ANTAKYA VE CİVARINDAKİ HORASAN TÜRKMENLERİ VE ORTADOĞUDAKİ GÜNCEL TARİHE ETKİLERİ

22.03.2019

ANTAKYA VE CİVARINDAKİ HORASAN TÜRKMENLERİ VE ORTADOĞUDAKİ GÜNCEL TARİHE ETKİLERİ
 
Katvan Savaşı, Horasan’daki isyancı Türkmenlerin, Horasan valisine isyan edip valiyi yenmesi arkasından Sultan Sencer’in bu Türkmenler üzerine yürümesi ve Sultan Sencer’in de yenilmesi, akabinde Büyük Selçuklu devletinin zayıflamasına yol açmıştı. Önce Horasan Valisi’nin daha sonra ise Sultan Sencerr’i mağlup eden Horasan’daki bu büyük isyancı Türkmen kitlesi,  Moğol istilası nedeni ile önce Diyarbakır’a daha sonra, Telafar, Rakka, Kerkük, Cullap nehrinden Antakya Halep ve Şam’a kadar dağılmışlardı. Mumluklara sığınan bu Türkmen kitlesi  Sultan Baybars’a tabi olmuş, Baybars ile birlikte Moğolları Ayncalut Savaşında yenerek Mogolları  Suriye’den Elbistan’a kadar püskürtmüşlerdi.
Bunun üzerine Baybars,  bu Türkmenler ile birlikte Moğollara yardım eden Ermenilerin üzerine yürüyerek Antakya, Gâvurdağları ( Amanoslar) ve Çukurova’yı ele geçirir. Yöreye de Horasan’dan gelen bu Türkmenleri yerleştirir.  Böylece Irak ‘ın ve Suriye’nin kuzeyi Anadolu’nun Urfa’dan Mersin’e ve Toros dağlarının bu kesimlerine kadar olan bölgeler Horasan’dan gelen bu Türkmenlerin eline geçer. 
Bu Türkmenler, 1350 yılından sonra Ramazanoğluları Beyliği Antep’e kadar Dulkadiroğluları Beyliği, Antep Urfa Maraş ve Malatya arasında iki Beylik halinde hüküm sürer. Yavuz Sultan Selim Mumlukları yendikten sonra bu beylikleri de ortadan kaldırıp Osmanlı idaresine girdirir. Yöredeki bu Türkmenler Aşiretler ve cemaatler halinde 1864 e kadar göçer hayat yaşar. Kışlık bölgeler Telafar, Rakka, Kerkük, Cullap nehrinden Antakya Halep ve Şam’a kadar, yazlık bölgeler ise Malataya, Maraş, Kayseri Sivas illeri sınırları içinde kalan yerlerdir.  17.yy dan itibaren bu göçer Türkmenler iskana zorlanmaya başlanılır. 1864 yılındaki Fırka-ı İslâhiye hareketi ile iskâna tabi tutulurlar.
Suriye ve Irak’taki Türkmenler ile Toroslar, Çukurova, Antakya ve Gâvurdağları, İsos ve Amik ovasındaki Türkmenler işte bu Türkmenlerdir. Suriye ve Iraktaki  Türkmenler günümüzde Türkiye Cumhuriyetine gönül bağı ile  hareket etmekte Kerkük, Telabyad, Rakka, ( Kuzey Irak )  Münbiç , İdlip, Halep  ve Suriye’nin diğer yerlerinde  PKK, YPG , DEAŞ  , Suriye Hükümeti , Irak Hükümeti’ne karşı direniş göstermektedirler.  Suriye’deki Öso ve diğer gruplar bu nedenle Münbiç ve Afrin’in temizlenmesinde Türk ordusu ile birlikte hareket etmektedir.  Bu coğrafyadaki Türkiye sempatisinin nedeni de budur. Kısaca bu coğrafyadaki ve Ortadoğu’daki Amerikan ve Rus emperyalizminin de oyunlarını bozan kuvvet Horasan’dan gelen bu Türkmenler ve Türk kültürünün kendi kültür coğrafyasını savunmasından kaynaklanmaktadır. Bu direnişin merkezinde ise Antakya ve Antep merkezindeki kültürel bağlardır.
Hacıömeroğlu Halil Ağa Destanı
Kır ata binerdi tasma boyunlu
Kavğaya giderken arslan oyunlu
Kılınç kesmez sırma çepken giyimli
Ocağı kör kalan koç Halil Ağa

Halil Ağa da yatağında oturur
Etbasını som sırmaya batırır
Uzun yayladan da talan getirir
Arslanlar kalası koç Halil Ağa

Çadırları vardır çebiş kılından
Hiç inmez altun egerin belinden
Gavurdağı zar ağlardı elinden
Düşman kalasısın koç Halil Ağa

Odasında arzuhallar yazılan
Kendi gidüp aşireti bozulan
Kilis kaldı sofraları düzülen
Zor düşman kalası koç Halil Ağa

Çatmasında çatal kurban yüzülen
Odasında arzuhallar yazılan
Nice düşman aşiretleri bozan
Zor düşman kalası koç Halil Ağa

Kahve tavaların kaynamaz oldu
Filfili fincanlar oynamaz oldu
O bilbil dillerin söylemez oldu
Zor düşman kalası koç Halil Ağa

Han evine kara bayrak dikildi
Bütün aşiretin zırhı söküldü
Şu kadın anayın beli büküldü
Yalan dünya koç Halil'e kalmadı

Şu yalan dünyada da bir arslan yitti
Ya neyleyim ağalar tez günden gitti
Zalım Derviş Paşa zor gadir etti
Ocağı kör kaldı koç Halil Ağa

Halep derler şehirlerin ulusu
Havfından yatmayı Halep valisi
Kılıncıylan zapteyledi Kilis'i
Kilis benim derdi koç Halil Ağa
TÜRKÜNÜN KÜNYESİ
KAYNAK: Hasan Corha
DERLEYEN :   Ferruh Arsunar, 
 YÖRE :   Gaziantep
Notaya Alan: 
TRT Rept. No::  :  
KAYNAKÇA:
Gaziantep Folkloru, Ferruh Arsunar, TC MEB Eski Eserler ve Müzeler Umum Müdürlüğü Yayımlarından Seri II Sayı 7, İstanbul, 1962, s. 128-129.
İlbeyli iskan ağzı. 
 
 
Bizans devletinin Selçuklular tarafından batıya sürülmesi, akabinde başlayan haçlı seferleri sırasında bölgenin idaresi Eyyubiler, Kilikya Ermeni devleti, Anadolu Selçuklu devleti, Tolunoğuları ve Haçlılar ve Memluklar arasında sık sık el değiştirmişti.  MS 12. ve 13 yy arasındaki bu süreçte Dörtyol ve civarı çoğu kez,  Anadolu Selçukluları,  Memluk veya Moğollara bağlı bir devlet olarak yaşamaya çalışan Kilikya Ermeni Devleti'nin idaresinde kalmıştır.  (44, Ali Sevim, Genel Çizgileriyle Selçuklu Ermeni ilişkileri, Ankara 1983, s.30–33.)
1243 Kösedag savaşından sonra Selçuklulara karşı Moğolların yanında yer alan Ermeni Kilikya Devleti Moğolların desteği ile bölgedeki hâkimiyetlerini güçlendirmeye çalıştı.
 
e) MEMLUKLAR VE YÖREYE TÜRK BOYLARININ KALICI İSKÂNI
 
Kıpçak ülkesinde doğan, Kıpçak Borçoğlu veya Borlu kabilelerinden birisinden olan Baybars,  köle olarak Önce Sivas, sonra da Halep’e getirilmiş akabinde köle olarak satıldığı Mısır’da, aklı almaz bir yükseliş öyküsü ile Memluk sultanı olmuştu. (45 Kazım Yaşar Kopraman, Aybars I, İslam Ansk. , C5,  s. 221) Moğolları Ayncalut savaşında yenerek bölgeden uzaklaştıran Sultanı Baybars; bu defa Antakya’daki Haçlıları sıkıştırmaya başlayarak 1261–1262 yıllarında iki kez kuşattığı Antakya’yı, 1268’ de yeniden kuşatmıştı. Baybars, ordusunu üçe bölerek bir kısmını denizden gelebilecek yardımları engellemek için ayırdı. Ordusunun ikinci kısmını, Çukurova’dan gelebilecek yardımları engellemek için Binboğa dağlarının geçitlerine yerleştirdi. Üçüncü kısmı ile Antakya’yı kuşatmıştı. Baybars, üçüncü kuşatmasının ardından Antakya’yı eline geçirmişti. Bunun üzerine Baybars, Moğollarla işbirliği yaptıkları için kin duyduğu Ermeni Kralı I. Hetum üzerine kuvvetli bir ordu göndererek, Antakya'dan Kozan'a kadar olan bölgeyi itaat altına aldı.
Baybars’ın Antakya, İskenderun ve Payas’ı elde etmesi üzerine batılı devletler Memlukların ticari çıkarlarına darbe vurmak amacıyla ticaret yollarını ve yönetimlerini Anadolu içine kaydırdılar. Antakya Haçlıların elindeyken oldukça hareketli bir liman olan Payas limanı bölgenin Memluk idaresine geçmesi ve Haçlıların bu tutumu sebebi ile önemini yitirmeye başlamıştı. (46 Muammer Türk,  Ebu Ubeyde B. Cerrah, a.g.e.2011, shf. 114)
 
Baybars’ın bu bölgeye ikinci akını 1275 yılında gerçekleşti. Baybars’ın, 1275 yılındaki ikinci akının da Adana, Tarsus, Sis, Misis ve Ayas; Memluklar tarafından ele geçirildi. İbn Seddâd, Sultan Baybars zamanında yalnız Anadolu’dan 40 bin aileden fazla Türkmen’in Gazze’den Kozan’a kadar uzayan topraklara yerleştirildiğini yazmaktadır (47 Sevinç, 1983: 11; Yinanç, 1989: 2).
 
Baybars, Moğolların önünden çekilerek Antakya ve Halep’e iskân ettirdiği ve bu zaferleri kazanmasında kendisine çok yardımcı olan 40 bin çadırdan oluşan Türkmenleri, bölgeye iskân etmeye başladı 1280 (48 H. Sahillioğlu, Antakya, İslam Ansk.1991, s. 230.).
 
 
Sultan Baybars'ın, Payas'tan Adana'ya kadar iskân ettiği bu Oğuz Türkleri: Seyhun bölgesinde iken Karahanlı Hükümdarı Muhammet Aslan Bey'in himayesine giren, Karahanlı devleti ile birlikte Karahıtaylara yenilip, önce Horasan’daki (İran) Selçuklulara sığınan Türkmenlerdir. Bu Türkmenler daha sonra Selçukluların Kırmanç valisi ile anlaşmazlığa düşüp, önce Kırmanç valisini, sonra da üzerlerine gelen Selçuklu Sultanı Sancar’ı, 1143deki Katvan savaşında yenerek Horasan'a egemen olan Oğuz boyları idi. Harzemşahlar 1170 yılında Horasan'daki Oğuzları yenince, Horasan'da bulunan Oğuzların büyük bir bölümü Güneydoğu Anadolu’ya yerleşmişti. Güneydoğudaki bu Türkmenler, Babai isyanıyla Selçuklulara başkaldırmış, Selçuklular bu isyanı batırmış olsalar da çok zayıf kaldıklarından Moğollar karşısında utanç verici bir şekilde Kösedağ savaşında mağlup olmuş bu olaydan sonra da yıkılmışlardı.
 
1248 de Anadolu Selçuklularını yıkan Moğolların önünden çekilen bu Türkmenler, Antakya ile Halep ve Şam civarlarına yerleşmiş, Memlukların hükümranlığına tabi olmuşlardı. (49 ATİLLA CANBOLAT, HATAY TÜRKMEN AŞİRETLERİ VE BU AŞİRETLERİN İSKÂNI, Sütçü İmam Ünvr. K.Maraş, Y.Lisans Tezi, Eylül, ,s.16–17, 2006) Güneydoğu Anadolu'ya yerleşmeye başlayan bu Türkmenlerin 1186 yılında Nizip meydan savaşında 30 bin Kürt’le savaşıp onları yenen, daha sonra Ermeni kralı II. Leon’u da yenerek 36 bin Ermeni’yi esir alan Türk oymaklarıdır
 
Bu Türkmenler henüz İslamiyet öncesi Şaman kültüründen tam olarak kurtulamamış olan bir kitledir. Güneydoğuya hâkim olan bu Türkmen topluluğu Adıyaman’da Babai isyanını başlatarak Selçukluların yıkılmasına sebep olmuşlar; isyanın bastırılması ve Moğol istilası sebebi ile Antakya ve Halep arasındaki bölgeye yerleşmişlerdi. (50 ATİLLA CANBOLAT, a.g.e. s. 18) Kilikya Ermenileri üzerindeki Memluk saldırıları 1375 yılında nihayete ererek Kozan (Sis) şehri de Ermenilerden alınarak Ermeni devletine son verilmiş, bölge resmiyette Memluklar, fiilen ise Ramazan oğulları beyliğine bırakılmıştır. 1375
 
 
f) YÖREYİ TÜRK YURDU HALİNE GETİRME MÜCADELELERİ
 
1274 yılında tarihin ilk önemli seyyahı Marco Polo bölgeyi ziyaret etmiştir. “…bölgenin deniz kenarında bir şehri vardır ki adı Laias (Payas)’tır, güzel ve büyük, ticaretin faal olduğu bir şehirdir; çünkü bilin ki, Fırat’ın tüm baharat ve kumaşları ve tüm diğerleri değerli şeyler, bu şehre taşınır. Pamuk çok boldur. Ve Venedik, Pisa ve Ceneviz tacirleri ve tüm iç bölgelerin tacirleri buraya gelir alım – satım yaparlar ve depolarını burada tutarlar.” Marco Polo’nun Payas’a geldiği kesin değilse de uğradığı limanın Payas olmasa bile İskenderun körfezinde Payas’ın tam karşısındaki Ayas ve limanı olmalıdır. Marco Polo bu gezisi esnasında göçer Türklerle karşılaşmış, evleri çadırlardan olan ve hayvan sürülerine sahip bu insanların yaşamından gözlemlediği tasvirleri eserinde anlatmıştır. Marco Polo’nun eserinde anlattığı bu göçerlerin Baybars’ın yöreye iskân etmeye başladığı Türkmen topluluklarından biri olduğu muhakkaktır.
Amanos dağlarının batı yakasındaki Osmaniye ve İskenderun arasındaki sahil şeridi ile Kömürler ve Antakya arasında uzanan Hassa ve Kırıkhan ovaları; Dörtyol, Hassa ve Kırıkhan'ı bağlayan dağ geçitlerini kontrol etmek için yapılmış olan Darbısak, Mancınık, Şalan ve Sarıseki kaleleri mevcuttur. İlk Ermeni Baronu olan I.Toros’dan (1100–1129)  sonra bölgenin Memluk ve Ramazan oğullarının idaresine geçtiği zamana kadarki süreçte bu bölgedeki Ermeni varlığı oldukça etkiliydi. Memlukların bu bölge’yi Ermenilerden kurtarma mücadelesi 1268’den 1280’e kadar kesintisiz olarak devam etmiş, tam hâkimiyet ancak 1375’te sağlanabilmiştir. 1280 yılından 1375 ‘e kadar ki zamanlarda Ermeniler, Amanoslar’ın zirvelerinde, Saimbeyli ve Feke’nin civarında direnmiş olmalıdır.
Pek çok kaynağa göre Dörtyol’un Gâvurdağı sırtlarında bulunan Mancınık Kalesi 1290 yılında Ermeniler tarafından yapılmış ve manastır olarak kullanılmıştır. Fakat Mancınık kalesinin 1290 yılında Ermeni krallığı tarafından yapılmış olduğuna dair bilgilerde bir yanlışlık olmalıdır. Çünkü 1290 yılında Amik, Payas ve Çukurova, Memluk ve Türk hâkimiyeti altındayken Amanosların Dörtyol ve Payas arasındaki,  yakın bir vadi zirvesinde Ermenilerin kale yapabilmiş olmaları akla uygun gelmemektedir.
Nitekim Darbısak ve Sarıseki kaleleri ile birlikte Amanosların doğu ve batı yakasında kontrol üçgeni oluşturan -Mancınık Kalesi’nin kitabesi Mustafa Kemal Üniversitesinde Kimyager olarak öğretim görevinde bulunan Yardımcı Doç Dr. Aydın Özkan tarafından Almancadan Türkçeye çevrilmiştir. Mancınık kalesinin kitabesindeki çeviriden çıkarılan bilgilere göre Mancınık Kalesi 1274 yılındaki Ermeni kralı tarafından tamir ettirilmiş olduğu söylenmektedir. *(Not: Bu bilgi “Hatay Tarihi’ Kitabı’nın yazarı Mehmet Tekin’den şifahen alınmıştır. Bu kalenin giriş kapısında bulunan 1982 yılına kadar kale kapısının girişine düşerek iki parça halinde gördüğümüz kitabe kaybolmuştur. )
 Dörtyol’a hâkim olan Özerli çayı vadisindeki zirvede Ermeniler tarafından yapılmış olduğu düşünülen Mancınık Kalesi oldukça sağlam bir şekilde kalmıştır.  Mancınık Kalesi’nin manastır olarak kullanıldığına veya manastır olarak yapıldığına dair ileri sürülen iddiaların doğruluğu kuşkuludur.  Mancınık Kalesi’nin savunma amaçlı yapıldığı mimari özelliklerinden dolayı oldukça açıktır. Kale, doğu batı yöresinde en önemli geçitler Suriye’ye Yalangoz - İncirli civarından, Batıda ise Gedik - Belen geçidi ile Atık yaylasından. Ayrıca Kuzeybatıda dağlık alanda önemli sayılabilecek ve Amanosları aşan patikalar, Ceylanlı Köyü yakınlarından Dörtyol İlçesine ve Hassa İlçesine değin uzanabilen geçitleri Sarıseki ve Darbısak kalesi ile birlikte kontrol etmek, Dörtyol civarındaki ahaliyi korumak ve bölgeye hâkimiyeti sağlamak amaçlı yapılmış olmalıdır. Mancınık Kalesi’nin yükseldiği vadinin eteklerinde ve Rabat Köyü; Karabıyık Dede ziyaretgâhının etrafındaki yerleşim yeri yıkıntıları yukarıda sözü edilen yol güzergâhının başlangıcında bir şehrin bulunduğunu gösteren harabe yıkıntıları ile doludur. Mancınık Kalesi’nin, hem bu yerleşkenin, hem de sözü edilen bu eski geçidin korunması amaçlı kurulmuş olması gerekir.
Bölgede 14 yy başından itibaren kesintisiz olarak Türk idaresi devam etmesine rağmen bölgede Osmanlıya tabi olan Ermenilerin varlığı devam edecek. Ermenilerin son kalıntıları Kurtuluş Savaşı sonrasında bölgeden uzaklaşacaklardır.
 
Dörtyol, Payas ve Erzin tarihinin Haçlı Seferleri sırasında, önemi azalan Payas ve Kinet limanlarının yeniden hareketlendiği görülür. Bölge Kudüs’ü Müslümanların elinden kurtarmaya gelen Haçlı Ordularının karaya çıktığı bir yer haline gelmiştir. Yaklaşık iki yüz sene boyunca çeşitli aralıklarla süren Haçlı Seferleri sırasında bölge Ermeni Krallıklarının, Templiete Şövalyeleri’nin hâkimiyetine düşecektir. Bu esnalarda Bakras, Kırıkhan ve Hassa yakınlarındaki Darbısak kaleleri ile eski Payas Kalesi, Sarıseki Kalesi, Dörtyol Mancınık kaleleri Ermeni ve Templiete şövalyelerinin kontrolü altındadır. (51 Mehmet ERSAN, Selçuklular Zamanında Anadolu'da Ermeniler, Ankara 2007) Hassa ve Dörtyol arasındaki geçitler ile Hassa ve Dörtyol taraflarındaki ovalar bu kaleler ile kontrol altında tutulmaya çalışılmaktaydı.
 Eyyubilerin; Haçlıları, ardılları olan kontlukları ve şövalyeleri bertaraf etmesi ile bölge tekrar Müslümanların eline geçmeye başladı. Eyyubiler ve Tolun oğullarından sonra bir ara Ramazanoğullarının idaresine giren bölgede Moğolların Anadolu’yu işgali ile bir ara yeniden Ermeni krallıkların kontrolüne girmiştir. (52 Çöhçe, Salim, “Doğu Akdeniz Çevresinde Türk Hâkimiyetinin Tesisi”, Ortadoğu’da Osmanlı Dönemi Kültür İzleri Uluslar Arası Bilgi Şöleni Bildirileri, C. I, Ankara, 2001, s. 144.) 1260 yıllarında Moğollar bu bölgenin idaresini kendilerine yardımcı olan Ermenilere bırakmıştır. Anadolu’daki Moğol istilası Anadolu Selçuklu Devleti’ni zayıflatmış ve beylikler dönemi başlamıştır. Bu dönemde Çukurova'da kurulan beylik Ramazanoğulları olmuştur. (1377–1516) Mısır Seferi’ne giden Yavuz Sultan Selim, beyliği Osmanlı Devleti’ne katmıştır.
Memluk Sultan’ı Baybars’ın yörede kurduğu Halep Valiliği ve Halep’e bağlı sancaklar düzeni kalıcı bir yönetim şekli olmuş, bu şekilde örgütlenen yörede Türklerin bölgeyi Türkleştirme mücadeleleri başlamıştır. Türkler, bölgeye hâkim olabilmek için doğal olarak en yoğun nüfusa sahip Ermeniler ile mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Payas, Ayas, Tarsus ve Kozan (Sis) sancaklarının emniyetini sağlamak için en şiddetli mücadelelerin Amanoslardaki yoğun Ermeni yerleşkelerinin bertaraf edilmesi adına verildiği ortadadır.
Bu sıralarda, Tarsus ve Adana gibi müstahkem şehir ve kaleleri henüz fethedilmemişti. Bunun üzerine harekete geçen Memlûklar, Türkmenlerin de yardımıyla, Halep valisi Emir Seyfeddin Bay-Demir el-Harizmî kumandasında gönderdikleri kuvvetler ile 1360 tarihinde Adana ve Tarsus'u ele geçirdiler. Üç-Oklara mensup Yüregir, Kınık, Bayındır, Salur, Kargın ve İğdir boyları ile Bozoklara mensup Dodurga, Kargın ve Beğdilli gibi boylar Orta Torosların dağlık kesimleri ile kuzey ve güney yamaçlarındaki ovalık alanlara tam olarak yerleştiler. Sis ve Tarsus’un fethinden sonra Memluklarla birleşen Türkmen oymaklarının Silifke ve Sertavul geçitlerine kadar uzanan akınları başlamıştı.
1280 ile 1375 yılları arasında Osmaniye Zorkun yaylasından, Darbısak Kalesi, Mancınık Kalesi ve Sarıseki Kalesi’nin aralarında kalan dağ zirvelerinde tarihe geçmeyen çok sayıda Ermeni- Türk mücadelelerinin yaşandığını tahmin edebiliriz. Kontrol altına alınması çok zor olan bu bölgede kesin hâkimiyet sağlanamadan Erzin, İskenderun arasındaki sahil şeridi ile Kömürler, Kırıkhan arasındaki Amik Ovası’nın güvende olamayacağı ortadadır. Sis ve Tarsus’taki kontrol tam olarak sağlandıktan sonra bu yörenin dağları da Türkmenlerin iskânına tam olarak açılmıştı.“Memlükler, Tarsus’ta bir niyabe (uç valiliği) tesis ederek bu niyabe sayesinde Çukurova'da yaşayan Türkmenleri kontrol altında tutmak istemişlerdir. Bu Türkmenler arasında, Bayındır, Salur, Dodurga, İğdir, Kargın, Peçenek, Yüregir, Kınık, Yıva ve Beğdilli boylarına mensup aşiretler bulunmaktadır.” ( 53 Anonim, VARSAK TÜRKLERİ,varsakturkleri.blogcu.com)
 
Ramazanoğlu Beyliğinin 1375 yılında Memlukların da desteği ile Gâvurdağları ve Feke’de dâhil olmak üzere yörenin mutlak bir hâkimi haline gelmiştir. Bu tarihten sonra Ermeniler bölgede Türklere tabi bir ahali olarak yaşamak zorunda kalacaklar, sadık bir millet olarak Türklerle yan yana, hatta iç içe yaşayacaklardır.
Gâvurdağlarında da kontrolün tam olarak sağlanması üzerine Osmaniye, Erzin, Dörtyol, Payas, Sarıseki sırtlarındaki dağ şeridi üzerinde güvenlik tamamen sağlanmıştır. Nitekim Avşar, Tecirli, Ulaş, Oğulbek, Cerit, gibi boy, oymak ve aşiretlerinden bazı kethüdalıkların bu dağları vatan edindikleri görülmektedir. Bu hâkimiyet sağlandıktan sonra Arsuz, Toprakkale ve Misis önlerine kadar uzanan ovaya artık İssos Ovası değil; “Kınık Ovası” denilecektir.
 
g) YÖREYE YERLEŞEN TÜRK BOYLARI VE ADLARI YERLEŞİM YERLERİ
Sultan Baybars'ın; İskenderun, Payas, Misis ve Adana'ya kadar yerleştirdiği bu Türkmenlerin boy adları Kalkaşandi adlı 1418 yılında Halep'te ölen bir Arap tarihçisi kayıt altına almıştı. Kalkaşandi'nin kendinden önce yazılmış bir kaynaktan alarak sıraladığı Türk boylarının adları şunlardır: Bozok, Döğer, Bozdoğan, Avşar, Harbendeli, Ağaçerili, Varsak, Kınık, Bayındır, Beğdili ve Bayat'tır. (54 Aksüt, 2001,s.21 ) Bir başka Arap tarihçisi ise 15 yy. deki Bozok koluna mensup Türkmen oymaklarının adlarını şu şekilde sıralamıştır: Bozok, Üçok, Döğer, Özerli, Bayat, Bozçalu, Üreğir( Yüreğir ) Beğdilli, Dulkadiroğluları, Ramazanoğulları, Gündüzoğulları ve Kınıklar olarak yazmaktadır. Oğuzların Bozok kolundan olan bu boy adlarının pek çoğuna, sülale, soyadı, aşiret adı veya yerleşim yeri olarak Osmaniye, Adana ve Hatay'da sık sık rastlamak bu gün bile mümkündür. Hatta Çukurova’daki pek çok köy ve kasaba halkı, boy veya oymak adını hala bilebilmektedir. (55 Aksüt, 2001,s.21) Bu bakımdan Arap tarihçilerinin verdikleri bu bilgilerle, yöredeki aşiret, oymak ve yerleşim yerlerinin adları ile örtüşmektedir. Faruk Sümer'in verdiği bilgilere göre, bu oymakların savaş esnasında çıkardığı atlı sayısı 180 bin kişiye ulaşmaktadır. Bu büyük Türkmen kitlesinin bir kısmı Maraş’ta Dulkadiroğlu beyliğini kuracak, diğer bir kısmı ise Çukurova'da Ramazanoğlu beyliğini oluşturacaktır.
Memluklar, bölgeyi Tarsus, Ayas ve Sis şeklinde üç valiliğe bölerek yönetmeye başladı. (55 Faruk Sümer, Oğuzlar, Tarihleri, Boy Teşkilatları, Destanları, ist., 1999,S, 13) Bu valiliklerin bünyesinde bölgeye yerleşen boyların arasında Bozok kolundan: Bayat, Avşar, Beğ-dili ve Bayat en kalabalık olanlarıydı. Üç-ok kolundan ise: Yüreğir, Kınık, Bayındır, Salur ve Eymür boyları en kalabalık Türk boyları idi. (56 Faruk Sümer, a.g.e.) Ramazanoğulları bu bölgeye geldiklerinde Ramazanoğulları’nın yanında bu boyların alt kolları olan Kustemurlu, Kosunlu, Karasalu, Varsaklu, Durgudlu, Özeroğlu, Burnazoğlu gibi cemaatler de vardı.
Memluklara idari ve siyasi yönden bağlı gözüken bu Türkmen toplulukları, Memluk, Halep sancağına bağlı olarak yöreyi Türkleştirmeye başladılar.
 
h) ÇUKUROVA, PAYAS VE HARUNİYE’DEKİ BOYLARIN YERLEŞİM SINIRLARI
 
Yöreye gelen Türkmenler arasında en önemli rolü Yüreğir boyu oynamış, Tarsus, Seyhan ve Ceyhan nehirleri arasındaki bölgeyi kışlık olarak tutmuşlardı. Yüreğir ovası denilen bu bölgeye kalabalık olarak yerleşen bu boy, Ramazanoğulları beyliğini kurarak, yöredeki Türkmenlerin yazlık ve kışlık mekânlarını düzene sokarak, diğer oymaklar üzerinde hâkimiyetini tesis etmeyi başardı. Çukurova’nın diğer bölgelerini diğer Türkmenlere taksim etti.
Bu taksimata göre: Payas, Özerlere ve Kınık boyuna mensup cemaat ve bölüklere;  İskenderun Körfezi’nin en kuzey sahilini kaplayan Burnaz bölgesi, Burnazoğlu’na;  Misis Gündüz’e; Osmaniye Kınık beyine; Adana, Kozan (Sis) arası Kara İsa’ya; Tarsus’un güneydoğusu Kuşdemir’e; Tarsus’un kuzeyi (Pozantı’ya doğru), Kosun’a;  Tarsus’tan Bulgar dağına kadar olan bölge de Ulaş’a pay edildi. (57 F. Sümer, Bayındır, Peçenek ve Yüreğirler, DTCF, Der. S.XI, s. 320–321)
Yöreye yerleşen boy ve oymakların adları birkaç yüzyıl sonra unutulmaya başlanmıştı. Örneğin en kalabalık boylardan biri olan ve beyliğin merkezini şekillendiren Yüreğir boyunun adına birkaç yüz yıl sonraki Osmanlı vesikalarında rastlanılmaz.. Buna dayanarak yöredeki Yüreğir boyunun alt ağalıklara bölünerek başka adlar aldıkları sanılmaktadır.
Sınırları bugünkü Ceyhan (Yarsuvat)’dan Gâvurdağları ve Haruniye’ye (Bayındır) kadar uzanan Kınıklar, kışları Uzunyayla’ya göçüyorlardı. 19.yy. e kadar bu bölgeden Kınık olarak ifade edilmesine rağmen, bugün bölge halkı Kınık adını unutmuştur. Osmaniye Kısık Geçidini tutan ve bu gün için adı Toprakkale olarak bilinen kalenin adı Osmanlı vesikalarında Kınık Kalesi olarak geçer.
Salur, Iğdır ve Bayındır daha ziyade Tarsus bölgesine yerleşmişti. Bir kısım Bayındır da bugünkü adı Haruniye olan eski adı Bayındır’a yerleşmişti. Bayındırlar, Gâvurdağları ve Bulgar dağlarında teşekkül eden Ulaşlıların yedi oymağından birini teşkil ediyorlardı.
Beğdili boyu; Antep, Maraş, Antakya Kilis arasına yerleşmiştir. Gâvurdağı'ndaki Ulaşlıların Beğdili’ye ait bir oymak olması söz konusudur.
Kerkin boyundan iki oymak Kadirli ilçesine yerleşmiştir. Haruniye (Bayındır) ilçesinin dağ mahallelerinden birisinin adı Karkın mahallesidir. Bu adın Karkın boyundan geldiği sanılmaktadır.
Dodurgaların bir oymağı Yüreğir (Ramazanoğulları) içerisinde Tarsus’a yerleşmiştir. Faruk Sümer, Ceritler ve Yaparlıların Dulkadiroğluları içerisinde bölgeye geldiğini belirtmektedir. (58 Faruk Sümer, Bozoklu Oğuz boylarına Dair, DTCFD, S.XI; Ank. 1953, s.80–82)
Memluklar zamanında Amik ovasının Avşarların Gündüz oğulları idaresinde, Payas ve Erzin arasındaki ovanın ise Üzeyiroğulları (Özer oğulları özerli) idaresinde olduğu anlaşılmaktadır. Özeroğulları'nın idare ettiği oymaklar arasında Çepni, Karayiğit, Oğulbeyi (Oğulbek), Amiki, Cebeli, Cerit, Reyhanlı, Cebeli, Kıllıboz, Toktemirli, Okçulu, Tokuzlu, Beydilli (Elbeyli), Salur ve Eymür boy ve oymakları bulunuyordu.  Bu oymak adlarının bir kısmı Sultan Baybars'ın yöreye taşıdığı büyük boyların parçalara ayrılmış, kethüdalıkları veya diğer oymakların ya da bölüklerin alt dallarlına ait şubelerin adlarıdır.
O halde bu yöreye taşınan, önceden iskân olan veya 1865ten sonra iskâna tabi tutulan yöredeki Türkler bu boylardan gelmedir. Yörede rastlanılan, Özerli, Ulaş, Avşar, Oğulbek, Yüreğir, Bozdoğan, Reyhanlı, Cebel, Cerit, Yağıbasan, Toktamış, Elbeyli, Farsak, Tökeli, Tekeli, Sarıkeçili, Barakdağı, Haruniye’deki Karkın Mahallesi, Haruniye’nin eski adı olan Bayındır, Dörtyol’un bir köyü olan Ocaklı (Üç-oklu) Dörtyol’un Özerli (Özer ili),  Maraş’ın, Elbeyi (İl beyi)  Elbistan (İl beyi istan) adlı mahalleler veya köy adları köyü gibi köy, yöre, ilçe, yer, oba, geçit ve sülale adları işte bu boy ve oymaklardan kalmadır.
Dörtyol ve Payas civarında sancak beyliği yapan Özeroğulları Oğuzları’nın Kınık boyundan olması çok muhtemeldir. Bu Türkmenlerin yerleştiği yere Özer İli adı verilmiştir. Örneğin şu sıralarda Dörtyol’un bir mahallesi olan Özerli köyünün adı buradan gelmektedir. (Gül 1996-s.24 25) Yüreğir boyundan olan Ramazan oğlu beyliği kurulunca, Beyliği kuran Ramazan bey, Payas, Dörtyol ve Misis'i, Özer oğullarının idaresine vermiştir. Bozok kolundan bir boy olan Üleşliler ise Gâvurdağlarının en sarp yerlerinde yaşayan savaşçı bir Türk oymağıdır. Uzeyr (Özer) Sancağı'nın bilinen ilk sancak beyi (Mirliva) Özeroğullarından Ahmet Bey'dir.(1521–1527)
Özeroğullarını yöreye Memluklar getirmiş fakat Özer oğulları kimi zaman Memluklara, kimi zaman da Ramazan oğulları ve Osmanlılara karşı çıkmışlardır. Sık sık taraf değiştiren Özer oğullarının yörede şartlara göre bir denge politikası arayışında oldukları anlaşılmaktadır.
(59 F.Sümer, 19. YY da Çukurova’da İçtimai Hayat, TTK Basımevi, Ankara, 1994, shf. 64) Bu politikayı izlerken sıkıştıkları esnada hemencecik Payas dağlarına saklanabilmek gibi bir avantajlarını olması göz önünde de bulundurulmalıdır.
Osmanlı ordusu 1482 de Ceyhan ırmağı kenarına geldiğinde Osmanlı ordusuna Özeroğulları, Kırıkhan’daki Gündüz oğulları ve Ramazan oğulları birlikte karşı koymuşlardı. Bu durum ise Payas ovasında Özer oğullarının (Kınık, Ulaş ittifakı), Amik ovasında Gündüz oğullarının (Avşar) , Çukurova’da ise Ramazan oğullarının (Yüreğir- Iğdır, Kınık, Bayındır- Ulaş- Dodurga, Beğdili ittifakları)  kesin hâkimiyetini ve birlikte hareket ettiklerini ortaya koymaktadır.
 
ı) RAMAZANOĞULLARI BEYLİĞİ SÜRECİ
İskenderun,  Misis ve Adana yöresinde kurulmuş bir Anadolu beyliğidir.
Moğolları bölgeden uzaklaştıran ve Moğollara yardım eden Ermeniler üzerine yürüyen Baybars, sayıları 40 bin çadır kadar olan bu Türkmenlerden Bozok koluna mensup olanları Maraş ve Elbistan bölgesine, Üç-ok koluna mensup olanları İskenderun Adana civarında iskân ettirmeye başladı ve buraları Türkmenlere yurtluk verdi.
1650 yıllarında yöreye gelen Evliya Çelebi, Ulukışla’dan yedi saat güneyde bulunan Ramazan oğlu yaylası denilen bölge hakkında şu izlenimlerini bize aktarır. “ Osmanlı ülkesinde yetmiş kadar yayla vardır. Ama Erzurum’un Bingöl yaylası ile Adana’nın Ramazanoğlu yaylası gibi yayla görmedim. Bu yaylada olan Türkmen oymaklarının adını yazsak bir kitap olur. Buraya çoğunluk Adana, Tarsus Misis, Silifke ahalisi yaylağa çıkar…Çarşı ve pazarı baştan aşağı çam tahtasından ve çam kabuğundan örtülü küçük dükkânlardan ibarettir.”  ( E. Çelebi Seyahatnamesi, MEB, Basımevi, shf, 169, İst.1972 )
Sultan Kalavun-oglu el-Melikü'n-Nâsir Muhammed'in hükümdarlığı zamanında (1310–1314) bu akınlar fetih mahiyetini aldı. Çukurova bölgesi birbiri arkasından Memlûk topraklarına katıldı. Nihayet 1375 yılında Sis (Kozan) şehri de alınarak buradaki Ermeni krallığına son verildi. Memlûklar Çukurova'da Ayas, Sis ve Tarsus olmak üzere üç naiplik (valilik) kurdular. Çukurova’nın Memlûklular tarafından fethedilmesinde, Moğolların bölgeden uzaklaştırılmasında ve Ermeni Krallığına son verilmesinde Üç-ok Türkmenlerinin büyük yardımları olmuştu. Bu sebeple, Memlûklular, Çukurova’yı almalarında ve orada tutunmalarında en büyük pay sahibi bulunan Üç-oklardan Yüregir boyunun reisi Ramazan Bey'e Adana çevresi ile Misis'in idaresini verdiler. Yüreğiri merkez seçen Ramazanoğulları bölgeyi Türkmenlere taksim etti.
1352 yılında kurulan beylik 1608 yılında tam anlamıyla Osmanlı Devleti hâkimiyetine girdi.
Arsuz’dan Misis’e kadar olan bölgeye yerleşen Üç-ok Oğuzlarından Özer oğulları kışın bugünkü Özerli ve çevresinde oturuyorlar ve yazında Gâvurdağlarında yaylıyorlardı. Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferinden sonra (1516) Dörtyol ve çevresi Osmanlı hâkimiyetine geçmiş ve İskenderun ile Adana arasındaki bölgede "Özer İli" adı ile bir Sancak oluşturulmuştu. Amanosların doğu yakasındaki İslâhiye ovasına Memluklara bağlı olarak kontrol eden Avşar oymakları Binboğa dağları ve dağlardaki kaleleri de kontrol altında tutmaktaydılar. Avşarların Memluklarla arasının bozulması üzerine Darbısak kalesi ve Dörtyol Özerli aşiretinin idaresine bırakılmıştı.
Fatih Sultan Mehmet'in Otlukbeli savaşında Akkoyunlu ordusundan kaçan bazı Türkmenlerin Erzin’i iskân olarak seçtikleri ve Erzin’e yerleşen bu Akkoyunlu Türklerinin Erzin'i kurduklarını belirten bazı kaynaklar vardır. Fakat bu bilgilere belge olacak kanıtlara ulaşabilmiş değiliz. Dr. Zeki Boyraz adı geçen eserinde bu bilgiye yer vermişse de kaynak göstermemiştir.“Erzin’e gelen ilk Türk yerleşkesi Fatih'in Uzun Hasan’ı yendiği Otlukbeli savaşından kaçan Akkoyunlu Türkmenlerden bir gruptur. Bu Türkmenler Yoncadüzü (Lülük) ve Gökdere köyleri arasındaki Akdam’a, geri kalan kısmı ise Erzin’in batısında yer alan “Şeyhin Ocağı” denilen mezar ve cami kalıntısının bulunduğu alanı yerleşim yeri olarak seçmişlerdi.” ( 60 Dr. Zeki BOYRAZ, ERZİN’İN KURULUŞU, GELİŞMESİ VE FONKSİYONEL ÖZELLİKLERİ, Fırat Üniversitesi, aku.edu.tr/AKU/DosyaYonetimi) Erzin’in 18 km daha güneyinde Dörtyol’a bağlı bir köy olan Karakise için de aynı söylenceler bulunmaktadır. Tarihi gerçeklerle bağlantısını kuramadığımız bu iddiaların dayanakları ortada gözükmemektedir. Akkoyunlu Türkmenlerinin Otlukbeli savaşından sonra bu iki yere yerleştiklerine dair kanıt ve belgeler ortaya konulmalıdır.
 
J) İSSOS OVASININ KINIK OVASI HALİNE GELMESİ
Sınırları bugünkü Ceyhan (Yarsuvat)’dan Gâvurdağları ve Haruniye’ye (Bayındır) kadar uzanan Kınıklar, kışları Uzunyayla’ya göçüyorlardı. 19.yy. kadar bu bölgeden Kınık olarak ifade edilmesine rağmen, bugün bölge halkı Kınık adını unutmuştur. Osmaniye kısık geçidini tutan ve bu gün için adı Toprakkale olarak bilinen kalenin adı Osmanlı vesikalarında Kınık Kalesi olarak geçer.
Kınık Nahiyesi (1517–1696)
Bazı araştırmacılara göre; Kınık Nahiyesi bugünkü Toprakkale ilçesi çevresinde olduğu yönünde önemli bulgular vardır. Kınık Nahiyesi Payas (Üzeyir) sancağına bağlı olarak 1490–1500 yılında kurulmuştur. Halkı Kınık boyundandır. Halkının tamamı Türk ve Müslüman’dır. Kasabanın ilk kurulduğu yıllarda Kınık boyunun başlarında Göç Eri Hamza Bey boy beyi olarak bulunmaktadır. Kasabanın Kınık Nahiyesi adıyla birde ayrı bir kanunnamesi de vardır.
1671 yılında, İsneyn pazarının da kurulduğu gün, buradan geçen Evliya Çelebi, pazarda 20.000 - 30.000 kişinin alışveriş yaptığını biraz abartarak belirtmiştir. Hatta "Müzeyyen İsneyn" yani "güzel İsneyn" diyerek övmüştür. "İnşallah-u Taala bu İsneyn bir şehr-i azim olur" diye de dua etmiştir. Daha sonra İsneyn adı o kadar ünlenmiştir ki Kınık adıyla özdeşleşmiştir. Sözü edilen bu pazaryerinin civardaki göçer Türkmenlerin alışveriş noktası olduğu düşünülebilir.
 
Mesela H.1118/ M. 1707 tarihli fermanda ".İfraz-ı Zülkadir taifesinden mukaddema İsneyn ovası civarında cibal-i saibbaya tehassun iden tacirlü cemaatlerinin biavnihi Taala cemiyetlerinin tefrik ve cezaları verilmesi..." denilerek, Kınık yerine, İsneyn adı da kullanılmış ve buradaki asayiş sorunlarının çözümü istenmiştir.
 
1375 yılının başlarında, Ebu Bekir adında beyleri ile 15.000 Kınık Türkmenlinin Kozanı (Sis) kuşatmaya katılmış olması Kınık Boyunun yöredeki varlığı ve gücünü ortaya koyması bakımından çok önemli bir göstergedir. 1521 yılında, iki mahallesi olan Kınık köyü’nün, 1.572'de beş mahallesi, 16 köyü ve 54 ekinliği (mezrası) olduğu belirlenmiştir. Nüfusu' da 7.28'i merkezde, 1.504'ü köy ve ekinliklerde olmak üzere, 2.332 kişidir. Aynı yıl beyliğin merkezi olan Adana'nın nüfusu 3.981'dir.
Derviş Paşa önce Hatay ve çevresini iskân etmiş daha sonra da Osmaniye ve çevresine gelerek yöredeki aşiretleri Hacı Osmanlı köyü ve civarına iskân etmiştir. “Yeni Vilayetler Nizamannamesine göre 1866 yılında bu bölgedeki yerleşim birimi Osmaniye kazası olarak teşkilatlanmıştır. Bu kazaya Üleşli, Tecirli, Cerit,  Karayiğit ve Ağmazı nahiyeleri bağlanmıştır. Osmaniye kazası bu şekilde Payas (Üzeyir) Cebel-i Bereket Sancağına ve o da Halep eyaletine bağlanmıştır.
Payas Sancağı 1874’te Yarpuza taşınmış ve Osmaniye Cebel-i Bereket Sancağı adını almıştır.
Arsuz ili, Antakya, Birandı, Kınık nahiyeleri kurasının hane ve hâsılatını mübeyyiz icmal defteri.
Uzeyr livasında Uzeyr, Kınık, Birandı nahiyeleri ve nefes-i Ayas İskelesi kanunnamesiyle Uzeyr, Kınık, Birandı Arsuz ili, İskenderun nahiyeleri kura ve cemaatinin nüfus ve hâsılatını mübeyyiz mufassal tahrir defteri.
Adana, Yüreğir, Sarıçam, Karaisalı, Ayas, Berendi, Kınık, Uzeyr, İskenderun ve Tarsus livası kanunnamesi ile nefes-i Tarsus, Koştimur, Kosun, Ulaş ve Sis kanunnamesi ve Sis nahiyeleri kura ve cemaatinin nüfus ve hâsılatı ve kaleleri muhafızlarının ve vilayetin evkafını havi mufassal tahrir defteri. Gibi defterler; Kutkulağı, Toprakkale ve İskenderun arasındaki ovanın Kınık Ovası, şimdiki adı Toprakkale olan kalenin Kınık Kalesi olarak adlandırıldığını gösteren belgeleri barındırmaktadır.
 
D) BÖLGEDEKİ AŞİRETLER,  YERLEŞKELERİ VE TARİHİ SÜREÇLERİ
Orta Asya'dan gelip Anadolu'yu yurt tutan 230 oymak, 1500'ü aşiret ve 5800'ü de cemaat olmak üzere 7230 dolayında Türkmen oymak, aşiret ve cemaat bulunmaktadır. (61 İlhan Şahin, XVI. Asırda Halep Türkmenleri, S. 694.695.696. Tarih Enstitüsü Dergisi, Sayı 12)  Önceden de bahsedildiği gibi Hatay, Çukurova ve Binboğa bölgelerine de bu boy, oymak ve aşiretlerden önemli bir kısmı yerleşmiştir. Bu bölgeye yerleşen boy, oymak ve aşiret ve cemaatlerin büyük kısmı Bozok kolundandır.  Bir kısmını da Üç-ok koluna bağlı boy, cemaat, oymak ve aşiretler oluşturmuştur. 
 
Osmanlı Devleti, kuruluşundan itibaren, aslında reayadan sayılan ancak, yaşam biçimleri bakımından şehirli ve köylülerden ayrılan konar-göçerleri tarım alanlarında tarımla uğraşmaya teşvik ederken, onları köyler kurmaya, yerleşik düzene geçmeye zorlamıştır. Osmanlının bu siyaseti, hem asayişi sağlamak hem de Türklerdeki boy ve cemaatleri değişik yerlere dağıtarak devlet için birer tehdit olmaktan çıkarmakla ilgilidir. Bu bakımdan Osmanlılar kuruluşlarından itibaren boy ve beylikler üzerine gitmiş, her fırsatta boy, beylik ve aşiret ileri gelenlerini ortadan kaldırma siyaseti gütmüştü. Osmanlının bu siyasetinin arka planında kendisinden önceki tüm Türk devletlerinin yıkılış sebebi olarak boy ve beyliklerin güçlendikleri her zaman bağlı oldukları devleti yıkma âdetiyle ilgili tespitlerinden kaynaklanmaktadır. Buna rağmen yerleşik halka göre daha disiplinli ve savaşçı olan konar-göçerler, Anadolu’nun ve Balkanların Türkleştirilmesinde büyük rol oynamışlardır. Osmanlı devleti, boy ve aşiretlerin bu özelliklerini onları sınırlara yerleştirerek kullanmış, fırsat buldukça da hem iskâna, hem de beylik ve aşiret reislerini ortadan kaldırmaya çalışmıştı.
Osmanlı, zaman zaman aşiretleri birbirine düşürerek, aşiretleri birbirlerine kırdırmaya çalışmıştır. Nüfusun artmasıyla birlikte aşiretlerin göçleri yerleşik hayattakileri rahatsız etmeye başlamıştı. Göçler esnasında tarım alanlarının zarar görmesi, aşiretlerin yerleşik hayata bağlanmış olanlardan daha disiplinli ve birleşik hareket etmesi, daha savaşçı ve mücadeleci olmaları, daha düzenli ve teşkilatçı hareket edebilme özelliklerine sahip bulunmaları, devlet için potansiyel bir tehlike de arz ediyordu.
Tüm bu nedenlerle 1680 yılından itibaren devletin göçerleri iskân etmek veya huzursuzluk çıkardıkları yerlerden sürgüne göndermek politikasına yöneldiği görülmektedir. Bu iskân ve sürgün hadiseleri 1680’den sonra Kırşehir bölgesinde başlamış,  buraya gelen göçerler bölgeden sürülmüştü.
Boylar ve aşiretlerin yerleştikleri yerlere kendi boy ve aşiretlerinin adını vermek gibi bir alışkanlıkları vardı. Fakat boy, aşiret ve cemaatlerin (toplulukların) yerleştikleri yerlere kendi adlarını vermesinde kesin bir kural yoktur. Bu yüzden Anadolu ve Çukurova’daki yayla, köy, ilçe adları bazen boy, oymak ve aşiret adlarını taşırken; bazen de farklı adlar taşıyabilmektedir.
Çukurova, Gâvurdağı ve Amik ovasında yaşayan aşiret boy ve cemaatlerin başlıcaları yerleşim yerlerine bir göz attığımızda aşağıda sıralanacağı gibi bir tablo ortaya çıkmaktadır.
 
BU YAZI : Şahamettin Kuzucular, Çukurova Gâvurdağı Tarihi ve Türkmenleri, Akademisyen Kitapevi. Adana , 2018 kitabından alıntıdır. Geniş bilgi için kitaba bakınız
 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar