) ve en sonunda da amcası gibi Reis-ül Küttablığa getirildi (1832). Devlet örgütünde yapılan düzenleme sonucunda Reisülküttablık makamının adının Umur-ı Hariciye Nezareti'ne dönüştürülmesi üzerine, Akif Paşa 11 Mart 1836'da vezirlik rütbesiyle, ilk hariciye nazırı oldu.[3]
Ceride-i Havadis gazetesini çıkaracak olan Morning Herald muhabiri, Birleşik Krallık vatandaşı William Churchill'in Kadıköy'de avlanırken bir çocuğu yaralaması, suçlunun dövülerek Tersanede hapis edilmesi, İngiliz elçisinin ve İstanbul'daki yabancı devlet temsilcilerinin konuyu siyasal bir sorun durumuna getirmeleri, sonrasında 1836'da hastalığı bahane edilerek Akif Paşa'nın görevden alınmasına sebep oldu. Onun yerine Ahmet Hulusi Paşa Hariciye Nazırı oldu.
Bu olaydan rakibi Pertev Paşa'yı sorumlu tutan Akif Paşa aralarında geçen çekişmeleri anlatmak ve kendisini temize çıkarmak için Tabsıra (1843) adlı eserini yazdı. Pertev Paşa'yı İngiliz yanlısı gösterdi. Tabsıra’da öne sürülen suçlamalar, Pertev Paşanın haksız yere öldürülmesine sebep oldu. Rakibi olan Pertev Paşa’nın Mülkiye Nazırlığından azl edilmesi üzerine onun yerine bu göreve getirildi.[4]
Altı ay kaldığı bu görevi esnasında Mülkiye Nazırlığı ismini Dâhiliye Nazırı olarak değiştirdi. Ama bu göreve gelmesinden altı ay sonra Abdülmecit tahta çıkınca ve Tanzimat Fermanını hazırlayan Mustafa Reşid Paşa'nın iradesi ile görevinden alındı 1839. 1839'da getirildiği Kocaeli mutasarrıflığından 1840'ta halkın şikâyeti üzerine rütbeleri de alınmak suretiyle üçüncü defa azledilerek Edirne'ye sürüldü. 1842 yılında Sultan Abdülhamit’in doğumu münasebeti ile Sultan Abdülmecid’e sunduğu bir tarih manzumesi ile affedildi. [5]Bir süre de Bursa'da yaşadı. Bu yasak kalktıktan sonra çıktığı Hac yolculuğunun dönüşünde İskenderiye'de öldü. 1845 Mezarı bu kentte Danyal Peygamber'in türbesi yakınındadır.
Edebi Yönleri ve Eserleri
Geleneksel Osmanlı eğitimiyle kalemden yetişen Akif Paşa, resmi ve özel yazışmalarında yeni bir dil ve üslup arayan bir müellif olmuştur. Tabsıra adlı eseri rakibi Pertev Paşa'yı gözden düşürmek için yazılmış ve o yıllarda ilgi gördüğü için beş kez basılmış, hatta Tabsıra, Arthur Alric tarafından Un Diplomate Ottoman (1892) adıyla Fransızcaya da çevrilmiştir.
Tabsıra, N. Kemal ve Ebüzziya Tevfik gibi yazarlar tarafından divan nesri anlayışını yıkan yeni düzyazı anlatımının öncüsü sayılmıştır. Fuad Köprülü ve Ahmet Hamdi Tanpınar, Akif Paşa'yı klasik edebiyatın son temsilcilerinden biri olarak görmüşler; ancak, “söz oyunları yerine, içeriğe önem verdiğini; dilde ve anlatımda sadelik yolunu tuttuğunu da kabul etmişlerdir.”
Münşeat-ı el-Hac Akif Efendi ve Divançe (1843) adlı eseri resmi ve özel mektuplarını toplamıştır.. Muharrerat-ı Hususiye'i Akif Paşa'da (ös 1883) ise sürgünde bulunduğu yerlerden ailesine yazdığı mektuplar yer almaktadır.
Hırslı yaratılışı, çalışkanlığı ve gayretiyle hariciye ve dahiliye nazırlıklarına kadar yükselmiş, fakat, siyasî rekabet ve çekişmeler yüzünden çeşitli azil ve sürgünleri yaşamak zorunda kalmış kendini çok yıpratmış, Bursa’da iken intiharı bile düşünmüştür. [6]
Şiirde eski tarzı sürdüren Akif Paşa sürgünde iken yazdığı ve psikolojik durumunu yansıtan, “yokluk kavramını ele alan, yaşam ve ölümü karşılaştıran, insanlığın kötü yazgısına başkaldıran “Âdem Kasidesi”, döneminde konu yönünden bir yenilik olarak kabul edilmiştir. Bu şiirindeki temaları daha sonra Abdülhak Hamid, Recaizade Mahmud Ekrem ve Servet-i Fünuncular da kullanmıştır.” [7]
Akif Paşa, Âdem Kasidesi ve Mersiye ile yenilik yapan bir şair olarak değerlendirilmiştir.
Akif Paşa, torununun vefatı sebebiyle on birli hece vezniyle söylediği lirik mersiyenin, âşık şiiri tarzında yazılmıştır. Edebi hayatımız açısından en önemli eseri Âdem kasidesidir. Âdem kasidesi Tanzimat döneminde yazılmış olmasına karşın klasik biçimle yazılmıştır. Buna rağmen bu eseri özellikle konu ve içerik yönünden ruhen yenilikçidir. Devlet kademlerindeki inişler, çıkışlar ve siyasi çekişmelerinin oluşturduğu ruhi bunalımlar bu kasidenin psikolojik atmosferini meydana getirmiştir. Bu kasidenin “psikoloji, metafizik ve estetik olmak üzere üç yönü vardır. Kaside her şeyden önce gelecekten ümitsiz, hayattan mustarip bir şairin ruh halini ortaya koyar. Kaside adeta dünyanın çöküşünü anlatmaktadır. Yok, olmayı isteyen bir medeniyet neticede amacına ulaşmış ve yok olmuştur. Bu kaside ölüm fikrine dayanan bir medeniyetin adeta en son karanlık şarkısıdır. “ [8]
Kaynakça
[1] Uçman, Abdullah (1999) "Akif Paşa" Yaşam ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, Cilt:1 say:180. İstanbul:Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık
[2] Dr Aslan Tekin Edebiyatımzda İsimler, Elips Yayınları, Ank. 2005, shf 37
[3] Uçman, Abdullah (1999) "Akif Paşa" Yaşam ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, Cilt:1 say:180. İstanbul: Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılı
[4] Dr Aslan Tekin Edebiyatımzda İsimler, Elips Yayınları, Ank. 2005, shf 37
[5] Dr Aslan Tekin Edebiyatımzda İsimler, Elips Yayınları, Ank. 2005, shf 37
[6] Cafer GARİPER, ÂKİF PAŞA VE TORUNU İÇİN YAZDIĞI MERSİYE ÜZERİNEBİR DEĞERLENDİRME, Hacettepe ÜniversitesiTürkiyat AraştırmalarıYıl: 2, Sayı: 3, Güz 2005
[7] Kaplan, Mehmed (1969) Şiir Tahlilleri: Akif Paşa'dan Yahya Kemal'e kadar Cilt:1 İstanbul
[8] Kaplan, Mehmed (1969) Şiir Tahlilleri: Akif Paşa'dan Yahya Kemal'e kadar Cilt:1 İstanbul