Ashâb-ı Suffe
Osmanlıca yazılışı ; ashâb : اصحاب
Osmanlıca yazılışı ; suffe : صفه
Ashâb-ı Suffe; صفه اصحاب
Arapça kökenli ashâb اصحاب ise sahib sözcüğü ile aynı kökten gelir ve sahipleri manasındadır. Suffe صفه sözcüğü de Arapça kökenlidir ve lugatlerdeki anlamları ile sofa anlamlarına gelir.
Çemen-i suffe: çimenlik, çimenli yer.
Peygamber ve sahabeler devrinde Medine’deki Mescid-i Nebevi bitişiğine inşa edilmiş "Suffe" denilen bölüm ve misafirhane ile bu misafirhanede yedirilip içirilen Müslüman kesime verilen addır.
Suffe : Hz. Muhammed'in, Medine döneminde Mescid-i Nebevi'nin duvarına bitişik olarak kurdurduğu hurma dallarıyla örtülmüş gölgelik.[1]
“İslam peygamberi Muhammed tarafından Mescid-i Nebevi'nin duvarına bitişik olarak kurulmuş olan ve "suffa" adı verilen gölgelikte yaşayan; genellikle genç, bekâr ve yoksul insanlar. [2]Bu kişiler Medine'de ailesi olmayan; ticaret, sanat, ziraat ve başka bir mesleği olmayan, İslam'ı öğrenmeye çalışan insanlardır. Vakitlerini Muhammed'in çevresinde geçirir ve ondan öğrendikleri ayetleri ezberlerlerdi. Kur'an ve Sünnet öğrencileriydiler”
Ashâb-ı Suffe ’de misafir olanlar için her akşam sofra kurulur ve kavrulmuş arpadan yapılma bir kap yemek ile su verilirmiş. Bu kişiler Peygamberimizin sohbetinde bulunurlar, onun söylediklerini tatbik ederler, böylece İslamiyet ile ilgili konuları ilk ağızdan duyar, meseleleri bizzat Hz. Peygamberin kendisinden öğrenirlermiş.
Ashâb-ı Suffenin daimi veya yerleşik konukları olduğu gibi, uzak yoldan gelen misafirlerin de burada barındırıldığı, konaklama amacıyla kalanların da Ashab-ı Suffe’den sayıldığı anlaşılmaktadır.
Sürekli olarak sayıları değişen Suffe’de kaldıkları sürece Hz Peygamberin konukları olan, onun söyleşilerini ve öğütlerini dinleyen bu kişiler İslam tarihinin ilk medresesinde eğitim gören ilk medrese talebeleri olarak kabul edilmişlerdir. [3] Burada kalan kişiler Peygamber'den veya tayin ettiği kişiden Kuran-ı Kerim'i ve Şeriat'ı öğrenmekle meşgul olurlar, Muharebe zamanları aralarında kabiliyeti olanlar savaşa çıkarılır, İslamiyet’i beli bir seviyeye kadar öğrenenler ise İslamiyet-i yaymak ve öğretmek maksadı ile başka yerlere gönderilirdi.
Ashab-ı Suffe’den yetişenler müderrisleri Hz Muhammet olan ilk medrese öğrencileri belli bir müddet eğitim gördükten sonra da İslam’ı öğretmek için bir yerlere öğretmen olarak gönderilen kişiler oldukları da anlaşılmaktadır.
İslam kaynaklarının en şanslı ve en kutsal medreseliler olarak kabul ettiği bu öğrenci ve öğretmenler İslamiyet’i yaymak hususunda önemli roller üstlendikleri gibi “en çok hadis nakledenler de (Msl. Ebu Hureyre) bunlar arasından çıkmıştır. Bunlar âdeta karın tokluğuna ilim öğrenen kişilerdi. Nitekim tasavvuf düşüncesinin çekirdeğini bu kişilere kadar götürenler vardır,”[4]
KAYNAKÇA