KategorilerYAZILARDenemeANTAKYA HABİBÜ'N-NECCAR CAMİİ GİRİŞ KİTABESİ

ANTAKYA HABİBÜ'N-NECCAR CAMİİ GİRİŞ KİTABESİ

24.01.2017
  

   1. Türk Dünyası Kültür Sanat Etkinlikleri proğramı çerçevesinde, Hatay'ın önemli yerlerini gezerken, Anadolu'da yapılan ilk camii de gezme şansına sahip olduk.
   Henüz üniversite öğrencisiyken, hocam Prof. Dr. Hüseyin Ayan'ın "Bir gün memlekete dağılıp görevinize başlayacaksınız. Gittiğiniz köy, kasaba, şehir ne olursa olsun, tarihî yapılarına bakacaksınız, varsa kitâbelerini okuyacak, arşivleyeceksiniz. Vakıflar Genel Müdürlüğünü haberdar edeceksiniz. Gerekirse Müftülükten yardım alacaksınız. Yani Anadolu'nun tapularını siz belgeleyeceksiniz. Bu, sizin daimî ödevinizdir." sözü gereği -eski bir alışkanlıkla- cami girişindeki kitabeye takıldım. Hatta o an yakınımda bulunan arkadaşlara "Kitabeyi okuyabildiniz mi?" diye sorup yardım istedim. Sonra hep beraber okumaya çalıştık. Yazı bozulmamış, kırılıp dökülmemiş, okunabilir durumdaydı. Ama okuyabilmek için biraz zaman ve sakin bir ortama ihtiyaç vardı. O sebeple fotoğrafını çekip, bir ara okumak üzre bir kenara ayırdım.
   Camiin medrese odaları olarak yapılmış bölümünün. duvarında bir giriş kitabesi daha vardı. Okuyabildiğimiz kadarıyla, camimizin eski giriş kitabesinin bu olması ihtimali çok yüksek. Restorasyon sırasında yanlışlıklar yapılıp, satır araları belirginleşsin diye kazınmış, bu kazıma sırasında bazı harfler tahrib olmuş, diş, çengel veya noktaların kaybolması suretiyle yazı, okunamaz hâle gelmiş. 
   Buna benzer yazı stili ve kitabe türüne, kendi memleketim, Adana-Kozan Hoşkadem Camii'nde de rastlamıştık. Kitabedeki tahribatın benzemesi kadar, yazıda geçen isim de benziyordu. Hoşkadem Camii, Memluklar Dönemi yapısıdır. Kitabede geçen "El- Mülkü'z-Zahir" ifadesi, Memluk hükümdarlarından Sultan Baybars'a atfedilen bir ünvan olduğundan, Habibü'n-Neccar Camii'nin de aynı hükümdar döneminde ibadete açılmış olduğu fikrine kapıldık. 
   Bize mihmandarlık yapan, camii müezzini Ahmet Yaylacı'nın verdiği bigiye göre, kitabelerin esaslı bir şekilde okunması, şimdiye kadar söz konusu olmamış.
   Tarihi, Neolitik Çağa kadar inen Antakya, bir çok ayrıcalığının yanı sıra, kalabalık ve modern bir kent olma özelliğini de taşır. Hellenistik Dönemde Ön Asya'nın en büyük krallıklarından olan Seleukoslar'ın başkentliğini yapmıştır. Roma Döneminde, Ön Asya'nın kapısı konumundadır. Aynı zamanda, Kudüs'e yakın kalabalık bir merkez olmasından dolayı, Hristiyanlığın dünyaya yayılması açısından çok önemli bir yerdedir.
   Hristiyanlıkla ilgili ilk çarpıcı olaylar veya efsanevî hikayeler de burada yaşanmıştır. Habibü'n-Neccâr'ın hikayesi de buna örnektir. Bu olaya Kur'an-ı Kerim'de, Yasin Suresi'nde işaret edilmektedir. Hikayeyi burda uzun uzun anlatmayacağız. Antakyalılar'ı Hak Dini'ne davet amacıyla gelen Hz.İsa'nın elçileri (Yahya, Yunus, Şem-un Sefâ)' nın ve onlara iman eden Habibü'n-Neccâr'ın katledildikleri yere, önce bir dua mekanı yapılmış, bir müddet hastalar şifa bulsun diye, bu mekana getirilmiş. Ayrıca zor durumdaki insanlarla onlara yardım edebilecek -daha zengin- insanlar burda buluşurmuş. 638 yılında, Müslümanlar'ın Antakya'yı fethetmesiyle, İslam Ordusu Komutanı Ebu Ubeyde bin Cerrah tarafından, Habibü'n-Neccâr Türbesi ve camii yaptırılmış, böylece Anadolu topraklarında ilk cami inşâ edilmiştir.
   1098 yılında Haçlılar'ın eline geçen şehir, 1099'da Antakya Prensliği haline gelmiştir. Bu dönemde camimiz, kilise olarak kullanılmıştır. 1268'de Memluk hükümdârı Sultan Baybars şehri fethettiğinde, fethin sembolü olarak Habibü'n-Neccâr'ın türbesi yenilenmiş, ibadet yeri de tekrar camie çevrilmiştir.
   Bugünkü Camiin medrese duvarında bulunan ve henüz okunamayan bazalt üzerine yazılı Arapça kitabenin metninde geçen "El-Mülkü'z-Zahir" ibâresinin Sultan Baybars'ın ünvanı olması dolayısıyla, camiin Memlükler'in fethinden bugüne, yerinin aynı kaldığını düşünebiliriz.
   Yavuz Sultan Selim'in Mısır Seferi sırasında, yapılan büyük savaşlarla, bölge Osmanlı yönetimine geçmiştir.
   Osmanlı döneminde, Habibü'n-Neccâr Camii hakkında ayrıntılı bilgi veren tek kaynak, Evliya Çelebi Seyahatnamesi'dir. Bu seyahatnameye göre cami ve türbe, çukur bir yerde kurulan, içi dervişlerle dolu olan bir tekkedir. Aynı seyahatname'ye göre; bir tekke de  Habibü'n-Neccâr Dağı'nda vardır. Buraya da bir saatte çıkılmaktadır. Dağdaki ziyaretin kandili devamlı yanmaktadır. Her iki makam, Müslümanlar yanında fakir Hristiyanlar'ın da ziyaret ettiği bir hac yeridir.
   Habibü'n-Neccar Camii 150 sene kadar önce meydana gelen depremde, büyük ölçüde harap olmuş ve uzun bir süre kapalı kalmıştır. 1858 yılında, Sultan Abdülmecid döneminde yapılan onarım ile yeniden ibadete ve ziyarete açılmıştır. Camiin Kurtuluş Caddesi'nden girilen kapısının üstündeki kitabe Türkçe'dir. Kendi de bir şair olan Müftü Sadık Efendi (1788-1860) tarafından yazılmıştır. Okuduğumuz kadarıyla kitabenin, camiin onarılıp kapılarının açılmasına tarih düşmek maksadıyla yazıldığı anlaşılmaktadır.
   Tarihî yapılarda, aynı zamanda dekoratif bir unsur olan kitâbeler, yazıldıkları yere ve konularına göre büyük önem taşır. Cami, mescid, medrese ve her çeşit dinî ve resmî binanın iç ve dış kapıları ile duvarlarında ayetler, hatta sûreler bulunur. 
   Selçuklular döneminden günümüze bir çok tarihî yapıda, çok sayıda kitâbeye ulaşılmıştır. O dönemin kitâbe dili Arapça'dır. 
   Osmanlı dönemi kitâbelerinde, özellikle "ebced"le tarih düşürülmüştür. Ebced hesabı, Arap alfabesindeki her harfin rakamsal değerine dayanan bir sistemdir. Yapıların inşa edildiği tarihi belirten kitâbelerin yanı sıra, gördükleri tamir ve ta'dilleri belgeleyen kitâbeler de mevcuttur. Takdir edilir ki bunlar, sanat tarihi araştırmaları açısından çok önemlidir.
   Kitâbeler kullanılan yazı çeşitleri, dil ve üslûbu açısından değer arz ettiği kadar, uygulandığı malzeme bakımından da değerlidir. Osmanlı kitâbelerinde karşılaştığımız başlıca iki yazı çeşidi sülüs ve ta'liktir. Sülüs, genelde Selçuklu döneminde kullanılmış, hatta "Selçuklu Sülüsü" denen bir tarz geliştirilmiştir. Bu yazı türü, Osmanlı döneminde de uzun bir süre kullanılmıştır. Sonraları, 17. Yüzyıl ortalarından itibâren Osmanlı döneminde Ta'lik tercih edilmiştir.
   Bizim buradaki amacımız, Habibü'n-Neccar Camii'nin giriş kapısı üstündeki, Arap harfleriyle yazılmış, tarih düşülmüş kitâbesinin okunması ve anlamının açıklanmasıdır. Bu şekilde tarihî bir belge olan bu kitâbeyi, bir de bizim metodumuzla çözmeye çalışacağız.

   Resimde görüldüğü gibi kitâbemiz bozulmamış, okunabilir özelliktedir. Yazı çeşidi Ta'liktir. Yazı bitişik, kelimeler üst üste gelecek şekilde yazılır. Öbekler hâlinde, alttan üste doğru okunur. Harflerin nokta ve çengelleri birbirine karışmış gibi görünür. Dikkate alınması gereken şey, hiç bir harfin -varsa- noktası, başka bir harfle ortak kullanılmaz. Hepsinin noktaları kendinindir. 
   Bu kitâbeler, tarihî bir belge olmakla birlikte ayrıca edebî bir eserdir de. Genelde kıt'a, beyit veya mısra olarak yazılır. Aruz ölçüsü kullanılır. Tarihi belirten kelime veya kelime grupları, çoğunlukla, son iki beyitte bulunur.
   Bu bilgileri gözönünde bulundurarak kitâbenin okunuşu:
   Minnet ol Fâtihü'l-ebvâba tamâm oldı i'mâr
   Himmet-i belde ahâlisi bu bâbda der-kâr
   Bâb-ı târihini Ra'ûf-ı Hanân açdı isneyn
   Habbezâ Câmi'-i Sultân Habîbü'n-Neccâr
                  Sene 1280 ( Milâdî 1864)
   Vezni: Fâ i lâ tün / fe i lâ tün / fe i lâ tün / fe û lün (veya fa'lün)
   Günümüz Türkçesi' ne göre:
   Allah'a şükürler olsun, yapı tamam oldu. Bu durumda, şehir halkı şehrin himmetine kavuştu. Merhametliler merhametlisi (olan Allah) tarihin kapısını ikinci kez açtı. Ne güzeldir Sultan Habibü'n-Neccâr Camii.
   Birinci mısrada geçen "Fatihü'l-ebvâb" tamlaması ile, " Miftâhü'l ebvâb..." duasına telmih yapılmıştır. (Allahümme yâ miftâhü'l-ebvâb iftah lenâ hayre'l-bâb: Bütün kapıları açan Rabbim, bana hayır kapılarını aç!"
   İkinci mısrada "ahâlinin yardıma kavuşması"ndan maksat; buraya, hastaların iyileşmek için gelmesi veya yardıma muhtaç olanların yardımseverlerle yeniden buluşmaya başlaması kastedilmiş olabilir.
   Üçüncü mısrada biraz zorlandık. Çünkü üçüncü mısra, ikinci öbekte, üstteki kelimeyi önce " cenâb" diye okuduk. Öyle olunca birinci öbeği de nokta sayısından dolayı " bâb-ı târihi" şeklinde okumak zorunda kaldık. O zaman da bir diş, noktasız olarak açıkta kalıyordu. İkinci öbeği "Ra'ûf-ı cenâb" diye okumayı düşündük. "Ra'ûf" , "Merhametli" anlamıyla Allah'ın sıfatlarından biri ise, bu tamlamanın "Cenâb-ı Ra'ûf" olması lâzımdı, bu da o öbeğin aşağıdan yukarı doğru değil de yukardan aşağı doğru okunması demekti. Ancak böyle bir okuma, zorlama hatta hata olurdu. Bu hata da kâtibin değil, bizim hatamız olurdu. Kelimelerin dişlerine ve noktalarına daha dikkatlice bakınca birinci öbek " Bâb-ı târihini", ikinci öbek "Ra'ûf-ı Hanân olarak daha mantıklı bir anlama kavuştu: (Depremden dolayı yıkılan) câmimiz, Merhametliler Merhametlisi (Allah cc)'in  nasib etmesiyle ikinci defa açıldı.
   Dördüncü mısra çok açık anlaşılıyor. Diğer mısralarda söylenen; hayır kapılarının açıldığı, belde halkının yardıma kavuştuğu, en merhametli olan Allah (cc)'ın ikinci defa açmayı nasib ettiği bu yapı... Sultan Habibü'n-Neccâr Camii ne güzeldir. 
   Yaptığımız araştırmalarda bu kitâbenin, 2006 yılında, sanat tarihçisi Fuat Şancı tarafından da okunmaya çalışıldığını gördük. Bizim,bu çalışmadaki amacımız da kitâbeyi, bir Eski Türk Edebiyatçısı gözüyle, edebî eser olarak inceleyip, aruz ölçüsüne göre okumaktı. Başarabildiysek ne mutlu...

   NOT: Bu çalışmamızda, kısaca değindiğimiz tarih bilgilerini tarihçi yazar Aytül Kaplan'ın TÜBİTAK Bilim Kurulu'na gönderdiği "Anadolu'daki İlk Camii Antakya Habibü'n-Neccar Camii Tarihi ve Mimarîsi " makalesinden aldım. Yardımları için teşekkürlerimi borç bilirim.
 
Yorum yapmak için lütfenKayıt Olunya da
esaesa446
Esa Resmi Hesap8 years ago
Sayenizde birlikte okumaya çalışıp o anda beceremediğimiz yazıyı da okumuş anlamış olduk Nurcan hanım Gönülden tebriklerle..............
@seferioren-103 | Değil mi, "minnet" i "hest" okumalar, "Farsça mı acaba" lar, çözdükçe her kelimede "buldum!" diye bağırmalar...o günkü heyecanımız güzeldi. Destekleriniz için teşekkürler...
esaesa446
Esa Resmi Hesap8 years ago
@esaesa446 | Bu tip yazılar çok okunuyor Nurcan hanım altı ay sonra kaç kez okunmuş bakın:)
aytulkaplan934
Aytül Kaplan8 years ago
Harikasın arkadaşım...çok güzel bir yazı olmuş..kitabe de çok güzel okunmuş..tebrikler ve teşekkürler...selamlar ve sevgiler...
@seferioren-103 | Kitabeyi okumuş olabilirim ama diğer bilgiler sizden. Ben teşekkür ederim.