ALNIMIZDAKİ UÇURUM

27.05.2016

 
 
Yüreğinizdeki aşk aydınlığınızın sönmemesi için,
Onu suskun bir acı gibi düşen,
Hüznün karanlıklarından uzak tutmalısınız.
 
 
 
 
ALNIMIZDAKİ UÇURUM
 
 
 
         Karanlıkta kalmış öksüz bir sonbahar diliyle,
beni sormuşsunuz...Etek uçları yanık eski mahallemizde...
“ Yıllar önce taşındı. ” demişler.
“ Nereye.? ” diye sormuşsunuz.
İsmini hatırlamamışlar.
“ Bir genç kızın aşkına. ” diye, cevaplamışlar.
Yağmur düşmüş içinizdeki hasretin mezar taşlarına. Islanmışsınız...
Yanık bir rüzgar esmiş mah yüzünüzden.
Yürek yorgunluğuna dokunan tuhaf bir duygu, sol tarafınızdan.
Yüksek dağlardan düşen bir çavlan, içinizin
acıyan taraflarını yoklamış...
Bir ırmak durmuş. Bir şiir güzeli.
Yaşanmayacak kadar kirli aşklar geçmiş yanınızdan.
Çalmış kapıyı bir evin tek umudu.
Kabuğuna çekilen bir sessizlik olmuş..
Yanmış bir hasret feneri.
Bir mum daha sönmüş kiliselerden.
Durmuş bir saatin yüzü, boşalmış ucuz pazarlara.
“ peki, ne iş yapar.?, nerede bulurum.?” demişsiniz.
“ Bilmeyiz ama, son olarak işçi pazarında görmüşler, sırtında çıkarmadığı boş sepetiyle hamallık yapıyormuş. ”
Taranmış bulutlar geçmiş üzerinizden, dönmüş asma boylu sokaklar, başınızdan. Mideniz bulanmış.
Geç yatan gözleriniz kararmış.
Unutmuşsunuz,
uslanmaz nazlarınızı.
Taşra olmuş vakit.., çenesi bağlanan bir akşam üstü.
Uzaktan getirdiğiniz acılarınız birikmiş.
Bir satıcı yüzmüş kıyınızdan.
Tütün çiğneyen ağızda bir şarkı, “ Ne sen beni unut,
ne de ben seni.”
Asmış omuzuna leylim yar.
Ordaymış;
kaşları alınmış bir terbiye, bir zeytin tanesi,
bir beyaz tat.
Devam etmişler,
“İçtiğini gören olmamış ama, sarhoş gibi geziyormuş.”
Altıncı sıradan atılan bir harf düşmüş, ağlara.
Ve.., baba yadigarı bir yığın düş..,
Ve taze kadın kokusu..,ve akşam sefası..,
ve damarları atan kahve tortusu.., düşmüş kafa tutan sulara.
Ardından,
“Sepeti var ama hiç yük yüklenmezmiş.” Demişler.
“Neden.?”
Geceyi yaran bir yüzle, cevap vermişler.
“Benim yüküm bana yeter.” Diyiyormuş.
Her nefes çöl,
kor bir ateş olmuş boğazınızdan.
Kesilmiş sudan ayaklarınız. Bozulmuş ordularınız.
Yüzünüze düşen sır kapları kırılmış.
Kırılmış,
mercan ufuklu toy kızların umudu..,camlar tuzla buz.
Tutamadığınız mor hıçkırıklarınıza,
eşlik etmiş göz yaşlarınız.
Sormuşlar. Merak yüklü ağızlar.
“Peki  siz kimsiniz..?,
tanımadığınız biri için, niye ağlıyorsunuz..?”
Sokakları koşmuşsunuz.., caddeleri koşmuşsunuz..,
yabancıları...
Geçmişsiniz evleri..., kadir gecelerini.
Sönmüş yollar, ölmüş şehirler.
Kabul görmüş beden.
Duyulmuş bozulan bağların  feryadı.
Kopmuş yaşam.
Sütsüz bir korku yalamış saçlarınızı.
Bir dil susmuş yetmiş vakit konuşan.
Nasıl tanımam...
İçtiği şarap benim..,
Sarhoş olduysa benim içindir..,
Onu bu hale kayan benim.., dememişsiniz.
 
Ağlamış
içinizde gizli bir çocuk.
Sararmış ekinler..,
solmuş lavanta çiçeği.
Çalınmış
mızıkalarda sıla.
Nehirlere
sarılıp
bir genç kız
yatmış.
Denizlere kusmuşsunuz günahlarınızı.
 
Sırtımda yürüdüğünüz yolları indirip,
Taşındığı aşk benim..,
o dermansız yük, benim.., diyememişsiniz....
 
A.Vahap DAĞKILIÇ. 18/08/2003. Elazığ
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar

Sibel Cihan

Sibel Cihan

8 years ago

Bu manzumeyi yazılar kategorisine almanıza gerek yoktu Bana göre bu şiiri Şiirler bölümünde örneğin lirik şiirde paylaşabilirdiniz.