Titreyen elleriyle, adeta ütülenmiş gibi katladığı çamaşırlara, kokusunun sindiğine inanıyorum. Dua ederken acele etmeyen, bunu bir görevi yerine getirir gibi değil, en huzurlu anlar olarak dolu dolu yaşayan annem... Onu çizmek istiyorum hayal ederek. Yeniden görür gibi olmanın mutluluğunu tatmak için. Hayallerimi zorluyorum sesini duyar gibi olmak ve en sevdiğine olan özlemini hayallerle bir nebze olsun giderebilmek için...
Ben, annemin ve babamın eseriyim. Aslında birçoğumuz öyle değil miyiz? Özellikle annemizin elinde şekil bulur davranışlarımız, duygu dünyamız... Hatırlıyorum da, ilkokul birinci sınıftayken, annem hastalanıp bir süre hastahanede yattığında, ben de bundan etkilenmiş ve hasta olmuştum. Annemden ayrı kalmak çok dokunmuştu bana. Hatta devamsızlıktan sınıfta kalmış ve birinci sınıfı tekrar etmek zorunda kalmıştım. Evdeki telaştan, çeşitli sıkıntılardan, okul durumumu takip etmeye fırsat bulamamışlardı. Anneciğimin yüreği, hep acı ve sıkıntılarla harmanlanmıştı. Memleketteyken yaşadığı evlat acısı, aynı evi kalabalıkla paylaşmak zorunda kalmanın çeşitli sıkıntıları, babamla farklı pencerelerden hayata bakması, farklılıkların doğurduğu dalgalanmalar...Bizler de o dalgaların içinde büyüdük. Hayatı, o dalgaların içinde tanımaya, anlamaya çalıştık. Kader çizgimiz o dalgaların içinde yol aldı. Hatalarımız, başarılarımız, iç yalnızlığımız, kendi içimizde kurduğumuz dünyamız, sevinçlerimiz...
Herkesin anlatılmaya değer bir hikayesi vardır. Geçmişe açtığımız bir pencereden, hayatımızın belki de sıradan gibi görünen kesitlerinden içimizi acıtacak ya da ısıtacak olanları buluştururuz o hikayede. Memleketin veya dünyanın bir köşesinden, sımsıcak portreleri ve yüreğinizde nice yüreklerin sızısını, coşkusunu hissetirecek hayatları bulursunuz o hikayelerde. Işte şu an, nefes alan ben, annemin de nefes alıp verdiğini duyar gibi oluyorum. Bu satırlarda onunla buluşmanın tarifsiz heyecanını yaşıyorum. Annem ve ben...
Onu kaybedene kadar, hep yanınızda olacağını, her güne onunla "merhaba" diyeceğinizi sandığınız insan. Anne...Aslında, onu kaybettikten sonra da yıldızlardan, bir çiçekten, kısacası güzel olan her şeyden, evlatlarını izlediğini düşünüyorum. Onun için döktüğüm gözyaşlarını bile silmeye kıyamadım. Içime nüfuz etsin istedim gözyaşlarım. O da çok ağlardı. Acıları tazelenince, başkalarının acılarını dinleyince, Allah kelamını duyunca, kalbi titreyerek, tüm varlığıyla ağlardı. Duasıyla, merhametiyle fethederdi çevresindekilerin gönüllerini. Canım annem! Seni yazarak, seni anlatarak, seninle yeniden yaşıyorum.
Çatak 'tan Istanbul'a uzanan bir yaşam... Küçük bir evde devam eden hayatımız... Hep uğraşan, yorulan; sorumlulukları, sorunları artarken ayakta durmayı başaran; büyük şehrin, küçük ve mütevazı evine sığmaya çalışıyordu annem. Sıkıntılarıyla hiç sıkmadı bizi. Kalabalıkları birlikte ağırladık o küçücük evde. Sanki onunla her şey daha kolaydı. O vardı ya, varsın ev küçük olsun. Varsın, kağıttan oyuncaklarla, evin bir köşesinde, küçücük dünyamda oyunlar kurayım. Oyuncağım olmadığı için mutsuz değildim. Evin bir köşesinde küçük bir oyun alanım vardı. Gazetelerden kestiğim fotoğraflar oyun kahramanlarımdı. Onları konuşturur, onların dili olurdum.
Ablalarımın, ağabeylerimin dünyası, umutları, yaşam telaşı; annemin ve babamın tartışmaları, gelen gidenin derdi tasası... Küçük evimize dolan kocaman bir hayat. Biz, herkesin hayatıyla yaşadık hayatımızı. Sıkıntılarımız, başkalarının sıkıntılarıyla beslendi. Sevinçlerimizi kalabalıklarla paylaştık.